İDDİANAMEDE GÖSTERİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Abone Ol

Kamu davasını açma görevi

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenlemek amacıyla hüküm altına alınmıştır (CMK m.1).

Ceza Muhakemesinde, iddia faaliyetini savcılık makamı yürütmektedir. Bu açıdan ülkemizde iddia makamının Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından temsil edildiği söylenebilir.

Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasında bazı görev ve yetkileri bulunmaktadır ve buna dair kurallar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160 ve devamı maddelerinde hüküm altına alınmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/2. maddesine göre; soruşturma aşaması sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyerek kamu davasını açar ve kovuşturma aşamasını başlatır.

Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma aşaması, iddianamenin düzenlenmesi ile sona ermektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kamu davasını açma görevi” başlıklı 170/1 maddesine göre, kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilmesi gerekir.

Başka bir söylemle, kamu davası açılması için cumhuriyet savcısının iddianame düzenlemesi gerekmektedir.

İddianamenin düzenlenmesi

Soruşturma aşaması sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturması halinde Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenlemek zorundadır (CMK m. 170/2). Bu iddianamenin düzenlenmesi ile soruşturma evresi sona ermektedir.

Yeterli şüphe kavramı

Soruşturma aşaması sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturması halinde Cumhuriyet savcısının iddianame düzenleyeceği yasada ifade edilmektedir.

"Yeterli şüphe" kavramı, şüphelinin atılı suçtan yargılanması için zorunlu ve yeterli olan şüphe derecesini ifade etmektedir.[1]

Burada şüphe, hukuka uygun olarak temin edilmiş her türlü delile dayanması gerekir.

Cumhuriyet savcısının topladığı delillerin iddianame düzenlemek için yeterli olup olmadığını takdir etme yetkisi bulunmaktadır. Cumhuriyet savcısı, iddianame metninde delilleri olaylarla ilişkilendirmeli ve bu şekilde yeterli şüpheyi açık bir şekilde göstermesi gerekir.

Kamu davasının açılması açısından yeterli şüphe kavramı, suçun işlendiğine yönelik tartışılabilirlik ve mahkûmiyetin ne derecede mümkün olabilirliği hususlarını ihtiva etmelidir.[2]

İddianamede gösterilmesi gereken hususlar

Cumhuriyet savcısı tarafından görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede şu unsurların bulunması gerekir (CMK m. 170/3):

1) Şüphelinin kimliği (CMK m. 170/3-a)

İddianamede şüphelinin kimliğinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde gösterilmesi gerekir. Başka bir söylemle, kimliği belirsiz kişi hakkında kamu davası açılması mümkün değildir.

Kimliğin eksik, kapalı veya çelişkili olarak gösterilmesi, karışıklığa, hatta ilgisi bulunmayan bir başka kişi hakkında kamu davası açılmasına ve hükümlülüğüne neden olabilecektir.

Özellikle isim benzerlikleri dikkate alınmalıdır. İddianamede şüphelinin ad ve soyadı, baba ve ana adı, doğum tarihi, oturduğu yer ve mesleği açıkça gösterilmelidir.

Şüphelinin açık kimliği bilinmiyorsa, dava açılması mümkün gözükmemektedir. Bu durumun genel olarak gaip ve kaçak şüpheli hakkında söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. İddianameye şüpheliyi, diğerlerinden ayırmaya yarayan özelikleri mümkün olduğunca yazmak gerekir.

Şüphelinin kimliği, iddianamenin şekli unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Şüphelinin kimliğinin iddianameye yazılmış olması tek başına yeterli görülmemektedir.

Ayrıca şüphelinin kimlik bilgilerinin soruşturmada elde edilen bilgilerle ve gerçek durumla uyum içinde olması şarttır.

Şüphelinin kimliği olarak gösterilen bilgilerin gerçekle uyumlu olması gerekir. Soruşturma sürecinde temin edilen bilgilere göre tespit edilen şüpheli dışında bir kişiye dava açılmış olması halinde, şeklen iddianamenin üzerinde kimlik bilgisi yazılı olmasının hiçbir değeri olmayacaktır. Burada dikkate alınması gereken husus kimlik bilgilerin doğru olarak yazılmış olması halidir.

