KARARLAR

İptal Davası Açma Süresi Bakımından Çevresel Etki Değerlendirilmesi (ÇED) Raporlarının İlanından Kaynaklı Sorunlar

Mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.

Abone Ol

Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir. Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir.

2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde belirtilen dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve ilgililerin bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlanmasıdır. Dava açma süresinin başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa da bazen işlemin niteliği ve işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle yazılı bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul edilebilir. Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının kabul edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını kullanabilmelerine yönelik en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir. İdare tarafından yapılan bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini başlatır nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi idareyi de ağır bir külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda ÇED'e ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmektedir. Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılmalıdır.

İlgili Kararlar:

♦ (Mehmet Bolat ve diğerleri, B. No: 2013/5974, 10/3/2016)
♦ (Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri, B. No: 2014/14359, 25/12/2018)
♦ (Beyza Gümüş ve diğerleri, B. No: 2018/21003, 19/11/2020)
♦ (Beyza Gümüş ve diğerleri (2), B. No: 2018/17517, 2/12/2020)

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEYZA GÜMÜŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/21003)

 

Karar Tarihi: 19/11/2020

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Tuğba TUNA IŞIK

Başvurucular

:

1. Beyza GÜMÜŞ

 

 

2. Faysal ÜZEYİROĞLU

 

 

3. Kamil ERCAN

 

 

4. Mehmet ÜZÜMLÜOĞLU

 

 

5. Mustafa BAYKAN

 

 

6. Şenal OSKAY

 

 

7. Şükrü EVKURAN

Başvurucular Vekili

:

Av. Kenan MUTLU

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kırma-eleme tesisi ve kireç fabrikası kapasite artırımı projesine ilgili idarece verilen çevresel etki değerlendirmesi raporu ve çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararının iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Muğla'nın Merkez ilçesi, Orhaniye Mahallesi, Karabağlar Yolu mevkii civarında kırma-eleme tesisi kapasite artırımı projesi hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (İdare) tarafından 13/3/2012 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporu ve ÇED olumlu kararı verilmiştir.

9. Karar, Muğla Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü (İl Müdürlüğü) ilan panosunda 9/4/2012-24/4/2012 tarihleri arasında ilan edilmiştir.

10. Başvurucular karardan 25/4/2017 tarihinde haberdar olduklarını ileri sürmüşler ve anılan kararın iptali talebiyle Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 15/5/2017 tarihinde dava açmışlardır.

11. Mahkeme 22/9/2017 tarihli kararıyla davaya konu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde, aynı konuda açılan bir başka davada Mahkemenin 16/12/2016 tarihli kararı ile 26/1/1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Araştırılması Hakkında Kanun uyarınca zeytinlik sahalarına 3 km'den daha kısa mesafede kurulması mümkün olmayan tesislerden olan kireç sanayi ve kırma-eleme tesisi için kapasite artırımı projesine yönelik verilen dava konusu ÇED olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptal kararı verildiği, dolayısıyla öncesinde hukuka aykırılığı tespit edilen dava konusu ÇED raporu ve ÇED olumlu kararının iptali gerektiği sonucuna varıldığı belirtilmiştir.

12. Davalı İdarenin temyiz istemi sonucunda Danıştay Ondördüncü Dairesi (Daire) 19/2/2018 tarihli kararıyla Mahkeme kararının bozulmasına, davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine kesin olmak üzere karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, dava açma süresinin başlangıcı olarak dava konusu ÇED olumlu kararının ilan edildiği tarihin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Dava konusu işlemin Muğla Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce 9/4/2012-24/4/2012 tarihleri arasında ilan edildiği, 24/4/2012 tarihinden itibaren altmış gün içinde en geç 23/6/2012 tarihinde dava açılması gerekirken 15/5/2017 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.

