MAKALE

İCRA İNKÂR TAZMİNATINDA 'HÜKMOLUNAN MEBLAĞ' KAVRAMI

Abone Ol
Dr. İbrahim AŞIK*

 

A. KONUNUN SINIRLARI

Bu incelememizde icra inkâr tazminatıyla ilgili bütün ayrıntılar üzerinde durmayı amaçlamadık. Özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu bir kararı ve bu karardaki karşı oy yazısını da dikkate alarak, icra inkâr tazminatında Kanun’da ifade edilen “hükmolunan meblağdan” (m.67, II) ne anlaşılması gerektiği üzerinde duracağız.

Ancak asıl incelememize geçmeden önce, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için icra inkâr tazminatı kavramı, tanımı ve şartları üzerinde genel hatlarıyla kısaca duracağız.

B. İCRA İNKÂR TAZMİNATI KAVRAMI, TANIMI, AMACI VE ŞARTLARI

I. KAVRAM

İcra inkâr tazminatı kavramı, İcra ve İflâs Kanunu’nda açıkça kullanılan bir kavram değildir. Ancak Kanunumuzda üç yerde “inkâr tazminatı” kavramı kullanılmıştır. İcra ve İflâs Kanunu’nun 169/a maddesinin beşinci fıkrasında iki defa, 170.maddenin üçüncü fıkrasında bir defa inkâr tazminatı kavramı kullanılmıştır. Buna karşılık doktrinde ve uygulamada kullanıldığı şekilde tam olarak “icra inkâr tazminatı” şeklinde bir kullanıma Kanunda rastlanmamaktadır.

İcra ve İflâs Kanunu’nda açıkça “icra inkâr tazminatı” kavramı kullanılmamakla birlikte, Kanunda kullanılan tazminat kavramlarından bazılarının icra inkâr tazminatını ifade ettiği genel olarak kabul edilmektedir. Örneğin 67.maddenin ikinci fıkrasında “… borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; … hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir” denilmektedir. İşte burada kullanılan tazminatın icra inkâr tazminatı olduğu kabul edilmektedir. Yine benzer şekillerde 68.maddenin yedinci fıkrasında, 68/a maddesinin sekizinci fıkrasında ve 69.maddenin beşinci fıkrasında kullanılan tazminat kavramlarının icra inkâr tazminatını ifade ettiği kabul edilmektedir.

II. TANIMI

İcra inkâr tazminatı değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bunlardan bazılarına burada yer vermek gerekir:

“Borçlunun itirazının yersiz olduğu anlaşıldığı takdirde alacaklı lehine hükmedilecek tazminata” icra inkâr tazminatı denir[1].

“İtirazın iptali davası sonucunda, borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse, borçlu hükmolunan borç miktarının asgari yüzde kırkı oranında bir tazminata mahkûm edilir. Bu tazminata uygulamada ‘icra inkâr tazminatı’ veya kısaca ‘inkâr tazminatı’ denilmektedir[2].

İtirazın iptali davasında borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlunun ödeyeceği tazminata inkâr tazminatı denir[3].

Yukarıda verilen tanımlar da dikkate alınarak şöyle bir tanım yapılabilir:

Alacaklının başlattığı ve borçlunun itirazı üzerine duran icra takibinde borçlunun itirazının haksız olduğuna icra mahkemesi veya genel mahkemelerce karar verilmesi halinde, alacaklının talebiyle hükmedilebilen ve borçlunun ayrıca zarara uğraması şartının aranmadığı tazminata icra inkâr tazminatı denir.

III. AMACI

İcra inkâr tazminatı, yapılan icra takibini daha etkili kılmak için, yani borçlunun haksız yere borcunu inkâr etmesine engel olmak için, getirilmiş olan bir yaptırım veya cezadır. İcra tazminatı öngörülmekle hem alacaklının korunması hem de haksız itirazların önüne geçilmesi sebebiyle icra mahkemesinin ve genel mahkemelerin iş yükünün hafifletilmesi sağlanacaktır[4].

