GİRİŞ
İcra hukukunda takibin konusu olan alacağın maddi hukuk bakımından mevcut olduğu araştırılmadan takibe başlanması ile birlikte icra hukuku normları içinde sürdürülmesi, icra takibinin bağımsızlığı ilkesi olarak adlandırılır. Bu ilkeye göre, icra takibi cebri icra normları çerçevesinde yürütüldüğü görülür. Borçlunun ödeme emrine süresi içinde itiraz etmeyi ihmal etmesi halinde takip kesinleşir. Ödeme emrine geçerli şekilde itiraz edilmesinin ardından yapılan itiraz, icra organları tarafından sınırlı şekilde incelenir. Bu durumda da icra takibi kesinleşir. Bu esnada borç nedeniyle borçluya açılacak davayla maddi hukuk açısından borçlu olmadığı kanıtlanmak için icra takibi sonra ermemişse de borçlunun borçlu olmadığını kanıtlamak için icra takibinin sona ermemesi halinde borçlu olmadığının tespiti ve icra takibinin iptaline ilişkin değerlendirme yapılır.
Borcun icra baskısı altında ödenmesi halinde açılan davanın konusu, icra cebriyle ödenen paranın geri alınmasına ilişkin olacak ve davanın istirdat davası olarak nitelendirilmesi ise hakim tarafından yapılacaktır. Davacının dava dilekçesinde belirtmiş olduğu hukuki nedenlerle bağlı olunmayıp, bu sebeplerle bağlı olmayan hakim tarafından re’sen değerlendirme yapılacaktır. Bu nedenle açılan davanın menfi tespit mi, sebepsiz zenginleşme mi veya borçtan kurtulma davası olup olmadığı baştan değerlendirilecektir. Borçlunun kendisine karşı alacak iddiası ile açılan takip ya da davanın olması halinde takip başlatılmaksızın kendisine karşı açılan dava olmaksızın kendiliğinden borçlu olmadığının tespit edilmesi için ikame edilmesi mümkündür. Borçlunun henüz icra takibi başlamadan yapılması muhtemel icra takibi düşünülerek borç ile kendisini tehdit eden kişiye karşı menfi tespit davasının açılması mümkündür. Borcun ödenmesi halinde de istirdat davası açılarak yapılan ödemenin iadesi sağlanır.
I. İSTİRDAR DAVASININ HUKUKİ NİTELİĞİ, AMACI VE BENZER DAVALAR İLE KARŞILAŞTIRILMASI
1. İstirdat Davasının Tanımı ve Amacı
İstirdat kelimesi geri verme ve geri isteme anlamına gelmektedir[1]. İstirdat davasına ilişkin hükümler ve koşullar İİK md. 72/6-8’de yer alır. İstirdat davası borçlu aleyhine başlatılmış icra takibinin kesinleşmesi ile birlikte ödediği paranın iadesi için açılır. Bu dava her ne kadar İİK’da düzenlenmiş olsa da maddi hukuk bakımından uyuşmazlığı sonlandıran ve genel hükümlere tabi davadır[2].
İstirdat davasının şartlarından biri de borçlunun icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmasıdır. Kendisine karşı açılan ilamsız icra takibinde borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi ya da itiraz etmesine karşın itirazın icra mahkemesi tarafından kaldırılması sebebiyle kesinleşen icra takibine karşı borçlunun borcunun olmaması halidir. Borçlunun bu şekilde menfi tespit davası açmaması ve borcu da cebri icra tehdidi altına ödemesi halinde paranın kendisine geri verilmesi amacıyla alacaklıya açtığı dava istirdat davasıdır[3].
İstirdat davasının amacı ödeme emrine zamanında itiraz edilmemesi veya itiraz edilen ödeme emrinde takibin kaldırılması halinde yazılı olan miktarın ödenmesine ilişkindir. Maddi hukuk bakımından uyuşmazlığın kesin şekilde sona ermesi söz konusu olmaz. Borçlunun aleyhine başlayan icra takibinin devam ettiği esnada menfi tespit davasında tedbir kararıyla durdurulmadığı hallerde icra tehdidi riskinin yüksek olduğu görülür[4]. Çünkü icra takibinde kural olarak maddi hukuk bakımından inceleme yapılmaz. Bu nedenle istirdat davasının amacı da maddi hukukla şekli kurallar arasındaki dengeyi sağlamaktır[5].