Bu nedenle, iddianamenin şüpheli ismi, soy ismi ve kimlik bilgileri nüfus kaydına uygun olarak düzenlettirilmesi gerekir.[3]

Yargıtay bazı kararlarında, şüphelinin nüfus kaydının iddianameye eklenmesinin zorunlu bulunmadığını, şüphelinin kimlik fotokopisinin soruşturma evrakı içerisinde bulunduğu, ayrıca şüphelinin yeminli tercüman vasıtasıyla dinlenilerek kimliği ve açık adresini beyan ettiği olayda, şüphelinin nüfus kaydı aslının mahkemece de celbedilebileceğini ifade etmektedir.[4]

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde şüphelinin kimliğinin iddianamede gösterilmesi gereklidir. Bununla birlikte Yargıtay, iddianamede nüfus kayıt örneği gibi resmi belge bulunmasının zorunlu olmadığını, dosya kapsamına göre özellikle yabancı uyruklu şüphelinin beyanına göre kimlik bilgilerinin tespit edildiği, parmak izi ve fotoğraflarının da alındığı olaylarda bu durumun iddianamenin iade sebepleri bulunmadığını bazı kararlarında ifade etmektedir.[5]

Yargıtay, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3-a maddesi gereğince şüphelinin kimliğinin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi gerektiğini ve buna temel oluşturan belgenin aslı veya onaylı örneğinin dosya arasına alınması gerektiğini bazı kararlarında dile getirmektedir.[6]

2) Müdafi (CMK m. 170/3-b)

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2/1-c maddesinde müdafi kavramı “şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı” şeklinde tanımlanmıştır.

Bu nedenle müdafinin, toplumsal savunmayı gerçekleştirmek amacıyla şüpheli veya sanık lehine davrandığı, hukuki yardımda bulunduğu ve ceza yargılamasında gerçeğe ulaşma amacını gerçekleştirmeyi sağlayan kamusal bir yargılama öznesi olduğu söylenebilir.[7]

Şüpheli veya sanık, müdafinin aracılığıyla savunulması hususunda seçim yapma olanağına sahiptir. Bu durumlarda görev yapan müdafi ihtiyari müdafi, görevlendirilmesi hususunda şüpheli veya sanığın iradesinin önem taşımadığı hallerde görev yapan müdafi ise zorunlu müdafi olarak tanımlanmaktadır.

Başka bir söylemle; müdafinin zorunlu veya ihtiyari olması, şüpheli veya sanığın talebine veya talebi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın yani iradesi gözetilmeden atanıp atanmadığına bakılarak tespit edilmelidir.[8]

Savunma hakkının kullanılabilmesini kolaylaştırmak ve gerektiğinde ulaşmak için İddianamede şüphelinin müdafisi varsa gösterilmesi gerekir.

3) Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği (CMK m. 170/3-c)

Maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3-c maddesine göre iddianamede yer alması zorunlu olan bilgiler kapsamında bulunmaktadır.

Bu durum; maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliklerinin tespit edilememesi şüpheli hakkında iddianame düzenlenmesine engel teşkil edecektir.

Burada ayrıca 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174.maddesinin 1.fıkrasının ( b) bendi hükmüne göre de "Suçun sübutuna etki edeceği muhakkak olan bir delil toplanmadan "hazırlanan iddianamenin iadesi gerekeceği hususu da dikkate alınmalıdır.

Yargıtay bazı kararlarında, maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliğinin belirtilmemesi halinde, iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka uygun olduğunu ifade etmektedir.[9]

Mağdur ve müşteki kimlik bilgilerinin iddianameye yazılması gerekir. Bundan başka; şüphelinin, hangi mağdur ve müştekilere karşı, hangi olay nedeniyle, ne zaman, ne şekilde, nerede, atılı suçu işlediğinin delillerle ilişki kurularak iddianamede açıkça anlatılması gerekir. Bu şekilde olmayan bir iddianame ile kamu davası açılamaz.