13. Nihai karar başvuruculara 30/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 19/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri, B. No: 2014/14359, 25/12/2018, §§ 20-24, 28-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

16. Başvurucular; kapasite artırımı yapılan tesis yakınında mülklerinin olduğunu, tesisin 1969 yılından itibaren faaliyette bulunduğunu ve kapasite artırımının bir vatandaşın dışarıdan anlayabileceği bir durum olmadığını belirtmişlerdir. Dava konusu işleme dair ilanın sadece İl Müdürlüğü panosunda yapıldığını ve başka hiçbir tebligat veya duyuru yapılmadığını, anılan ilanın dava açma süresi ve yerini göstermemesi sebebiyle tebligat hükmünde olmadığını, kapasite artırımının çevreye zarar verdiğini ve davayı işlemden haberdar oldukları tarihten itibaren süresinde açtıklarını belirtmişlerdir. Başvurucular yukarıda yer verilen sebeplerle adil yargılanma, sağlıklı bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığın korunması haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

17. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, açtıkları davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiası adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

21. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

22. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

23. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

27. Başvurucuların idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin derece mahkemesi kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. ve 8. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

28. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

30. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

31. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcı olarak davaya konu işlemin İl Müdürlüğü ilan panosunda ilan edildiği tarihin (24/4/2012) esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

33. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde belirtilen dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlamaktır. Dava açma süresinin başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa da bazen işlemin niteliği veya işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle yazılı bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul edilebilir. Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının kabul edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını kullanabilmeleri için en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir. İdare tarafından yapılan bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini başlatır nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi idareyi de ağır bir külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

34. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda çevresel etki değerlendirmesine ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında, projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmiştir (Egeçep Derneği ve diğerleri, B. No: 2015/4453, 3/7/2018, § 40). Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir.

35. Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinin (y) bendine göre askıda ilan tanımının valilik, kaymakamlık ve muhtarlık binaları veya köy odasında bulunan askı ilan yerlerinde yapılan duyuru olduğunu ifade etmekle halkın idari işlemden haberdar olmasına yönelik araçların belirlendiği görülmüştür. İdarenin ilan vasıtalarını tercih etmede halkın daha sık irtibatta bulunduğu ve işlemden haberdar olma kapasitesinin yüksek olduğu yerleri öncelikle tercih etmesinin işleme karşı dava açma süresinin başlatılması bakımından önemli olduğu belirtilmelidir.

36. Somut olayda ÇED olumlu kararının İl Müdürlüğü panosuna asılması ile yetinildiği tespit edilmiştir. Panoya asma yöntemi dışında kapasite artırımına gidilen tesisin bulunduğu aynı mahallede yaşayan yöre halkının konudan haberdar olmasını sağlayacak başkaca herhangi bir yönteme başvurulduğuna ya da başvurucuların karardan bir şekilde haberdar olduklarının kabulünü haklı kılan bir neden bulunduğuna dair herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.

37. Bu bağlamda kapasite artırımı yapılan tesis ile aynı yörede mülkleri bulunan başvurucuların sadece İl Müdürlüğü ilan panosunda yayınlanan ÇED raporu ve ÇED olumlu kararını takip ederek ilan tarihinden itibaren dava açmalarını beklemenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların dava açma süresinin başvurucuların henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işletilmeye başlaması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmaktadır.

38. Bu açıklamalar çerçevesinde Daire tarafından başvuruya konu somut olayın koşulları çerçevesinde herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, uygun araçlarla ilân edilmeyen işlemin salt ilan tarihi esas alınarak 60 gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süresinde olmadığına dair yapılan yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği tespit edilmiştir.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucular, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşlardır.

