KARARLAR

İfade Özgürlüğüne Müdahalenin Zorunlu Toplumsal İhtiyaca Dayanmaması

İfade özgürlüğü, kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.

Abone Ol

İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir.

İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

İlgili Kararlar:

♦ (Metin Yalçın, B. No: 2014/5959, 6/2/2019)
♦ (Deniz Benol ve diğerleri, B. No: 2014/18780, 7/2/2019)
♦ (Ahmet Özdem, B. No: 2016/13541, 28/5/2019)
♦ (Gökçe Ekin Baran, B. No: 2016/13539, 9/1/2020)  
♦ (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020)
♦ (Yılmaz Zengin, B. No: 2016/5636, 9/6/2021)
♦ (Türkan Albayrak, B. No: 2019/1628, 28/12/2021)
♦ (Nursel Tanrıverdi, B. No: 2020/26374, 4/7/2022)
♦ (Engin Karataş, B. No: 2018/3488, 13/9/2022)
♦ (Alirıza İlker Cebeci, B. No: 2018/21405, 3/11/2022)
♦ (İlyas Bulcay, B. No: 2020/24527, 9/2/2023)

---

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YILMAZ ZENGİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/5636)

 

Karar Tarihi: 9/6/2021

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Yılmaz ZENGİN

Vekili

:

Av. Şahin KAYMAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir siyasetçi olan başvurucunun parti binasına asılan pankartlar nedeniyle cezalandırılması sonucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) olayların meydana geldiği tarihte Kırşehir il başkanıdır.

A. Arka Plan Bilgisi

9. Kamuoyunda "17-25 Aralık soruşturmaları" olarak anılan süreçte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iş adamı, bürokrat ve memurların da bulunduğu birçok kişiye yönelik olarak "kara para aklama", "altın kaçakçılığı" ve "kamu görevlilerine rüşvet" iddialarıyla 2013 yılının Aralık ayında operasyonlar başlatılmış ve bu kapsamda çok sayıda kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştır.

10. Müştekilerden N.B.E., tanınmış bir siyasetçinin oğlu olmasının yanı sıra birçok sivil toplum kuruluşunda yönetici olarak görev yapmaktadır. Müşteki R.S. ise olayların meydana geldiği tarihte iş adamı olarak bilinmektedir. Eldeki başvuruya konu olayda ismi geçen Bakanlar ise -olayların meydana geldiği tarihte- Z.Ç. Ekonomi Bakanı, E.Ba. Çevre ve Şehircilik Bakanı, E.B. Avrupa Birliği Bakanı, M.G. İçişleri Bakanı olarak görev yapmaktadırlar.

11. "17-25 Aralık soruşturmaları" olarak nitelenen süreç kapsamında Bakanlar ile müştekilere suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık gibi suçlamalar yöneltilmiştir. Yürütülen soruşturmalar kapsamında R.S. gözaltına alınarak tutuklanmış ve yaklaşık kırk gün tutuklu kalmıştır. Bakanlar ise kendilerine yöneltilen suçlamalar sonrasında yürütmekte oldukları bakanlık görevlerinden istifa etmişlerdir.

12. Sonrasında kamuoyunda, bu operasyonu yürütenlerin devlet içinde örgütlenmiş paralel bir yapılanma olduğu ve devlete karşı darbe hazırlığında oldukları değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra operasyonu yürütenlerin çok sayıda siyasetçi, bürokrat, iş adamı, sanatçı, hâkim ve savcı gibi kişilerin telefonlarını yasa dışı bir şekilde dinleyerek bu kişilere ait olduklarını ileri sürdükleri ses kayıtlarını internet üzerinden yayımladıkları anlaşılmıştır.

B. Somut Başvuruya İlişkin Olaylar

13. Kırşehir CHP il binası ön yüzüne 25/12/2014 tarihinde iki pankart asılmıştır. Pankartların birinde Bakanların ve müştekilerin gözleri maskeli resimlerinin üzerinde "paraları sıfırladık babacığım" ve diğerinde ise "Yeni Türkiye'nin hayırseverleri millet sizi biliyor" yazmaktadır.

14. Kolluk kuvvetleri 27/12/2014 tarihinde resen indirerek pankartlara el koymuş ve Cumhuriyet Savcılığına bildirimde bulunmuştur.

15. Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı 27/5/2015 tarihli iddianamesiyle başvurucunun pankartlarda resimleri bulunan altı kişiye hakaret ettiği iddiası ile cezalandırılması talebiyle iddianame tanzim etmiştir.

16. Yargılamayı yapan Kırşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesi 23/2/2016 tarihli kararıyla başvurucunun Bakanlara karşı hakaret eylemi yönünden beraatine, müştekiler yönünden ise hakaret suçunun gerçekleştiği kanaati ile 2.180 TL adli para cezasıyla mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme gerekçeli kararda özetle Z.Ç., E.Ba., M.G. ve E.B.nin siyasetçi olmaları nedeniyle mesleklerinin doğası gereği kendilerini denetime açık hâle getirdiklerini belirtmiştir. Mahkemeye göre bu kişiler icra ettikleri meslek itibarıyla toplumla iç içe olup her türlü iletişim olanaklarından istifade edebilmektedirler. Mahkeme devamla adı geçen Bakanların kendilerini ifade etme ve savunma imkânına sahip olmaları nedeniyle kendilerine yöneltilen eleştirilere karşı daha tahammüllü olmaları gerektiğini belirtmiş ve başvurucunun bu kişilere yönelik eyleminin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu kanaati ile beraatine karar vermiştir.

17. İlk derece mahkemesi; başvurucunun müştekiler N.B.E. ve R.S.ye yönelik eylemiyle ilgili ise müştekilerin Bakanlara nazaran daha kısıtlı savunma imkânına sahip olduğunu, bu nedenle bu kişilere yönelik eleştirilerde ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme bu bağlamda somut olayda başvurucu tarafından gerçekleştirilen eylemin müştekiler N.B.E. ve R.S. açısından eleştiri sınırını aştığını ve masumiyet karinesini ihlal ettiğini belirterek başvurucunun 2.180 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir.

18. Nihai karar başvurucuya 23/2/2016 tarihinde tefhim edilmiştir.

19. Başvurucu 21/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...

 (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; cezalandırılmasına neden olan pankartlarda yer alan sözlerin muhalefet partilerinin mitinglerinde ve parti grup toplantılarında dinletildiğini, ilk kez kendisi tarafından dile getirilmediğini, pankartlarda yer alan ifadelerin hakaret içermediğini, siyasi faaliyet kapsamında asılan pankartlar nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde, yargılama sonucunda verilen adli para cezası kararının ifade özgürlüğüne bir müdahale teşkil ettiği iddiasında bulunulmuş ise de söz konusu müdahalenin, sarf edilen sözlerin kamu yararını ilgilendirmediği, kamusal bir tartışmaya katkı sağlar bir yanının olmadığı, söz konusu ibarelerin eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bakanlık görüşüne göre; ilgili ifadelerin kişilerin şeref ve itibarını zedelemesi nedeniyle, anılan müdahale zorunlu toplumsal ihtiyaç ve demokratik bir toplumda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında gereklidir. Bakanlık görüşünde; müdahalenin orantılılığı ile ilgili olarak ise derece mahkemesinin infazı mümkün hapis cezasına hükmetmediği gözününde bulundurularak anılan müdahalenin orantılı olduğu belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

26. Parti binasına asılan pankartlar nedeniyle başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

27. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

28. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

29. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

30. Başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin kararın başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

 (a) Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi

31. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme, bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

 (b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması

32. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).

33. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 132; Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, § 59).

34. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).

35. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

 (2) Somut Olayın Değerlendirilmesi

36. Somut olayda, başvurucunun cezalandırmasına neden olan pankartlar bir siyasi partinin il başkanlığı binasına asılmıştır. Anayasa'nın 68. maddesinin ikinci fıkrasında siyasi partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu ifade edilmiştir. Siyasi partiler, halkın siyasete katılımının araçları olduğu kadar çoğulcu siyasetin de temel unsuru ve güvencesidir. Karar alma sürecini etkileme ve siyasi iktidarı kullanmada vazgeçilmez bir rol ve ağırlığa sahip olan siyasi partiler demokrasinin iç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan kurumlarıdır. Sonuç olarak devlet politikalarının yönü, günümüz çağdaş demokrasilerinde siyasi partilerin açık mücadelesi ile tayin edilmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 135).

37. Demokrasi için vazgeçilmez önemlerinin bir sonucu olarak Anayasa ve kanunlarımızda siyasi partiler oldukça ayrıntılı bazı düzenlemelere konu olmuştur. Söz konusu düzenlemelerden biri de mevcut başvuruya ilişkin meselenin çözümlenmesi ile yakından ilgili olan siyasi partilerin parti binalarında ilan asma serbestisine ilişkin hükümdür. 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un "İlan ve reklam yerleri" kenar başlıklı 60. maddesinde ayrıntılı bazı düzenlemelere yer verilmiştir. Söz konusu maddenin birinci fıkrasında siyasi partilerin ve adayların seçim bürolarına, seçimin başlangıç tarihinden seçim propaganda süresinin sona erdiği tarihe kadar parti bayrağı, afiş, poster, pankart ve benzeri malzemeleri asabileceği veya yapıştırabileceği hükmüne yer verilmiştir. Aynı fıkrada ayrıca siyasi partilerin genel merkez, il, ilçe ve belde binalarına sayılan malzemeleri her zaman asabileceği veya yapıştırabileceği düzenlenmiştir (Deniz Karadeniz ve diğerleri, § 136).

38. Eldeki başvuruya konu pankartın CHP'nin Kırşehir İl Başkanlığı binasına asıldığı göz ardı edilmemelidir. 298 sayılı Kanun'un parti binalarının dış yüzeylerini sürekli propaganda alanı olarak kabul etmesi gerçeğinin ışığında böyle bir pankarta müdahale ederken yetkililerin çok daha titiz değerlendirmelerde bulunmaları gerektiği açıktır (benzer değerlendirmeler için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri, § 137).

39. İncelenen olayda ilk derece mahkemesi; pankartta ismi geçen Bakanların siyasetçi olmaları nedeniyle eylemlerini denetime açık hâle getirdiklerini, dolayısıyla haklarında yapılan eleştirilere katlanma yükümlülüklerinin olduğuna değinmiştir. Mahkeme devamla bu kişilerin haklarındaki eleştirilere cevap verme konusunda oldukça fazla imkâna sahip olduklarını, bu itibarla yapılan eleştirilere karşı daha toleranslı olmaları gerektiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere siyasi tartışma ortamları demokratik toplumda vatandaşların bilinçlenmesini sağlayarak siyasilere eleştiri ve teveccüh yöneltilmesi imkânı verir. Bu durum siyasilerin hesap verilebilirliğini ve siyasi şeffaflığı sağlamaya yöneliktir. Bu bağlamda siyasetçiye siyasetçi olması nedeniyle yöneltilen eleştirinin sınırları, sıradan bir kişiye yöneltilen eleştirinin sınırlarından daha geniştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 61; Nihat Zeybekçi, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 38; Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 32). Bu yönüyle ilk derece mahkemesinin Bakanlar yönünden Anayasa Mahkemesi içtihatlarına uygun bir değerlendirme yaptığı gözlemlenmiştir.

