İNFAZ SİSTEMİNDE NE DEĞİŞECEK

Abone Ol

Hapis cezasının infazının anlamı normal şartlarda hükmedilen cezanın tamamının cezaevinde infaz edilmesidir. Ancak modern ceza infaz sistemleri koşullu salıverme ve benzeri müesseselerle hükümlülerin daha erken tahliye olmasına imkan sağlanmaktadır. Suçlunun ıslahı ve topluma kazandırılması ana fikriyle kabul edilen bu müesseselerin ülkemizde de uzun yıllardır uygulandığı bilinmektedir.

Halen yürürlükte olan 5275 Sayılı Kanun hükmolunan hapis cezalarının üçte ikisinin cezaevinde infaz edilmesi kuralını benimsemiştir. Özel istisnalar dışında infazın kesintisiz bir şekilde icra edilmesi esastır. Eski infaz süresini ağırlaştıran bu sistem 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna eklenen geçici maddelerle esnetilmiştir.

Öncelikle kanuna 105/A maddesi eklenerek denetimli serbestlik rejimi ihdas edilmiştir.Türk hukukunda koşullu salıverme tarihinden evvel tahliye olma imkanı getiren denetimli serbestlik rejimi hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlama düşüncesiyle infaz rejimine dahil edilmiştir. Ancak herkes bilmektedir ki denetimli serbestlik rejimine tabi tutularak tahliye olma Türk hukukuna cezaevlerindeki doluluk oranının neden olduğu olumsuzluklar nedeniyle girmiştir. Normal şartlar altında koşullu salıverme tarihinden önce cezaevinden tahliye olma imkanı olmayan hükümlüler denetimli serbestlik rejimiyle birlikte daha evvel tahliye olma imkanına kavuştular.

İnfaz rejimini tartışacaksak öncelikle bu konuda samimi olmak gerekir. İnfaz değişikliği gerçekten suçluların ıslahı ve suçla mücadele amacıyla mı yapılmıştır yoksa cezaevi yönetiminde başgösteren zorluklar ve imkansızlıklar infaz süresinin kısaltılmasına mı neden olmaktadır?

5275 Sayılı kanunda denetimli serbestlik rejimine tabi tutularak tahliye olma imkanı önce koşullu salıverme tarihine 1 yıl kalmış olan hükümlülere, daha sonra ise KHK döneminde kapsamı genişletilerek 1 Temmuz 2016 Tarihine kadar işlenen suçlar yönünden koşullu salıverme tarihine 2 yıl ve daha az süre kalan hükümlülere uygulandı. (5275 Sayılı Kanun, Geçici Madde 6/1-a)

Aynı yasa değişikliğinde üçte iki olan koşullu salıverme süresi de yarı oranına indirilmişti. (5275 SK, Geçici Madde 6/1-b) Yani koşullu salıverme süresi hesabında cezanın yarısının esas alınması bir süredir yürürlükte olan bir uygulamadır. Burada da bazı suçlar kapsam dışı bırakılmıştı.

Bu dönemde kapalı cezaevlerinden açık cezaevlerine geçişi kolaylaştıran düzenlemeler de yapıldı. Son olarak denetimli serbestlik rejimine tabi tutularak tahliye olmak için gerekli şart olan açık cezaevinde kalma şartı da 31.12.2020 Tarihine kadar ertelenmişti. Tüm bu değişiklikler 5275 Sayılı Kanuna eklenen geçici maddelerle sağlandı ve bu şekilde cezaevlerindeki doluluk oranı azaltıldı.

Şu an Meclis Genel Kurulunda görüşmeleri devam eden infaz düzenlemesine dair yasa teklifi ile denetimli serbestlik rejimi aynen muhafaza ediliyor. Koşullu salıverme süresi de 5275 Sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 6 ile getirilen düzenlemeyi kalıcı hale getiriyor. Bugünkü tablo denetimli serbestlik rejiminin kalıcı bir infaz kurumu haline geldiğini de gösteriyor.

Böylece infaz rejimi şu aşamalardan oluşmuş oluyor:

1. Hükmün kesinleşmesiyle infazın başlaması

2. Denetimli serbestlik rejimi ile ilk defa tahliye

3. Koşulla Salıverme sürecinin başlaması

4. İnfazın tamamlanması

Yasa teklifi ile koşullu salıverme süresi kural olarak mahkum edilen cezanın yarısı olarak belirlenmiş durumda.  Belirtelim ki yürürlükteki mevzuat uyarınca 1.7.2016 Tarihine kadar işlenen suçlar yönünden de koşullu salıverme süresi 1/2 oranında uygulanmaktadır.