42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

45. İncelenen başvuruda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle davanın esasının incelenememesi nedeniyle adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

46. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Ondördüncü Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine (22/9/2017 tarihli ve E.2017/760, K.2017/1663) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılması

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

"Derece mahkemesinin ÇED raporu ve ÇED olumlu kararının öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkan tanımayan nitelikteki ilan tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği gerekçesiyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine" dair çoğunluk görüşüne katılmamaktayım. Şöyle ki;

Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. Somut olayda İdarenin, ilan vasıtası olarak il müdürlüğü panosuna asılması şeklinde yapılmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır. ÇED olumlu raporunun sadece il müdürlüğünün divanhanesinde ilan edilmiş olması söz konusu Yönetmelik açısından yeterlidir. Kaldı ki yetersiz olduğu kabul edilse bile, bu ilandan tam 6,5 yıldan fazla bir süre sonra açılan dava açısından bu ilanın tamamen yok sayılarak, sınırsız bir dava açma imkanı oluşturulması hukuki belirsizlik ve güvensizlik oluşturmaktadır.

İlgili işletme sahipleri ÇED raporuna istinaden işletmelerinde kapasite artırımına gitmek suretiyle ilave yatırım ile değişim gerçekleştirmişlerdir. Başvurucular, kapasite artırımının dışardan anlaşılmasının mümkün olmadığını dile getiriyorlar, buna karşın kapasite artırımının çevreye olumsuz etkilerinin olacağını dile getirmeleri de ayrıca bir çelişkili durumdur.

İlanın yetersiz olduğu kabul edilse dahi, en geç 23/06/2012 tarihinde açılması gerekirken, 15/05/2017 tarihinde açılan bir davayı makul gösterecek bir gerekçe ortaya konabilmiş değildir.

Başvurucunun dava açma hakkını kullanabilmesindeki bireysel yarar ve hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin sağlanmasındaki kamu yararı arasında dava açmanın süreye bağlanmış olmasını anlamsız kılmayacak şekilde bir denge kurulmalıdır. Aksi takdirde dava açmak için belirlenen sürenin öngörülmesi anlamsız hale gelecek ve kamu yararı ile bireysel yarar arasında gözetilmesi gereken denge kamu yararı aleyhine bozulmuş olacaktır.

Üye

 Yıldız SEFERİNOĞLU

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEYZA GÜMÜŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2018/17517)

 

Karar Tarihi: 2/12/2020

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Tuğba TUNA IŞIK

 

 

Başvurucular 1. Beyza GÜMÜŞ

 

 

2. Faysal ÜZEYİROĞLU

 

 

3. Kamil ERCAN

 

 

4. Mehmet ÜZÜMLÜOĞLU

 

 

5. Mustafa BAYKAN

 

 

6. Şenal OSKAY

 

 

7. Şükrü EVKURAN

Başvurucular Vekili

:

Av. Kenan MUTLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, dolomit ocağı ve kırma, eleme tesisi kapasite artırımı projesine ilgili idarece verilen çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararının iptali istemiyle açılan davanın süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Muğla'nın Merkez ilçesi Hamursuz Dağı Eteği, Karabağlar Yolu mevkii civarında Dolomit Ocağı ve Kırma- Eleme Tesisi Kapasite Artırımı Projesi'ne hakkında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 7/10/2010 tarihinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmiştir.

9. Karar, Muğla Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü (İl Müdürlüğü) ilan panosunda 14/10/2010 tarihinden itibaren on gün süreyle ilan edilmiştir.

10. Başvurucular, karardan 25/4/2017 tarihinde haberdar olduklarını ileri sürmüş ve anılan kararın iptali talebiyle Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 17/5/2017 tarihinde dava açmıştır.

11. Mahkeme 21/12/2017 tarihinde davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde, dava açma süresinin başlangıcı olarak dava konusu ÇED olumlu kararının ilan edildiği tarihin esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Dava konusu işlemin İl Müdürlüğünce 14/10/2010 tarihinde ilan edildiği, ilan tarihinden itibaren altmış gün içinde en geç 23/12/2010 tarihinde dava açılması gerekirken 17/5/2017 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.