40. İlk derece mahkemesinin müştekiler yönünden yaptığı değerlendirmeye gelindiğinde ise müştekilerin siyasetçi olmamaları nedeniyle kendilerini ifade etme ve savunma imkânlarının kısıtlı olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle derece mahkemesine göre müştekilere yöneltilen eleştirilere karşı ifade özgürlüğünün dar yorumlanması gerekmektedir. Mahkeme, anılan nedenlerle başvurucunun müştekilere karşı eleştiri sınırlarını aştığını kabul ederek adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

41. Müşteki N.B.E. çok bilinen bir siyasetçinin oğlu olmasına ilave olarak iş ilişkileri, kurduğu vakıfların yürüttüğü kampanyalar, sivil toplum alanında son derece etkin ve bilinen bir kişi olması nedeniyle olayların meydana geldiği tarihlerde medyanın ve tüm siyaset çevrelerinin yakın takibindedir. Demokratik bir ülkede ülke yöneticilerinin aile fertlerinin iş ve sosyal ilişkileri her zaman kamuoyunun ilgisini çekmiş, gazetecilerin ve siyasetçilerin yakın takibinde olmuştur. Müşteki R.S. ise olayların meydana geldiği tarihlerde ünlü bir şarkıcı ile olan evliliği ve ülkenin önde gelen iş adamları ve siyasetçileri ile yakın ilişkileri nedeniyle medya ve siyaset çevrelerince yakından takip edilen, başta magazin gazeteleri olmak üzere yazılı ve görsel basında hemen her gün hakkında haberler yapılan bir kimsedir. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin değerlendirmesinin aksine bu kişilerin -itibarlarını zedelediğini düşündükleri ifadelere karşı- pek çok mecrada hatta çoğu siyasetçiden çok daha fazla derecede kendilerini ifade etme imkânı bulunduğu açıktır. Bu bağlamda derece mahkemesinin cezalandırma gerekçesi olarak sadece bu kişilerin savunma olanaklarının kısıtlı olduğu şeklindeki değerlendirmesine katılmak mümkün olmamıştır.

42. Üstelik 17-25 Aralık soruşturmaları olarak bilinen süreçte yaşananlardan sonra siyasetçilerin şikâyetçileri takip etmeleri, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışmaları demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Bu bağlamda siyasilere olduğu gibi tanınmış kişilere ilişkin yapılan, sonradan yanlış olduğu ifade edilmiş olsa bile o tarihlerde doğru olduğuna ilişkin olarak pek çok kişinin iddiası ve inancının bulunduğu bilgilerin yayılması katlanılması güç olsa dahi beklenen bir durumdur.Aksinin kabulü hâlinde bu kişileri eleştirenlerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (benzer değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 79; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 50). Bu itibarla somut olayda başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi, bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebilecektir.

43. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Buna karşın yukarıdaki tespitler dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğu söylenemez.

44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muammer TOPAL ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamışlardır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

46. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK] B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

50. Somut olayda, parti binasına asılan pankartlar nedeniyle başvurucunun mahkeme tarafından adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine ilişkin olarak ilk derece mahkemesi gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

51. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Kırşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer TOPAL ve İrfan FİDAN'ın karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kırşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2015/335, K.2016/118) GÖNDERİLMESİNE,

D. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvuruya konu kararda, başvurucunun, Bakanlara karşı hakaret eylemi yönünden beraatine, müştekiler yönünden ise hakaret suçunun gerçekleştiği kanaati ile adli para cezasıyla mahkumiyetine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararda özetle, çoğunluk kararında adı geçen Bakanların siyasetçi olmaları nedeniyle mesleklerinin doğası gereği kendilerini denetime açık hale getirdikleri, icra ettikleri meslek itibarıyla toplumla iç içe olup her türlü iletişim olanaklarından istifade edebildikleri; adı geçen Bakanların kendilerini ifade etme ve savunma imkanına sahip olmaları nedeniyle kendilerine yöneltilen eleştirilere karşı daha tahammüllü olmaları gerektiğini belirtmiş; başvurucunun bu kişilere yönelik eyleminin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu kanaati ile beraat kararı vermiştir.

Mahkeme, başvurucunun, müştekilere yönelik eylemiyle ilgili ise müştekilerin Bakanlara nazaran daha kısıtlı savunma imkanına sahip olduğunu bu nedenle bu kişilere yönelik eleştirilerde ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerektiğini; bu bağlamda, somut olayda başvurucu tarafından gerçekleştirilen eylemin müştekiler açısından eleştiri sınırını aştığını ve masumiyet karinesini ihlal ettiğini belirterek başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu, cezalandırılmasına neden olan pankartlarda yer alan sözlerin, muhalefet partilerinin mitinglerinde ve parti gruplarında dinletildiğinin, ilk kez kendisi tarafından dile getirilmediğini, siyasi faaliyet kapsamında açılan pankartlar nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmekte ise de, siyasi faaliyet kapsamında açılan pankartlardaki sözlerin çeşitli mecralarda dile getirilmesi nedeniyle sarf edilen sözlerin artık kamuyu ilgilendirmediği, kamusal bir tartışmaya katkı sağlar bir yönünün kalmadığı, bu nedenlerle söz konusu ibarelerin müştekiler yönünden eleştiri sınırlarını aşarak hakaret niteliğine kavuştuğu sonucuna varılmıştır. Dava konusu ifadelerin, kişilerin şeref ve itibarını zedeler duruma gelmesi nedeniyle, anılan müdahalenin zorunlu toplumsal ihtiyaç ve demokratik bir toplumda devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında gerekli olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulandığı üzere siyasi tartışma ortamları demokratik toplumda vatandaşların bilinçlenmesini sağlayarak siyasilere eleştiri ve teveccüh yöneltilmesi imkanı verir. Bu durum siyasilerin hesap verebilirliğini ve siyasi şeffaflığı sağlamaya yöneliktir. Bu bağlamda siyasetçiye siyasetçi olması nedeniyle yöneltilen eleştirinin sınırları sıradan bir kişiye yöneltilen eleştirinin sınırlarından daha geniştir.

Müştekiler yönünden ise, müştekilerin siyasetçi olmamaları nedeniyle kendilerini ifade etme ve savunma imkanlarının kısıtlı olduğu; bu nedenle müştekilere yöneltilen eleştirilere karşı ifade özgürlüğünün dar yorumlanması gerektiği sonucuna varılmakta, aynı eleştirilerin tekrarında kamusal yararın bulunmadığı mülahaza edilmektedir.

Somut olayda, parti binasına asılan pankartlar nedeniyle başvurucunun mahkeme tarafından adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesine ilişkin olarak ilk derece mahkemesi gerekçesinin ilgili ve yeterli olduğu, bu nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği sonucuna varılmakla çoğunluğun ihlal yönündeki kararına katılınmamıştır.

Üye

Muammer TOPAL

Üye

İrfan FİDAN

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TÜRKAN ALBAYRAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/1628)

 

Karar Tarihi: 28/12/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 11/2/2022-31747

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Türkan ALBAYRAK

Vekili

:

Av. Ekin Güneş SAYGILI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, farklı tarihlerde tek başına oturma eylemi yapan başvurucu hakkında emre aykırı davrandığı gerekçesiyle idari para cezası uygulanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 15/1/2019 ile 24/10/2019 arası farklı tarihlerde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Kişi yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2019/7464, 2019/10612, 2019/10725, 2019/10739, 2019/13154, 2019/20199, 2019/25706, 2019/25789, 2019/25810, 2019/32812 ve 2019/35616 numaralı bireysel başvuru dosyalarının 2019/1628 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1964 doğumlu olup Sarıyer İlçe Sağlık Müdürlüğünde çalışmakta iken arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması nedeniyle 15/8/2018 tarihinde başvurucunun işine son verilmiştir.

10. Başvurucu, işine son verilmesine karşı sesini duyurmak amacıyla 3/9/2018 tarihinden itibaren Sarıyer Kaymakamlığına (Kaymakamlık) yakın mesafede bulunan Şehit Öğretmenler Parkı'nda oturma eylemine başlamıştır.

11. Başvurucu her gün saat 13.00 sıralarında Şehit Öğretmenler Parkı'nda oturma eylemi yapmıştır. Başvurulara konu tarihlerde başvurucunun söz konusu alanda eylem yapacağı bilgisinin alınması üzerine kolluk kuvvetleri eylemin başlamasından önce alana gelmiş, başvurucunun eylemine başlaması ve "İşimi geri istiyorum, direne direne kazanacağız!" şeklinde sloganlar atmaya başlaması üzerine eylemin izinsiz ve kanuna aykırı yapıldığı ve eyleme son verilmesi gerektiği yönünde uyarılar yapmıştır.

12. Başvurucunun söz konusu uyarılara rağmen eylemine devam etmesi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından başvurucuya yasal hakları hatırlatılarak üst araması yapılmış, adli muayene raporu alınmak üzere başvurucu sağlık kurumuna götürülmüş ve akabinde Polis Merkez Amirliğinde idari işlemler uygulandıktan sonra salıverilmiştir.

13. Başvurucu hakkında 24/9/2018 ile 1/8/2019 tarihleri arasında farklı günlerde gerçekleştirdiği oturma eylemleri nedeniyle 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca başvurucuya her bir oturma eylemi için 100 TL idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen İdari Yaptırım Tutanaklarında başvurucunun eylemine dair herhangi bir bilgi yer almamış, yalnızca 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine aykırı davrandığı belirtilmiştir.

14. Başvurucu söz konusu idari para cezalarına ayrı ayrı itiraz etmiştir. İtirazları inceleyen ilgili İstanbul sulh ceza hâkimlikleri (hâkimlikler) başvurucunun itirazlarını farklı tarihlerde kesin olarak reddetmiştir. İtirazları inceleyen Hâkimliklerden;

i. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği "Her ne kadar muteriz vekili müvekkili hakkında düzenlenen idari cezanın iptalini talep etmiş ise de; muteriz vekilinin sunduğu itiraz dilekçesi ve ekleri, ceza tutanağını düzenleyen kurumca verilen cevabi yazıdaki bilgi ve belgeler incelendiğinde, 2911 sayılı Kanunda belirtildiği üzere 48 saat öncesinden gerekli makamlardan izin alınmadığı, dosya kapsamında muteriz vekili tarafından izin alındığına dair herhangi bir belge sunulmadığı, bahse konu etkinliğin toplumda infial yaratabileceği ve kamu güvenliğini tehlikeye sokabileceğine kanaat getirilmekle 5326 Sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. Maddesi uyarınca Sarıyer Kaymakamlığı İlçe Emniyet Müdürlüğü Tarabya Polis Merkezi amirliği tarafından düzenlenen idari para cezalarının usul ve yasaya uygun olduğu, muteriz vekilinin dilekçesinde ileri sürülen itiraz sebeplerinin ceza tutanağının aksini ispata yeterli olmadığı, cezanın iptalini gerektirir muteriz vekilinin yeterli somut delilleri de bulunmadığı görüldüğünden, itirazın reddine karar verilmesi gerekmiştir.",

ii. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği "İtiraz edenin dilekçesi, ekleri, idareden gelen cevabi yazı, bilirkişi raporu ve tüm dosya birlikte değerlendirildiğinde; itiraz eden hakkında Ferahevler Mahallesi Sarıyer Kaymakamlığı yanı Deniz sokak üzerinde bulunan Şehit Öğretmenler Parkı içerisinde eylem yapıldığı bilgileri üzerine kolluk görevlilerinin olay yerine intikal ettiği, itiraz edenin söz konusu parkta oturma eylemi yaptığı, bu esnada 'Direne direne kazanacağız, İşimi geri istiyorum, Bu daha başlangıç, Mücadeleye devam, İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' şeklinde bağırır vaziyette başlaması ile, kolluk görevlilerinin kendisine 'kanunsuz ve izinsiz bir şekilde kamu kurumu çevresinde ve umuma açık park alanında yasa dışı eylem yaptığı, yaptığı eylemin izinsiz ve yasa dışı olduğu, derhal bu eyleme son vermesi gerektiği, eyleme son vermediği takdirde orantılı olarak zor kullanarak eylemi sonlandıracaklarını' yüksek ve anlaşılır bir şekilde söylediklerini, şahsın defalarca uyarılmasına rağmen bu yasa dışı eyleme ve slogan atmaya son vermemesi üzerine itiraz edenin gerekli idari işlemlerin yapılabilmesi için yasal hakları yüzüne anlaşılır bir şekilde okunup söylendiği, şahıs üzerindeki kaba üst aramasında herhangi bir suç ve suç unsuru materyale rastlanmadığını, devamında darp-cebir raporu alınarak Tarabya Şehit Kemal Aykut Genç Polis Merkezi Amirliğine intikal ettirildiği, gerekli işlemlerin ardından salıverildiği hususunun her bir idari para cezası için ayrı ayrı tutulan tutanak içeriklerinden anlaşıldığı, idari yaptırıma konu yasa metni ve olay tutanakları bir bütün olarak değerlendirildiğinde verilen idari yaptırım kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 28/8-a maddesi uyarınca itirazın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.",

