İŞ HUKUKU'NDA İBRA SÖZLEŞMELERİ

Abone Ol

Özü itibariyle borçlar hukukuna ait olan ibra müessesesi ile iş hukuku uygulamalarında sıklıkla karşılaşılmaktadır. Çoğu zaman İş akdinin sona ermesi ile birlikte, işveren ile işçi arasında iş sözleşmesinden kaynaklı alacakların ibra yoluyla sona erdirilmesi cihetine gidilebilmektedir. Esasen borcu sona erdiren hallerden biri olan ibra, iş hukukunun tabiatı gereği kanun koyucu tarafından hizmet ve iş sözleşmelerini kapsar mahiyette özel olarak düzenlenmiş ve geçerliliği sıkı maddi ve şekli şartlara bağlanmıştır.

Gerek uygulamadaki yeri gerekse Kanunun ve içtihatların getirmiş olduğu sınırlandırmalara riayet edilmemiş olması halinde işveren açısından doğurabileceği olumsuz sonuçları ile önemine binaen, İş Hukuku'nda geçerli ve hukuka uygun ibranamenin hangi unsurları taşıması gerektiği bu hususta milat olarak kabul edilebilecek 01.07.2012 tarihi itibariyle yapılan değişiklikler öncesi de değerlendirilmek üzere çalışmamızda ele alınacaktır.

İbra Sözleşmesi'nin (İbraname) Hukuki Niteliği

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmeden öncesinde ibra sözleşmelerine ilişkin eski Borçlar Kanunu'nda düzenleme yer almamakta, Yasal boşluk Yargıtay içtihatları ve öğretideki görüşlerle giderilmekteydi.

6098 Sayılı TBK ile kanunun borcu sona erdiren sebepler başlıklı 132. Maddesinde: "Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir." Şeklinde ifade edilerek İbra sözleşmeleri ilk defa düzenleme yeri bulmuştur.

Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere alacaklı dilerse borçlu ile yapacağı anlaşma gereği alacağından vazgeçerek borçluyu borcundan kurtarabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, alacaklı tarafından borcu ortadan kaldırmaya yönelik yapılacak icabın borçlu tarafından kabul edilmesi gerektiği, alacaklının tek taraflı olarak böyle bir işlemde bulunamayacağı hususudur. Bu husus ibranın sözleşme olması, dolayısıyla iki taraflı bir işlem olmasından kaynaklanır.

İbranın gerçekleşmesi ile alacaklı, alacak hakkını ortadan kaldırmakta olduğundan, ibranın bir tasarruf işlemi olduğu ifade edilmektedir. Bu sebeple ibra sözleşmesinin geçerli olarak kabul edilebilmesi için alacaklının, alacak üzerinde tasarruf yetkisinin var olması gerekmektedir. [1]

Kanun koyucu Borçlar Hukuku'na hakim olan sözleşme serbestisi ilkesi gereğince, genel olarak ibra sözleşmesini herhangi bir şekil şartına tabii tutmamıştır. Bunun da ötesinde borcu doğuran işlem şekil şartına bağlı olsa dahi (örneğin araç satışını konu alan resmi şekilde yapılması gereken sözleşme gibi) ibra sözleşmesinin serbestçe yapılması mümkün kılınmıştır.

Borçlar Hukuku bakımından hal böyle iken yine 6098 Sayılı Kanun'da iş akitleri açısından da uygulama alanı bulan hizmet sözleşmelerine uygulanacak hükümler düzenlenmiş olup kanunun 420. Maddesinde, hizmet sözleşmesinden kaynaklı alacakların ibrası detaylı olarak ele alınmıştır.

Özel düzenleme ile zayıf konumda bulunan işçinin, iş hukukundan kaynaklı alacaklarının temini sağlanmaya çalışılmış ve uygulamadaki suistimallerin engellenmesi amaçlanmıştır. Borçlar hukukundaki serbestinin aksine bu alanda yapılacak sözleşmelerin geçerliliği aşağıda detaylıca açıklanacağı üzere sıkı şartlara bağlı tutulmuştur.

2) İş Hukuku'nda İbra Sözleşmeleri

A) İbra Sözleşmesi Yazılı Olmalıdır

TBK 420/2 maddesinde ibra sözleşmesinin yazılı olması gerektiği açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bununla birlikte kanun koyucu ibra konusu alacağın, miktarının türünün açık bir şekilde sözleşme içeriğinde belirtilmesini şart koşmuştur. Kanunda belirtilen şartlara uygun olarak düzenlenmeyen ibra sözleşmesi kesin hükümsüz olarak değerlendirilecektir.