İcra inkâr tazminatı, alacağın tahsilini geciktiren ve haksız olarak yapılan itirazları önlemeyi amaçlamaktadır[5]. Böylece icra takibinin daha etkili olması sağlanabilecektir[6]. Zira bu şekilde yapılan ve takibi geciktiren itirazlar alacaklıyı zarara uğratmaktadır. İşte alacaklının haklı olduğu, yani borçlunun haksız olarak itiraz ettiği icra takiplerinde, borçluyu haksız itirazda bulunmaktan alıkoyacak yaptırımlara ihtiyaç vardır. Böyle bir yaptırımla karşılaşacağını bilen borçluyu, haksız olarak itiraz etmekten alıkoymak mümkün olabilecektir[7]. Dolayısıyla icra inkâr tazminatı borçlunun yapabileceği haksız itirazlara engel olmayı amaçlamaktadır. Buna rağmen itiraz edilirse, hükmedilen inkâr tazminatı, itiraz edilerek takibin bir an önce sonuçlanmasına engel olunmasının bir yaptırımıdır[8].

Nitekim icra inkâr tazminatının getirilmesi ve sonraki aşamalarına bakıldığında kanuna dâhil edilmesinin en temel gerekçesinin kötü niyetli borçluların haksız itirazlarını engellemek olduğu görülmektedir.

Öncelikle icra inkâr tazminatı, İcra ve İflâs Kanunumuzun kaynağı olan İsviçre İcra ve İflâs Kanunu’nda yer almamaktadır. İcra inkâr tazminatı kaynak İsviçre hukukunda olmadığı gibi, başka bir hukuk sisteminde de olmayan bize özgü, “yerli bir müessesedir”[9].

Bizim hukukumuzda ise, ilk kez 1215 sayılı Kanun ile ilâmsız icrada yüzde on tazminat getirilmiştir. Daha sonra 1929 yılında kabul edilen ve İsviçre’den iktibas edilen İcra ve İflâs Kanunu’nda da bu tazminat korunmuştur[10]. 1929 tarihli Kanun’un uygulanmasında meydana gelen sıkıntılar sebebiyle, kısa süre sonra yeni bir kanun üzerinde çalışılmaya başlanmış ve bu gün yürürlükte olan 1932 tarihli 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu kabul edilmiştir. Aynen bu kanunda da tazminat ile ilgili hükümler korunmuştur. Sonraki yıllarda 538 sayılı Kanun ile inkâr tazminatını daha etkili kılmak için bu tazminat yüzde ondan, yüzde onbeşe çıkarılmıştır. Aynı zamanda bu Kanun değişikliğiyle önceden sadece borçlu için öngörülmüş olan tazminat, yaptığı takipte haksız çıkan alacaklı için de getirilmiş, böylece haksız icra takiplerinin yapılması engellenmek istenmiştir. Son olarak 3494 sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu’nda değişiklik yapılmış ve bu tazminat oranı yüzde kırka çıkarılmıştır (m.68, VII).

Görüldüğü üzere, Kanun’da yapılan değişikliklerle oran yüzde kırka kadar çıkmıştır. Orandaki yükselme de tazminatın amacının kötü niyetli borçlularla mücadele olduğunu göstermektedir. Hatta 538 sayılı Kanun değişikliğiyle oranın yüzde onbeşe çıkarılması üzerine, Kanun koyucunun inkâr tazminatı kurumunun faydasına inandığı için, bunu daha etkili kılmak amacıyla oranı yükselttiği belirtilmiştir[11]. Yine 3494 sayılı Kanun ile inkâr tazminatının oranı yüzde kırka çıkarıldığında da kötü niyetli kişilerin Kanun’un boşluklarından yararlanmalarına engel olma ve takipleri uzatmalarına engel olma amacıyla değişiklik yapıldığı ve oranın yükseltildiği kabul edilmiştir[12]. Nitekim söz konusu amaç Kanun Tasarısının gerekçesinde şu şekilde ifade edilmiştir: “… özellikle borçluların süre kazanmak kastıyla takibe karşı yaptıkları haksız itirazların önlenmesi ve alacaklıları da takiplerde daha dikkatli olmaya sevketmek için Kanunda var olan tazminat oranları yüzde onbeşten yüzde kırka çıkarılmıştır”[13].