iii. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği "İtiraz dilekçesi, gelen cevabi yazı ve tüm dosya birlikte değerlendirildiğinde; 03/09/2018 tarihinden itibaren Sarıyer İlçe Kaymakamlığı yanında bulunan parkta oturma eylemi gerçekleştirilmiştir. Buna dayanarak idari para cezası uygulanmıştır. Kaymakamlıkça uygun olmadığı ilan edilen yerlerde toplantı ve gösteri yapıldığı anlaşıldığından yasal dayanağı bulunmayan itirazın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.",

iv. İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği "Tüm dosya kapsamı, itiraz dilekçesi ve gelen yazı cevabı birlikte değerlendirildiğinde; KHK ile işten atılan muterizin işine dönmek istemesi ile alakalı olarak Şehit Öğretmenler Parkı içerisinde oturma eylemine başladığı bu esnada 'Direne direne kazanacağız, işimi geri istiyorum, bu daha başlangıç, mücadeleye devam, insanlık onuru işkenceyi yenecek' şeklinde bağırır şekilde sloganlar atmaya başladığı, kendisine Kanunsuz ve izinsiz bir şekilde kamu kurumu çevresinde ve umuma açık park alanında yasa dışı eylem yaptığı, yaptığı eylemin izinsiz ve yasa dışı olduğu, kolluk kuvvetlerince derhal bu eyleme son vermesi gerektiği, eyleme son vermediği takdirde orantılı olarak zor kullanarak eylemi sonlandırıcaklarını yüksek ve anlaşılır bir şekilde söylendiği, ancak defalarca uyarılmasına karşın yasa dışı eyleme ve slogan atmaya son vermemesi üzerine şahsın gerekli idari işlemler yapılarak salıverildiği anlaşılmakla, başvuruya konu edilen eylemlerin gerçekleştiği, başvuranın dilekçesinde idari yaptırım kararının aksine hiçbir delil bulunmadığı ve idari yaptırım kararının da hukuka uygun olduğu anlaşılmakla itirazın 5326 sayılı yasanın 28/8-a maddesi gereğince reddine karar vermek gerekmiştir.",

v. İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği "Her ne kadar muteriz itirazını 5326 sayılı Kanunun 27. maddesine göre belirtilen 15 (on beş) günlük süre içerisinde yapmış ve hakkında düzenlenen idari cezanın iptalini talep etmiş ise de; muterizin sunduğu itiraz dilekçesi ve ekleri, ceza tutanağını düzenleyen kurumca verilen cevabi yazıdaki bilgi ve belgeler incelendiğinde; dosyada bulunan 01/10/2018, 24/09/2018, 27/09/2018, 28/09/2018, 05/10/2018, 04/10/2018 ve 09/10/2018 tarihli tutanaklarda belirtildiği üzere yapılan eylemde 'Dirine Direne Kazanacağız, İşimi Geri İstiyorum, Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam, İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek' şeklinde sloganlar atıldığı açıkta görülmektedir. Bu hali ile düzenlenen idari yaptırım karar defteri 97-95-93-91-90 ve 88 sıralarına kayıtlı idari para cezasının usul ve yasaya uygun olduğu, muterizin dilekçesinde ileri sürülen itiraz sebeplerinin ceza tutanağının aksini ispata yeterli olmadığı, cezanın iptalini gerektirir muterizin yeterli somut delilleri de bulunmadığı görüldüğünden, itirazın reddine karar verilmesi gerekmiştir.",

vi. İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği "5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesinde belirtilen kabahate uyduğu, takdir ve tespitte hata olmadığı, tutanak içeriğine göre sadece idari işleme tevessül edildiği, adli işleme gidilmediği, kabahatler kanununun 15/3 maddesi söz konusu olmadığı, idari para cezaları usul ve yasaya uygun temin edildiği anlaşılmış olmakla itirazın her bir ceza tutanağı yönünden ayrı ayrı reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir." şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur.

15. Kararlar farklı tarihlerde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

16. İncelenen dosyalarda yeterli bilgi bulunmadığından Sarıyer Kaymakamlığından eylemlerin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan ve Sarıyer'de gerçekleşecek her türlü eylem ve etkinliğin yapılacağı yerlere ilişkin bir karar veya Kaymakamlık emri bulunup bulunmadığı, varsa kararın bir örneği ile karar duyurusunun hangi vasıtalarla ve hangi tarihte yapıldığı hususlarında bilgi ve belge talep edilmiştir. Valiliğin 23/6/2021 tarihli yazısında, 26/9/2018 tarihli bir yasaklama kararına yer verilmiştir. Yazıda karar duyurusunun hangi vasıtalarla ve hangi tarihte yapıldığı hususlarında bir bilgi bulunmamaktadır. Yazıda örneği gönderilen söz konusu yasaklama kararı şöyledir:

"Kanun Hükmünde Kararnameler [KHK] ile meslekten ihraç olan şahıslara destek verme amacıyla, idaremiz dahilinde bulunan yerlerde (alanlarda) çeşitli eylem ve etkinliklerin düzenlendiği ve düzenlenebileceği yapılan çalışmalar sonucu anlaşılmıştır.

Bahse konu etkinliklerin yapılabilmesi için 2911 sayılı Kanunda belirtildiği gibi 48 saat öncesinden gerekli makamlardan izin alınmadığı, bahse konu etkinliğin toplumda infial yaratabileceği ve kamu güvenliğini tehlikeye sokabileceğinin değerlendirildiğinden;

Ayrıca düzenlenmek istenen etkinliklerin yapılacağı yerlerin 2911 sayılı Kanun kapsamında vatandaşlarımızın yoğun olarak kullandığı yerler olduğu, insan ve araç trafiğini engellediği bilinmekte olup, ilçemizde mevcut bulunan kamu düzeninin olumsuz yönde etkileneceği, suç işleneceğine dair açık ve yakın bir tehlikenin oluşabileceği, kişi dokunulmazlığı, emniyet ve kamu esenliğini tehlikeye düşürebileceği, telafisi güç olayların meydana gelebileceği değerlendirildiğinden;

Konu ile ilgili olarak idaremiz dahilinde bulunan '.......' kamu kurum ve kuruluşları binalarının önü ve çevresinde, umuma açık park ve bahçelerde yapılmak istenen etkinliklerin; 5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 32/ç maddesi gereğince '....'

Yukarıda anılan mevzuat gereği ve 2911 sayılı Kanun kapsamında, idaremiz dahilinde KHK'lar ile memuriyetten ihraç olan şahıslara destek vermek amacı ile yapılmak istenen etkinliklerle alakalı olarak toplumsal olaylara sebebiyet verebileceği ve genel kamu düzenini bozabileceği değerlendirildiğinden ve 2911 Sayılı Kanunda belirtildiği üzere 48 saat öncesinden gerekli makamlardan izin alınmadığından yapılması düşünülen etkinliklerin ilçemiz dahilinde bulunan tüm alanlarda 26 Eylül 2018-9 Ekim 2018 [Tarihler her bir kararda değişiklik göstermektedir] tarihleri arasında yapılması emniyet açısından uygun olmadığı.."

17. Başvurucunun eylemini gerçekleştirdiği ve başvurularına konu ettiği tarihlerde Kaymakamlık tarafından ilçe genelinde her türlü etkinliğin yasaklanmasına yönelik yukarıda bahsi geçen kararla aynı mahiyette ancak farklı tarihleri içerir birden çok karar alınmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 5326 sayılı Kanun’un "Emre aykırı davranış" kenar başlıklı 32. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"(1) Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir.

 (2) Bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir."

19. 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 32/Ç maddesi şöyledir:

"İlçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının tasarrufa mütaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için kaymakam gereken karar ve tedbirleri alır.

Bu hususta alınan ve ilan edilen karar ve tedbirlere uymıyanlar hakkında 66 ncı madde hükmü uygulanır"

B. Uluslararası Hukuk

20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesi şöyledir:

 “1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda (...) ahlakın (...) korunması (...) için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.

21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (benzer kararlar için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08, 60641/08, 7/2/2012, § 101).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 28/12/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu;

i. İfade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının anayasal ve uluslararası güvenceleri bulunduğunu, barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan, şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesinin demokrasinin bir gereği olduğunu, oturma eyleminin barışçıl şekilde gerçekleştiğini, kamu düzeninin bozulmadığını, herhangi bir şiddet olayı yaşanmadığını, kendisine yönelik uygulanan kolluk müdahalelerinin ve idari yaptırımın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkını sınırladığını, bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini,

ii. Söz konusu oturma eylemlerine kolluk kuvvetlerinin her gün müdahale ettiğini, kolluk kuvvetleri tarafından alıkonulduğunu, sistematik bir şekilde kendisine şiddet uygulandığını, onur kırıcı ve küçük düşürücü muamelelere maruz kaldığını, bu kapsamda işkence ve kötü muamele yasağına aykırı davranıldığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini,

iii. İlk derece mahkemesine yaptığı itirazların soyut ve gerekçesiz olarak reddedildiğini, idare tarafından gönderilen cevap dilekçesi ve eklerinin kendisine tebliğ edilmediğini, iddia, itiraz ve karşı delillerini sunma imkânından mahrum bırakıldığını, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.

24. Başvurucu ayrıca 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince bir kabahatin oluşabilmesi için hukuka uygun bir şekilde verilmiş bir emir olması ve bu emrin usulüne uygun olarak ilan edilmesi gerektiğini ancak Kaymakamlık emrinin ilan edilmediğini belirtmiştir. Yine başvurucu, İdari Yaptırım Tutanaklarının keyfî ve usulüne uygun olmayan şekilde düzenlendiğini, bir tutanakta yer alması gereken unsurlara yer verilmediğini, işlenen kabahate ilişkin bilgilerin tutanaklarda yer almadığını belirtmiştir.

B. Değerlendirme

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, gerçekleştirdiği oturma eylemleri esnasında kolluk kuvvetleri tarafından kendisine müdahale edilmesi ve sonrasında da idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkindir. Başvurucu, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmişse de bireysel başvuru formlarında ve ekli belgelerde eylemin kolektif olarak gerçekleştirildiğine dair bir bilgiye yer verilmemiştir.

26. Bir toplantının varlığından bahsedilebilmesi için varlığı gerekli esas unsur hiç şüphesiz katılımcılardır. Toplantı ancak birden çok bireyin bir araya gelmesiyle oluşur. Somut olayda başvurucu tek başına oturma eylemi gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Elif Özkan, B. No: 2018/7757, 8/6/2021, §§ 20, 21).

27. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

29. Başvurucunun söz konusu eylemi gerçekleştirmek istemesi üzerine kendisine kolluk kuvvetleri tarafından müdahale edilerek eylemin sona erdirilmesinin ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu açıktır. Diğer yandan ifade özgürlüğünün sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki işlemlerin de hak üzerinde sınırlayıcı etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple başvurucunun oturma eylemi nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmasının da ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvurulara uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir. Somut başvuruda öncelikle müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığı ele alınacaktır.

i. Genel İlkeler

33. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35).

34. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütü ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kılar (Tuğba Arslan, § 96). Bir yasama işlemi olarak kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 36).

35. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar -Anayasa’nın konuya ilişkin kurallarına aykırı olmamak kaydıyla- ülkenin sosyal, kültürel yapısı, ahlaki değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimleri gözönüne alınarak saptanacak ceza politikasına göre belirlenir. Kanun koyucu cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç ya da kabahat sayılacağı, bunların hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konularında takdir yetkisine sahiptir (AYM, E.2014/124, K.2015/24, 5/3/2015; Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 92).

36. Hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde olduğu gibi idari yaptırımlar açısından da hangi eylemlerin kabahat sayılacağı, bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, yaptırımın ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerinin belirlenmesi gibi konularda kanun koyucu takdir yetkisine sahiptir. Bununla birlikte kanun koyucunun takdir hakkı kapsamında öngördüğü yaptırımın adil ve hakkaniyete uygun olması gerekmektedir (AYM, E.2017/103, K. 2017/108, 31/5/2017, § 10; Cem Burak Karataş, § 93).

37. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önemi haiz olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32; Cem Burak Karataş, § 95).

38. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri, suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., § 33; Cem Burak Karataş, § 96).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Somut olayda başvurucuya 5326 sayılı Kanun'un "Emre aykırı davranış" kenar başlıklı 32. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "Yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye ... idari para cezası verilir..." hükmü esas alınarak idari para cezası uygulanmıştır. İdari para cezasına ilişkin tutanaklarda yaptırım konusu eylemin 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine muhalefet (emre aykırı davranış) şeklinde belirtildiği ve söz konusu tutanaklarda başvurucunun eylemine dair bir açıklama yapılmadığı görülmüştür.

40. Uygulanan idari para cezasına dayanak olarak gösterilen 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket etmek kabahat sayılmıştır. Bu kabahatin karşılığında idari para cezası öngörülmektedir. Bu cezaya, emri veren makam tarafından karar verilir. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre kanunların bazı kabahatlerin kapsam ve şartlarını belirleyerek içeriğini idarenin genel ve düzenleyici işlemlerine bırakabilmesi mümkündür. Başka bir deyişle kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, miktarı zikredilen kuralda açıkça belirli olmakla birlikte hangi konularda ve hangi mercilerin emir yayımlayabilecekleri başka kanunlara bırakılmıştır. 5442 sayılı Kanun'un 32. maddesi; ilçe kaymakamlarına ilçe sınırları içinde huzurun, güvenliğin ve kamu esenliğinin sağlanması için gereken karar ve tedbirleri alma yetkisi vermiştir. Aynı Kanun'un 66. maddesine göre ise alınan bu kararlar usulen tebliğ veya ilan olunur; bu tedbir veya kararlara aykırı davrananlar, mahallî mülki amir tarafından 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi hükmü uyarınca cezalandırılır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §§ 66, 67).

41. Öncelikle belirtmek gerekir ki 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinde yer alan emre itaatsizlik kabahatinin cezalandırılabilmesi için Kanun'da öngörülen kabahatin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve kabahatin unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanının dışındadır. Buna karşılık yetkili mercinin verdiği emir ya da bu emre aykırı davranışın cezalandırılması anayasal bir hakka müdahale oluşturursa bu müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanında olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 87).

42. Somut olayda Sarıyer Kaymakamlığı tarafından art arda ve farklı tarihlerde, ilçe sınırları içinde gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak etkinlikleri yasaklayan bir karar alındığı görülmüştür. Bununla birlikte gerek başvuru formu ve evraklarında gerek idari para cezalarına itiraz dosyalarında söz konusu yasaklama kararlarının ilan edildiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Kaymakamlık tarafından gönderilen cevap yazısında da yasaklama kararlarının ne zaman yürürlüğe girdiğine, halka duyurulup duyurulmadığına ve duyurulmuşsa bunun hangi vasıtalarla yapıldığına dair bilgi verilmemiştir (bkz. § 16). Yine Kaymakamlığın resmî internet sitesinde de söz konusu yasaklama kararlarına dair herhangi bir veri bulunmamaktadır. Oysa 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince bir idari yaptırım kararının uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve kişilerin bu emre aykırı davranışlarının tespiti gerekir.

43. Buna karşın somut olaylarda hâkimliklerin oturma eylemi yapan başvurucunun eylemini sona erdirmesi için yapılan ihtarlara uymamasını 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinde düzenlenen emre aykırılık kabahatinin oluşmasında yeterli kabul ettiği görülmektedir. Hâkimlikler söz konusu kararlarında 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince emre aykırı davranış kabahatinin oluşması için gereken unsurlardan olan daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve kişilerin bu emre aykırı davranışlarının tespiti hususlarında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır.

44. Kanun koyucunun 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinde önceden ilan edilmiş ve anılan Kanun hükmünde belirtilen amaçlarla verilmiş bir emrin varlığı şartıyla emre aykırı davranışı yaptırıma bağladığı görülmektedir. Somut olayda ise başvurucunun eylemlerini gerçekleştirdiği tarihlerde usulüne uygun şekilde ilan edilmiş bir emrin bulunmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinde yer alan emre aykırı davranışa ilişkin hükmün unsurları oluşmaksızın uygulanmasının başvurucunun eylemi bakımından kanunilik unsurunu taşımadığı sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Cem Burak Karataş, §§ 114,115; Murat Ünal, B. No: 2015/226, 12/12/2018, § 33).

45. Sonuç olarak başvurucunun 5326 sayılı Kanun'da kabahat olarak öngörülen emre itaatsizlik fiilinin somut olayda unsurları oluşmaksızın kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılması nedeniyle müdahalenin kanunilik şartını karşılamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

52. İncelenen başvurularda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkemeler de ihlali giderememiştir.

53. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili hâkimliklere gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

54. İhlal tespitinin yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından ayrıca tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.

55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 4.375,20 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 8.875,20 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği (2018/6433, 2019/216 ve 2019/546 sayılı D.İş dosyaları), İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği (2018/6356 sayılı D.İş dosyası), İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği (2018/6688 ve 2018/5298 sayılı D.İş dosyaları), İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği (2019/738 ve 2019/1042 sayılı D.İş dosyaları), İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği (2018/5354 ve 2019/3881 sayılı D.İş dosyaları) ve İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliğine (2019/1991 ve 2019/3158 sayılı D.İş dosyaları) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 4.375,20 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 8.875,20 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/12/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NURSEL TANRIVERDİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/26374)

 

Karar Tarihi: 4/7/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Şeyda Nur ÜN

Başvurucu

:

Nursel TANRIVERDİ

Vekilleri

:

Av. Ferdi YAMAR

 

 

Av. Ramazan DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tek başına oturma eylemi yapan başvurucu hakkında emre aykırı davrandığı gerekçesiyle idari para cezası uygulanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/8/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Arka Plan Bilgisi

5. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde bir askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

6. OHAL döneminde alınan tedbirlerden biri de "terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca [MGK] karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu" değerlendirilen kişilerin Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmasıdır. Bu kapsamda darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olan FETÖ/PDY'nin yanı sıra diğer terör örgütleri ile ilgisi nedeniyle de çok sayıda kamu görevlisinin ihraç edildiği bilinmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 56-60).

7. Diğer yandan olay öncesinde Bakırköy Kaymakamlığı tarafından 30/1/2020 tarihli kararla "Terör örgütlerine müzahir şahısların katılımlarıyla yapılacak tüm etkinliklerin ilçe genelinde yapıldığı taktirde terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı kişilerin de katılım sağlayacağı düşünüldüğünde kalabalık halk kitlelerince atılan slogan ve yapılan hareketlerle kışkırtarak düzenlenecek basın açıklaması ve oturma eylemlerinin kuvvetle muhtemel genel asayiş ve kamu düzenini bozabilecek müessif olaylar yaşanmasına sebep olabileceği ve telafisi mümkün olmayan olaylara sebebiyet verebileceği değerlendirmesiyle" 3/2/2020 ve 3/3/2020 tarihleri arasında Bakırköy Özgürlük Meydanı ve Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu gibi kamuya açık alanlar ve civarında her türlü toplanma, oturma eylemi ve diğer etkinlikler yasaklanmıştır.

B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler

8. Başvurucu 1976 doğumlu olup 7/2/2017 tarihli ve 686 sayılı KHK ile görevinden ihraç edilmiş bir öğretmendir.

9. Başvurucu, ihraç kararının hukuka aykırılığına karşı 20/2/2017 tarihinde oturma eylemine başlamış ve işe iade talebiyle başlattığı eylemini İstanbul'da bulunan Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda devam ettirmiştir.

10. Başvurucunun başlattığı eylem 68 hafta boyunca olaysız bir şekilde devam etmiş, 1/8/2018 tarihinden itibaren ise kolluk kuvvetleri tarafından söz konusu oturma eylemine müdahale edilmeye başlanmıştır.

11. Her Pazartesi saat 14.00'te Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda oturma eylemine devam eden başvurucu hakkında 24/2/2020 ve 2/3/2020 tarihlerinde gerçekleştirdiği oturma eylemleri nedeniyle 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca ayrı ayrı 392 TL idari para cezası uygulanmıştır.

12. Başvurucu tarafından söz konusu idari para cezalarına itiraz edilmiştir. İtirazı inceleyen Bakırköy 7. Sulh Ceza Hâkimliği "idari para cezası karar tutanağında herhangi bir usulsüzlük olmadığı, idari yaptırım kararına dayanak teşkil eden tutanakların aksi ispat edilene karar geçerli tutanaklardan olduğu ve aksinin ispat edilemediği, bu nedenle usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle başvurucunun itirazını 9/7/2020 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.

13. Karar 15/7/2020 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. 5326 sayılı Kanun’un 32. maddesi şöyledir:

"(1) Yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye... idari para cezası verilir..."

15. 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 32. maddesinin (Ç) fıkrası şöyledir:

"İlçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının tasarrufa mütaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için kaymakam gereken karar ve tedbirleri alır."

Bu hususta alınan ve ilan edilen karar ve tedbirlere uymıyanlar hakkında 66 ncı madde hükmü uygulanır"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 4/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

17. Başvurucu adli yardım talebinde bulunmuştur.

18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İhlal İddiaları Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucu;

i. İfade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının anayasal ve uluslararası güvenceleri bulunduğunu, barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan, şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesinin demokrasinin bir gereği olduğunu, oturma eyleminin barışçıl şekilde gerçekleştiğini, kamu düzeninin bozulmadığını, herhangi bir şiddet olayı yaşanmadığını, kendisine yönelik uygulanan idari yaptırımın ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkını sınırladığını,

ii. söz konusu eylemine kolluk kuvvetleri tarafından her gün müdahale edildiğini, birden çok kez gözaltına alındığını, hakkında kamu davaları açıldığını, sistematik ve gerekçesiz şekilde gözaltına alınması nedeniyle onur kırıcı ve küçük düşürücü muamelelere maruz kaldığını iddia etmiştir.

20. Bakanlık görüşünde; söz konusu başvurunun öncelikle anayasal ve kişisel önem kriteri yönünden incelenmesi gerektiği belirtilmiştir. Görüş yazısında esas yönünden bir inceleme yapılacak olursa da başvurucunun ifade özgürlüğü ile devletin kamu düzenini koruması yükümlülüğü arasındaki adil dengenin idari makamlar ve yargı makamları tarafından sağlanıp sağlanmadığının takdirinin Anayasa Mahkemesinde olduğu belirtilmiştir.

21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki beyanlarını tekrarla görüş yazısındaki aleyhe hususları kabul etmediğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, olay tarihinde gerçekleştirdiği oturma eylemleri nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkindir. Başvurucu toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmişse de bireysel başvuru formunda ve ekli belgelerde eylemin kolektif olarak gerçekleştirildiğine dair bir bilgiye yer verilmemiştir.

23. Bir toplantının varlığından bahsedilebilmesi için varlığı gerekli esas unsur hiç şüphesiz katılımcılardır. Toplantı ancak birden çok bireyin bir araya gelmesiyle oluşur. Somut olayda başvurucu tek başına oturma eylemi gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (Elif Özkan, B. No: 2018/7757, 8/6/2021, §§ 20, 21).

