İdare Hukukunun Ahlakı

Abone Ol

Ahlak; bir toplumdaki bireylerin uymak zorunda oldukları davranış biçimlerini düzenleyen sosyal kurallar olarak tanımlanmaktadır. Ahlakın kamusal otoriteler bağlamında da tanımlanmasına ihtiyaç olmakla beraber bu kavramı kamusal yönde genişletmek birçok açıdan bireylerin yaşamına olumlu katkılarda bulunacaktır. İdare hukuku henüz genç bir hukuk dalı olarak kabul edilmesine rağmen ortaya çıktığı süreç içerisinde gelişerek kendi ahlaki yapısını da kazanmıştır. İdare hukukunun ahlak anlayışının anlaşılması, günümüzde idareye yöneltilen eleştirilerin sebep ve kaynaklarını bulmamıza da yardımcı olabilir. Bu pratik gerekçeye dayalı olarak bu makalede ahlaklı bir idarenin eylem ve işlemlerinde nasıl davranması gerektiği üzerinde durulmuştur. Ayrıca idarenin bir idari işlemi meydana getirken veya idari eylemi icra ederken yaşanan süreçte ahlaklı davranış göstermesinin önemi ve faydaları da vurgulanmıştır.

İdarenin hukuka aykırı tesis ettiği işlem veya eylemlerin idari yargı tarafından hukuka aykırılığına karar verildiğinde, idare buna benzer işlem ve eylemlerinin icrasından vazgeçmeli ve kendisine dava açılmasını beklemeksizin hukuka aykırı uygulamalarını kendiliğinden düzeltmelidir.

a. İptal Davaları Bakımından

Örneğin idare tarafından yasal mevzuata aykırı olarak alınmış yıkım kararlarını düşünelim. Sadece bir veya birkaç bireyin açtığı iptal davaları ve aldıkları yürütmenin durdurulması kararları sonucu bazı taşınmazlar yıkılmaktan kurtulacakken, dava açmayan kişiler açısından bu hukuka aykırı işlemin icrası devam edecek ve belki de taşınmazlarının yıkılması sonucu ortaya çıkacaktır. Bu noktada zarara uğrayan bireyler için tam yargı davası açma ve zararlarını idareden tazmin imkanı bulunsa da ideal bir hukuk düzeni ortada hukuka aykırı işlemler varken iptal davası açmadıkları için bu kişilere tam yargı davası açma külfetini yüklememelidir.

İdarenin tesis ettiği bir işlemin iptali veya işlem hakkında yargı organlarınca yürütmenin durdurulması kararı verilmesi sonrası göstermesi gereken ahlaki davranış benzer idari işlemleri kendiliğinden düzeltmek veya icrasını geçici olarak durdurmak olmalıdır. Böyle davranan bir idare gelecekte karşılaşacağı hukuksal sorunlardan kaçınacak, kendisine karşı gelecekte açılabilecek ve muhtemelen aleyhinde sonuçlanabilecek davalar, mahkeme masrafları ve vekalet ücretlerinden kurtularak savurganlığı da önlemiş olacaktır. Diğer yandan ahlaklı bir idare hukuka aykırılığı mahkeme kararıyla sabit olan hallerde hukuka aykırı işlemlerini tamamen ortadan kaldırmalı, işlemin uygulandığı süreç içerisinde oluşan zararları da gecikmeksizin tazmin etmelidir.

İdari işlemler kural olarak yetki, şekil, sebep, konu ve maksat (amaç) olmak üzere beş unsurdan oluşmaktadır. Bunlardan maksat (amaç) unsuru özel olarak ahlak kavramıyla ilişki içerisindedir. Maksat unsuru idari işlemlerin unsurları içerisinde ispatı en zor unsurdur. Zira bu unsur somut göstergelerden ziyade tamamen ahlaksal davranışa dayanmaktadır. Her idari işlemin temel maksadı (amacı) kamu yararını sağlamak olmakla beraber kişisel yarar veya kamu yararına aykırı maksadın varlığı söz konusu idari işlemi bu unsur bakımından sakat kılmaktadır. Bu nedenle söylenmelidir ki, ahlaklı davranan bir idarenin hiçbir idari işlemi idari yargı yerince maksat unsuru yönünden iptal edilmemelidir. Yani idare hiçbir zaman maksat unsurunu saptırmamalıdır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararların Sonuçları” başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrasında “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.” şeklindeki düzenlemeye yer verilerek idari yargı yerlerinin kararlarına göre yetkili idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu düzenlenmiş ve 30 günlük bir işlem süresi öngörülmüştür. Ancak bilindiği üzere uygulamada bu otuz günlük süre genellikle kötüye kullanılmaktadır. İYUK en geç 30 günlük süre öngörmesine karşın, idare şayet bu karara uyacaksa bile genellikle otuz günlük süreyi beklemeyi ve mümkünse otuzuncu gün işlem tesis etmeyi tercih etmektedir. Ülkemizde idare açısından yaygın olan bu alışkanlıktan vazgeçmeli, mahkeme kararının uygulanmasının hızlandırılması konusunda idare gereken tüm çabayı göstermelidir.

Yürütme erkinin içerisinde bulunan idare, yargının kararlarına uymakla veya bunları icra etmekle yargının boyundurluğu altına girmeyecek aksine bu kararlara gösterdiği saygı ve uyum bireylerin de idareye olan güvenlerine yansıyacak ve bu da iyi idare-iyi toplum ilkelerinin uygulanmasına hizmette bulunacaktır. İdare bu şekilde hareket ederek hem ahlaki davranmış olacak hem de varoluş amacının gerçekleşmesine katkı sağlayacaktır.

b. Tam Yargı Davaları Bakımından

İdare neden olduğu işlem ve eylemler neticesinde kişilerin uğradığı zararın kesin ve kanıtlanabilir olduğu hallerde neden olduğu bu zararı bir an önce tazmin etmelidir. İdare kendi neden olduğu zararın farkında olmasına rağmen gereksiz yere davayı uzatmamalı ve bu durumu çekişmeli bir hale dönüştürmemelidir. İdarenin doğrudan kişilerin tazminat taleplerini kabul etmesinden söz edilemeyecekse de bu konuda arabuluculuk ve kamu denetçiliği gibi kurumların etkin kullanımı birey ve idare arasında süre gelen tazminat problemlerine bir alternatif oluşturabilir.

İdare kendi personelinin kamu hizmetinin görülmesi sırasında gördüğü zarar noktasında elinden geldiğinde zararı karşılama amacını taşımalıdır. Böyle davranan bir idare hem ahlaklı davranmış hem de kamu hizmetine verdiği değeri sosyal ve kültürel manada arttırmış olacaktır.

Yukarıdaki tüm açıklamalar kapsamında idarenin bireylerin iptal veya tam yargı davası açmalarını beklemeksizin hukuka aykırı işlemini düzeltmesi, değiştirmesi, geri alması, kaldırması veya tazminat ödemesi aynı zamanda idare hukukunun ahlaki gelişimine de katkıda bulunacaktır. Bu katkı aynı zamanda genel manada yargı düzenine yansıyacak ve idari yargıda iş yükü ciddi bir biçimde azalma gösterecektir. Bu durumda bize göre yapılması gereken, ahlaklı bir idarenin nasıl davranması gerektiği konusunda kurumsal ve sosyal bilincin artmasına çalışmak olmalıdır. Böyle bir çaba bizi hukuk devleti idealine biraz daha yaklaştıracaktır.