İnfaz Kanunu Değişiklikleri

Abone Ol

I- İnfaz Kanunu Değişikliklerinin Getirebilecekleri

1- Koşullu salıverilme süresinin 2/3’ten 1/2’ye indirilmesi önerilmekle birlikte; kasten insan öldürme suçunda (2/3’de) ve terör suçlarında (3/4’de) değişikliğe gidilmemesi, ancak mükerrirler ile cinsel suçlar ve uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti suçları ile örgütlü suçlarda koşullu salıverilme süresinin 2/3’e indirilmesi düşünülmektedir. Kasten insan öldürme suçları, TCK m.81, 82 ve 83 olarak gösterilmelidir. Bu noktada, kasten insan öldürme suçuna teşebbüs ile kasten insan yaralama arasında infaz bakımından ciddi fark ortaya çıkabilecektir.

a) Mükerrirler, yani tekrar suç işleyenler açısından 3/4 infazın 2/3’e çekilmesi isabetli olmayacaktır. Tekrar suç işleyenin infazı ağır olmalı ve suç işlemeyi alışkanlık veya meslek haline getirenlerin de infazı ağır olmalı; hatta tekrar suç işleme ihtimalleri ortadan kaldırılmadan, tutulacakları iyileştirme merkezlerinden salıverilmemeleri sağlanmalıdır.

b) “Terör suçları” kavramının ne olduğu ve hangi suçlardan oluşacağı net olarak belirtilmelidir. “Terör suçu” denildiğinde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda sayılan suçlar gündeme gelmektedir. Ya sayma metodu ile terör suçları belirtilmeli veya istisna yöntemi ile bu tespit yapılmalıdır; ancak istisna yöntemi risklidir, çünkü Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdiğinde hiç düşünülmeyen bir suçun infazı da hafifleyebilir. Bu sorun, “3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 3 ve 4. maddeleri ile Kanunun diğer maddelerinde sayılan suçlar” ibaresine yer verilmek suretiyle çözülebilir. Bununla birlikte; terör suçları kapsamında görülen örgüt üyeliği ve üyesi olmadığı örgüte yardım suçlarının infazında hafifletmeye gidilmesi gündeme gelirse, bu suçlar yönünden ayrı düzenleme yapılması gerekecektir.

2- Denetimli serbestlik uygulaması ile gündeme gelen cezasızlık algısının ortadan kaldırılması yerinde olacaktır. Bu değişiklikte isabet olduğu düşünülmelidir, çünkü 18 ay hapis cezasına mahkum edilen bir hükümlü hiç ceza infaz kurumunda kalmadan dışarıda kalabilmektedir. Önerilen düzenleme, 18 ay hapis cezasına mahkum edilen bir kişinin, koşullu salıverilme için ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken 9 ayının 4/5’ünü içeride çekmesini sağlayacaktır.

Esasen denetimli serbestlik müessesesinin ve hatta hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının da kaldırılmasında isabet vardır. Ceza İnfaz sisteminin sadeleştirilmesi; bir taraftan kapalı cezaevlerinin doluluğunu azaltırken, diğer taraftan da toplumda cezasızlık algısına yol açmamalıdır. Yeri gelmişken, “cezasızlık algısı” en tehlikeli olandır. Hakkında verilen hapis cezasının infaz edilmeyeceğini bilen kişiler ve cezaların caydırıcılığından korkmayanlar suç işleme kararlılıklarını sürdürecektir. Böylece; Ceza Hukukunun yalnızca kefaret ediciliği/ödeticiliği değil, uslandırıcılık ve caydırıcılık fonksiyonları da zarar görecektir. Ceza Hukukunda en tehlikeli olan, suç ve cezalara olan toplumsal inancın azalması veya kaybolmasıdır. Doğru olan ise; suç sayılan bir fiili işleyen kişinin hak ettiği ceza ile cezalandırılıp, cezasını çekmesinin sağlanmasıdır. Tüm bunlarda amaçlanan, suçların işlenmeden önlenmesidir. Zaten cezaların uslandırma ve caydırma fonksiyonları, suç işlenmesinin önlenmesi maksadına hizmet etmektedir.