24. Anayasa’nın "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti" başlıklı 26. maddesi şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

26. Başvurucunun söz konusu oturma eylemlerini gerçekleştirmek isterken gözaltına alınmasının ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu açıktır (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 55). Diğer yandan ifade özgürlüğünün sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki işlemlerin de hak üzerinde sınırlayıcı etkisi bulunmaktadır. Bu kapsamda başvurucunun oturma eylemi nedeniyle daha sonra idari para cezası ile cezalandırılmasının da ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

27. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

28. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvurulara uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

29. Müdahalenin 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine dayandığı anlaşılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

30. Başvurucunun idari para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin kararın Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

31. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan. B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 7/7/2015, § 37) ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51; Bayram Akın, B. No: 2015/19278, 9/5/2019, § 33) demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

32. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, işe iade talebiyle oturma eylemi gerçekleştiren başvurucuya idari para cezası verilmek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığıdır. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43). Benzer şekilde Sözleşme’nin 10. maddesi de yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Başvuruya konu eylemin tek başına oturma eylemi olduğu gözetildiğinde Anayasa’nın 26. maddesinin yalnızca ifade edilen fikir ve bilgilerin içeriğini değil bunların ifade ediliş biçimlerini de koruma altına aldığı unutulmamalıdır.

33. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, §§ 35-38).

34. Derece mahkemeleri, bireylerin fikirlerini ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir denge sağlamalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66). Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57). Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken derece mahkemelerinin yerini almak değil onların takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından uygunluğunu denetlemektir.

35. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, B. No: 2018/17635, 26/7/2019 § 120; Sırrı Süreyya Önder, B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60; Candar Şafak Dönmez, B. No: 2015/15672, 5/11/2020, § 53).

 (b) Somut Olayın Değerlendirilmesi

36. Somut olayda Bakırköy Kaymakamlığı tarafından Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda oturma eylemi ve diğer etkinliklerin yapılması bir ay süre ile yasaklanmıştır. Başvurucunun söz konusu oturma eylemlerinden sonra hakkında 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca emre itaatsizlik ettiği gerekçesiyle idari para cezası uygulanmıştır.

37. Öncelikle devletin kamunun huzuru ve güvenliğinin sağlanması amacıyla yapacağı düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi pek çok kararında 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesinde yer alan emre itaatsizlik kabahatinin temel hak ve özgürlüklere dolaylı müdahale edilmesinde kullanılma riski bulunduğuna dikkat çekmiştir (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, B. No: 2014/17391, 19/4/2018, § 61; Dursun Soydan ve diğerleri, B. No: 2015/2948, 14/11/2018, § 55).

38. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi uyarınca yetkili merciler tarafından verilen emrin amacı kamu güvenliğinin, kamu düzeninin veya genel sağlığın korunması olmalıdır. Emre aykırı davranışın cezalandırılabilmesi için kanunda öngörülen kabahatin uygulanma koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı ve kabahatin unsurlarının neler olması gerektiği meselesi Anayasa Mahkemesinin ilgi alanının dışındadır. Buna karşılık yetkili mercinin verdiği emir ya da bu emre aykırı davranışın cezalandırılması anayasal bir hakka müdahale oluşturursa bu müdahale, Anayasa Mahkemesinin ilgi alanında olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 87).

39. Bir kimse sırf emre aykırı davranmış olması nedeniyle cezalandırılmış ve Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere bir müdahalede bulunulduğunu kabul etmiş ise Anayasa Mahkemesinin bundan sonra denetleyeceği ilk husus emre aykırılık nedeniyle kamu düzeninin bozulup bozulmadığı, bozulma tehlikesinin bulunup bulunmadığı ya da böyle bir tehlikenin ortaya çıkıp çıkmadığı olacaktır (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, § 63; Dursun Soydan ve diğerleri, § 57).

40. Anayasa Mahkemesi usulüne uygun olarak verilmiş bir emre aykırı bir davranışın varlığını tek başına temel hak ve özgürlüklere müdahale için yeterli kabul edemez. Temel hakka müdahaleyi haklı kılacak olan ve emrin amacı olan kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın bozulduğunun veya bozulma tehlikesinin bulunduğunun da kamu gücünü kullanan yetkili mercilerin kararlarında gösterilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, §§ 51, 53). Yine mevcut başvuruda olduğu gibi başvurucunun şiddet eylemine karışmadığı ve kamu düzenini bozucu herhangi bir faaliyetinin olmadığı durumlarda kamu makamlarının ifade özgürlüğüne belirli bir ölçüye kadar müsamaha göstermesi gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81).

41. Kamu düzeninin bozulduğunun ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilemediği, temel haklara müdahalenin gerçekleştiği her kamu gücü eylem ve işlemi temel hak ve özgürlükleri ihlal edebilir. Somut olayda idare tarafından en genel ifadeyle kamu düzeninin korunması amacıyla alınan bir yasaklama kararı söz konusudur. Ancak idare tarafından alınan kararda bahsi geçen ve kamu düzeninin bozulmasına yol açabileceği belirtilen tehlikelerin, bir meydanda tek başına oturularak eylem yapılması hâlinde doğacağından bahsetmek ise mümkün görünmemektedir. Terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle kamu görevinden ihraç edilen başvurucunun, elinde işini geri istediğine dair bir pankartla bir Özgürlük Meydanı'nda oturmasının başvurucuyu üçüncü kişilerden gelebilecek bir şiddet riski altında bıraktığı kabul edilebilirse de somut olayın koşullarında başvurucunun eyleminin herhangi bir risk oluşturduğu makul bir biçimde gösterilmemiştir.

42. Kaldı ki başvurucunun tek başına gerçekleştirdiği eylemin, somut olayın koşullarında kimi tehlikeler doğurma veya zararlara neden olma potansiyeli barındırdığı iddia edilebilir ve bu sebeple başvurucuya yetkili mercilerin emirlerine uymaması nedeniyle ceza verilmesi makul görülebilirse de; idarece, başvuruya konu eylemini 2017 yılından beri sayısız defalar gerçekleştiren başvurucunun eylemine somut olay öncesi müdahale edilme gereği de duyulmamıştır.

43. Diğer yandan somut olayda gerek kolluk tutanağında gerekse de Hâkimlik kararında söz konusu oturma eyleminin kamu düzenini bozduğu ya da bu yönde ciddi bir tehlike doğurduğu yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Somut olaya ilişkin kolluk tutanağında başvurucuya eylem yapmaması üzerine uyarıda bulunulduğu ancak başvurucunun eylemine son vermemesi üzerine başvurucunun kollarından tutularak gözaltı aracına alındığı belirtilmiştir. Şu hâlde başvurucunun şiddet eylemine başvurduğuna yönelik bir bilgi de söz konusu değildir. Diğer bir ifadeyle idare ve derece mahkemesi; başvurucunun oturma eyleminin kamu düzenini bozduğunu veya bozma tehlikesi ortaya çıkardığını -yahut idarenin kararında sözü edilen durumlara yol açtığını- somut olayla bağlantılı ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyamamışlardır (benzer yönde bkz. İhsan Uğraş, B. No: 2015/5365, 3/4/2019, § 46;Dursun Soydan ve diğerleri, § 61; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, §§ 64, 65; İbrahim Bilen ve diğerleri, B. No: 2019/23334, 22/2/2022, § 56; Sezai Bulut ve diğerleri, B. No: 2019/38616, 22/2/2022, § 54). Yine somut olayda başvurucu hakkındaki idari para cezası olay sonrasında kolluk kuvvetleri tarafından düzenlenmiştir.

44. Sonuç olarak mevcut başvuruda Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile başvurucunun aynı madde kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanamamıştır. Başvurucunun eyleminin kamu düzenini bozduğunun veya bozma tehlikesi ortaya çıkardığının ve dolayısıyla başvurucuya verilen idari para cezasının zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğinin ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulduğu söylenemez. Bu nedenle başvurucuya verilen idari para cezasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

45. Buna göre Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile maddi ve manevi zararların giderilmesi talebinde bulunmuştur.

47. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

48. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 7. Sulh Ceza Hâkimliğine (2020/1813 D. İş sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 4.500 TL vekâlet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ENGİN KARATAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/3488)

 

Karar Tarihi: 13/9/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Engin KARATAŞ

Vekili

:

Av. Ercan TATAR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, tek başına oturma eylemi yapan başvurucu hakkında toplantı ve sair etkinliklerin izne bağlandığı ve başvurucunun izin almadığı gerekçesiyle idari para cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Muğla'nın Bodrum ilçesinde öğretmen olarak görev yapmaktayken olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle görevinden ihraç edilmiştir. 15 Temmuz darbe teşebbüsü nedeniyle olağanüstü hâl ilan edilmesi sürecine ilişkin bilgi için Adnan Vural ve diğerleri ([GK], B. No: 2017/36237, 10/3/2022, §§ 9-11) kararına bakılabilir.

3. Muğla Valiliğinin 4/8/2017, 5/9/2017, 4/10/2017, 3/11/2017 ve 30/11/2017tarihli olurları ile il genelinde açık alanlarda her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü, eylem ve etkinlik düzenlemek otuz günlük sürelerle mülki amirlerden izin alınması şartınabağlanmıştır. Muğla Valiliğinin aynı gün internet sitesinden kamuoyuna duyurulan söz konusu kararları şu şekildedir:

"...İlgili sayılı yazıda, terör örgütlerinin, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne kasteden eylemlerini çok farklı yol ve yöntemlere başvurarak sürdürdüğü, bir yandan yollara el yapımı patlayıcı döşeyerek güvenlik güçlerimize ve masum vatandaşlarımıza silahlı saldırıda bulunmak gibi terörist yöntemler kullandığı, öte yandan Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi temel hak ve özgürlükleri istismar ettiği belirtilmektedir.

Ayrıca elde edilen istihbari bilgilerde, yapılacak etkinliklere ve toplantılara katılacak kişilere karşı terör örgütlerinin çeşitli saldırı vb. provokatif eylemlerde bulunabileceği ve yine barışçıl etkinliklerin terör örgütleri tarafından istismar edilerek örgütlerin yine benzer etkinliklerin karşıt görüşlü gruplar arasında istenmeyen olaylara neden olabileceği değerlendirilmektedir.

Bilindiği üzere terör ve terörist faaliyetlerle mücadele etmek üzere Bakanlar Kurulunun 20/7/2016 tarih ve 2016/9064 sayılı kararı ile ülkemiz genelinde uygulanmak üzere olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Ayrıca OHAL'in ... uzatılmasına dair karar onaylanmış, ... 3 ay süre ile tekrar uzatılmıştır.

Olağanüstü Hâl Kanunu'nun terörle mücadele etmek, emniyet ve asayişi tesis etmek ve kamu düzenini sağlamak için Valilere birtakım görev, sorumluluk ve yetkiler verdiği bilinmektedir.

2935 sayılı Olağanüstü Hâl Kanunu'nun 11. maddesinin (m) fıkrasında 'Kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek, izne bağlamak veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve zamanı tayin, tespit ve tahsis etmek, izne bağladığı her türlü taplantıyı izletmek, gözetim altında tutmak veya gerekiyorsa dağıtmak' hükmü yer almaktadır.

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin (C) bendinde 'İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.' denilmektedir.

Bu nedenle; yukarıdaki gerekçeler ve ilgili kanun maddelerinin verdiği yetkilere dayanarak, milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, temel hak ve özgürlükler ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin ve genel asayişin korunması amacıyla;

İlimiz genelinde devlet kurum ve kuruluşlarının yapacağı resmi program ve etkinlikler hariç; açık alanlarda yapılacak olan her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşü, stand açma, çadır kurma, oturma eylemi vb. Etkinlikler ile 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'nun Ek 1. maddesi kapsamında açık alanlarda düzenlenecek olan oyun, temsil, çeşitli şekillerdeki gösterilerin yapılmasını, ... (30) gün süre ile il merkezinde İl Valiliğinden ilçelerde ise Kaymakamlıklardan alınacak izne bağlanması hususunu ..."