IV. ŞARTLARI

1. Geçerli İlâmsız İcra Takibi Yapılmış Olması

İcra inkâr tazminatına, para alacaklarından dolayı ilâmsız icra yoluna başvurulduğunda hükmedilebilecektir. Zira icra inkâr tazminatı takip hukukuna özgü bir tazminattır. Takip içinde borçlu ödeme emrine itiraz etmiş ve alacaklı da itirazın kaldırılması veya itirazın iptali yoluna gitmişse mahkeme de itirazı haksız bulmuşsa ancak o zaman icra inkâr tazminatına hükmedebilecektir. Geçerli bir takip olmadan inkâr tazminatı söz konusu olamayacaktır. Örneğin alacaklı takip yapmadan borçluya ihtar göndermiş, borçlu da kendisinin borçlu olmadığını veya herhangi bir itirazını ihtar yoluyla alacaklıya bildirmiş olsa bile, genel hükümlere göre eda davası açılırsa inkâr tazminatına hükmedilmesi söz konusu olmayacaktır.

Aynı zamanda yapılan ilâmsız takibin geçerli olması gerekir. Yapılan takip borçlunun şikâyeti üzerine iptal edilmişse, borçlu icra inkâr tazminatı da ödemeyecektir[14].

İcra inkâr tazminatı sadece ilâmsız icra takibinde olabilir. İlâmlı icra takibinde alacak para alacağı olsa da inkâr tazminatı yoktur. Esasen ilâmlı icra takibinde borçlunun gönderilen icra emrine itiraz etmesi mümkün değildir. İtiraz edilmesi mümkün olmayınca takip durmayacaktır. Takip durmadığı için de alacaklının mahkemeye başvurup itirazın iptalini veya itirazın kaldırılmasını istemesi söz konusu olmayacak ve icra inkâr tazminatına hükmedilmesi de mümkün olmayacaktır.

2. Borçlu Süresinde Ödeme Emrine İtiraz Etmiş Olmalı

Borçlu süresinde ödeme emrine itiraz etmezse icra takibi kesinleşir; yani takip durmadığı için alacaklının mahkemeye başvurması gerekmeyecektir. Aynı zamanda böyle bir durumda alacaklının mahkemeye başvurmasında hukukî yararı da yoktur[15].

3. Alacaklı Süresi İçinde Mahkemeye Başvurmuş Olmalı

Alacaklı bir yıllık itirazın iptali davası açma süresi içinde veya altı aylık itirazın kaldırılması yoluna başvuru süresi içinde mahkemeye başvurmamışsa, sonradan genel mahkemelerde dava açılmış ve alacaklı haklı çıkmış olsa bile inkâr tazminatına hükmedilemeyecektir.

4. Talep Olmalı

Alacaklının talebi olmadan mahkemenin kendiliğinden inkâr tazminatına hükmetmesi mümkün değildir (m.67, II). Bu, yargılama hukukundan kaynaklanan temel bir ilkedir. Kural olarak hâkim, tarafların talebiyle bağlıdır, talep edilenden fazlasına veya başka bir şeye hükmedemez (HUMK m.74).

5. Borçlunun İtirazı Haksız Olmalı

Borçlunun ödeme emrine yaptığı itiraz haklı ise, inkâr tazminatına hükmedilemez (m.67, II). Borçlunun itirazında kötü niyetli olması aranmaz[16]. Borçlu kendisi borçlu olup olmadığını ve borcun miktarını bilecek durumdaysa yapmış olduğu itiraz haksızdır[17].

Tazminata hükmedilebilmesi için takibe karşı itiraz edilmiş ve takibin bundan dolayı durmuş olması yeterlidir[18].

C. İCRA İNKÂR TAZMİNATININ ORANI VE “HÜKMOLUNAN MEBLAĞ” KAVRAMI

I. GENEL OLARAK

İcra ve İflâs Kanunu, inkâr tazminatının miktarının, hüküm altına alınan alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, mahkeme tarafından belirleneceğini ifade etmiştir (m.67, II). Kanun tazminatın yüzde kırktan aşağı olamayacağını belirttiği için mahkeme bu orandan aşağıya hükmedemez. Aynı zamanda bu tazminata hükmedilebilmesi için alacaklının zarara uğramış olması şart değildir. Diğer şartların varlığı halinde borçlunun itirazının haksız olması yeterlidir[19]. Dolayısıyla inkâr tazminatı Borçlar Kanunu anlamında bir tazminat değildir[20], zarar şartı aranmamaktadır.