12. Başvurucuların temyiz talebi Danıştay Ondördüncü Dairesinin 4/4/2018 tarihli kararıyla karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere reddedilmiştir.

13. Nihai karar başvuruculara 10/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular8/6/2018tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. Konu hakkındaki ilgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Demirdöven Köyü Tüzel Kişiliği ve diğerleri, B. No: 2014/14359, 25/12/2018, §§ 20-24 , §§ 28-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 2/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

16. Başvurucular; kapasite artırımı yapılan tesis yakınında mülklerinin olduğunu, tesisin 1969 yılından beri faaliyette bulunduğunu, kapasite artırımının bir vatandaşın dışarıdan anlayabileceği bir durum olmadığını, dava konusu işleme dair ilanın sadece İl Müdürlüğü panosunda yapıldığını, başka hiçbir tebligat veya duyuru yapılmadığını, anılan ilanın dava açma süresi ve yerini göstermemesi sebebiyle tebligat hükmünde olmadığını, kapasite artırımının çevreye zarar verdiğini ve davanın işlemden haberdar oldukları tarihten itibaren süresinde açtıklarını belirtmiştir. Başvurucular yukarıda yer verilen sebeplerle adil yargılanma, sağlıklı bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığın korunması haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

B. Değerlendirme

17. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özü, açtıkları davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla belirtilen ihlal iddiası adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).

21. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

22. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

23. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

25. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

26. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

27. Başvurucuların idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin derece mahkemesi kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. ve 11. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

28. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

29. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

30. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

31. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Başvurucular, dava açma süresinin başlangıcı olarak ÇED olumlu kararının İl Müdürlüğü ilan panosunda ilan edildiği tarihin (14/10/2010) esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

33. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinde belirtilen dava açma süresinin yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı belirtilmiştir. Söz konusu hükmün amacı idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır biçimde duyurulması ve ilgililerin bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlanmasıdır. Dava açma süresinin başlangıcı olarak ilgililere yazılı bildirim yapılması esas olsa da bazen işlemin niteliği ve işlemin muhatabının sayısının çokluğu sebebiyle yazılı bildirim olmamasına rağmen dava açma süresinin başladığı kabul edilebilir. Yazılı bildirimin yapılmadığı ve dava açma süresinin başladığının kabul edildiği bu hâllerde de idare tarafından ilgililerin dava açma haklarını kullanabilmelerine yönelik en uygun vasıtaların kullanılmış olması gerekir. İdare tarafından yapılan bildirime ilişkin vasıtanın dava açma süresini başlatır nitelikte olup olmadığını belirlerken kullanılan ölçütün işlem sahibi idareyi de ağır bir külfet altında bırakır nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

34. Anayasa Mahkemesi benzer bir başvuruda ÇED'e ilişkin mevzuatta; gerçekleştirilmesi planlanan projenin ÇED süreci hakkında projeden etkilenecek veya etkilenmesi muhtemel halkın yaşadığı yer veya yerlerde ilan yapılmasının öngörüldüğünü, bu ilan ile kararın yöre halkına duyurularak kişi ve kurumların süreç hakkında bilgilendirilmesinin amaçlandığını ifade etmiştir (Egeçep Derneği ve diğerleri, B. No: 2015/4453, 3/7/2018, § 40). Dolayısıyla ÇED olumlu kararı verildikten sonra yöre halkına yapılacak bilgilendirmenin halkın haberdar olmasını sağlayacak şekilde yapılması gerekmektedir.

35. Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinin (y) bendine göre askıda ilan tanımının valilik, kaymakamlık ve muhtarlık binaları veya köy odasında bulunan askı ilan yerlerinde yapılan duyuru olduğunu ifade etmekle halkın idari işlemden haberdar olmasına yönelik araçların belirlendiği görülmüştür. İdarenin ilan vasıtalarını tercih etmede halkın daha sık irtibatta bulunduğu ve işlemden haberdar olma kapasitesinin yüksek olduğu yerleri öncelikle tercih etmesinin işleme karşı dava açma süresinin başlatılması bakımından önemli olduğu belirtilmelidir.