3- 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 32. maddesi ile kabul edilen geçici infaz düzenlemesine benzer bir yöntemin bu infaz değişikliğinde de uygulanacağı; muhtemelen sürenin 1 Ocak 2020 (bu tarih hariç) kabul edileceği, yani bu tarihe kadar suç işleyenlerin kapsama alınacağı, ancak hangi suçların kapsama alınacağının belirtilmesi yönteminin benimsenmesinin isabetli olacağı, aksi halde seçilen istisna metodu ile Anayasa Mahkemesi tarafından istisna gösterilen suçların iptaline, yani madde metninden çıkarılmasına karar verilerek, bu düzenlemenin genişleyebileceği, bu nedenle suçları istisna etmek yerine, hangi suçların kapsama gireceğinin yazılmasında isabet olacağı, fakat bu konuda sayma ve sıralama yönteminin de zor olabileceği, eğer istisna yöntemi uygulanacaksa bu tercihin iyi yapılması gerektiği, aksi halde kanun koyucunun kapsam dışı tuttuğu suçları işleyenlerin de serbest kalabileceği, örneğin, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların ve buna ek olarak kasten insan öldürme suçlarının maddeleri sayılmak suretiyle (TCK m.81, 82, 83 olarak) istisna getirilmesinde isabet olacağı tartışmasızdır. 671 sayılı KHK’nın 32. maddesinden farklı olarak; bu defa denetim süresinin 2 yıl değil, geçici olarak 3 yıla çıkarılacağı ve bazı özel kişiler yönünden daha uzun tutulacağı anlaşılmakla birlikte, bazı özel durumlarda denetimli serbestlikte süre sınırının kaldırılacağı, fakat getirilmesi düşünülen “60/altmış yaş” kriterinin isabetli olmadığı görülmekle, tıbbi raporları bulunan ve sağlık sorunları yaşayan “60/altmış yaş altı” hükümlülerin de kapsama alınmasında isabet olacağı dikkate alınmalıdır. Belirtmeliyiz ki; geçici madde kapsamına giren hükümlüler yönünden henüz açık ceza infaz kurumuna geçme hakkının elde edilmemesinin önemi olmayacak ve bu şart denetimli serbestlik bakımından aranmayacaktır. Teklife göre; toplam 6 yıl hapis cezasına hükümlü bulunan kişi, cezasının yarısını koşullu salıverilmede çekeceğinden, işlediği suçun niteliğine ve suç tarihinin 1 Ocak 2020 tarihinden önce olmasına bağlı olarak kalan 3 yılını denetimli serbestlikte çekecektir.

4- Özel infaz usullerinin kapsamının genişletileceği, bugüne kadar kötü ve nerede ise otomatik olarak uygulanan “iyi hal” müessesesinin tespitinin hükümlüler yönünden daha ciddi yapılmasının sağlanacağı, esasen buna ihtiyaç olduğu, aksi halde herkesin iyi halli sayılıp denetimli serbestlik ve koşullu salıverilme ile cezaevinden çıkabildiği, bu nedenle getirilecek düzenlemede isabet olduğu sonucuna varılmalıdır. Ancak belirtmek gerekir ki; iyi ve ayrıntılı düzenleme getirmekten daha önemlisi, onun uygulanabilmesidir. Uygulama; iyi, doğru ve amaca uygun yapılmadıkça, hangi düzenleme getirilirse getirilsin fayda sağlamayacaktır.

5- Müstakil infaz hakimliğinin kurulması önemlidir. Uygulamada; sulh ceza hakimliği veya asliye ceza mahkemesi gibi bir infaz hakimliğinin olmadığı, İnfaz Hukukunun hukuk fakültelerinde hiç okutulmadığı veya seçmeli ders olarak okutulduğu, bu nedenle az bilindiği, cezanın infazında yaşanan sorunların çözülemediği, bunun da Ceza İnfaz Hukukuna zarar verdiği dikkate alındığında, bu konuda yetişmiş hakim, cumhuriyet savcısı ve avukatlara ihtiyaç olduğu tartışmasızdır.