İcra ve İflâs Kanunu’nda icra inkâr tazminatı için üst bir sınır çizilmemiştir. Alacaklı talebinde zararının olduğunu ve bunun yüzde kırktan daha fazla olduğunu belirtir, mahkemede de bunu ispat ederse daha yüksek bir tazminata hükmedilebilecektir. Ancak Kanun burada genel bir sınırlama getirmiştir. Buna göre hâkim tazminat miktarını belirlerken, iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre yüzde kırktan az olmamak üzere tazminat oranını belirleyecektir (m.67, II).

II. HUKUK GENEL KURULU KARARI ÇERÇEVESİNDE SORUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yakın bir tarihte Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu bir karar[21] çerçevesinde, icra inkâr tazminatına hükmedilirken hangi değerin esas alınacağı üzerinde durulması gerekir.

Üzerinde duracağımız somut olayda borçluya karşı icra takibi başlatılmış, borçlu ödeme emrine süresinde itiraz ettiği için icra takibi durmuştur. Ancak davalılar takipten sonra, davadan önce borcun bir kısmını ödemişlerdir. İcra takibine devam etmek isteyen alacaklı, Kadıköy Asliye 3.Ticaret Mahkemesinde itirazın iptali davası açmış ve bu davada inkâr tazminatı talep etmiştir. İlk derece mahkemesi yapılan itirazı haksız bulmuş ve borçlunun itirazının iptaline ve inkâr tazminatına hükmetmiştir. Ancak mahkeme inkâr tazminatına hükmederken itiraz edilen alacağın tümü üzerinden inkâr tazminatına hükmetmiştir. Yani mahkeme yapılan ödemeyi inkâr tazminatı bakımından dikkate almamış ve itiraz edilen miktarın tamamı üzerinden hesabetmiştir.

İlk derece mahkemesinin kararı temyiz edilmiş, temyiz talebi kabul edilerek dosya Yargıtay 19.Hukuk Dairesi tarafından incelenmiştir. Söz konusu dairenin vermiş olduğu kararda şu gerekçelerle ilk derece mahkemesi kararı bozulmuştur: “… Bu durumda mahkemece bu ödemeler gözetilerek davacı bankanın dava tarihi ile talep edebileceği alacak miktarı bulunmalı ve inkâr tazminatına da davacının dava tarihi ile talep edebileceği alacak tutarı üzerinden hükmolunmak gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”. Dosya ilk derece mahkemesine gönderildikten sonra ilk derece mahkemesi önceki kararında direnmiştir.

Direnme kararı süresi içinde temyiz edilmiş ve Hukuk Genel Kurulu, Özel Daire bozma kararının doğru olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin direnme kararını bozmuştur.

Burada üzerinde durulması gereken konu, borçlunun ödeme emrine itiraz etmesinden sonra, davadan önce veya dava sırasında kısmen veya tamamen ödeme yapılmışsa, mahkeme inkâr tazminatına hükmederken borçlunun itiraz ettiği miktar üzerinden mi, yoksa dava sonunda borçluyu mahkûm ettiği miktar üzerinden mi icra inkâr tazminatına hükmedecektir?

Yukarıda icra inkâr tazminatının amacı üzerinde durulurken vurgulandığı üzere, icra inkâr tazminatının amacı borçlunun haksız itirazlarına engel olmak ve böylece icra takibinin etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamaktır.

Ayrıca yine belirtildiği gibi, icra inkâr tazminatına hükmedilmesi için alacaklının zarara uğramış olması da gerekmez. Alacaklının hiçbir zararı olmasa dahi bu tazminata hükmedilecektir.

Borçlunun ödeme emrine itiraz ederken haksız yere itiraz etmiş olması, yani itiraz tarihi itibariyle haksız olması gerekir. Dolayısıyla ödeme emrine itiraz edilmesinden sonra yapılan ödemeler veya borcun kabul edilmesi inkâr tazminatı bakımından bir öneme sahip olmayacaktır. Bu durumda mahkeme yine yargılamaya devam edecek, borçlunun itirazının haksızlığına hükmederse, inkâr tazminatı ödemeye de mahkûm edecektir[22].

Burada şu soru akla gelebilir: borçlunun itirazından sonra, duran takibe devam etmek isteyen alacaklı, dava açar ve borçlu dava sırasında borcun tamamını öderse, dava konusuz kalmış olacaktır. Dava konusuz kalınca mahkeme tazminata hükmedebilir mi? Bu durumda davaya sadece inkâr tazminatı yönüyle devam edilecektir. Zira dava alacak yönüyle konusuz kalmış olsa bile inkâr tazminatı talebi yönüyle sonuçlandırılması gerekecektir. Çünkü alacaklının mahkemeden bir başka talebi daha vardır, o da borçlunun inkâr tazminatına mahkûm edilmesidir. Dolayısıyla dava, tamamen ödeme yapılması veya bir başka sebeple konusuz kalsa bile, mahkeme tarafından devam ettirilecek ve tazminat hakkında karar verilecektir[23].

Yapılan bu değerlendirmeler ışığında yukarıda sözü edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararını doğru kabul etmek mümkün değildir. İcra inkâr tazminatına hükmedilirken borçlunun itiraz ettiği miktar önemli olacaktır; sonradan yapılan ödemelerin tazminat miktarı belirlenirken çıkarılması doğru değildir. Böyle bir durumda borçlu her halükarda itiraz eder, yargılama sırasında davanın kendi aleyhine sonuçlanacağını anladığında borcun tamamını ödeyerek inkâr tazminatından tamamen kurtulabilir. Bu ise icra inkâr tazminatının getirilmesindeki, borçlunun haksız itirazlarına engel olunması temel amacına, mantığına ters düşer. Böyle bir durum borçlular için caydırıcı bir unsur olmaktan çıkar, bilakis borçluyu haklı veya haksız, her durumda, itiraz etmeye yöneltir. Çünkü her borçlu, burada da bir şansını denemek isteyecek, davayı kaybedeceğini anlayınca da borcunu ödeyerek inkâr tazminatından kurtulmuş olacaktır.

Nitekim Yargıtay’ın da vermiş olduğu kararlar bu doğrultudadır. Esasen üzerinde durduğumuz Hukuk Genel Kurulu kararı Yargıtay’ın eski görüşlerine ters bir görüşün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bir Hukuk Genel Kurulu kararında şu ifadelere yer verilmiştir: “… Yargılama sırasında takip konusu borcun tamamen ödenmiş olması nedeniyle bir karar verilmesine yer olmadığına hükmedilse de, takibe itiraz haksız yapılmış ise, bu yönüyle davaya devam edilerek ilgili tazminata hükmetmek gerekir”[24].

Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu bir kararda da borçlunun itiraz ettiği miktar üzerinden tazminata hükmedilmesi gerektiğine işaret edilmektedir[25].

Kanaatimizce incelememize dayanak oluşturan Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen görüşlere katılmak mümkün değildir. Borçlu itirazından sonra kısmen veya tamamen ödeme yapmış olsa bile, yapılan bu ödeme dikkate alınmadan, itiraz edilen alacak miktarı göz önünde tutularak icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekir. Zira icra inkâr tazminatı salt borçlunun haksız yere itiraz etmesi ve icra takibinin durması sebebiyle öngörülmüş, icra takibinin etkinliğini artırmaya, borçlunun haksız itirazlarını önlemeye yönelik bir yaptırımdır. Dolayısıyla borçlu bir defa itiraz etmişse, sonradan yaptığı ödemeler dikkate alınmadan icra inkâr tazminatına hükmetmek gerekir. Çünkü borçlunun itiraz ettiği miktar bu miktardır. Burada önemli olan borçlunun hangi miktara itiraz etmiş olduğudur. İtirazın haksızlığı, borçlunun itiraz ettiği andaki duruma göre belirlenir[26]. Bunun için tazminatın ödeneceği değerin de buna göre belirlenmesi gerekir.