İcra hukukundaki sistematiklik, şeklilik ilkesinin etkisi ile dar incelemenin yapılması ve hızlı bir şekilde sonuca ulaşmanın amaçlandığı mekanizmadan oluşur. Bu nedenle icra takibinde maddi hukuk bakımından kural olarak inceleme yapılmaz[6]. Şekli hukuka ugun biçimde hareket edilmesi, adaletin tamamı ile sağlanması anlamına gelmez. Kanun koyucu bu gibi olumsuzlukları ortadan kaldırmak amacıyla istirdat davasını düzenlemiştir. İstirdat davasıyla borçlunun icra takibi sırasında ileri sürmediği veya ileri sürmesine karşın sınırlı incelemenin sonucunda reddedilen savunmalarını genel mahkemelerde ileri sürme imkanı bulunmaktadır[7].
Açılan menfi tespit davasına karşın takibin durdurulmadığı ya da icra müdürlüğünün banka hesabında olan paranın alacaklıya verilmesi ve alacaklının banka hesabına aktarılmasına engel olmaması nedeniyle alacaklıya takibin konusu olan alacağın kısmen ya da tamamen ödenmesi gerekir. Bu halde daha önceden açılmış olan menfi tespit davasının istirdat davası olarak devam ettiği görülür. Davacının ödeme emrine itiraz etmemesi veya itiraz etmesine karşın itirazının kaldırılması sebebiyle aleyhine kesinleşmiş olan icra kovuşturması sebebiyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda olduğu ancak gerçekte borçlu olmadığı paranın geri alınmasını sağlamak, genel itibariyle istirdat davasının amacıdır[8]. İstirdat davasının diğer bir amacı ise takibin kesinleşmesi ile birlikte paranın alacaklıya ödenmesi neticesinde maddi hukuka aykırı olan sonucun iptal edilerek maddi hukukla icra hukukunun şekli kuralları arasında uyum sağlamayı amaçlar[9].
2. İstirdat Davasının Konusu ve Hukuki Niteliği
İstirdat davasının konusuna bakıldığında takibin kesinleşmesi ile birlikte takibe konu olan borcu ödeme zorunda kalan borçlunun borçlu olmadığı ve borcu ödememesi gerektiğinin tespit edilmesi ve paranın iadesinin mahkeme tarafından hüküm altına alınmasını sağlar[10]. İstirdat davasında taraflar arasındaki ihtilaf, maddi hukuk bakımından çözümlenir. Bu nedenle icra takibine konu edinen borçlar ilişkisi bulunan ancak maddi hukuk açısından ortaya çıkan hususlarda istirdat davasının konusunu teşkil eder[11].
Takibe itiraz edilmemesi ya da yapılan itirazın icra mahkemesinde kaldırılması halinde borçlunun borcu olmadığı parayı borçlunun cebri icra tehdidi nedeniyle ödemesi halinde alacaklıdan geri alması için açtığı istirdat davasına ilişkin farklı görüşler yer almaktadır. Hükmün cebri icraya müsait olması nedeniyle eda hükmünün olması gerekmektedir. Bu görüş uyarınca, sadece davanın şartı icra hukukuna dayanır. Bu durum da borçlunun borcu olmadığı parayı icra takibinin kesinleşmesi sebebiyle cebri icra tehdidi altında kalarak ödemiş olması nedeninden kaynaklanır[12]. Cebri icra tehdidi ile haksız şekilde ödenen paranın iadesine ilişkin düzenlemeler kapsamında eda davası olduğu ve mahkemece verilen kararın maddi ve şekli anlamda kesin hüküm teşkil ettiği savunulur[13].
İstirdat davası açılması için gerekli koşullardan ilki, iadesi istenen paranın icra takibi esnasında ödenmiş olmasıdır. Davanın diğer koşulu da davacı borçlunun maddi hukuk açısından borçlu olmadığı parayı ödemesidir. İkinci koşul açısından borçlunun alacaklıya önceden borcun itfa edilmesi ve borcu doğuran sözleşmenin geçersiz olması halinde borçlunun borçlu olmadığı parayı ödemesidir. İcra takibinin başlaması ile birlikte borcun ve takibin sonra erdirilmesini isteyen borçlunun ödemeyi icra müdürlüğüne yapmasının ardından icra müdürlüğü, kendisine yapılan ödemenin doğru olup olmadığına karar verir. Fakat ödemenin icra dairesinin dışında alacaklıya yapılması halinde bu duruma ilişkin inceleme yapma yetkisi icra müdürlüğüne olmayıp, mahkeme bu inceleme yetkisine sahiptir[14].
İstirdat davasının hükümleri ve şartları İİK’da düzenen eda davasıdır ve ödemenin haksız yere yapılması iddiasıyla paranın iadesine ilişkin genel mahkemelerde açılır. Eda davası, mahkemeden bir şeyin yapılması veya yapılmaması için açılmaktadır. Burada da paranın iade edilmesine yönelik karar verilmesi için açılan eda davasıdır[15]. Mahkeme tarafından yapılan yargılamanın sonunda verilen kararda istirdat davasının reddine ilişkin karar verilmesi halinde bu hüküm menfi tespit hükmü kabul edilir. Bu durumda maddi hukuk açısından da borçlu olduğunun tespiti yapılmaktadır.
3. İstirdat Davasının Benzer Davalarla Karşılaştırılması
3.1. Sebepsiz Zenginleşme Davası ile Karşılaştırılması
Sebepsiz zenginleşmeyle istirdat davasının arasındaki ilişki belirlenirken uygulanacak hukuk kurallarının belirlenmesi ve istirdat davasının uygulama alanı açısından önemlidir. Sebepsiz zenginleşme davasının tali nitelikte olduğu kabul edilirse ve şartlarının olması halinde istirdar davası açılması gereken bir dava olur ve istirdat davası açılmadan sebepsiz zenginleşme davasının açılması mümkün olmayacaktır[16]. Eğer ki sebepsiz zenginleşeme davasını bağımsız bir dava kabul etmek gerekirse bu halde davacıya seçimlik hak doğacak ve davacının istediği davayı açma ya da şartlarının oluşması halinde her iki davayı birlikte açması mümkün olacaktır[17]. Sebepsiz zenginleşmeyle istirdat davasının davacı açısından seçimlik hak olması halinde davacının istediği davayı açması mümkündür. İstirdat davası açmayı tercih eden davacının sebepsiz zenginleşme davasını açma hakkı son bulur[18].
Sebepsiz zenginleşme davasının kendisine özgü şartları bulunmakta ve davanın açılması için başka bir davanın varlığına veya yokluğuna bağlı olmayan dava türüdür[19]. Davacının sebepsiz zenginleşme davasıyla birlikte başka dava açma hakkına sahip olması halinde seçimlik hakkı olduğundan bahsedilebilir ve dilediği davayı açma hakkı bulunmaktadır[20]. Davacı tarafından elverişli olan davalardan birinin açılması mümükündür. Her iki davanın yarışması halinde de davacı tarafından somut olayın şartlarına göre tercihte bulunacaktır[21].
İstirdat davasının oluşumunda Türk Borçlar Kanunu md. 77 vd. hükümlerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme davasına benzer bir düzenleme getirilmiştir. Bu davanın sebepsiz zenginleşme davasından farkına bakıldığında, davacının yapmış olduğu ödemeyi iradesi ile değil, icra tehdidi altında yaparak parayı geri istemesinden kaynaklanır. İstirdat davasında ise zenginleşme şartı aranmaz. TBK md. 77’de yer verilen sebepsiz zenginleşme davasının şartlarından farklı biçimde ödemede bulunan kimseler için elverişli olan rejim ise İİK md. 72’de yer verilen istirdat davasında düzenlenmiştir. Bu durumun sebebi ise istirdat davası kapsamında yapılan ödemenin icra tehdidi altında ödenmesinden kaynaklanmaktadır[22].
Sebepsiz zenginleşmede ile ödeme yapan kimsenin yanılması sonucu kendisini borçlu zannederek ödeme yapması söz konusu olabilir. Borçlu olmadığını bilmesine karşın ödeme yapan kimsenin vermiş olduğunu geri isteyemez. Aynı şekilde ödemede belirli amaçla kural olarak bağışlama amacı ile yapıldığı görülür. Buradaki yanılmada ise kusursuz olma ve hatanın ise özre dayanmış olması gerekmemektedir[23].
TBK’da borçlanmamış edimin ifasında TBK md. 78’de yer verilen düzenleme uyarınca borçlunun kendisini borçlu zannederek yerine ödeme yapması halinde ispat bakımından zorluklar söz konusu olabilir. Bu bakımdan İİK md. 72’de düzenlenen sebepsiz zenginleşme davasının istirdat davasından farklı şekilde ödeme tarihi itibariyle değil, ödediğini geri alma hakkının olduğunu öğrenme tarihi itibariyle iki yıl içinde açılması mümkündür. Sürenin geçip geçmediğinin ise mahkeme tarafından süre zamanaşımı süresi olması nedeniyle doğrudan araştırılamayacağı ve yapılan ödemenin sehven olduğunun ispat edilmesi koşuluyla borçlunun sebepsiz şekilde zenginleştiği belirtilir. Nitekim Yargıtay’ın görüşü de bu şekildedir[24]. Sebepsiz zenginleşme davasında alacaklıya tali derecede dava hakkı tanımaktadır. Malvarlığındaki azalmanın asli nitelikteki davalar ile önlenmesinin mümkün olması halinde sebepsiz zenginleşmeden bahsedilmez. Bu nedenle istirdat davasının olması halinde sebepsiz zenginleşme davasından da bahsedilemez[25].
Sebepsiz zenginleşme davasının açılma imkanının olduğu kabul edilse bile ödemenin iradi ödeme olmaması nedeniyle sebepsiz zenginleşme davası açılması mümkün olsa da söz konusu hükümlerin kural olarak uygulanmayacağı görülür. Bu bakımdan istirdat davasında hak düşürücü süre varken sebepsiz zenginleşmenin ise zamanaşımı süresine bağlıdır. Bu durum da süresinde dava açılmaması halinde zamanaşımı def’inde bulunulması, hakkın ileri sürülmemesi sebebiyle ortadan kalkmasına neden olur. İstirdat davasında dava açma süresi, ödeme tarihi ile başlar. Sebepsiz zenginleşme davasında ise zarar gören tarafın istirdat hakkının olduğunu öğrendiği tarih itibariyle başlar. İstirdat davasında davanın açılabileceği yer takibin açıldığı icra dairesi iken sebepsiz zenginleşmede ise genel hükümler uyarınca dava açılacaktır[26].
3.2. Menfi Tespit Davasıyla Karşılaştırılması
Menfi tespit davası ve istirdat davası arasındaki farklara bakıldığında ise istirdat davasının icra hukukuna özgü olan eda davası olduğu görülmektedir. Eda davası niteliğindeki istirdat davasının diğer eda davalarında olduğu şekilde davalıdan borcu olmadığı paranın iadesine temin amacıyla açılmaktadır. Eda davasının reddine yönelik verilen kararda ise yalnızca menfi tespit hükmü şeklinde nitelendirilmesi söz konusudur. Bu bakımdan menfi tespit davası, borçlunun borcunun olmadığını kanıtlamak amacıyla açmış olduğu davadır[27].
Menfi tespit davası esnasında davacının borçlu mahkemeden ihtiyadi tedbir kararıyla almaması halinde ya da icra dairesindeki banka hesabında olan paranın davalıya ödenmesi halinde açılan menfi tespit davasında istirdat davası devam eder. Bu halde menfi tespit davasının istirdat davasına dönüşür. Menfi tespit davasının re’sen istirdat davasına dönüşmesi nedeniyle borçlunun talepte bulunması zorunluluğu bulunmamaktadır[28].
3.3. İtirazın Kaldırılması Davasıyla Karşılaştırılması
İcra mahkemesi tarafından itirazın geçici olarak kaldırılması ve borçlunun söz konusu kararın kendisine ulaşması ile birlikte İİK md. 69 uyarınca borçlu olmadığının tespitini isteme imkânı vardır. Bu dava türüne bakıldığında ise borçtan kurtulma davası olarak nitelendirmek mümkündür. Hukuki niteliği menfi tespit davasına benzeyen borçtan kurtulma davasında borçlu aleyhine olan icra takibini durdurmaktadır ve iptal edilmesini sağlamak için bu davayı açmaktadır. Borçlunun yedi günlük içinde borçtan kurtulma davası açma süresinin geçmesi ile birlikte takibin konusu olan borcun ödenmesi, takip alacaklısına karşı açacağı dava İİK md. 69’a göre değil, İİK md. 72 uyarınca istirdat davası olacaktır[29].
Yargılamanın konusu olan uyuşmazlığın sonradan tarafların arasında aynı dava nedeniyle yeniden dava konusu yapılması mümkün değildir[30]. İlk davaki hükümle sonradan açılan davanın talep sonucunun aynı olması halinde kesim hüküm sebebiyle dava şartının eksikliğin olması halinde taraflarca ve mahkeme tarafından re’sen ileri sürülmesi mümkündür. Dava şartının olmaması ya da eksik olması halinde ikinci dava usulden reddedilecektir.
İcra mahkemesi tarafından verilen kararlar kural olarak maddi açıdan kesin hüküm teşkil etmemektedir[31]. Bu nedenle icra mahkemesi tarafından takibe konu olan alacağın ya da takip hukukundan kaynaklanmış uyuşmazlığa ilişkin vermiş olduğu kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemektedir. İcra mahkemesi tarafından verilen kararlar esassen takip hukuku açısından sonuç doğurmaktadır[32].
İtirazın kaldırılması için açılandavada mahkeme tarafından verilen kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez[33]. Bu durumun sonucu olarak tarafların, itirazın kaldırılmasına yönelik icra mahkemesince verilecek ret ya da kabul kararlarının ardından genel mahkemelerde aynı uyuşmazlığa ilişkin dava açılması mümkündür[34]. İcra mahkemesince yapılan yargılamada şekli kullar sebebiyle maddi hukuka elverişli sonuçları doğurmaya uygun değildir[35]. Bu bakımdan borçlunun uygun olmayan bu sonuçları bertaraf etmek amacıyla genel mahkemelere başvurma hakkı vardır.
İcra takibinin kesinleşmesi ile birlikte alacaklıya borcunu ödemesi halinde borcun itfası nedenine dayalı olarak icra mahkemesi tarafından iptal edilmesi söz konusu olabilir. Takibin iptali ve ertelenmesi talebinin dava türü olmadığı görülmekle birlikte şikayet ya da itiraz da değildir. İtfa sebebi ile takibin iptalinde iki koşulun bulunması zorunludur. Bunlardan ilki, borcun ve bütün fer’ilerinin itfa edilmesi gerekir. Bunların bir bölümünün itfa edilmesi halinde takibin de kısmen iptalinden bahsedilecektir. İtfadan kasıt yalnızca ödeme olmayıp borcu sonlandıran tüm hukuki nedenler bu kapsamda değerlendirilir[36]. Bu bakımdan Yargıtay da takası itfa olarak kabul etmez[37]. Bu bakımdan öncelikle icra müdürlüğüne başvurulmaksızın takibin tüm aşamalarında doğrudan icra mahkemesine başvurulması mümkündür. İtfa nedeniyle takibin iptalinden bahsedebilmek için icra takibinin kesinleşmesinin ardından borcun itfa edilmesi gerekmektedir[38].
İtirazın iptali davası genel hükümlere göre genel mahkemede görülen bir dava olması nedeniyle borçlunun istirdat davasında ileri süreceği iddia ve savunmalarını itirazın iptali davasında ileri sürmesi gerekir. İtirazın iptali davasının açılması, davaya konu olan hususlar açısından sonradan istirdat davasının açılmasına engeldir. Çünkü kesin hükmün dava şartı olması nedeniyle itirazın iptali davasının kabul edilmes iveya reddi kararının ardından istirdat davasının açılması mümkün değildir[39].
3.4. İstihkak Davasıyla Karşılaştırılması
İstihkak davası, bir kimsenin şahsi mülkiyetinde yer alan ancak üçüncü kimsenin elinde olan taşınır ya da taşınmazın kendisine verilmesini sağlamak için açılan eda davasıdır. İki davada takip dışı eşyaya el konulması ve bununla birlikte el konulan eşyanın lehine karar verilerek geri alınması, icra baskısı bakımından benzerlikler göstermektedir. İstihkak davasının devamında hacizli olan malın paraya çevrilmesi halinde icra mahkemesince satış bedelinin alacaklıya ödenmesine karar verilse dahi bu durum istihkak davasıyla sonlanmaz. Davanın konusu kanun gereği değişim gösterir. Davanın konusu olan eşyanın değeri olur. Bu bakımdan dava konusu olan malın değeri olur. Malın satış bedelinin alacaklıya ödenmesi halinde dava konusuz kalmaz, istihkak davası ile malın satış bedeli üzerinden devam eder[40].
3.5. Borçtan Kurtulma Davasıyla Karşılaştırılması
Borçtan kurtulma davası yalnızca imzaya itirazın netiesinde verilen, itirazın geçici kaldırılmasının ardınadn açılabilecen ve takip hukukuna özgü dava çeşididir[41]. Borçtan kurtulma davası da esasen menfi tespit davası olması nedeniyle borçlunun alacaklıya karşı borcu olmadığının tespit edilmesi amacıyla bu davayı açar. Borçluya itirazın geçici kaldırılması kararının tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde açılması halinde davanın borçtan kurtulma davası adını alır ve bundan sonra menfi tespit davasına göre özel nitelikte olan İİK md. 69 hükümlerine tabi olmaktadır[42]. Süresi içinde borçtan kurtulma davasının açılmaması ve takibin devam etmesi sebebiyle icra tehdidi altında olan borçlunun takip konusu borcun alacaklıya ödeninceye dek menfi tespit davası açması mümkündür[43]. Takibe konu olan borcun alacaklıya ödenmesinin ardından borçlunun istirdar davası açması mümkündür.
Borçlunun takibin konusu senet altındaki imzaya itiraz etmesi halinde mahkeme tarafından geçici kaldırma kararı vermiş olması, sonradan açılacak olan istirdat davası ya da menfi tespit davası bakımından kesin hüküm teşkil etmez. İmzanın borçluya ait olduğuna dair icra mahkemesi tarafından verilen hüküm, menfi tespit ya da istirdat davası açısından bağlayıcılığı yoktur[44]. HMK md. 303 uyarınca borçtan kurtulma davasının sonucunda mahkeme tarafından verilen karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmektedir. Bu nedenle takibin konusu olan senet altındaki imzanın borçluya ait olmadığı tespit edilir. Bu durumda mahkemenin davanın kabulüne karar vermesiyle borçlunun borcu olmadığı tespit edileceğinden dolayı alacaklı takibe devam edemeyecek ve aynı dava konusu bakımından başka dava açılamayacaktır[45].
II. İSTİRDAT DAVASININ ŞARTLARI VE YARGILAMA USULÜ
1. İstirdat Davasında Genel Dava Şartları
Dava şartı usul hukukuna yönelik bir kavram olmakla birlikte mahkemece davanın esasına yönelik yargılama yapabilmesi için varlığı ya da yokluğu için haller olarak tanımlanır. Dava şartları mahkemeye ilişkin dava şartları, taraflara yönelik dava şartları ve davanın konusuna yönelik dava şartları olarak üç ayrı başlık altında incelenmektedir. Mahkemeye yönelik dava şartları, yargı yolu, görev ve yargı yetkisi kamu düzenine yönelik yetki hallerindendir. İstirdat davası ise icra takibini takip eden dava olması nedeniyle ilk olarak icra takibinin yapılması ve ardından icra tehdidi altında borcun olmadığı paranın ödenmek zorunda kalınması ve ödenilen paranın iadesi için istirdat davası açılması gerekir. İcra takibi sırasında borçlunun itiraz etmemesi halinde takip kesinleşmiş olduğundan borcunu ödeyen borçlunun istirdat davası açması mümkün olacaktır. Fakat borçlunun takibe itiraz etmiş olması halinde takipten sonuç alınması için alacaklının söz konusu itirazı hükümden düşürmesi gerekir[46].
Dava şartlarına ilişkin düzenleme HMK md. 114’de yer almaktadır. Davada esasa ilişkin karar verilmesi için olması gerekli zorunlu ve yargılamanın tüm aşamlarında dikkate alınması gerekli kurallardır[47]. HMK’da yer alan dava şartları genel dava şartlarından olup bazı davalar için özel dava şartları da özel kanunlarda düzenlenmiş olması mümkündür[48].
Alacaklının genel mahkemelerde İİK md. 67 uyarınca, itirazın iptali davası açması ve bu davayı kazanması ve hüküm ile birlikte borçlunun borcunu ödemesi halinde kesin hüküm söz konusu olması nedeniyle kesin hükmün olmaması dava şartı olması nedeniyle takip borçlusunun ödemiş olduğu parayı geri almak amacıyla istirdat davası açması söz konusu olamaz. Fakat takip alacaklısının itirazı hükümden düşürmek amacıyla İİK md. 68 uyarınca itirazın kaldırılması yolunu tercih etmesi halinde talebin icra mahkemesince kabul edilmesinin ardından istirdat davası açılması mümkün olacaktır. Çünkü itirazın kaldırılmasının incelenmesi sırasında icra mahkemesi yalnızca belli deliller kapsamında değerlendirme yapacağından dolayı talep sonucunda vermiş olduğu karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyecektir. Bu nedenle de para iadesi talebiyle istirdat davasının açılması mümkün olacaktır[49].
Ön incelemede ilk olarak dava şartları ve ilk itirazlar incelenecektir. Dava şartlarının mevcut olması halinde ilk itirazların yerinde olmaması halinde iddia ve savunma içinden uyuşmazlık noktaları belirlenerek yargılamaya geçilecektir. Bu bakımdan istirdat davasının açılması için gerekli olan şartlardan ilki, davacı borçlunun geri verilmesi istenen paranın icra takibi esnasında ödenmesidir. Bu bakımdan, davacı tarafından istirdat davası açabilmesi için borç olan meblağın icra dairesine yatırılması yeterlidir, bu nedenle yatırılan paranın davalıya ödenmesine gerek yoktur. Borçlunun istirdat davasını güvence altına alabilmek amacıyla paranın icra dairesince taraflardan davalı alacaklıya ödenmesinden sonra icra dairesine ödenen para üzerinde alacaklının alacağının ihtiyaten haczedilmesi mümkündür[50].