6- 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklikler ile infaz hizmetinin değiştirilmesinin isabetli olacağı düşünülmektedir. Devlet, kapalı ve açık ceza infaz kurumlarında kontrolü ve disiplini kesinlikle kaybetmemelidir. Bu nedenle; cezaevlerinde disiplinin çok iyi takip edilmesi ve katı uygulanması, disiplin hükümlerini ihlal edenlerin cezalandırılıp, iyi halli olmadıklarının tespitinin yapılması, açık ceza infaz kurumuna geçme, denetimli serbestlik ve koşullu salıverilmeden yararlanma haklarının azaltılması veya iyileştiklerinin tespitine kadar ertelenmesi isabetli olacaktır. Ceza infaz kurumlarında kontrol, sevk ve idare Devletin elinde olmalı, infaz koruma memurlarının “güvenlik sınıfından” sayılmalarının yolu açılmalıdır. İnfaz koruma memurlarının; liyakatli ve bu mesleği icra edebilecek, güvenlik hizmetini sunabilecek adaylar arasından seçilmesi isabetli olacaktır. Ceza infaz kurumları iş bulma ve işe yerleştirme yerleri olarak düşünülmemelidir. İnfaz binalarının iç ve dış temizliğine özen gösterilmeli; en önemlisi de suçsuzluk/masumiyet karinesine sahip, henüz cezası kesinleşmeyen tutukluların kapalı infaz kurumlarında tutulmaları yerine, “tutukevi/tevkif evi” olarak adlandırılan ayrı yerlerde bulundurulmaları isabetli olacaktır.

7- Kasten insan yaralama suçunun canavarca hisle işlenmesinde cezanın artırılması düşünülmektedir ki, kanaatimce bu düzenleme yetersizdir. Buna ek olarak; eziyet çektirerek yaralama ve yaralama veya kasten insan öldürme suçuna teşebbüs sonucunda bitkisel hayata veya komaya girenler yönünden de cezaların ağırlaştırılması gereklidir. Aksi halde; beyin ölümü gerçekleşmemiş ve hayatını sürdüren, fakat kendinde olmayan veya ayağa kalkamayacak derecede ağır şekilde yaralanan, felç olan, yatalak hale gelen mağdurları bu duruma getiren faillerin de aynen yaralama suçunu canavarca his saiki ile işleyen fail gibi daha ağır cezalandırılmaları ceza adaletine uygun olacaktır. “Eziyet çektirerek yaralama” kavramı, TCK m.82/1-b’ye uygun olarak yaralama suçu için de öngörülmelidir.

II- Milliyetçi Hareket Partisi’nin Teklifinin Değerlendirilmesi

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Mayıs 2018 tarihinde gündeme getirip kanun teklifi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunduğu, fakat sonra geri çektiği, soruşturmaların ve kovuşturmaların bitirilmesi şartıyla infaz edilecek cezalardan şarta bağlı olarak bir defa yapılacak beş (5) yıl hapis cezası indirimi yerinde ve gereklidir. Hedef; ceza infaz kurumlarının doluluğunun azaltılması, tutuklu ve hükümlü sayısının olağan seviyelere indirilmesi suretiyle kapalı ceza infaz kurumlarının rahatlatılması ise, bir defaya mahsus olmak üzere ve “ceza affı” niteliğinde olmayıp, tekrar suç işlendiğinde cezanın çekilmesini sağlayarak, 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen bazı suçları kapsamına alan 4616 sayılı Kanundan farklı olarak davaların bitmesinin bekleneceği, ancak bu sırada tutuklama tedbirlerinin yapılacak ceza indirimine bağlı olarak gözden geçirileceği, bu yolla ceza indirimi kapsamına göre tahliyelerin sağlanacağı bir yöntemin benimsenmesinde isabet olduğu görülmektedir. Burada bütün mesele hangi suçların kapsama alınıp alınmayacağı ile ilgili olup; yine uygulanacak suçlar bakımından sayma metoduna yer verilip, istisna yönteminin tercih edilmemesidir. Aksi halde, Anayasa Mahkemesi tarafından şarta bağlı ceza indiriminin kapsamının genişletilmesinin önü açılır. Anayasa Mahkemesi vereceği iptal kararları ile istisna kapsamında sayılan suçları, kanun koyucu istemediği halde ceza indiriminden yararlandırabilir. Bu nedenle; hangi suçlara uygulanmayacağına dair bir sayma metodu değil, hangi suçlara uygulanacağına dair bir sıralamanın yapılmasında fayda olacaktır. Bu tatbik edilmediğinde veya istisna yöntemi tatbik edilip de benzer suçlar birbirinden ayrı tutulduğunda, Anayasa Mahkemesi’nin yapacağı soyut veya somut norm denetimlerinde vereceği iptal kararları ile şarta bağlı ceza indiriminin kapsamının genişlemesi mümkün olabilir. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi; esas alınan tarihe müdahale etmemiş, fakat suçlara ve cezalara, “eşitlik” ve “hukuk devleti” ilkeleri yönünden iptal kararları vermek suretiyle kanun koyucunun maksadından farklı uygulamalara yol açabilmiştir. Nitekim 4616 sayılı Kanunu, bunun en çarpıcı örneği olarak göstermek mümkündür. MHP’nin teklifi ile yukarıda açıkladığımız geçici düzenlemenin birlikte tatbiki mümkün olabileceği gibi (1 Ocak 2020 tarihine kadar işlenen bazı suçlar bakımından, hem infazdan beş yıl indirim ve hem de yarı oranında koşullu salıverilme ile üç yıl denetimli serbestlik), yalnızca MHP’nin teklifinin kabulü ile yarı oranında koşullu salıverilme ve bir veya iki yıl denetim süresi de uygulanabilir.