Bu şekildeki iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka uygun olacaktır.[10]

Ancak Yargıtay bazı kararlarında da, müsnet suçun niteliği veya iddianame içeriğine göre mağdur veya suçtan zarar görenin adının gösterilmesinin gerekmemesi veya bunların açıkça belli olması halinde iddianame başlığında ayrıca gösterilmemesinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesi kapsamında iade sebebi olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmektedir.

Örneğin; şüphelinin polis ihbar hattında sarf ettiği sözler ile CİMER başvurusunda kullandığı ifadelerin Devletin Emniyet Teşkilatını Alenen Aşağılama suçu kapsamında değerlendirilerek düzenlenen iddianame başlığında suç adının anlatıma uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Teşkilatını Alenen Aşağılama olarak yazılmıştır. Burada suçun mağdurunun/zarar göreninin ülkenin Emniyet Teşkilatı olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Bu yüzden iddianame başlığında müşteki adının açıkça ve ayrıca gösterilmemesinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesi kapsamında iade nedeni olarak kabul edilemeyeceği gözetilmelidir.[11]

4) Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi, (CMK m. 170/3-d),

İddianamede varsa mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi de gösterilmelidir.

5) Açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği (CMK m. 170/3-e)

İddianamede, açıklanmasında sakınca bulunmaması durumunda ihbarda bulunan kişinin kimliği de yazılmalıdır. Özellikle kamu kurumları tarafından yapılan suç ihbarlarında bu kurum isimlerinin ihbar eden olarak yazılması mümkündür. Ancak sakınca bulunan hallerde ihbarda bulunan kişinin güvenliği de gözetilerek ihbar eden kişinin adı ve adresi iddianame metnine yazılmamalıdır.

6) Şikâyette bulunan kişinin kimliği, (CMK m. 170/3-f)

Soruşturma konusu olayda şikâyette bulunan bir kişi varsa bu kişinin de kimliği iddianamede gösterilmelidir.

7) Şikâyetin yapıldığı tarih (CMK m. 170/3-g)

Şikâyetin yapıldığı tarih, şikâyete bağlı suçlarda şikâyet süresinin geçip geçmediği noktasında önem taşımaktadır. Bu nedenle şikâyetin yapıldığı tarihin iddianame metninde gösterilmesi gerekmektedir.

Cumhuriyet Savcısının, sanığın üzerine atılı eyleminden dolayı şikâyet süresi geçmediğinden bahisle iddianame düzenlemiş olduğu hallerde, şikayet süresinin geçtiğinden bahisle iddianamenin iade edilemeyeceği gözetilmelidir. Burada yargılama sırasında mahkemesince de şikâyet süresinin geçtiği kabul edildiği takdirde her zaman bir karar verebileceği dikkate alınmalıdır.[12]

8) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri (CMK m. 170/3-h)

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225/1. maddesinde; sanık hakkında kurulacak hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilmesi gerekliliğine işaret edilmiştir.

Bu nedenle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesi gereğince iddianamede, maddede yazılı diğer unsurların yanında "yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri", "suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi", "suçun delilleri" gösterilip, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanması gerekir.

Yargıtay, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/4. maddesine göre 15 günlük süre içinde iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağı hükme bağlanmış ise de; bu belgenin iddianamenin zorunlu unsurlarını taşımaması halinde, kabulü veya süresi içinde iade edilmemesi ona iddianame olarak hukuki geçerlilik sağlamayacağını bazı kararlarında ifade etmektedir.[13]

Yasada da açıkça belirtildiği üzere, hükmün konusu iddianamede gösterilen eylemle sınırlıdır. Bu yüzden iddianamenin ayrıntılı olması gerekir. İddianamede, sanığa atılı suça dair eylemin nelerden ibaret olduğu herhangi bir kuşkuya neden olmayacak şekilde açıklanması zorunludur.

Sanığın sorgusundan önce iddianame okunduğunda kendisine atılı suçun ne olduğunu anlamalı ve buna göre savunmasını yapabilmelidir.

