İRADE SAKATLIĞI HALLERİ

Abone Ol

Türk Borçlar Kanunu’muzun ilk maddesine göre; sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Yani bir sözleşmenin temeli irade açıklamalarıdır. Bir taraf sözleşmenin kurulması adına öneride bulunur iken diğer taraf bu öneriyi kabul ettiğini açıkladığında bu iki taraf arasında bir sözleşme kurulmuş olur. Söz konusu kabul beyanı, her şeyden önce sağlıklı bir irade ile verilmiş olmalıdır. Ancak sözleşmenin kurulması adına büyük önem taşıyan kabul beyanları her zaman sağlıklı bir irade ile verilememektedir. İşte bu gibi hallerde Borçlar Hukuku’nun en geniş uygulama alanı bulan irade sakatlığı halleri gündeme gelmektedir. Peki, nedir bu irade sakatlığı halleri?

Öncelikle irade sakatlığının ne olduğu tanımlayacak olursak; irade sakatlığı, sözleşme görüşmeleri esnasında, tarafların iradelerinin oluşumu veya açıklanması aşamasında ortaya çıkan bozukluklardır. İrade sakatlığı halleri üç tanedir: Yanılma(Hata), Hile(Aldatma) ve Korkutma(İkrah).

A-) HATA (YANILMA)

Sözleşmesel ilişkilerde bir taraf, sözleşmenin şeklinde, sözleşmenin konusunda, sözleşme yapmak istediği kişide hataya düşerse ve söz konusu hata esaslı ise ortada bir irade sakatlığı halinin bulunduğu söylenebilecektir. Hangi hallerin esaslı yanılma sayılacağı, kanunumuzun 31. maddesinde örnekleme yolu ile sayılmıştır:

· Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa,

· Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa,

· Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa,

· Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa,

· Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa.

Saikte yanılma(kişiyi herhangi bir davranışı sergilemeye iten nedende yanılma) ise, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.

Eğer sözleşmenin kurulması esnasında haberci veya çevirmen gibi bir aracı kullanılmışsa ve sözleşmenin kurulmasına yönelik irade, hatalı olarak iletilmişse de yanılma hükümlerine gidilebilecektir.

Yanılan, yanıldığını ileri sürmesi dürüstlük kuralı ile bağdaşmıyor ise ileri sürülemez. Özellikle diğer tarafın; sözleşmenin, yanılanın kastettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.

Yanılmada kusur kavramına da değinecek olursak; yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.

B-) HİLE (ALDATMA)

Bir diğer irade sakatlığı olan aldatma, yanılmadan şu açıdan farklıdır: Burada, sözleşmenin bir tarafının, diğer tarafı aldatma kastı bulunmaktadır. Hal böyle olunca hatada olduğu gibi aldatmanın esaslı olmasına gerek yoktur. Bu husus Borçlar Kanunu’muzun 36. maddesi ile hükme bağlanmıştır. Ayrıca söz konusu madde üçüncü kişilerce aldatma mevcut ise ne olacağına da düzenlemektedir:

                                                                 

“Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir. Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.”

                                                                 

C-) KORKUTMA(İKRAH)

Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir. Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür. İrade sakatlığı hallerinden sonuncusu olan korkutmanın şartları ise şöyledir:

· Korkutulan kişinin içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin bulunması,

· Korkutulan kişinin bu zarar tehlikesine inanmakta haklı olması,

· Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olmasıdır.

İRADE BOZUKLUĞUNUN GİDERİLMESİ

Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Bu söz konusu bir yıllık süre zarfında sözleşme askıdadır. İradesi sakatlanan taraf bir yıllık süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal hakkını kullanabilir. Bu durumda taraflar vermiş oldukları şeyleri geri isteyebileceklerdir. Ancak herhangi bir bildirimde bulunulmaması sonucu; aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmayacaktır.

Av. Mehmet ÇELİK & Av. Selçuk ENER