Doğal olarak icra inkâr tazminatına hükmedilirken borçlunun haksız olarak itiraz ettiği miktar dikkate alınacaktır. Örneğin borçlu kendisine gönderilen ödeme emrine kısmî itirazda bulunmuş ve mahkeme borçlunun itiraz ettiği kısmın bir bölümü bakımından itirazı haklı bulmuşsa, haklı olunan kısım için inkâr tazminatına hükmedilmesi mümkün olmayacaktır.

Bu çerçevede değerlendirdiğimizde İcra ve İflâs Kanunu m.67 ikinci fıkrada yer alan “hükmolunan meblağ”dan ne anlaşılması gerekecektir?

Kanundaki ifadenin kavramsal olarak bunu iyi bir şekilde ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Zira hükmolunan denildiğinde anlaşılacak olan yargılama sonunda mahkemenin hüküm altına altığı miktar olacaktır. Dolayısıyla borçlu ödeme emrine itiraz ettikten sonra ödemede bulunmuşsa, mahkeme ödenen kısmı hüküm altına alamayacağı için, kanundaki hükmolunan meblağ kavramını lâfzî yoruma tabi tutarsak, inkâr tazminatına da sadece bu miktar üzerinden hükmedilmesi gerekecektir. Ancak yukarıda ifade ettiğimiz gerekçelerle burada lâfzî yorum yapılmaması ve kanun hükmünün amacına uygun yorum yapılması gerekir. Buna göre, m.67 ikinci fıkrasındaki “hükmolunan meblağ” kavramını, borçlunun ödeme emrine itirazında haksız olduğu miktar olarak anlamak gerekir. Belki Kanunumuzdaki bu ifadenin yanlış anlaşılmalara ve çelişik yargı kararlarının çıkmasına engel olunması için değiştirilmesi gerekir. Yapılacak bir kanun değişikliğinde bu ifadenin “borçlunun itirazında haksız çıktığı miktarın yüzde kırkından az olmamak üzere” şeklinde değiştirilmesinde yarar olacaktır.

Nitekim yukarıda belirttiğimiz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararındaki karşı oy yazısında da buna işaret edilmiştir. Karşı oy yazısında, “… ‘hükmolunan meblağı’ takip tarihi itibariyle borçlunun itirazında haksız çıktığı miktar olarak kabul etmek bu davaların mahiyetinden ve sonuçlarından kaynaklanmakta olup, itirazından sonra icraya yapılan bir ödeme varsa, bunun İİK’nın 12.maddesi gereğince icra dairesince infaz aşamasında dikkate alınacağı tabii bulunmaktadır. … Bu itibarla gerek itirazın iptali davalarının yukarıda açıklanan niteliği ve gerekse icra inkâr tazminatının amacının birlikte değerlendirilmesinden varılan sonuca göre, icra inkâr tazminatının takip tarihindeki koşullara göre haksız çıkılan tutar üzerinden hükmedilmesi gerek(ir).”[27], denilmiştir.

D. SONUÇ

İcra inkâr tazminatı bizim hukukumuza özgü bir yaptırımdır. Maalesef yapılan icra takiplerinde genel mantık, borçlu olunsa da olunmasa da hemen itiraz edilmesi şeklindedir. İşte icra inkâr tazminatı, bu şekilde yapılan haksız itirazların önüne geçmek için getirilmiş ve zaman içinde de yüzde ondan yüzde kırka çıkmış olan bir tazminattır. Yapılan bu ağırlaştırmaya rağmen, icra inkâr tazminatının tam olarak amacına ulaştığını da söylemek mümkün olamaz.

Bu çalışmada, borçlunun haksız itirazlarına engel olmak için getirilen icra inkâr tazminatının borçlunun itiraz ettiği miktar üzerinden hükmedilmesi gerektiği sonucuna vardık. Eğer itiraz edilen miktar üzerinden değil de, yargılamadan önce veya yargılama sırasında borçlunun yaptığı ödeme miktarı tazminat hesaplanırken dikkate alınmaz ise, Kanunun amacından sapılmış olur. Aynı zamanda bu durum tazminatın caydırıcılığını da ortadan kaldırır.

Sonuç olarak İcra ve İflâs Kanunu’nun 67.maddesinin ikinci fıkrasındaki “hükmolunan meblağ” ifadesinin de yanlış anlaşılmaya yol açabileceğini, bu nedenle sözü edilen ifadenin değiştirilmesinde yarar olacağı sonucuna vardık.


-----------------------------------

* Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medenî Usul ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı.

[1] Postacıoğlu, İlhan E., İcra Hukuku Esasları, İstanbul 1982, s.183.

[2] Kuru, Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İstanbul 2004, s.228; Kuru, Baki, İcra İnkar Tazminatı, Yargıtay Yüzüncü Yıldönümü Armağanı, İstanbul 1968, s.727 (Kısaltma: İnkar Tazminatı); . Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder,İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2005, s.179.

[3] Üstündağ, Saim, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995, s.133.

[4] Kuru, İnkâr Tazminatı, s.728; Kuru, Baki, Ödeme Emrine İtirazın İptali Davası ve İcra İnkar Tazminatı, AD 1961/7–8, s.693 (Kısaltma Ödeme Emri).

[5] Berkin, M.Necmeddin, Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, s.423.Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/Özkan, Meral Sungurtekin/Özekes, Muhammet, İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2005, s.118; Kuru/Arslan/Yılmaz, s.179; Üstündağ, s.135.

[6] Kuru/Arslan/Yılmaz, s.179.

[7] Postacıoğlu, İlhan E., İcrada İnkar Tazminatı Üzerine Düşünceler ve İhtilaflı Noktalar, Batider 1978/4, s.951 (Kısaltma: İnkar Tazminatı).

[8] Üstündağ, s.135.

[9] Kuru, İnkar Tazminatı, s.728.

[10] Postacıoğlu, s. 183.

[11] Postacıoğlu, s. 183.

[12] Arslan, Ramazan, İcra ve İflas Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler ve Yenilikler, ABD 1989/1, s.137, s.139.

[13] Yılmaz, Ejder, İcra ve İflas Kanunumuz Yine Değişti (Değişikliklere İlişkin Bazı Düşünceler), ABD 1989/1, s.107.

[14] Kuru, İnkâr Tazminatı, s.729; Kuru/Arslan/Yılmaz, s.179.

[15] Kuru/Arslan/Yılmaz, s.180.

[16] Ansay, Sabri Şakir, Hukuk İcra ve İflas Usulleri, Ankara 1960, s.61; Üstündağ, s.135; Kuru, s.233; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.118; Kuru/Arslan/Yılmaz, s.183; Berkin, s.424.

[17] Berkin, s.423; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.120.

[18] Üstündağ, s.135; Kuru, İnkar Tazminatı, s.739; Kuru, Ödeme Emri, s.693.

[19] Kuru/Arslan/Yılmaz, s.183; Kuru, İnkar Tazminatı, s.739; Kuru, Ödeme Emri s.692.

[20] Kuru, Ödeme Emri s.684; Ansay, s.61; Kuru, İnkar Tazminatı, s.728.

[21] Yargıtay HGK E:2005/19-270 K:2005/365 T:08.06.2005, (İBD, 2006/3, s.1274-1276).

[22] Kuru, s.234; Kuru/Arslan/Yılmaz, s.184; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.120.

[23] Kuru/Arslan/Yılmaz, s.184; Kuru, İnkar Tazminatı, s.739; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.121; Kuru, s.234.

[24] HGK 6.12.1995, 10-876/1079 (İzBD, 1996/4, s.80).

[25] “ … İtirazın iptali davasının kabulü halinde, alacaklının, davanın açıldığı tarih itibariyle varlığı saptanan alacağı üzerinden, İİK’nun 67/2.maddesi hükmünce inkar tazminatına hükmolunur. Mahkemece, dava aşamasında ödenen alacak miktarı üzerinden inkar tazminatı saptanmıştır. Ödenmeyen ve takipte kalan için itirazın iptaline karar verildiğine göre, bu miktar yönünden de takip tarihi itibariyle %40 inkar tazminatının tahsiline karar verilmesi gerekir…” (Uyar, Talih,Gerekçeli Notlu İçtihatlı İcra ve İflas Kanunu, İzmir 1996, s.1102).

[26] Kuru, Ödeme Emri, s.691.