İddianamede, sanığa atılı suçla ilişkilendirilen kanıtlara karşı kendi kanıtlarını sunabilme imkânı da tanınmalıdır. İşlendiği iddia edilen eylemin ve atılı suçun belirsiz olmaması gerekir.

Sanığa atılı suç açık ve net olarak anlaşılmalıdır. Bu yönü ile savunma hakkı kısıtlanmamalıdır.

İddianamede bulunması gereken "Yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır." şeklindeki zorunlu unsuru taşımayan iddianame üzerine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170 ve 225. maddelerine aykırı olarak yargılamaya devamla karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[14]

Yargıtay bir kararında; iddianame yerine geçen son soruşturmanın açılması kararında sevk maddesinin gösterilmemesi nedeniyle anılan kararın tavzihi için mahkemesine iade edilip eksikliğin giderilmesi gerektiğine işaret etmektedir.[15]

Örneğin; müştekinin ikametinde yapılan hırsızlık eyleminden dolayı hazırlanan iddianamede, sanığın eyleme katıldığından bahsedilmemesi yanında ayrıca sevk maddesi gösterilmemiş ise; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı söylenebilecektir.

Burada yeni bir iddianame de düzenlenmemiş ise; hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemle sınırlı olduğu gözetilmeli ve dava konusu dışına çıkılarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225/1. maddesine aykırı davranılmamalıdır.[16]

9) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi (CMK m. 170/3-i)

İddianamede, sanığa atılı suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi gösterilmelidir. Suç tarihi, şikâyete bağlı suçlarda şikâyetin süresinde yapılıp yapılmadığının ve suç için öngörülen zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının belirlenmesi açısından önemlidir.

Belirtmek gerekir ki; beraat hükmüne dair gerekçeli kararlarda da sanığa yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman diliminin yazılması gerekir. Bu hususun yazılmaması 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 232/2-c maddesine aykırı olacaktır.[17]

İddianamede, şüphelinin kimliği, yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, atılı suçun işlendiği tarih ile suçun kanıtlarının açık bir şekilde gösterilmesi gerekir.[18]

10) Suçun delilleri (CMK m. 170/3-j)

Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianamede suçun delillerin gösterilmesi gerekir. Burada yeterli şüphenin varlığı halinde kamu davası açılmaktadır. Bu nedenle yeterli şüpheye ulaşmayı temin eden delillerin de ayrıca iddianame metninde gösterilmesi gerekir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesinde iddianamenin iadesini gerektiren nedenler sınırlı olarak belirtilmiştir. Aynı yasal düzenlemenin (b) bendinde, "Suçun sübutuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen" iddianamenin iadesine karar verileceği ifade edilmektedir.[19]

Bu nedenle atılı suçun varlığına işaret eden delillerin kesinlikle iddianamede gösterilmesi gerekir.

Suçun işlendiği hususunda yeterli şüphenin oluşup oluşmadığının takdiri Cumhuriyet Savcısına aittir. Bu nedenle Cumhuriyet Savcısı, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermeye zorlanamaz. Cumhuriyet savcısı tarafından iddianame ile kamu davası açılmış ise, suçun işlendiğine dair somut ve yeterli delil bulunmadığı takdirde mahkemesince yargılama aşamasında beraat kararı verilebileceği gözetilmelidir.[20]

Yargıtay bir kararında, sanığın atılı suçu işlediğine dair somut bir delil bulunmadığı, tanık olarak alınan ifadenin tek başına yeterli delil kabul edilemeyeceği şeklindeki hususlar nedeniyle iddianamenin iade edilemeyeceğine hükmetmiştir.[21]

11) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri (CMK m. 170/3-k)

İddianamede, şayet şüpheli tutuklu ise, tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri ayrıca gösterilmelidir. Bu durum tutukluluğun gözden geçirilmesi ve şüpheli hakkında mahsup işlemlerinin uygulanması gerekip gerekmediği hususlarında önem taşımaktadır.

İddianamede suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişki kurularak açıklanması zorunluluğu

İddianamede, şüpheliye atılı suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişki kurulmak suretiyle açıklanmak zorundadır (CMK m. 170/4).