Davacının, borçlunun icra takip dosyasının dışında haricen ödeme yapması halinde borçlu davacı tarafından yapılan ödeme sebebiyle İİK md. 72’de yer verilen istirdat davası açılamaz. Bu halde borçlunun sebepsiz zenginleşme davası açabilmesi mümkün olduğu gibi icra mahkemesinden takibin iptalini istemesi de mümkündür. İcra müdürlüğüne kısmen ödeme yapılması halinde açılan dava yine istirdat davası olarak değerlendirilecektir. Ödemenin bir kısmının takibin kesinleşmeden bir kısmının da icra dosyasına değil de haricen ödenmesi halinde ödeme esnasında ihtirazi kaydın konulması gerekir. Bu halde harici ödeme, takibin kesinleşmesinin ardından, icra dosyasına ödemenin takibin kesinleşmesinin ardından davanın hukuki değerlendirilmesi ise sebepsiz zenginleşme şeklinde değerlendirilecektir[51].
2. İstirdat Davasına Özgü Şartlar
İİK md. 72’de istirdat davasının şartları düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca, borçlunun borcunun olmadığı parayı takip esnasında ödemesidir. İstirdat davasının açılması için borç olmayan borcun cebri icra tehdidi altında ödenmesi gerekir. Bu davanın açılması için takip hukukuna ve maddi hukuka yönelik şartların[52] olması gerekir. İİK md. 72’de düzenlenen davanın açılması için belirtilen şartların söz konusu olması gerekir. Şartların oluşmaması halinde ise sebepsiz zenginleşme davasının açılması mümkün olacaktır[53]. Kanunda yer alan düzenleme uyarınca istidat davasının dava şartı takip hukukuna yönelik ve maddi hukuka yönelik olarak ikiye ayrılır[54].
Borçlu tarafından ödeme emrine itiraz edilmemesi veya itirazın reddi halinde takip kesinleşir. Takibin kesinleşmesinin ardından haciz ve satış aşamasına geçilmektedir. Bu halde borçlunun bütün haklarını tamamiyle yitirdiği söylenemez, maddi hukuk açısından hakkının korunması amacıyla takibin sona ermesine değin menfi tespit davası açması mümkündür. Bununla birlikte takip hukukuna yönelik hakların korunması için şikayet yoluna başvurulabilir ve takip sona erene dek takibin iptali ya da gecikmiş itiraz yoluna başvurulması da mümkündür[55]. Ancak borçlunun bu yollara başvurmaması halinde borcun ödenmesinin ardından bir senelik süre içinde istirdat davası açması mümkündür[56].
Takibin kesinleşmesinin ardından haciz aşamasına geçilir[57]. Takibin kesinleşmesinin ardından sonraki süreçte borçlunun cebri icra tehdidi altında haczedilmiş mallarının satılmış olması[58] ve esasen borçlu olunmayan paranın ödenmesi halinde istirdat davasını açılması için mevcut olunan gerekli takip hukukuna yönelik dava şartı da gerçekleşmiştir[59].
Borcun icra takibi sonrası ödenmesi halinde ilk olarak kesinleşen icra takibinin bulunması gerekmektedir[60]. Çünkü takibin kesinleşmesinden önceki sürece değin gerçekleştirilen ödemelerin istirdat davasına konu yapılması mümkün değildir. Örnek vermek gerekirse, borçlunun ihtiyadi haczin uygulanması esnasında ödemede bulunması halinde istirdat davasının açılması mümkün değildir[61]. Çünkü burada kesinleşen takibin olmaması nedeniyle borçlunun mallarının haczi ve satışı aşamasına da geçilmez. Çünkü ihtiyadi haczin amacı da borçlunun mallarının haczedilerek satılması amaçlanmaz, takip sonucu garanti altına alınmasını sağlar. Bununla birlikte borçlunun mallarına geçici haciz konulması halinde söz konusu geçici haczin kesin hacze dönüşmediği sürece borçlunun hacizli mallarının satımının talebi mümkün olmayacağından dolayı ödemenin iadesi için dava açılamaz. Bu bakımdan istirdat davasının açılması için gerekli şart borçlunun başlatılan icra takibinde cebri icra tehdidi altında ödeme yapmasından kaynaklanır[62].