Yazılı olma şartı işçi alacaklarının ibrası açısından gerekmekte iken işverenin alacaklarının işçi tarafından ibrası gündeme gelecek olursa, ibranamede yazılılık şartı aranmayacaktır. [2] Yeri gelmişken 420. Maddede düzenlenen diğer şartların da işveren alacağının ibrası noktasında bağlayıcı olmadığını 132. Maddenin uygulama alanı bulacağını ifade etmek gerekmektedir.

B) Zaman Bakımından Sınırlama

Yine TBK 420/2 maddesinde ibra sözleşmesinin geçerli olabilmesi için :"İbra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması..." zorunluluğu mevcuttur.

Görüldüğü üzere iş akdi öncesinde, iş akdi müzakerelerinde ve sözleşme devam etmekte iken kararlaştırılacak ibra sözleşmesi geçerli olarak kabul edilmeyecektir. Anlaşılacağı üzere bahsi geçen hüküm iş akdi ilişkisi devam etmekte iken işçi üzerinde oluşabilecek baskıyı ortadan kaldırmaya yöneliktir

Bir diğer husus, kanunda öngörülen bir aylık süre İş Kanunu 18. Maddesi hükümlerine göre işe iade söz konusu olduğu takdirde işçinin işe iade sürecindeki konumunu rahatlatma işlevini de yerine getirmektedir.

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi :

"4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir."[3]

Şeklindeki kararı ile hükmün amacını ve işlevini oldukça açıklayıcı bir şekilde ele almıştır. Öngörülen süreye riayet edilmemiş olması halinde ibra geçersiz olmakla birlikte, miktar içeriyorsa, mahkeme nezdinde makbuz hükmünde değer görecektir Yargıtay 9. Hukuk Dairesi güncel tarihli kararında, miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmasının makbuz etkisini ortadan kaldırmayacağını ifade etmiştir.  [4]

C) Alacak Kalemleri Münferiden Yazılmalı ve Miktarı Belirtilmelidir.

TBK 420/2 maddesinde ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesinin gerektiği düzenlenmiştir. İş akdinden kaynaklı kıdem, ihbar, fazla çalışma vb. hangi alacakların ibra edildiği, ibraname içeriğinde teker teker yazılmalıdır. Alacak kalemlerinin karşısında ibra edilen miktarın da yazılması şartı aranmaktadır.

İbra edilecek kalemler yukarıdaki düzenlemeye uygun olarak hazırlanmakta iken iş akdinin feshine, süresine, türüne ve diğer değişen şartlara bağlı olarak hak kazanılmamış alacak kalemlerinin ibraname içeriğinde bulunmamasına dikkat edilmelidir. Aksi takdirde sözleşmenin geçerliliğine yönelik doğacak ihtilafta böyle bir içerik mahkeme tarafından çelişkili olarak değerlendirilebilecek ve ibraname geçerli olarak kabul görmeyecektir :

"Davalı vekilinin ikale protokolündeki ibra beyanına ilişkin savunmasına gelince, ibra beyanında dava konusu alacakların alındığı bildirilmektedir. Davalı vekili ise bu alacakların bulunmadığını savunmaktadır. Bilindiği üzere savunma ile çelişkili olan ibra beyanına itibar edilemez." [5]

Durum böyle olmakla birlikte meydana gelebilecek böyle bir çelişkinin ibra sözleşmesi içeriğini bütünüyle önemsiz kılacağı söylenemez. Çelişki arz etmeyen kısımlar bakımından ibraname makbuz hükmünde değerlendirilecektir :