4. Başvurucu kamu görevinden ihracını protesto etmek amacıyla 30/8/2017, 1/9/2017, 4/9/2017, 5/9/2017, 22/9/2017, 25/9/2017, 30/9/2017, 4/10/2017, 11/10/2017, 23/10/2017, 27/10/2017, 23/11/2017, 25/11/2017, 30/11/2017, 12/12/2017, 13/12/2017, 18/12/2017 ve 19/12/2017 tarihlerinde Bodrum Belediyesi önünde, elinde "İşimi istiyorum" yazan bir pankartla oturarak tek başına eylem yapmıştır.

5. Başvurucunun söz konusu tarihlerde Muğla Valiliğinin ilgili kararlarına rağmen mülki amirden izin almadan eylem yaptığı gerekçesiyle 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca hakkında her gün için 227 TL'lik idari para cezaları uygulanmıştır.

6. Başvurucu, söz konusu idari para cezalarına itiraz etmiştir. Başvurucunun itirazları Bodrum Sulh Ceza Hâkimliğince idari para cezalarının usul ve yasaya uygun oldukları gerekçesiyle reddedilmiştir.

7. Başvurucu, itirazlarının reddine dair kararların kendisine tebliğinden itibaren süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/6896 ve 2018/13500 sayılı bireysel başvuru dosyalarının 2018/3488 sayılı dosya üzerinde birleştirilmesine karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu, en az bin kişinin toplanabileceği bir meydanda yalnızca bir kişinin yaptığı bir eylemin kamu düzeni, güvenliği ya da sağlığının bozulmasına sebep olamayacağının açık olduğunu, ayrıca Muğla Valiliğinin ilgili kararlarında hangi eylemlerin izne bağlandığının yeterli açıklıkta öngörülmediğini belirtmiş; bu nedenle kendisi hakkında uygulanan idari para cezalarının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, aynı zamanda idari para cezalarına karşı itirazlarının gerekçesiz biçimde reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de iddia etmiştir.

10. Başvurucunun tüm şikaâyetleri ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

11. Başvurucu hakkında verilen idari para cezalarının dayanağı olan Muğla Valiliğinin yasaklama kararları, tüm ülkede olağanüstü hâlin devam ettiği bir süreçte verilmiştir. Söz konusu kararların olağanüstü hâl ilanıyla bağlantılı olarak terör örgütlerinin olası saldırılarını engellemek amacıyla verildiği ve bu nedenle olağanüstü hâlin ortaya çıkardığı tehlikeleri bertaraf etmek amacına yöneldiği görülmektedir. Başvuru konusu yasaklama kararları uyarınca verilen idari para cezaları, süre olarak olağanüstü hâli aşan sonuçlar doğurmadığından başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğine dair inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 324; benzer değerlendirme için bkz. Adnan Vural ve diğerleri, § 44).

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. İfade özgürlüğü; savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu hak yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin milletlerarası hukuktan kaynaklanan herhangi bir yükümlülüğe (olağanüstü dönemlerde de korunmaya devam eden bir güvenceye) aykırı olduğu da saptanmamıştır. Bu doğrultuda başvuru konusu müdahalenin olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde olup olmadığı değerlendirilecektir.

14. 15/7/2016 tarihli darbe teşebbüsünden sonra devletin özellikle kamu düzeni ve güvenliğinden başlıca sorumlu kurumlarında Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) nedeniyle yaşanan sorunların devleti belli bir süre oldukça kırılgan bir konumda bıraktığı aşikârdır. Nitekim bu süreçte çıkarılan olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleriyle FETÖ ya da diğer terör örgütleriyle iltisaklı oldukları gerekçesiyle, özellikle anılan kurumlarda çalışan birçok kişi kamu görevinden ihraç edilmiştir (Adnan Vural ve diğerleri, § 67). Somut olay bağlamında bu durumun devletin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullananların güvenliği ile yaşanabilecek çatışmaları önleyerek kamu düzenini sağlama şeklindeki yükümlülüğünü olağan hâlde kendisinden beklenen şekilde yerine getirmesini engelleyeceği de kabul edilmelidir.

15. Bununla birlikte başvuru konusu olayın Bodrum Belediyesi önünde, elinde işini geri istediğine dair bir pankartla tek başına oturan başvurucuya Muğla Valiliğinin ilgili kararları uyarınca idari para cezası verilmesine ilişkin olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Bu bağlamda öncelikle toplantı, gösteri yürüyüşü, çadır kurma ya da stant açma gibi kolektif eylemlerin kamu düzeni, güvenliği ya da sağlığı yönünden arz edebileceği olası tehditleri bertaraf etmek için öngörüldüğü açık olan izin şartının başvuru konusu olayda olduğu gibi tek başına ifade özgürlüğünü kullanan başvurucu yönünden de geçerli olduğu kabul edilerek yaptırım uygulanmasının olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde olup olmadığı değerlendirilmelidir.

16. Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115).Kolektif bir şekilde kullanılan bu hak, düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı vermektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 118). Diğer yandan Anayasa Mahkemesi,özellikle halka açık yerlerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceğinin açık olduğunu da kabul etmiştir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119). Nitekim doktrinde, uluslararası belgelerde ve yargısal içtihatlarda da kabul edildiği üzere birden fazla kişinin bulunmasını gerektiren toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkında kalabalık insan gruplarının bir araya gelmesi söz konusu olduğundan bu durum kendiliğinden kamu düzeni, güvenliği ya da sağlığı yönünden birçok tehdit barındırır.

17. Kalabalık bir toplulukta bulunan bireylerin grup psikolojisi uyarınca hareketlerine ilişkin sorumluluk duyguları azalacağından bu kişileri şiddete başvurmak gibi temel hak kullanımıyla bağdaşmayacak hareketlerde bulunmaya yönlendirmek kolaylaşır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde karşıt görüşlü gruplar ve güvenlik güçleriyle çatışma yaşanması ya da toplum yönünden zararlı başka faaliyetlerde bulunulması riski artar.Bu durumda yetkili otoritelerin hem katılımcıları hem de toplumun geri kalanını koruyarak kamu düzeni, güvenliği, sağlığı ya da başkalarının hak ve özgürlükleri gibi meşru amaçları yerine getirme pozitif yükümlülüğü doğar.

18. Bahsedilen tehlikelerin belediye binası önünde tek başına oturulmak suretiyle eylem yapılması hâlinde doğacağından bahsetmek ise mümkün görünmemektedir. Terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle kamu görevinden ihraç edilen başvurucunun elinde işini geri istediğine dair bir pankartla belediye binası önünde oturmasının başvurucuyu üçüncü kişilerden gelebilecek bir şiddet riski altında bıraktığı kabul edilebilirse de somut olayın koşullarında başvurucunun eyleminin herhangi bir risk oluşturduğunun yetkili otoritelerce makul bir biçimde gösterilmediği anlaşılmaktadır.

19. Muğla Valiliği, olağanüstü hâlin devam ettiği süreçte yaklaşık beş ay boyunca şehrin tamamında toplantı, gösteri yürüyüşü ve stant açma ya da oturma eylemi gibi faaliyetlerin bir olağanüstü hâl tedbiri olarak mülki amirden izin alınması şartıyla gerçekleştirilebileceğine karar vermiştir. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden hemen sonra soruşturmaların yoğun bir şekilde devam ettiği günlerde kamu düzeni yönünden tehlike teşkil eden ciddi bir durum bulunduğu kabul edilmelidir. Çok sayıda kamu görevlisi aleyhine idari veya adli soruşturmaların açıldığı, darbe teşebbüsü ile ortaya çıkan güvenlik açığının devam ettiği, kamu düzeninin sağlanmasına ilişkin sorunların sıcak bir şekilde hissedildiği belirli ve kısa bir süre başvuru konusu tedbirin tüm Muğla'yı kapsaması makuldür. Buna karşın idarenin ilerleyen süreçte başvurucu gibi ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen kimseler yönünden o tarihlerde var olan koşulların hassasiyetlerini de gözeterek bazı ayarlamalar yapılmasının mümkün olup olmadığını değerlendirmesi gerektiği açıktır (toplantı hakkı bağlamında benzer değerlendirmeler için bkz. Adnan Vural ve diğerleri, § 71) Bununla birlikte darbe teşebbüsünden bir yıl sonra başlayan ve beş ay gibi uzun bir süre devam eden tedbir sürecinde idare ve derece mahkemeleri bu konuda hiçbir değerlendirme yapmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun tek başına eylem yaptığı, müteaddit kere gerçekleştirdiği eylemlerinde bir şiddet olayının yaşanmadığı ya da kamu düzeni yönünden herhangi bir tehlike oluşmadığı da dikkate alındığında Muğla Valiliğinin başvuru konusu kararları uyarınca başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmasının olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde olduğundan bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

20. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

21. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

22. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince yapılması gereken iş yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

23. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir .

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemelere ( Bodrum 1. Sulh Ceza Hâkimliği, D. İş 2017/3783; Bodrum 1. Sulh Ceza Hâkimliği, D. İş 2017/3474; Bodrum 1. Sulh Ceza Hâkimliği, D. İş 2017/4320; Bodrum 1. Sulh Ceza Hâkimliği, D. İş 2017/4570; Bodrum 1. Sulh Ceza Hâkimliği, D. İş 2017/3266.; Bodrum 1. Sulh Ceza Hâkimliği, D. İş 2017/2925) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun manevi tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 884,10 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.784,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİRIZA İLKER CEBECİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/21405)

 

Karar Tarihi: 3/11/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 30/12/2022-32059

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Alirıza İlker CEBECİ

Vekili

:

Av. Mustafa GÜLER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir meslek kuruluşunun yönetim kurulu başkanı olan başvurucunun yaptığı basın duyurusunda açıkladığı görüşleri nedeniyle hakkında idari para cezası uygulanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

A. Arka Plan Bilgisi

2. Türk siyasi hayatında 2016 Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi bağlamında yoğun tartışmaların yaşandığı bir yıl olmuştur. Yaşanan tartışmalar sonucunda anayasa değişikliği taslağı hazırlanmıştır. Ek bazı değişiklikleri de içeren taslak metinde en fazla dikkati çeken ve kamuoyunun yoğun gündem maddesini oluşturan kısım, hükûmet sistemi değişikliğine ilişkin maddeler olmuştur. Söz konusu taslak ile başbakanlık makamının kalkması ile birlikte Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetki tanımları tekrar düzenlenmiş ve yeni sistem "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" olarak ifade edilmiştir.

3. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 21/1/2017 tarihinde kabul edilen 6771 sayılı Kanun, 23/5/1987 tarihli ve 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun hükümleri gereğince 16/4/2017 tarihinde halkoyuna sunulmuştur.

4. Halk oylaması öncesinde değişikliğe ilişkin lehte ve aleyhte olan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler gibi toplumun birçok kesiminden kişi ve örgütler konu ile ilgili görüşlerini paylaşmak için toplantı ve gösteriler düzenlemiş; broşürler hazırlamıştır.

B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler

5. Başvurucu 1968 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Yönetim Kurulu başkanıdır. TDB, kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur.

6. TDB'nin de içinde olduğu bazı meslek kuruluşları 24/3/2017 tarihinde ortak bir basın açıklaması yaparak halk oylamasına ilişkin görüşlerini paylaşmıştır. "Toplumsal Sağlığımız İçin Referandumda Hayır Diyoruz" başlıklı basın açıklaması şöyledir:

"Toplumun sağlıklı yaşam hakkını ön koşulsuz savunan biz sağlık meslek örgütleri elbette referandum üzerine herkesten fazla konuşacağız.

Toplumun sağlığı için hizmet verirken, sağlığı olumsuz etkileyen her türlü tehditle mücadele edeceğiz.