Yasa teklifinde kamuoyunda infial oluşturan suçlar olarak nitelendirilen bazı suç tipleri yönünden eski kural olan mahkum olunan cezanın üçte ikisi kuralı aynen korunmuş.  Terör suçları yönünden de hükümlü lehine bir düzenleme söz konusu değil. Siyasi iktidar bu suçların kapsam dışı bırakıldığını belirterek yasa teklifinin olumlu karşılanmasını bekliyor.

Kurumdaki infaz süresini iyi halli geçiren hükümlüler bu haktan cezanın yarısı şeklinde faydalanabileceklerdir.

Kasten öldürme, işkence ve eziyet, cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki, cinsel taciz, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan hapis cezasına mahkum olan çocuklar, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan hapis cezasına mahkum olan çocuklar, devlet sırlarına karşı ve casusluk suçlarından mahkum olanlar için koşullu salıverme süresi mahkum olunan cezanın üçte ikisi olacaktır.

Ayrıca, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olan çocuklar hakkında koşullu salıverilme oranı üçte iki olarak uygulanır.

Yeni teklif ile denetimli serbestlik rejiminin kapsamının hükümlü lehine genişlemesi ve koşullu salıverme süresinin kısalması hükümlünün cezaevinde kalma süresini önemli ölçüde düşürecektir. Yeni teklifteki en büyük olumsuzluk bu düzenleme gibi görünmektedir. Bir yandan koşullu salıverme süresi çoğu suç tipi yönünden mahkum olunan cezanın yarısı olarak belirlenirken aynı zamanda denetimli serbestlik rejimi de muhafaza edilmektedir.

Yeni infaz düzenlemesi ile denetimli serbestlik rejimi şu şekilde uygulanacaktır:

İlk olarak 30.03.2020 Tarihine kadar işlenen suçlar yönünden koşullu salıverme tarihine 3 yıl veya daha az süre kalan hükümlüler denetimli serbestlik rejimine tabi tutularak tahliye olabileceklerdir. Bunun anlamı halen yargılaması devam eden kişiler yönünden de bu yeni infaz rejiminin uygulanacağıdır. Zira 30.03.2020 Tarihinde işlenmiş bir suç kuvvetle muhtemele henüz yargılanmamış ve kesinleşmemiştir.

30.03.2020 Tarihinden sonra işlenen suçlar yönünden ise yeni düzenleme koşullu salıverme tarihini 2 yıl olarak belirlemektedir.  Burada da bazı suçlar (sık sık kamuoyunda infial oluşturan suçlar tabiri kullanılıyor)  kapsam dışı bırakılmıştır.

Bu tarihten sonra işlenen suçlar yönünden kişinin denetimli serbestlik rejiminden faydalanabilmesi için koşullu salıverme tarihine kadarki cezasının beşte dördünü cezaevinde tamamlaması gerekecektir.

Bir örnekle açıklamak gerekirse,

Düzenleme haricinde bırakılmayan suçlardan birisi nedeniyle 6 Yıl Hapis cezasına mahkum edilen bir hükümlü için koşullu salıverme tarihi cezanın infazının başladığı tarihten itibaren 3 yıldır.

Yeni düzenleme ile hükümlü 3 Yıllık sürenin beşte dördünü cezaevinde geçirmesi durumunda denetimli serbestlik rejiminden faydalanabilecektir. Bu durumda 3 yıllık sürenin beşte dördünün hesaplanması gerekecektir. Kalan 1/5 lik dönemde kişi denetimli serbestlik rejimine tabi tutularak tahliye olabilecektir.

Bugünkü uygulamada koşullu salıverme süresi cezanın üçte ikisine göre hesaplanmaktadır. Denetimli serbestlik rejimi hiç olmamış olsaydı hükümlü cezanın üçte ikisini cezaevinde geçirdikten sonra koşullu salıvermeden faydalanabilecektir. Ancak denetimli serbestlik rejimi olduğu için hükümlü, eğer 1.7.2016 Tarihine kadar işlenmiş ve kapsam dışı bırakılmamış bir suçtan hükümlü ise, 1 yıl cezaevinde kaldıktan sonra denetimli serbestlik rejimine tabi tutularak tahliye olabilecektir. Bu 1 yıllık sürenin tamamı da kapalı cezaevinde infaz edilmemektedir.