36. Dosya kapsamında başvurucuların hakkında ÇED olumlu kararı verilen tesisin bulunduğu bölgede ikamet etmediklerine ilişkin bir bilgi yer almamaktadır. Bu bağlamda kapasite artırımı yapılan tesis ile aynı yörede mülkleri bulunan başvurucuların sadece İl Müdürlüğü ilan panosunda yayımlanan ÇED olumlu kararını takip ederek ilan tarihinden itibaren dava açmalarını beklemenin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri bağlamında öngörülebilirlik sınırları içinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu bakımdan başvurucuların dava açma süresinin başvurucuların henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işletilmeye başlaması, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmaktadır.

37. Bu açıklamalar çerçevesinde İdare Mahkemesi tarafından başvuruya konu somut olayın koşulları çerçevesinde herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, uygun araçlarla ilân edilmeyen işlemin salt ilan tarihi esas alınarak 60 gün içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın süresinde olmadığına dair yapılan yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği tespit edilmiştir.

38. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

40. Başvurucular yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

44. İncelenen başvuruda İdare Mahkemesinin dava açma süresine ilişkin yorumu neticesinde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

45. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Rıdvan GÜLEÇ ve Yıldız SEFERİNOĞLU'nun karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Muğla 1. İdare Mahkemesine (E.2017/761, K.2017/2631) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/12/2020tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

"Derece mahkemesinin ÇED raporu ve ÇED olumlu kararının öğrenilmesine ve değerlendirilmesine imkan tanımayan nitelikteki ilan tarihini esas alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kullanmasını aşırı derecede güçleştirdiği gerekçesiyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine" dair çoğunluk görüşüne katılmamaktayız. Şöyle ki;

Olay tarihinde yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 14. maddesinde ÇED kararlarının uygun araçlarla halka duyurulması gerektiği düzenlenmiştir. Somut olayda İdarenin, ilan vasıtası olarak il müdürlüğü panosuna asılması şeklinde yapılmasını tercih ettiği anlaşılmaktadır. ÇED olumlu raporunun sadece il müdürlüğünün divanhanesinde ilan edilmiş olması söz konusu Yönetmelik açısından yeterlidir. Kaldı ki yetersiz olduğu kabul edilse bile, bu ilandan tam 6,5 yıldan fazla bir süre sonra açılan dava açısından bu ilanın tamamen yok sayılarak, sınırsız bir dava açma imkanı oluşturulması hukuki belirsizlik ve güvensizlik oluşturmaktadır.

İlgili işletme sahipleri ÇED raporuna istinaden işletmelerinde kapasite artırımına gitmek suretiyle ilave yatırım ile değişim gerçekleştirmişlerdir. Başvurucular, kapasite artırımının dışardan anlaşılmasının mümkün olmadığını dile getiriyorlar, buna karşın kapasite artırımının çevreye olumsuz etkilerinin olacağını dile getirmeleri de ayrıca bir çelişkili durumdur.

İlanın yetersiz olduğu kabul edilse dahi, en geç 23/12/2010 tarihinde açılması gerekirken, 17/05/2017 tarihinde açılan bir davayı makul gösterecek bir gerekçe ortaya konabilmiş değildir.

Başvurucunun dava açma hakkını kullanabilmesindeki bireysel yarar ve hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin sağlanmasındaki kamu yararı arasında dava açmanın süreye bağlanmış olmasını anlamsız kılmayacak şekilde bir denge kurulmalıdır. Aksi takdirde dava açmak için belirlenen sürenin öngörülmesi anlamsız hale gelecek ve kamu yararı ile bireysel yarar arasında gözetilmesi gereken denge kamu yararı aleyhine bozulmuş olacaktır.

Üye

Rıdvan GÜLEÇ

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU