6100 Sayılı Kanunun 107. Maddesinde Belirsiz Alacak Davası şöyle düzenlenmektedir:
“(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir. “
Kanun maddesinden yola çıkarak belirsiz alacak davası müessesine başvurabilmek için şu şartların mevcut olması gerektiği söylenebilir;
- Belirsiz alacak davasında, davanın açıldığı tarihte davacının talep sonucunu belirlemesinin imkansız olması ya da bunun belirlenmesinin kendisinden beklenemeyecek olması gerekmektedir.
- Belirsiz alacak davası açan davacının talep sonucunda asgari bir miktarı göstermesi gerekmektedir.
- Davacı belirsiz alacak davası açarken talep sonucunu dayandırdığı tüm vakıaları ve dayandığı delilleri mahkemeye sunmak zorundadır.
Belirsiz alacak davasının açılması ile zamanaşımı bütün alacak için kesilmiş olmakta ve alacaklının talep sonucunda belirtemediği kısım, zamanaşımına uğramamaktadır. Ayrıca, belirsiz alacak davasında, kısmi davadan farklı olarak; sonradan arttırılacak miktar için davanın açılmasından itibaren faiz işletilecektir.
Belirsiz alacak davası için öngörülen şartların mevcut olmaması halinde davacının dava açmakta hukuki yararının eksikliği gündeme geleceğinden hakimin ne şekilde karar vereceği tartışmalıdır. Doktrinde, belirli olan alacak için belirsiz alacak davası açılmasında baştan itibaren hukuki yarar bulunmadığından eksikliğin giderilmesi için davacıya kesin süre verilmeyerek, davanın usulden reddedilmesi gerektiğini savunan görüşler vardır :
“Şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir.Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır (H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 454). “
Fakat Yargıtay 9. HD, 27.02.2012 Tarih, 2012/1756 Esas. 2012/5741 Kararında kısmi davayı dava şartı olarak inceleyen yerel mahkemenin, davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunmadığına hükmetmesi halinde kendisine HMK 115/2 uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeden davanın reddedilmesini doğru bulmayarak kararı bozmuştur. Dava şartının tamamlanması için davacıya bir haftalık kesin süre verilmesini uygun görmüştür.
BELİRSİZ ALACAK DAVASININ, İŞÇİLİK HAK VE ALACAKLARINA İLİŞKİN UYUŞMAZLIKLARDA UYGULANMASI
Bu konuyla ilgili değerlendirme yapmaya başlamadan önce belirtmek gerekir ki, belirli tür davaların veya belirli kişilerin açacakları davaların, baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde açılacağından veya açılamayacağından söz edilemez. Bir davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılabilmesi için, belirsiz alacak davasına ilişkin koşulların somut olayda mevcut olması gerekmektedir. Bu sebeple işçilik hak ve alacaklarına ilişkin davalarda talep sonucunun belirlenebilir olup olmadığına bakılarak buna göre belirsiz alacak davası şeklinde açılıp açılamayacağı anlaşılabilecektir. Bu açıklamalar doğrultusunda görülmektedir ki, işçi hak ve alacaklarına ilişkin davaların belirsiz alacak davası şeklinde açılabileceğine veya açılamayacağına ilişkin kesin sınıflandırma söz konusu değildir.
İşçilik alacaklarının özellikleri de dikkate alındığında, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Kuşkusuz teorik olarak bakıldığında işçi, alacaklarını hesap edebilecek tüm verilere sahip olduğu kabul edilmektedir. Oysa gerçek böyle değildir. Çünkü ülkemizde kayıt dışı işçi çalıştırılması oldukça yaygındır. Bu olumsuzluklar mevcut iken işçiden, alacaklarını kesin bir şekilde tespitini beklemek adil sonuçlar doğurmayacaktır. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığı somut olayın özellikleri değerlendirildikten sonra sonuca gidilmesi gerekmektedir.
İşçilik hak ve alacaklarının belirsiz alacak davası şeklinde açılıp açılamayacağına ilişkin genel kanı bu şekilde olmakla birlikte Yargıtay kararlarında hakime takdir yetkisi tanınan hallerde, açılacak iş davaların belirsiz alacak davası şeklinde açılabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
“Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51, 56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, iş hukuku uygulamasında, Yargıtay’ca, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmelidir. (T.C. YARGITAY 22.Hukuk Dairesi Esas: 2014/442 Karar: 2014/2051 Karar Tarihi: 11.02.2014.)
Yargıtay kararında da görüldüğü üzere, önceden tespiti mümkün olmayan zararlar ile hakime takdir yetkisi tanınan hallerde belirsiz alacak davası açılabilir. Diğer durumlarda belirsiz alacak davası açılıp açılamayacağı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uygulamada işçi hak ve alacaklarına ilişkin davaları genellikle belirsiz alacak davası şeklinde açılmaktadır.. Bu yola başvurulmasının sebebi, talep sonucu tespitinin imkansız olmasından öte işçi veya işçi vekillerinin daha kolay ve daha ucuz dava açma isteğidir. Hatta işçilerin hak ve alacaklarının ödenmesi için işverene gönderdikleri ihtarnamede alacaklarını küsuratı ile belirlemelerine rağmen, daha sonra bu talebini belirsiz alacak davası olarak açmaktadır. Bu şekilde açılan davaların hukuki yarar eksikliğinden usulden reddi gerekmektedir.
(Bu yazı, sayın Av. Ferhat AKBAŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen alıntılanması veya yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)