İddia makamı olarak Cumhuriyet savcısı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225/1. maddesi gereğince kovuşturma evresinin sınırlarını tespit etmektedir. Bu nedenle iddianamede şüpheliye atılı suçun unsurlarını oluşturan eylem veya eylemlerin nelerden ibaret olduğu kuşkuya neden olmayacak şekilde açıklanmalıdır.

Bu şekilde sanık, iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu duraksamaya neden olmayacak şekilde anlamalıdır. Bu sayede sanığın savunmasını yapabilme ve delillerini sunabilme imkânı ortaya çıkacaktır.

İddianamede, sanığa atılı suçun ve suç sayılan maddi eylemlerin açıkça göstermesi gerekir.

Bundan başka, iddianamede hukuki nitelendirmesi yapılan eylemin yasada belirtilen suç ve cezası hakkında bilgilere yer verilmelidir.

Bu şekilde, atılı suça temel teşkil eden maddi olaylar hakkında savunmasını yapabilecek şekilde sanığın bilgilendirilmesi gerekir. Belirtilen bu unsurları içermeyen iddianame, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin adil yargılanma hakkına dair 6/3-a maddesinin ihlaline neden olabilecektir.

Bu yüzden, bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında dava açıldığı anlamına gelmez. Burada dava konusu yapılacak eylemin iddianamede bağımsız olarak anlatılması ve sevk maddesinin gösterilmesi şart olarak aranmaktadır.

Örneğin; iddianame kapsamında sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan dava açıldığı olayda, hakaret suçundan CMK'nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir davanın bulunmadığı gözetilmelidir. Burada ek savunma ile yetinilip, dava konusu edilmeyen hakaret suçundan hüküm kurulması 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225. maddesine aykırı olacaktır.[22]

Şüphelinin aleyhine olan hususların dışında lehine olan hususların da iddianamede açıkça gösterilmesi zorunluluğu

İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar belirtilmez. Şüphelinin aleyhine olan hususların dışında lehine olan hususlar da iddianamede açıkça gösterilmesi gerekir (CMK m. 170/5).

Şüphelinin lehine olan delillerin toplanması işlemi, her zaman olmasa bile çoğu kez şüphelinin ifadesinin alınmasıyla mümkün hale gelebilir.

Bu nedenle mümkün mertebe şüphelinin savunması alınmalı ve lehine olan deliller toplanmalıdır. Bununla birlikte, kötü niyetli kaçak şüpheli tarafından bu imkanın kullanılmaması halinde şüpheli hakkında kamu davası açılabilir.

Bu durumda, şüphelinin ifadesinin alınmaması tek başına iddianamenin reddini gerektirmeyecektir.[23]

İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği; suçun tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri açıkça belirtilir.” denilmektedir. (CMK m. 170/6).

İddianame düzenleme görevi

İddianame, Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen bir belgedir. İddianamenin düzenlenmesi ile kamu davası açılmış olur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/2 maddesine göre; Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonunda suçun maddi ve manevi unsurlarının varlığını, suçun işlendiğini, fail ile netice arasında ilişki bulunduğuna dair yeterli şüphenin bulunduğunu kabul ederek iddianame düzenlemektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde kamu davası açma yani iddianame düzenleme görevi sadece Cumhuriyet Savcısına verilmiş bir görevdir. Kamu davası iddianame ile açılmaktadır.[24]

İddianame dışındaki belge ile de kamu davasının açılabilmesi

Bununla birlikte; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 191/3-(b) maddesinde “iddianame veya iddianame yerine geçen belgede” şeklindeki ifadeden, iddianame dışındaki belge ile de kamu davası açılabileceği veya yargılamaya başlanabileceği anlaşılmaktadır.

Örneğin; iddianame ile açılmış bulunan bir kamu davasının görevsizlik kararı sonrası başka mahkemeye gönderilmesi halinde artık görevsizlik kararı iddianame yerine geçmektedir.[25]

Nitekim yine son soruşturmanın açılması kararı, iddianame yerine geçen belge niteliğindedir.[26]

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu veya Avukatlar Kanunu gibi özel soruşturma ve kovuşturma usulü kabul edilen hallerde iddianame kamu davası açmaya yeterli olmayacaktır.

