1. “İdari İşlem” Kavramı
En geniş tanımıyla idari işlemler, kamu gücüne dayanarak tesis edilen, idare hukukuna ve keza uyuşmazlık halinde idari yargıya tabi olan, hukuki sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamalarıdır.
2. İdari İşlemlerin Özellikleri
İdari işlemler, "tek yanlılık", "icrailik", "re’sen icra edilebilirlik" ve "hukuka uygunluk karinesinden yararlanma" gibi çeşitli özelliklere sahiptir.
2.1. Tek Yanlılık
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 08.02.2007 tarihli ve 2015/3748 E. 2007/6 K. sayılı kararında tek yanlılık özelliğini, idari işlemlerin “idarenin tek yanlı irade açıklamasıyla hukuksal varlık kazanması” şeklinde ifade etmiştir. Dolayısıyla idari işlemlerde yetkili makamın tek yanlı irade açıklaması söz konusu olup, ilgili kişinin rıza ve muvafakatine ihtiyaç yoktur. Zira bir idari işlem tesis edilirken idare ilgili kişinin rızasını değil, aksine hukuka ve ihtiyaca uygunluğu göz önünde bulundurur.
İdari işlemlerin tek yanlılık özelliğinin en tipik örneklerinden birini "kamulaştırma" oluşturur. Zira kamulaştırmada idare, tek yanlı bir kararı ile bir kişinin taşınmaz malını, onun rızasına bakmaksızın kamu yararı amacıyla bedelini ödeyerek elinden alabilmektedir.
Ancak belirtilmelidir ki, tek yanlılık ile kast edilen tek bir iradenin mevcut olması değil; açıklanan iradenin veya iradelerin tek yönlü olmasıdır. Danıştay da bazı kararlarında “idari işlemdeki irade, tek bir makam ya da organ tarafından açıklanabileceği gibi, birden fazla idari makam ya da organın da tek bir irade açıklaması için bir araya gelmesi mümkündür ki, tüm bu durumlarda idari işlemin tek yanlı olduğu kabul edilmelidir.” diyerek bu konudaki görüşünü ortaya koymuştur (Danıştay İDDGK., T. 15.11.2016, 2015/3748 E. 2016/2919 K.). Çünkü idari işlemin oluşmasında etkili ve belirleyici olan irade, yetkili makamın iradesidir ve bu irade tek yanlıdır. Kısaca bu noktada önemli olan husus, işleme hukuki değer katan iradenin tek bir tarafa ait olmasıdır.
Aynı şekilde bir idari işlemin muhatabının daha önce talepte bulunması veya işleme rıza göstermesi de söz konusu idari işlemin tek yanlılık özelliğini ortadan kaldırıp onu iki yanlı işlem (sözleşme) haline getirmez. Bu gibi durumlarda idari işlemin muhatabı olan kişinin iradesi, idari işlemin tesis edilmesindeki temel iradeyi teşkil etmez; aksine idareye iradesinin oluşumu sırasında yol gösterir veya idareyi harekete geçirir. Nitekim idari işlemler tek yanlı irade açıklaması ile yani ilgililerin isteyip istemediğine bakılmaksızın hukuki sonuçlar doğurur ki, bu özellik idare hukukunu özel hukuktan ayıran temel farklardan birini teşkil eder.
İdari işlemlerin tek yanlılık özelliği, idarenin kamu gücüne sahip olmasından kaynaklanır ve bu özellik sayesinde idare, sahip olduğu kamu gücüne dayanarak bireylerle olan ilişkilerinde kişilerin iradelerini dikkate almaksızın çeşitli idari işlemler tesis eder. Bunun temelinde ise kamu yararı ve kamusal faaliyetlerin yürütülmesi gerekliliği bulunur. Çünkü böylece idare, sahip olduğu tek yanlı irade ile hukuki sonuç yaratma imkânı sayesinde üstlendiği görevi kısa sürede ve etkili olarak yerine getirebilir.
2.2. Re’sen İcra Edilebilirlik
Öncelikle belirtilmelidir ki, idari işlemlerin re'sen icrası ile icrailiği birbirinden farklı anlamlara gelmektedir. Danıştay vermiş olduğu pek çok kararda “İdari işlemin icrai nitelikte olması için ilgililerin hukuksal durumunu değiştirmesi, ilgilileri hukuksal yönden etkilemesi gerekmektedir.” ifadesine yer vermiştir (Danıştay İDDGK, T. 18.03.2019, 2015/3748 E. 2019/1162 K.). Ancak hukuk aleminde ortaya çıkan bu değişiklik veya yeniliğin daha sonra maddi aleme aktarılması gerekir. İşte hukuk düzenindeki sonuçların maddi hayata fiilen geçirilmesine re’sen icra denir.