Sağlık; fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir. Toplumun tam sağlıklı olması için kişilerin, toplum ve kendisiyle ilgili kararları her zaman verebilmesi, özgür iradesiyle kendi yaşamını oluşturabilmesi gerekir.

Bunun ön koşulu ise sağlıklı ortamda adım atabilmektir. İçinde bulunduğumuz OHAL ortamında Anayasa Referandum sürecine gidilmesi başlı başına sağlıksız bir adımdır.

Demokrasi toplumsal düzenin, kişi hak ve özgürlüklerinin ön koşuludur.

Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, kuvvetler ayrılığı ilkesinde, bağımsız yargıyı koşullayan, parlamenter sistemden vazgeçmeyen, denetim mekanizmaları işleyen ve halkın iradesini kendisinden başka hiçbir güce devretmeyen bir çizgide olmalıdır.

Anayasa değişikliği ile yapılmak istenen ülkemizi bu çizgiden uzaklaştırmak olup devletin tüm yetkilerinin tek kişide toplanması gerçeğidir.

Tek kişinin karar alma yetkilerinin güçlendiği bir ülkede demokrasiden bahsedilemez.

Kendi yaşamına dair bu kadar yetkiyi hiç kimse hiç bir koşulda, denetlenemeyen tek bir güce devretmez. Devrederse sağlıklı yaşama hakkını da devretmiş olur.

Toplumun sağlıklı yaşam hakkını savunmak ve yaklaşan tehditlere karşı kamuoyunu uyarmak bizim sorumluluğumuzdur.

Anayasayla getirilmek istenen tek adam rejimi demokrasiyi ve parlamenter sistemi bitirme üzerine kurgulanmış bir tehlikedir.

Toplumsal sağlığımız için mücadeleye devam edeceğiz OHALDE referandumda HAYIR diyeceğiz."

7. Bu basın açıklaması sırasında başvurucu da bir konuşma yaparak görüşlerini paylaşmıştır. Başvurucunun TDB'nin resmî internet sitesinde de yer alan sözleri şöyledir:

"Sağlıklı olmayan bir toplum demek, illa dişleri çürük, öksüren, burnu akan, midesi ağrıyan toplum demek değildir. Sosyal ve psikolojik anlamda sağlıksızlık da bunun içindedir. Türkiye sosyal ve psikolojik olarak sağlıklı değil. Giderek de daha kötüye gidiyor. Biz de diğer meslek örgütleri gibi referandumun amacını aşan bir noktaya rejimi götüreceğini düşünüyoruz. Referandumların aslında toplumsal bir mutabakat yaratması gerekirken, bu referandumun toplumu daha da böldüğünü düşünüyoruz, bu sağlıksız durumun oluşmaması için referandum sonucunun HAYIR olması gerektiğini düşünüyoruz ve HAYIR’ı güçlü bir şekilde destekliyoruz. Umuyoruz, Türkiye’nin aydınlık geleceği için bir bahar günü, iyi bir karar alacağız hep beraber."

8. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) İdari Yaptırım Bürosunun 27/4/2018 tarihli kararıyla başvurucu hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca 109,64 TL idari para cezası uygulanmıştır. Söz konusu kararın gerekçesi şöyledir:

"Adı geçen şahsın Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığı Türkiye Dişhekimleri Birliğinin basın toplantısında Birliğin kuruluş amacı dışında beyanda bulunduğundan fiilin emre aykırılık kabahatini oluşturduğu gerekçesiyle dosya büromuza tevzi edilmekle eylemin 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine temas ettiği.."

9. Başvurucu, idari para cezasına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği (Sulh Ceza Hâkimliği) 8/6/2018 tarihli kararıyla başvurucunun itirazını kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...Dosya kapsamı değerlendirildiğinde, eylemin 298 sayılı Kanunun 156. maddesi yollaması ile Kabahatler Kanununun 32. maddesinde tanımlanan emre aykırı davranışı oluşturduğu cihetle itirazın reddine karar vermek gerekmiştir."

10. Başvurucu, nihai kararı 26/6/2018 tarihinde öğrendikten sonra 23/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu; 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince idari para cezası verilebilmesi için açık bir kanun hükmünün varlığının gerektiğini, hiçbir kanunda siyasi partiler dışındaki kişilerin anayasa değişikliğine ilişkin görüş açıklamasının yasaklanmadığını, bu nedenle suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı davranıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca başvuruya konu görüşlerin anayasa değişikliğine ilişkin olduğunu, bu değişikliklerinin hem toplumu hem de TDB tüzel kişiliğini etkilediğini, bu nedenle söz konusu anayasa değişikliği hakkında TDB'nin görüş bildirmesinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, idari para cezası ile cezalandırılmasının örgütlenme özgürlüğü ile eşitlik ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; öncelikle başvurunun anayasal önem kriteri açısından incelenmesi gerektiği belirtilerek verilen idari para cezasının başvurucunun mali durumuna ne şekilde ciddi anlamda zarar verdiği veya kendisi için bu durumun ne denli önemli olduğu hususunda herhangi bir açıklamada bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Bakanlık esasa ilişkin görüşünde ise başvurucunun kullandığı ifadeler nedeniyle cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahale olup olmadığı, çatışan iki değer arasında Anayasa Mahkemesi içtihatları çerçevesinde adil bir denge kurulup kurulmadığı dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı önceki beyanlarını yinelemiştir.

13. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Başvurucunun açıklamaları nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvurulara uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir. Somut başvuruda öncelikle müdahalenin kanunlar tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığı ele alınacaktır.

16. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35).

17. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014§ 33; Cem Burak Karataş [GK], B. No: 2014/19152, 18/10/2017, § 96).

18. Somut olayda başvurucu hakkında Yönetim Kurulu başkanı olduğu TDB'nin internet sitesinde yayımlanan ve anayasa değişikliğine ilişkin görüşler içeren bir kısım açıklama nedeniyle idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucu hakkındaki idari para cezası Başsavcılığın kararına göre 7/6/1985 tarihli ve 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Kanunu'nun 35. maddesine atıfla, itirazı inceleyen Sulh Ceza Hâkimliğinin kararına göre ise 26/4/1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 156. maddesine atıfla 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre tesis edilmiştir. Bu kapsamda somut olayda ilgili kanun maddeleri esas alınarak ve 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesine dayanılarak yapılan müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmelidir.

19. Somut olayda Başsavcılığın kararına göre başvurucu, TDB'nin kuruluş amacı dışında beyanda bulunduğu gerekçesiyle idari para cezası ile cezalandırılmıştır. 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince bir idari yaptırım kararının uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve kişilerin bu emre aykırı davranışlarının tespiti gerekir. Başsavcılığın atıfta bulunduğu 3224 sayılı Kanun'da 5236 sayılı Kanun'a atıfta bulunulmadığı gibi daha önceden ilan edilmiş bir emir de yoktur.

20. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararına bakıldığında başvurucunun cezalandırılma gerekçesi olarak 298 sayılı Kanun'un 156. maddesinde yer alan "sair propaganda" hükmü esas alınmıştır. İdari para cezasına ilişkin kararda başvurucunun basın açıklaması şeklinde gerçekleşen eylemi sair propaganda kapsamında değerlendirilmiştir. Bu noktada incelenmesi gereken husus başvurucunun basın açıklamasının 298 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.

21. Türk seçim hukukunda seçim propaganda sürecinin esasları 298 sayılı Kanun’un 49. ve 66. maddeleri arasında detaylı bir biçimde sayılmıştır. Buna karşın Kanun'da propagandanın ne olduğuna dair bir tanıma yer verilmemiştir. Yine propagandanın kimler tarafından gerçekleştirileceğine dair bir belirleme Kanun'da mevcut değildir. Yalnızca 298 sayılı Kanun'un 49. maddesinin gerekçesinde "propagandanın siyasi partilere ve bağımsız adaylara taalluk eyliyen süreleri" denilmek suretiyle açıklayıcı olmasa da kişi yönünden bir sınırlama çizilmiştir. Bu kapsamda gerek seçimlerin temel özellikleri gerekse de propaganda faaliyetlerinin amaçları gözönüne alındığında söz konusu düzenlemelerin genel anlamıyla siyasi partiler ve adaylara yönelik olduğu anlaşılmaktadır (Sadık Türk ve Mehmet Şerif Özdemir, B. No: 2018/21459, 28/12/2021, § 53). Buna karşın siyasi parti temsilcisi ya da adaylık statüsü olmayan başvurucu tarafından yapılan açıklama Başsavcılık ve derece mahkemesince kabahat olarak değerlendirilmiştir. Kaldı ki 5326 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince usulüne uygun olarak verilmiş bir emre aykırılığın cezalandırılabilmesi ancak ilgili kanunda açık hüküm bulunması hâllerinde söz konusu olabilir. Ancak bu hususa yönelik olarak ne Başsavcılıkça ne de Sulh Ceza Hâkimliğince yapılmış bir tespit söz konusudur.

22. Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığındandiğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

23. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğine (2018/4210 D. İş sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İLYAS BULCAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/24527)

 

Karar Tarihi: 9/2/2023

R.G. Tarih ve Sayı:27/4/2023 - 32173

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

İlyas BULCAY

Vekili

:

Av. Aytekin EROL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sporda şiddete neden olabilecek bir sosyal medya paylaşımında bulunduğundan bahisle başvurucuya idari para cezası verilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/7/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Arka Plan Bilgisi

5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010-2011 sezonu futbol süper lig ile birinci lig maçlarında şike yapıldığı ve teşvik primi verildiği iddiasıyla başlattığı ceza soruşturması kapsamında 3/7/2011 tarihinde Fenerbahçe Spor Kulübü (Fenerbahçe) başkanı ile bazı yöneticileri gözaltına alınmış ve sonrasında tutuklanmıştır. Özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi 2/7/2012 tarihinde başkan ve bazı yöneticiler dâhil bir kısım sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir. Şike davası kapsamında Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), Fenerbahçe futbol takımını 15/7/2013 tarihinde iki yıl süreyle Avrupa kupalarına katılmaktan men etmiştir. Bununla birlikte bozma kararları ve yeniden yargılama süreçleri sonunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tüm sanıkların beraatine karar vermiştir. Yargıtay Ceza Dairesi 20/12/2021 tarihinde sanıkların beraat kararlarını onamıştır.

6. Açık kaynaklara göre futbol camiasında şok etkisi meydana getiren şike davasına Fenerbahçe taraftarı sert tepki göstermiş, 10/7/2011 tarihinde İstanbul'da çok sayıda kişinin katıldığı bir protesto gerçekleştirmiştir. İlerleyen süreçte şike davasında yer alan birçok eski hâkim ve savcı kamu görevinden ihraç edilmiş, ayrıca bu kişilerin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) futbolda şike kumpasında yer aldığı belirtilerek cezalandırılmaları talebiyle haklarında iddianame düzenlenmiştir. Yine açık kaynaklara göre Türkiye'nin gündemini uzun süre meşgul eden şike davası hâlen tartışılan bir konu olma özelliğini sürdürmektedir.

B. Bireysel Başvuruya Konu Süreç

7. Başvurucu, serbest avukat olarak görev yapmakta ve İstanbul'da ikamet etmektedir. Başvurucu, başvuruya konu olaydan önce Fenerbahçeliler Derneği başkanlığı ile Fenerbahçe Kadıköy şube başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. Başvurucu, Twitter isimli sosyal medya platformundaki hesabından 8/2/2020 tarihinde "Yaptıkları hiçbir kamuflaj, 3 Temmuz'u yaşatanların kirli ittifaklarının sürdüğünün görmemizi engelleyemez. Medyanın hiçbir algı oyunu, yıllardır sürdürülen tiyatronun malzemesi olmamızı sağlayamaz. Fenerbahçelileri kimse aptal yerine koyamaz YETER. NET 3 Temmuz kılık değiştirmiş bir şekilde SÜRÜYOR. Bu kavga ancak TOPYEKÜN mücadele ile kazanılır" şeklinde paylaşımda bulunmuştur.

8. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 12/3/2020 tarihinde başvurucunun söz konusu sosyal medya paylaşımı ile sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunduğu gerekçesiyle 5.014 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başsavcılık kararın gerekçesinde; başvurucunun sosyal medya paylaşımının 31/3/2011 tarihli ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun 'un 22. maddesinde gösterilen eyleme girdiğini, bu eylemin karşılığı olarak da başvurucuya 5.000 TL idari para cezası ile 14 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 5.014 TL idari para cezası verildiğini belirtmiştir.

9. Başvurucu 1/4/2020 tarihinde idari para cezasına itiraz etmiştir. Başvurucu, itiraz dilekçesinde; yirmi yıl Fenerbahçeliler Derneği başkanlığı yaptığını, ayrıca Fenerbahçe Kadıköy şube başkanlığı görevinde bulunduğu dönemdeki şike davası sürecinde Fenerbahçe'ye kurulan kumpasa ve FETÖ/PDY'ye karşı etkili bir şekilde mücadele yürüttüğünü, sporda şiddetin önlenmesi için çaba sarf etmiş biri olduğunu açıklamıştır. Başvurucu itirazında; cezaya konu sosyal medya paylaşımının şiddete teşvik etmediğini, paylaşımı ile FETÖ/PDY'ye karşı olan mücadelesindeki kararlığını vurguladığını ve sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını ileri sürmüştür.

10. İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 28/5/2020 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmiştir. Hâkimlik, kararında; başvurucunun eyleminin sabit olduğunu, eylemin kabahati oluşturduğunu ve kabahat nedeniyle uygulanan idari yaptırımın usul ve yasaya uygun olduğunu açıklamıştır.

11. Başvurucu, Hâkimlik kararına itiraz etmiştir. İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hâkimliği 6/7/2020 tarihinde kararda usule ve yasaya aykırılık bulunmadığını belirterek başvurucunun itirazını reddetmiştir.

12. Nihai kararı başvurucu 7/7/2020 tarihinde öğrenmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

13. 6222 sayılı Kanun'un "Şiddete neden olabilecek açıklamalar" kenar başlıklı 22. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere, fiilleri suç oluşturmadığı takdirde, beşbin Türk Lirasından ellibin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir.

 (2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin spor kulübü veya federasyon yöneticileri tarafından işlenmesi halinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza beş katına kadar artırılır."

B. Uluslararası Hukuk

14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda (...) kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi (...) için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.

15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (benzer kararlar için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08, 60641/08, 7/2/2012, § 101).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 9/2/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucu; cezalandırmaya konu sosyal medya paylaşımında somut bir şiddet çağrısının, övgüsünün veya bu manaya gelecek herhangi bir beyanının bulunmadığını vurgulamıştır. Başvurucu, söz konusu paylaşımın şiddet unsuru barındırmadığını, bu paylaşımda sadece kişisel değerlendirmelere yer verdiğini ve paylaşımının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını belirtmiştir. Sosyal medya paylaşımı nedeniyle cezalandırılmasının caydırıcı etki yaratabileceğini açıklayan başvurucu, kamusal tartışmalara yönelik ifadesinin eleştiri sınırları içerisinde kaldığını açıklamıştır. Başvurucu, bu gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Başvurucu, idari para cezasının yasal dayanağı olan 6222 sayılı Kanun'un 22. maddesinin (2) numaralı fıkrasının spor kulübü veya federasyon yöneticilerine ilişkin bir düzenleme içerdiğini, buna karşın kendisinin bu sıfatlara sahip olmadığını ve bu konuya yönelik itirazlarının derece mahkemelerince değerlendirilmediğini iddia etmiştir. Başvurucu Twitter üzerinden yaptığı paylaşımın 6222 sayılı Kanun'un 22. maddesinde öngörülen basın veya yayın yoluyla yapılan bir açıklama olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, itirazlarını inceleyen derece mahkemelerinin gerekçesiz olarak matbu bir şekilde ret kararı verdiğini belirtmiştir. Başvurucu, bu gerekçelerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde; Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesinin ifade özgürlüğüne ilişkin içtihadı ve somut olayın koşulları gözönüne alınarak başvurunun incelenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu kapsamda ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin varlığının, kanuni dayanağının, takip edilen meşru amacının ve idari para cezasının belirtilen meşru amaç ile orantılı olup olmadığı ile Başsavcılık ve Hâkimlik kararlarının ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediğinin değerlendirilmesi zaruretinin bulunduğu belirtilmiştir.

20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarını yinelemiş ve idari para cezasına konu açıklamasının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, ifade özgürlüğü ile birlikte adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun şikâyetinin özünü sosyal medya paylaşımı nedeniyle idari para cezası uygulanması oluşturduğundan tüm iddialarının Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir.

22. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu düzeni[nin], ... suçların önlenmesi, ... amaçlarıyla sınırlanabilir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

24. Sosyal medya paylaşımı nedeniyle başvurucu hakkında 5.014 TL idari para cezasına hükmedilmiştir. Söz konusu ceza ile başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale edilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

25. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler,... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... demokratik toplum düzeninin... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

26. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

27. 6222 sayılı Kanun'un 22. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

ii. Meşru Amaç

28. Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi amacıyla başvurucunun cezalandırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği değerlendirilmiştir.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

29. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları, bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).

30. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; ayrıca bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 132; ayrıca bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).

31. Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı noktasında belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).

32. İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa’nın 26. maddesini ihlal edecektir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

33. Başvurucunun sosyal medya paylaşımı nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını ve orantılı olup olmadığını belirlemek için paylaşımın içeriğinin, yapıldığı ortamın, etki alanının ve sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme yapılırken cezayı veren Başsavcılığın kararı ile cezaya itirazları inceleyen derece mahkemelerinin kararlarının müdahaleyi haklı kılacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediği incelenecektir. Ayrıca ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken cezanın niteliği de dikkate alınacaktır.

34. Başvurucu, Twitter, üzerinden yaptığı bir paylaşım nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmıştır. Başsavcılık, yaptırım kararında; başvurucunun paylaşımına yer vermiş, başvurucunun paylaşımının 6222 sayılı Kanun'un 22. maddesinde öngörülen eyleme girdiğini açıklamakla yetinmiştir. Başsavcılık bunun ötesinde başvurucunun açıklamasının sporda şiddete teşvik edip etmediği veya böyle bir potansiyele sahip olup olmadığı yönünde herhangi bir değerlendirmeye kararında yer vermemiştir. Başvurucunun idari para cezasına itirazını inceleyen Hâkimlik, eylemin sabit olduğunu ve eylemin oluşturduğu kabahat nedeniyle verilen idari para cezasının usul ve yasaya uygun olduğunu açıklamıştır. Buna karşılık Hâkimlik kararı ele alındığında başvurucunun itiraz dilekçesinde ileri sürdüğü esasa ilişkin önemli iddiaların gerekçeli bir şekilde karşılanması hususunda Hâkimliğin yetersiz kaldığı değerlendirilmiştir. Karara karşı gidilen itiraz kanun yolu incelemesinde de benzer bir değerlendirme ile yetinildiği görülmektedir. Bu hâliyle yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun sosyal medya paylaşımının ne şekilde sporda şiddete teşvik edici mahiyette olduğuna dair bir değerlendirmenin yapılmadığı anlaşılmaktadır.

35. Cezalandırılmaya konu paylaşımında başvurucu; hiçbir kamuflajın 3 Temmuz'u yaşatanların kirli ittifakının sürdüğünü görmelerini engelleyemeyeceğini, medyanın algı oyunlarının yıllardır süren tiyatronun malzemesi olmasını sağlamayacağını, kimsenin Fenerbahçelileri aptal yerine koyamayacağını, 3 Temmuz'un kılık değiştirmiş bir şekilde sürdüğünü ve bu kavganın ancak topyekûn bir mücadele ile kazanılabileceğini ifade etmiştir. Öncelikle bu açıklamayı yapan başvurucunun bir Fenerbahçe taraftarı olduğu ve uzun süre Fenerbahçe taraftar derneklerinde görev yaptığı hatırda tutulmalıdır. Şike davasına ilişkin tartışmalar aradan geçen uzun süreye karşın futbol ortamında güncelliğini muhafaza etmektedir. Başvurucunun toplumu ilgilendiren, futbolseverlerin ilgi gösterdiği ve uzun süredir tartışmaları devam eden bir konu hakkında şahsi görüşlerini sosyal medya aracılığıyla paylaştığı görülmektedir.

36. Somut olayda sosyal medya paylaşımı ile başvurucu, şike davası sürecini yaşatanların bir ittifak olduğunu, bu süreç ve ittifakın devam ettiğini iddia etmiş; bu konuda mücadele etmeleri gerektiği hususunda Fenerbahçe taraftarlarına bir çağrıda bulunmuştur. Başvurucunun açıklaması değerlendirilirken taraftarlık aidiyeti ile ortaya çıkan heyecan, tutku ve adanmışlık hissiyatı içinde bulunduğu gözönüne alınmalıdır. Başvurucu "kavganın topyekûn bir mücadele ile kazanılacağı" ifadesi ile fiziksel şiddete başvurarak hak mücadelesi yapılması gerektiğini değil tüm Fenerbahçe taraftarının ortak iradesinin ortaya konması ile Fenerbahçe'ye yapılan haksızlığın giderilebileceği yönünde bir kanaatin açıklaması olarak anlaşılması gerektiğini belirtmiştir.

37. Öte yandan başvurucunun sosyal medya paylaşımı sonrasında taraftarın sokağa döküldüğü, şiddet içerikli eylemlerin ortaya çıktığı, başvurucunun spor müsabakalarının güvenlik ve düzenini tehlikeye düşürebilecek bir ortama neden olduğuna dair bir tespit veya olgunun varlığı kamu makamlarınca ortaya konmamıştır. Yine başvurucuya ait açıklamaların diğer futbol takımlarının taraftarlarını, görevlilerini ve yöneticilerini rencide edebilecek veya bu kişilerde düşmanca duygulara sebep olabilecek nitelikte olduğuna yönelik bir değerlendirmeye Başsavcılık ve derece mahkemeleri kararlarında yer verilmemiştir.

38. Başvuruya konu olayda başvurucunun cezalandırılmasına neden olan açıklamanın Twitter'dan paylaşılan bir tweet aracılığıyla gerçekleştirildiği görülmektedir. Söz konusu sosyal medya paylaşım platformunun anlık duygu ve düşüncelerin kelimelere döküldüğü, bunların hızlı bir şekilde dolaşıma sokulduğu ve yoğun kullanılan bir alan olması sebebiyle güncelliğini yitirerek kısa bir sürede eskidiği bir alan olduğu da gözönüne alınmalıdır. Yine başvurucunun paylaşımı gerçekleştirdiği sosyal medya hesabının takipçi sayısının çok fazla olmamasının açıklamanın geniş bir kitle üzerinde objektif etkisini sınırladığı belirtilmelidir. Bu hâliyle sosyal medya üzerinden gerçekleştirilen cezalandırmaya konu düşünce açıklamasının etki alanının somut olay koşullarında sınırlı kaldığı değerlendirilmiştir.

39. Yaptığı sosyal medya paylaşımı neticesinde başvurucu hakkında 5.014 TL idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucunun bir Fenerbahçe taraftarı olması, taraftar derneklerinde yöneticilik yapmış olması ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin cezai bir yaptırım yoluyla gerçekleştirilmesi gözönüne alındığı bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmış olmasının daha sonra şike davasına yönelik tartışmalarda görüşlerini ileri sürmesinde caydırıcı bir etki meydana getireceği açıktır.

40. Sonuç olarak somut olayın koşullarında sosyal medya paylaşımı ile ilgili olarak başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığına ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulmadığı ve başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin takip edilen meşru amaçla orantılı olmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

42. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

43. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (E.2020/2515 D.İş) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.