Burada iddianame tevdi edilen en yakın Ağır Ceza Mahkemesi tarafından son soruşturma açılması kararı verilmesi gerekecektir. Bu karar ile birlikte kamu davası açılmış sayılacaktır. Bu durumda son soruşturma açılması kararının iddianame yerine geçen belge olduğu söylenebilecektir.[27]

Yine lüzum-u muhakeme kararları da iddianamenin hüküm ve sonuçlarını doğurmaktadır.[28]

Yükseköğretim kurumunda görev yapan ve yasada ayrı ayrı belirtilenlerin görevinden doğan ve görevi esnasında işlediği suçlar bakımından Cumhuriyet Savcısının soruşturma yetkisi bulunmamaktadır.

Yasada oluşumu gösterilen yetkili kurul tarafından verilecek lüzumu muhakeme kararı iddianame yerine geçmektedir. Burada lüzumu muhakeme kararının görevli ve yetkili mahkemeye tevdi edilmesiyle kamu davası açılmış olacaktır.[29]

Şüphenin derecesinin yapılacak soruşturma işlemi için önemi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcısı, “basit şüphe” üzerine araştırma ve soruşturma işlemlerine başlamaktadır.

Buna karşılık, yakalama veya suç delillerini elde etmek için arama kararı verebilmek için “makul şüphe” olmalıdır.

“Kuvvetli şüphenin” varlığı halinde koruma tedbirine başvurabilmektedir.

Oysa kamu davası açabilmek, iddianame düzenleyebilmek için “yeterli şüphe” aranmaktadır.

Bu nedenle Cumhuriyet Savcısının iddianame düzenleyebilmesi için “yeterli şüpheye” ulaşması gerekir.

Yeterli şüphe, haksız dava açılmaması, yani lekelenmeme hakkı ile doğrudan ilintili bir kavramdır. Teori ve uygulamada yeterli şüphe kavramı üzerinde tartışmalar yaşanmaktadır. Buna rağmen, iddianame düzenlenmesi için şüphenin kâfi bir yoğunluğa ulaşması gerekir. Yani yeterli şüphe ile iddianame düzenlemek mümkündür. Burada kişi hakkında kamu davası açılmasını gerektirecek nitelikte yeterli şüphenin varlığı iddianamenin düzenlenmesi için yeterli sayılmaktadır.[30]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------

[1] Y.16.CD, E: 2018/4283, K: 2019/1204, T: 21.02.2019.

[2] Y.16.CD, E: 2018/4283, K: 2019/1204, T: 21.02.2019.

[3] Yargıtay 11. CD'nin 27.12.2006 tarih ve 5918/10586 sayılı kararı.

[4] Yargıtay 7. CD'nin 26/12/2007 tarih ve 3329/11713 sayılı kararı “…Dosya kapsamına göre, her ne kadar mahkemece Suriye vatandaşı olan sanığın yakalandığı anda kimliğini ispat edecek belge bulunmakla birlikte söz konusu belgenin mahiyeti tesbit edilip tercümesi yapılmaksızın sadece sanığın beyanları ile yetinilerek dava açıldığından bahisle iddianame iade edilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3.maddesinde, iddianamede hangi hususların gösterileceği, aynı Kanun’un 174/2.maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelinin nüfus kaydının iddianameye eklenmesinin bulunmadığı, kaldı ki, şüphelinin kimlik fotokopisinin soruşturma evrakı içerisinde bulunduğu, ayrıca şüphelinin yeminli tercüman vasıtasıyla dinlenilerek kimliği ve açık adresini beyan ettiği cihetle, şüphelinin nüfus kaydı aslının mahkemece de celbedilebileceği de gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir…”

