İKLİM KANUNU VE LİMAN İŞLETMELERİ

Abone Ol

03 Temmuz 2025 tarihinde kabul edilen İklim Kanunu, Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda köklü değişiklikler gerektirmekte. Kanun yalnızca çevre düzenlemeleri açısından değil, enerji, ulaşım, sanayi ve özellikle limancılık sektörü gibi stratejik alanlarda köklü bir dönüşüm sürecini başlatmakta.

Bu kanuna uyum sağlayabilenler çevresel uyumun yanısıra uluslararası rekabet gücü bakımından da büyük avantaj sağlayacak; uyum sağlayamayanlar ise oldukça yüksek idari para cezalarından faaliyet durdurmaya varan yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir.

İklim Kanunu hangi değişiklikleri getirdi?

İklim Kanunu çerçevesinde, liman işletmeleri Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kapsamına alındı. Bu nedenle sera gazı emisyonlarını doğrulanmış biçimde raporlama, tahsisatlarını teslim etme ve izin alma yükümlülüklerine tabiler.

Bu süreçte emisyon verilerinin eksik ya da yanıltıcı beyan edilmesi, 500.000 TL’den başlayan ve 10 milyon TL’ye kadar çıkan idari para cezalarına, hatta faaliyet durdurmaya kadar varan yaptırımlara neden olabilir.

AB Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile uyum da limanlar açısından önem arz eden bir diğer konu. AB ile doğrudan ya da dolaylı ya ticaret yapan limanların karbon maliyetlerini doğru şekilde içselleştirmemesi, dış pazarlarda rekabet dezavantajına sebebiyet verecektir.

Kanunda iklim yükümlülüklerinin denetiminin İklim Değişikliği Başkanlığı’nca gerçekleştirileceği belirtilmekte. Başkanlığın taşra teşkilatı bulunmadığından, uygulama sahada Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri tarafından yapılacak. Bu denetimlerin yalnızca çevresel uygunlukla sınırlı kalmayacağı zira limanların iklim eylem planlarının, emisyon azaltım önlemlerinin ve karbon envanterlerinin de denetime tabii olacağı öngörülmekte.

İklim Değişikliği Başkanlığı’na verilen bir diğer yetki ise veri bildirimi yükümlülüğü kapsamında bilgi ve belge talep etme yetkisi. Bu yükümlülüğü zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirmeyen limanlara 170.000 TL’ye kadar idari cezası yaptırımı uygulanabilir. Ayrıca, İklim Kanunu ile florlu gazlar ve soğutucu akışkanlar gibi alanlarda da Montreal Protokolü ve AB mevzuatına uyum da zorunlu hale gelmiştir.

Kriz nasıl fırsata dönüştürülür?

Kanun hükümleri değişikliğinin veya yeni bir kanunun yürürlüğe girmesinin sektörde panik yaratması alışık olduğumuz bir durum. Ancak İklim Kanunu’nun getirdiği değişiklikleri anlayıp içselleştiren şirketler krizi fırsata dönüştürebilecek. Nitekim İklim Kanunu’nun yalnızca bir “yükümlülük paketi” olarak görülmemesi gerekmekte.

Liman sahalarında GES/RES yatırımları, çevre dostu vinçler, atık yönetim altyapısı gibi projeler hem teknik dönüşüm sağlayıp hem de Yeşil Taksonomi sayesinde düşük maliyetli finansmana erişimi kolaylaştıracak.

Özellikle AB’de iklim kanunlarına yasal uyum sağlayabilen limanların sektördeki durumları incelendiğinde karbon azaltım projeleri geliştirdikleri, karbon kredisi üretme imkânı kazandıkları, bu kredilerle de ETS yükümlülüklerini dengeledikleri görülmekte.

Limanlar İklim Kanunu’na Nasıl Yasal Uyum sağlayacak?

Yakıt, elektrik ve atık gibi liman içi emisyon kaynaklarının detaylı analizi gerçekleştirilmelidir.

Liman içindeki araçların elektrikli araçlara dönüşü hızlandırılmalı, kıyı elektriği bağlantıları, enerji verimli binalar gibi yatırımlar önceliklendirilmelidir.

Şirketin finansal tabloları ve yatırım planları oluşturulurken karbon fiyatları ve iklim riskleri dikkate alınmalı, nakit akışı bu hususlara göre planlanmalıdır.

ESG derecelendirme süreçlerine öncelik verilmeli, yeşil finansman olanaklarına erişim sağlanmalıdır.

Kanunun geçici maddeleri, yükümlülük kapsamındaki şirketler için 2027’ye kadar bir geçiş dönemi öngörmekte ve bu süre zarfında ETS kapsamında cezaların %80 oranında indirileceğini belirtmektedir.

Bu düzenleme, sektörlere uyum sağlamaları için bir süreç tanınacağını göstermekte. Limanlar da İklim Kanunu’na uyum sürecini ivedilikle başlatarak süreci yakından tanımalı ve içselleştirmelidir.