Hukuk devleti olmak zor, polis devleti olmak kolaydır. Bu iki devleti birbirinden ayıran ise, ilkinin kişi hak ve hürriyetleri ve ikincisinin de otorite odaklı olmasıdır. Sadece anayasaya ve kanuna yazmakla da hukuk devleti olmak mümkün değildir. Önemli olan, hukuk devletinin fiilen varlığıdır.
Kamu kudretinin sadece kullanım yetkisini devlete veren millet, bu yetkinin hukukun evrensel ilke ve esasları ışığında kullanılmasını ister ve bekler. Hukuk devleti en ayırıcı özelliğini, keyfilikten uzak olması ve kamu kudretini otoriteyi desteklemek için değil, kişi hak ve hürriyetlerini korumak için kullanmasında gösterir.
Hukuk kuralları ve tatbiki, insanlar içindir. Kamu kudreti kullanıcısı devlet, toplumu oluşturan bireyi, yani insanı karşısına almaz ve görmezden de gelemez. Topluma oluşturan insanın ihtiyaç ve isteklerine kulak vermek, hukuk devletinde kamu kudreti kullanıcısı devlete düşen en ciddi sorumluluktur.
Devlet otoritesi, birey ve toplum için en doğru kararları aldığını ve ne pahasına olursa olsun uygulayacağını da iddia edemez. Bu şekilde bir iddia içine giren otorite, tepki ile karşılaştığında iki yol seçer. Ya yaptığının hatalı olduğunu anlayıp doğruya döner veya haklı ve meşru olduğunu halka anlatmak yolunu seçer. Bunların hiçbirisinde cebir ve şiddet yoktur.
Hukuk devletinin yapmaması gereken, itiraz eden birey ve topluma karşı cebir ve şiddet kullanmaktır. Burada, cebir ve şiddetin aşırı veya gerekli olup olmadığını tartışmak yersizdir. Birey ve toplumun hizmetinde olan devletin, otoritenin aldığı bir karara itiraz eden ve direnen bireye ve topluma cebir ve şiddet kullanmaması gerekir.
Çelişki; bir tarafta tüm kamu hizmetlerinin insanlar için yapıldığını söyleyip, diğer taraftan bu hizmeti alacak insanlara karşı cebir ve şiddet kullanılmasıdır. Devlet erki ve toplumun karşı karşıya geldiği yerlerde, otoritenin bunu güç savaşına girip inatlaşmaya çevirmemesi, meseleyi cebir ve şiddetten uzak çözmesi gerekir.
Otoritenin zorunlu olarak cebir ve şiddete başvuracağı durumlar olabilir. Ancak yapılan bir toplantının veya gösterinin ya da yürüyüşün sırf yapılmaması gerektiğinden hareketle, cebir ve şiddet kullanmaksızın sadece demokratik itiraz hakkını kullanan insanlara karşı bırakalım orantılı gücü, şiddet içeren hiçbir fiilin icra edilmemesi gerekir.
Anayasanın 56. maddesinin sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama hakkını düzenlediği, 17. maddesinin yaşam hakkını güvence altına aldığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağlı olduğu birçok uluslararası sözleşmenin çevre hakkını tanımladığı bir hukuk düzeninde, o yer, semt, ilçe, şehir veya bölgede yaşayan insanların bilgisi ve rızası dışında bir faaliyette bulunup, yeşil alanı ortadan kaldırmak, yerine bina inşa etmek ve bu noktada ortadan kaldırılan ağacın sayısından daha fazla ağaç dikileceğini açıklamayı yeterli görmek mümkün değildir.
İnsanın yaşadığı coğrafyanın tarihine, dokusuna, siluetine, yeşiline, parkına, caddesine, meydanına, sokağına sahip çıkmak ve korumak gerekir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesi dahil herşey insan ve doğa içindir. Hukuk devletinde kuvvetler ayrılığı ilkesi de bu amaçla kabul edilmiştir. Yargı, yasamanın çıkardığı kanunlar ile yürütme ve idarenin tasarruflarının hukukun evrensel ilke ve esaslarına uygun olup olmadığını denetler. Hak arama hürriyeti de bu denetimin sağlanması amacıyla kabul edilmiş ve her insana tanınmıştır. Yasama, yürütme ve idare erkleri, yargının kararlarını tanımak ve gereğini yerine getirmek zorundadır.
Ülkemizde, hukuk kuralı ve tatbikinde çifte standart tehlikesinin bir an önce önüne geçilmelidir. Bunun yanında, “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği olarak kamu kudreti kullanıcısının cebir ve şiddet kullanmaktan uzak durması gerekir. Egemenliğin millette olduğu, kamu hizmetlerinin halktan toplanan vergilerle yerine getirildiği dikkate alındığında, kamu kudreti kullanıcısı devletin, yeşil alan ve park tartışması ile başlayan meselenin farklı noktalara götürülmeden çözüme kavuşturması gerekir.
Devlet korkutucu değil, koruyucu, kollayıcı ve sorunları cebir-şiddete başvurmaksızın çözen olmalıdır. Her gösteriye ve yürüyüşe, kamu otoritesi gibi düşünmeyenler olduğu için cebir-şiddet ve zor kullanarak müdahale edilmemelidir.
Türkiye Cumhuriyeti, gerek kişi hak ve hürriyetlerinin kullanılması ve gerekse bunlara getirilen sınırlamalar ile özellikle eşitlik ilkesi konusunda bir denge bulmak ve standart oluşturmak zorundadır. Aksi halde, eşitlik ve adalet ilkelerinin sadece kağıt üzerinde kalmayıp, hayata geçtiğini anlatmak mümkün olamayacaktır.
Hukuk devletinde kamu otoritesi, sadece kendisi gibi düşüneni korumaz. Farklı düşüneni de oturup dinlemek zorundadır. Otorite, insanlar için vardır, çünkü yetkisini toplumu oluşturan insanlardan alır ve onlara hizmet eder. Sonuç olarak; hukuk da yetki de insan için vardır, insana karşı değil.
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)