[5] Y11.CD, E: 2015/975, K: 2015/23932, T: 17.03.2015: “ .... Asliye Mahkemesince, Suriye uyruklu şüphelinin açık kimliğinin iddianamede yer almadığı, açık kimlik bilgilerine ilişkin dosya içerisinde resmi belge bulunmadığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170/3. maddesinde iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun'un 174/1. maddesinde iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, 170/3. maddesinde şüphelinin kimliğinin iddianamede gösterilmesi gerekli ise de, nüfus kayıt örneği gibi resmi belge bulunması zorunlu olmadığı, dosya kapsamına göre şüphelinin beyanına göre kimlik bilgilerinin tespit edildiği, parmak izi ve fotoğraflarının da alındığı cihetle iddianamenin iade sebepleri bulunmadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde itirazın reddine dair karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:..Bozulmasına…”

[6] Y.16.CD, E: 2015/7372, K: 2016/3766, T: 08.06.2016: “…Somut olay değerlendirildiğinde; 13.07.2014 tarihinde hareket halindeki araçtan düşerek yaralanması sonrasında şüphelinin mağdur sıfatıyla “... ...doğumlu” kimlik bilgisi ile alınan ifadesinde ... ve... tarafından zorla araca bindirildiğini, kendisini darp edip, seyir halindeki araçtan attıklarını beyan ettiği, ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sanığın onaysız kimlik sureti üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde kimlik bilgilerinin “..... doğumlu” olarak tespit edildiği, İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14.01.2015 tarihli 2015/216 sayılı iddianamede şüpheli olarak “.... doğumlu” kişinin gösterildiği, iddianamenin iadesinden sonra Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 25.04.2015 tarihinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde ise şüphelinin kimliği ... doğumlu” olarak tespit edildiği, CMK’nın 170/3-a maddesi uyarınca şüphelinin kimliğinin tereddüte mahal vermeyecek şekilde tespit edilmesi ve buna dayanak teşkil eden belgenin aslı ya da onaylı örneğinin dosya arasına alınması gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir…”

[7] Bahri Öztürk/Durmuş Tezcan/Mustafa Ruhan Erdem/Özge Sırma/Yasemin Saygılar Kırıt/Özdem Özaydın/Esra Alan Akcan/Efser Erdem: Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, s. 245 vd.

[8] Öztürk/Tezcan/M. R. Erdem/Sırma/Kırıt/Özaydın/Akcan/E. Erdem, s. 250.

[9] Y.4.CD, E: 2016/16596, K: 2016/14645, T: 25.11.2016.

[10] Y.18.CD, E: 2019/5151, K: 2019/13461, T: 01.10.2019.

[11] Y.16.CD, E: 2020/538, K: 2020/2038, T: 13.03.2020.

[12] Y.11.CD, E: 2008/13124, K: 2009/8892, T: 10.07.2009.

[13] Y.8.CD, E: 2019/8725, K: 2020/12660, T: 08.06.2020.

[14] Y.8.CD, E: 2019/8725, K: 2020/12660, T: 08.06.2020.

[15] Y.5.CD, E: 2013/6405, K: 2014/10845, T: 13.11.2014.

[16] Y.13.CD, E: 2013/4932, K: 2014/17178, T: 12.05.2014.

[17] Y.3.CD, E: 2014/9095, K: 2014/30590, T: 22.09.2014

[18] Y.4.CD, E: 2008/15830, K: 2009/404, T: 21.01.2009.

[19] Emsal karar için bkz.; Y.10.CD, E: 2010/37856, K: 2011/2844, T: 14.03.2011: “…K... Sulh Ceza Mahkemesinin 24.02.2009 tarihli ilamıyla hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen sanığın, denetimli serbestlik tedbirinin infazı aşamasında yapılan idrar analizinde esrar kullandığının saptanması sonucunda soruşturmaya başlandığı ve K... Sulh Ceza Mahkemesinin 24.02.2009 tarihli ilam örneğinin soruşturma dosyası içinde yer aldığı anlatıldığından; iddianamede belirtilen davaya konu eylemin yeni bir suç teşkil etmesine göre, önceki suçla ilgili dosyanın "Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir kanıt niteliğinde olmaması" ve sonradan getirtilip incelenmesinin mümkün bulunması nedeniyle, incelemeye konu iddianamenin iadesi kararı ile bu karara yönelik itirazın reddine ilişkin karar yasaya aykırı olup,…”

[20] Y.2.CD, E: 2008/10372, K: 2008/7629, T: 29.04.2008.