Kısaca şu anki düzenleme de çok iyi olmamakla beraber yeni düzenleme koşullu salıverme süresini cezanın yarısına indirerek ve denetimli serbestlik rejimini aynen muhafaza ederek kalıcı olarak cezaevinde kalma süresini kısaltmakta, yapılan yargılamalara, verilen emeklere, çekilen acılara itibar etmemektedir.

Bazı suçların kapsam dışı bırakılması, bazı cezaların arttırılmış olması hiç şüphesiz kalıcı infaz düzenlemesinin sakıncalarını  kapatmaya çalışan bir makyaj gibi görünmektedir.

Şu hususu açıkça belirtmekte fayda görüyoruz:

Koşullu salıverme süresinin cezanın yarısı olarak belirlenmesinin yanında denetimli serbestlik rejiminin de aynen devam etmesi, pratikte koşullu salıvermenin daha da geriye çekilmesinden başka bir şey ifade etmemektedir. Bunun ceza adaleti açısından kabul edilmesi nasıl mümkün olabilir. Ceza adaletini tek boyutlu düşünmek mümkün değildir. Kişinin haksız ceza almasını önlemek ne kadar önemliyse suç failinin orantılı bir şekilde cezalandırılması da aynı düzeyde önemlidir.

İşin trajikomik yanı yasa teklifini hükümet adına savunan bazı milletvekillerinin suç işleyenlerin artık cezaevine girmeden tahliye olamayacağını belirterek kendi getirdikleri infaz rejimini eleştirdikleri görülmektedir. Bu söylemlere bakıldığında sanki infaz değişikliği infaz süresini arttırıyormuş zannedilebilir. Suç işleyenlerin illa ki cezaevine girmesi gerektiğini ileri süren birisinin cezaevinde daha uzun kalması beklenen hükümlülerin daha erken tahliye olmasına imza atması ne şekilde izah edilebilir?

Cezaların kuşa çevrildiği bir infaz rejiminde bu kadar hukukçuya, bu kadar yargıca ve savcıya, bu kadar avukata, adalet arayan bu kadar vatandaşa ne denilebilir, ne önerilebilir ?

İkincisi mevcut cezaevi sistemimizin suçluların ıslahına ve topluma kazandırılmasına büyük fayda sağladığını kim söyleyebilir ? İnfaz rejimimiz ve cezaevi idaremiz mükemmel bir ıslahhane midir ki böyle bir kalıcı değişiklik teklif edilmektedir.

Şunu açıkça belirtmek isteriz ki hiçbir hukukçu insanların cezaevinde kalmasından memnun olmaz. Asıl olan ve umut edilen cezaevlerinin boş olmasıdır. Ancak insanoğlunun doğası, suç işleme eğilimi ve bundan vazgeçmesinin mümkün olmadığını gösteren tarihi tecrübemiz bu umudun boşa çıkmasına neden olan bir hakikattir.

İnsanoğluna bahşedilen fiil işleme ve tercih etme hürriyeti fiilinin karşılığını görmesini de gerektirir. Nerede adalet diye inim inim inleyen mazlumlar başka türlü nasıl teskin olurlar ? Yeni nesiller suç işleyenin bir şekilde işin içinden sıyrılacağını görürlerse hukukun terbiye fonksiyonu ne anlam ifade edecektir ? Kişisel intikam amacının önünü açmamak yasamanın önemli bir görevi değil midir?

Yazıyı bir Ayet-i Kerime ile bitirmek istiyorum. Kıyamet Suresi, 34 ve 35. ayetlerde "Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!" denecektir.” buyrulmaktadır.

Hiç şüphesiz ahlak ve hukuk kurallarını bilerek ve keyifle ihlal edenlerin cezalandırılması bir adaletsizlik değildir. Yeter ki adaletin terazisi sağlam olsun. Sözümüz suç işleyerek başkalarının hayatını mahveden ve toplumda yara açan suçlularadır. Elbette ki adil yargılanma hakkı elinden alınan, savunması haksız yere reddedilen ve acımasız bir cenderenin altında inleyenler değildir.