III- Öneriler

1- Yeri gelmişken; 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile değiştirilen Ceza Muhakemesi Kanunu m.286’nın 3. fıkrasında isabet olmadığını, beş (5) yıl ve daha az hapis cezası kararlarının istinaf kanun yolundan sonra temyiz kanun yoluna gidebilmesinin önünü açan düzenlemenin, “eşitlik”, “hukuk devleti” ve “ceza adaleti” ilkelerine aykırı olduğunu belirtmek isteriz. Hakaretin ağır hali, Cumhurbaşkanı’na hakaret ve terör örgütü kapsamında işlenen suçlarda açılan temyiz kanun yolu, basit hakaret ve suç örgütlerinde açılmamıştır. Bu kabul; net bir şekilde “eşitlik”, “hukuk devleti” ve “ceza adaleti” ilkelerine aykırıdır. Suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, kanunlara uymamaya tahrik, Devletin egemenlik alametlerini aşağılama, Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve Devletin kurum ve organlarını aşağılama, silahlı örgüt, halkı askerlikten soğutma ve buna benzer suçları işleyenlerden beş (5) yıl ve daha az hapis cezasına mahkum olanlar temyiz kanun yoluna gidebildikleri halde; hakaret, tehdit veya suç örgütü kapsamında suç işleyenler gidememekte, daha da önemlisi ayrı ayrı mahkum edildikleri hapis cezaları beş (5) yıl ve altında olup da toplam hapis cezaları 25 yıl, 35 yıl veya 60 yıl olanlar da temyiz kanun yoluna başvurma hakkına sahip olmayarak, ciddi bir adaletsizliğe yol açıldığı görülmektedir. Örneğin; birden fazla dolandırıcılık veya göçmen kaçakçılığı suçunda her birisi beş (5) yılın altında, fakat toplamı 20 veya 30 yıla varan hapis cezalarına mahkumiyet kararlarına karşı temyiz kanun yolu kapalıdır ki, bunun kabulü mümkün değildir. Bir taraftan ağır hakaret veya terör suçu işleyen istinaf sonrasında temyiz kanun yoluna, yani Yargıtay’a başvurabilirken, diğer taraftan suçu daha hafif olan, hatta toplam cezası 50 yıla varabilen sanık temyiz kanun yoluna başvurma hakkına sahip olamamaktadır. Bu düzenlemede değişikliğe gidilmesi şarttır, ya eski düzenlemeye dönülmeli veya bu konuda yukarıda belirttiğimiz sakıncaları giderecek bir kanun değişikliğine gidilmelidir.

2- Koşullu salıverilmesini bozan, yani hakkında koşullu salıverilme kararı verildikten sonra hak ederek tahliye tarihine kadar geçecek sürede kasti yeni bir suç işleyenin ne kadar ceza çekeceği konusunda değişikliğe gidilmesi düşünülmekte idi. Koşullu salıverilmeyi bozan suçun cezası veya bu cezanın bir katı kadar ek ceza çektirileceğine dair bir düzenleme yapılması mümkün olabilir. Mevcut düzenlemede, koşullu salıverilmeyi bozan kasti bir suç işleyen hükümlüye koşullu salıverilmede kalan tüm ceza çektirilmektedir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.