[21] Y.2.CD, E: 2008/10372, K: 2008/7629, T: 29.04.2008.

[22] Y.18.CD, E: 2017/6605, K: 2019/12988, T: 24.09.2019.

[23] Emsal kararlar için bkz.; Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 08.12.2006 tarihli ve 5851–9074 sayılı kararı; Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 20.10.2005 tarihli ve 6429–10112; 7. Ceza Dairesinin 23.11.2006 tarihli ve 6826–17935 sayılı kararları.

[24] CMK’nın 191/1. maddesindeki “Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar.” hükmü, kamu davasının iddianame ile açılacağını işaret etmektedir.

[25] Y.2.CD, E: 2019/13938, K: 2020/4038, T: 04.03.2020: “... Sanığa, 09/07/2015 tarihli duruşmada alınan savunmasında, iddianame yerine geçen belge olan … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.10.2014 tarih, 2014/167 Esas ve 2014/147 Karar sayılı görevsizlik kararı okunmadan, iddianame okunmakla yetinilerek sorgusu yapılmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 191/3-b maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması ...” Bu kararda, görevsizlik kararının akabinde eline dosya ulaşan mahkemenin görevsizlik kararını okuyarak duruşmaya başlaması gerektiği, yargılamanın görevsizlik kararı dikkate alınarak yürütülmesi gerektiği hususuna işaret edilmiştir.

[26] Y.9.CD, E: 2020/5583, K: 2020/2335, T:26.11.2020: “...Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, son soruşturmanın açılması kararının iddianame yerine geçen belge olduğu, Ceza Muhakemesi Kanun’undaki iddianameye ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması gerektiği ...”

[27] Y.4.C, E: 2019/8234, K: 2020/3763, T: 20.02.2020: “...2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu 53/c-1. maddesine göre, öğretim üyelerinin görevlerinden kaynaklanan ya da görevleri sırasında işledikleri suçlar açısından ilk ve son soruşturma yetkisi, Kanun maddesinde belirtilen yetkililer eliyle yürütüldüğü Cumhuriyet savcısının bu suçlar açısından soruşturma yetkisi bulunmadığı ...”,

[28] Y.18.CD, E: 2015/38237, K: 2017/10555, T: 09.10.2017; “ … Teknik Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulan Yetkili Kurulun 12/01/2012 tarih ve 2012/2 sayılı lüzum-u muhakeme kararının ve Danıştay 1. Dairesince 13/06/2012 tarih ve 2012/483 esas, 20121056 karar sayılı onama kararının, 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu gereği iddianame yerine geçen belge olması ve iddianamenin hüküm ve sonuçlarını doğurması ...”

[29] Y.4.C, E: 2019/8234, K: 2020/3763, T: 20.02.2020; Y.18.CD, E: 2015/38237, K: 2017/10555, T: 09.10.2017.

[30] Y.8.CD, E: 2019/26796, K: 2020/14408, T:29.06.2020: “….CMK’nın 170/2. maddesine göre kamu davası açılabilmesi için soruşturma aşamasında toplanan delillere göre suçun işlendiğine ilişkin yeterli şüphe bulunması gerekir. Suç ihbar veya şikâyeti yoluyla soruşturma yaparak maddi gerçeğe ulaşma yükümlülüğü ve yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı, soruşturma sonucunda elde edilen delilleri değerlendirerek kamu davası açmayı gerektirir nitelikte yeterli şüphe olup olmadığını takdir edecektir. Diğer bir deyişle Cumhuriyet Savcısı elde edilen delillerin kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturduğu kanaatine varırsa dava açacak, aksi durumda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir. Aksi durumun kabulü her ihbar veya şikayet üzerine Cumhuriyet Savcısının kamu davası açmasını gerektirir ki bu kabul, lekelenmeme hakkıyla bağdaşmayacak ve kanunun ruhuna uygun düşmeyecektir…”