İdari işlemlerin icrailik özelliği genellikle idari işlemin hukuki ve fiili sonuçlarının doğmasını sağlamakla beraber, bazı durumlarda işlemin fiili sonuç doğurabilmesi idarenin harekete geçmesi ile sağlanır ki, bu da idarenin re'sen icra yetkisi ile mümkündür. Genellikle muhatabına bir hak sağlayan, onun yükümlülüğünü azaltan veyahut kaldıran işlemler bakımından hukuk aleminde meydana gelen değişikliğin, dış dünyada da gerçekleştirilebilmesi için idarenin belli bir hareketine ihtiyaç olmayıp idare tarafından yapılması gereken tek şey, işlemin muhatabı için oluşan bu hakka veya yarara engel olmamaktır. Bir işletme için idare tarafından ruhsat verilmesi örneğinde muhatabına hak sağlayan yapıcı bir işlem söz konusu olup idarece bu işlemin ayrıca icra edilmesi gerekmez. Aynı şekilde yapıldığı anda hukuki ve fiili sonuçlarını doğuran işlemler açısından da idarenin icra için ayrıca belli eylemlerde bulunması gerekmez. Bu örneklerin aksine muhatabı bakımından yükümlülük getiren idari işlemlerin maddi alemde de sonuç doğurabilmesi için genellikle idarenin harekete geçmesi gerekir. Nitekim söz konusu kişinin kendisi bakımından öngörülen yükümlülüğe uymama ihtimali vardır. Bu gibi durumlarda işlem, idare tarafından harekete geçilmek suretiyle uygulamaya konulmalıdır.
İdari işlemlerin sahip olduğu özelliklerden biri de hukuka uygunluk karinesinden yararlanmadır. Bunun doğal sonucu olarak, idarenin tesis ettiği işlemleri re'sen icra etme yetkisi kural olarak bulunmaktadır. İdare, tesis ettiği işlemleri herhangi bir yargı merciine başvurup karar almaya ihtiyaç duymadan, salt sahip olduğu kamu kudretini kullanarak yerine getirmeye yetkilidir. İdareye bu yetki, kamu yararı ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla verilmiştir. Bu bağlamda örneğin, idare, bir kişinin işten çıkarılması ile ilgili tesis ettiği bir idari işlemi re’sen icra eder ve söz konusu kişiye maaş ödemeyi bırakır.
İdarenin re'sen icra yetkisine kanunla istisnalar getirilmesi durumunda, yani bir kanunun idarenin belli bir konuda aldığı kararı re'sen icra etme yetkisine sahip olmadığını öngörmesi halinde, idare söz konusu kararı re'sen icra edemeyeceğinden bunun için adliye mahkemelerine veya icra dairelerine başvurması gerekir. “Ayrıca bazı idari işlemlerin re'sen icra edilebilmesi için idarenin, işlemin muhatabı olan kişinin fiziki veya mal varlığı üzerinde cebri tedbirlere başvurması, kuvvet kullanması gerekebilir. İşte bu tür sonuçlar doğuran idari işlemleri uygulayabilmek için kural olarak idarenin re'sen cebri icra yetkisi bulunmamaktadır. Zira idarenin cebir kullanması Anayasa tarafından güvence altına alınan kişi hürriyetine ve mülkiyet hakkına müdahale anlamına gelir. Böyle bir müdahalenin hukuka uygun olmasını sağlayacak yegâne şart ise idareyi bu yönde açıkça yetkilendiren bir yasanın varlığı halidir.” (DANIŞTAY 11.DAİRE, E. 2008/6908, K. 2010/5831, T. 28.06.2010). Kısaca ifade etmek gerekirse, idarenin cebir kullanarak re'sen icra yetkisi, Anayasada öngörülen temel hak ve hürriyetler rejimi ile sınırlı olup idarenin cebir kullanması idare edilenlerin temel hak ve özgürlüklerine ve mülkiyet haklarına bir müdahale teşkil ettiğinden bu yetkinin idareye bir kanunla verilmiş olması gerekir. İdarenin cebir kullanmasının bir diğer koşulu da ölçülülük ilkesi olup bu ilke uyarınca idarenin aşırıya kaçmadan ve ölçüyü kaçırmadan cebir kullanması gerekir. Ancak durumun gerekleri doğrultusunda, sınırlı ve son çare olmak koşuluyla idare tarafından cebre başvurulabilir.
Özel hukukta icrailik kavramından söz edebilmek mümkün olmadığı gibi re'sen icra da mümkün değildir. Özel hukukta "ihkak-ı hak" yasak olduğundan, bir taraf işlemin uygulanması hususunda hak sahibi olduğunu iddia ediyorsa uygulanmasını ancak bir hakim kararı ile sağlayabilir. Böyle bir karar olmaksızın harekete geçip işlemi uygularsa ceza hukuku bakımından cezai sorumluluğun doğması gündeme gelebilir. Bu nedenle özel hukukta kişilerin alacağını tahsil edebilmesi için mahkemeye veya icra dairelerine başvurması gerekir.
Av. Begüm GÜREL & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Ceren KELEŞ