"Somut olay yönünden, her ne kadar davalı tarafça sunulan ibranamede kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı miktar içermeden sayılmış ise de davalı işveren savunmasında davacın kendi isteği ile ayrıldığını ileri sürmüştür. Kendi isteği ile ayrılan işçinin kıdem ve ihbar tazminatı hakkı bulunmamaktadır. Davalı bir yandan davacının kendi isteği ile ayrıldığını ileri sürürken diğer yandan davacıya emeği bulunduğu düşüncesi ile 2.000.YTL ödendiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı istekleri yönünden ibraname sunmuştur. Bu durumda davalının sunduğu ibraname ile hak kazanmadığını ileri sürdüğü kıdem ve ihbar tazminatı isteklerinin ibraya konu olması düşünülemeyeceğinden savunma ile çelişen bu ibranameye değer verilemez. Ancak kıdem ve ihbar tazminatı için 2.000.YTL ödeme yapıldığı tarafların kabulündedir. Mahkemece, tartışmasız olan bu miktarın kıdem ve ihbar tazminatından mahsubu ile bakiye kıdem ve ihbar tazminatının kabulü gerekirken reddine karar verilmiş olması hatalı olup, kararın bu yönden bozulması gerekmiştir." [6]

D) Ödemeler Noksansız Olarak Banka Aracılığı İle Gerçekleştirilmelidir

Hak edilen tutarın eksiksiz bir şekilde banka kanalı aracılığı ile ödenmesi gerekmektedir. Kanun koyucu ibra sözleşmesinin geçerliliğini içerikte yazılan tutarın banka yoluyla ödenmiş olmasına bağlı tutmuştur.

Bu hüküm doktrinde ibraname kavramıyla çelişkili olduğu gerekçesi ile eleştirilmektedir. [7] Zira yukarıdaki hükme göre böyle bir durumda alacak esasen tutarın ödenmesi ile yani ifa yoluyla sona erdirilmiş olmaktadır.

Bir başka deyişle ödemenin banka kanalı dışında yapılmasından kaynaklanan geçersizliğin, borcun ifa yoluyla sona erdirilmiş olması gerçeği karşısında pratik açıdan ispat yükü haricinde pek bir önemi bulunmamaktadır.[8]

Yeri gelmişken, hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını içerir diğer ödeme belgelerinin, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmünde kabul göreceğini de belirtmemiz gerekmektedir.

E) Hükümlerin Uygulama Alanı

Son olarak TBK 420/4 gereğince yukarıda izah edilen hükümlerin destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarında da uygulama alanı bulacağını ifade edelim.

3) Kanuni Düzenleme Öncesi İmzalanan İbra Sözleşmelerinin Durumu.

-Daha önce 01.07.2012 tarihi ile ibra kavramının ilk defa Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenmiş olduğunu, bu dönem öncesi ibradan kaynaklı ihtilafların Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatları doğrultusunda çözüme ulaştırılmaya çalışıldığını belirtmiştik.

-01.07.2012 tarihinden önce hazırlanmış ibra sözleşmelerin ne şekilde değerlendirileceğine Yargıtay'ın ilke kararları doğrultusunda kısaca değinecek olursak :

-İlk olarak, ibranamenin feshi izleyen bir aylık süre içerisinde düzenlenmiş olma ve ödemelerin banka kanalıyla yapılma zorunluluğunun aranmadığını söyleyebiliriz.

-Her ne kadar bir aylık sürenin geçmiş olması aranmamakta ise de, Yargıtay bu dönemde de iş akdi devam etmekte iken imzalanan sözleşmeleri geçerli olarak kabul etmemektedir.

Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.

-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise sözleşmenin geçerliliği hususu irade fesadı halleri gözetilerek somut olayın şartlarına göre değerlendirilmektedir. İbranamede, irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.

-İhtirazi kayıt içeren ibra sözleşmeleri, düzenleme öncesi ve sonrası açısından farklılık arz etmemek suretiyle geçersiz kabul edilmektedir.[9]

---------------------------

[1] - Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, 2016, 20. Bası s. 1297

[2] - Süzek Sarper, İş Hukuku,Beta Basım, Ocak 2018, 15. Bası, s.800

[3] - Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2015/20276 E. 2019/19018 K. Sayı 04.11.2019 Tarihli Karar

[4] - Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2017/11448 E. 2019/16254 K. Sayı 19.09.2019 Tarihli Karar

[5] - Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2019/7991 E. 2019 /24146  K. Sayı 24.12.2019 Tarihli Karar

[6] - Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2008/37372 E. 2010/31566 K. Sayı 04.11.2010 Tarihli Karar

[7] - Süzek Sarper, İş Hukuku,Beta Basım, Ocak 2018, 15. Bası, s.801

[8] - Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2016/18156 E.2019/16427 K. Sayı 17.09.2019 Tarihli Karar

[9] - Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2019/ 9170 E. 2020 / 102  K. Sayı 13.01.2020 Tarihli Karar