Borçlunun ödeme emrine karşı yaptığı itirazdan vazgeçerek itirazını geri alması halinde takibin devam etmesi halinde takibe konu olan borcu ödemesi halinde ödemiş olduğu kısmın iadesi için istirdat davası açması mümkün değildir. Çünkü borçlunun itirazını geri çekerek borcu ödemesi rızai ödeme sayılması nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödenen borç söz konusu olmaz. Bu halde şartların mevcut olması halinde sebepsiz zenginleşme hükümlerinden bahsedilebilir. Aleyhe başlatılan icra takibinde borçlunun ödeme emrine karşı kısmi itirazda bulunması halinde itiraz edilmeyen kısma ilişkin cebri icra tehdidi olmadan rızaen ödeme yapması nedeniyle[63] istirdat davası açması mümkün değildir[64].
Borçlunun icra takibi öncesi aleyhine başlatılan icra takibinin mevcut olması halinde yapacağı ödemeler ise istirdat davasına konu olmaz. Ancak bu hükme karşın başlatılan ve kesinleşen icra takibi olmadan gerçekleştirilen ödemelerin iadresine ilişkin istirdat davasına konu olabileceği görülür. Bununla birlikte borçlunun ödeme emrine karşın imzaya itiraz etmesi ve itirazın geçici olarak kaldırılması halinde geçici kaldırma kararının ardından borçtan kurtulma davasına süresinde açılmaması halinde takip kesinleşir ve takibe devam edilmesi mümkün olabileceği için borçlunun yapacağı ödemenin cebri icra tehdidi altında yapılması nedeniyle istirdat davası açılabilecektir[65].
İtirazın geçici kaldırma kararının ardından borçlunun süresinde borçtan kurtulmas davası açması halinde davanın sonucunda verilen hüküm maddi olarak kesin hüküm teşkil edeceği için gerçekleştirilen ödemenin iades için istirdat davası açılması mümkün değildir[66]. Bununla birlikte borçlunun ödeme emrine karşın yapacağı itirazın sonucunda alacaklının itirazın iptali davasını açması halinde bu halde de kesin hüküm engeli sebebiyle istirdat davası açması mümkün değildir. Bu durumda borçlunun yalnızca bu davalardan sonra ödemenin iadesi için istirdat davası açabilir[67].
Borçlunun alehine başlatılan takipte borcun taksitlendirilmesine karar verilmesi halinde borç bu şekilde ödenmişse bu durumda borçlu olmadığını ve borcu ödediğini ifade ederek istirdat davasını açarak taksitlendirme yolu ile ödemiş olduğu paranın iadesini istemesi mümkündür. Cebri icra tehdidi altında ödenmesi şartında bu durumda da gerçekleştiği söylenebilir. Borçlunun icra tehdidi altında takibe konu olan borcunu ikrar etmsi halinde de istirdat davasını açmaya engel değildir[68].
İİK md. 72/7 uyarınca yer verilen düzenlemede paranın tamamen ödenmiş olmasından bahsedilmektedir. Takibe konu olan borcun tamamen ödenmeksizin istirdat davasının açılıp açılmayacağı ve kısmi ödemenin gerçekleşmesi halinde ise ödenen kısma ilişkin istirdat davasının açılıp açılmayacağına dair farklı görüşler bulunmaktadır. Öğretideki çoğunluk görüşe göre[69] borcun tamamiyle ödenmesinden kastedilen, istirdat davasının açılması amacıyla değil, bir senelik dava süresinin başlaması bakımından düzenlenmesi nedeniyle borcun tamamiyle ödenmesi halinde de istirdat davası açılması mükündür[70]. Yargıtay’ın esas aldığı görüş uyarınca da borcun tamamiyle ödenmesi halinde bir senelik dava açma süresinin başlangıcı kabul edilir[71].
Haksız şekilde alacaklıya ödendiği iddia edilen paranın iadesi hususunda istirdat davasının açılması mümkündür. Ayrıca icra müdürlüğünün hukuk aykırı biçimde işlem gerçekleştirmesi halinde şikayet yoluna gerçekleştirilen işlemin iptalinin istenmesi halinde yalnızca yapılan işlemin iptalinin şikayetin yargılamaya konu yapılabilmesi gerektiği için alacaklıya ödenen paranın iadesine karar verilmez. Alacaklıya ödenen paranın iadesi için istirdat davasının açılması mümkündür. Yargıtay ise bu konuya ilişkin: “Borçlunun emekli maaşından yapılan kesintilerin iadesine yönelik istemi genel hukuk mahkemelerde istirdat talebine konu olabilir. İcra mahkemesince sadece henüz alacaklıya ödenmemiş olan icra kasasındaki paranın iadesine karar verilebilir. O halde, mahkemece, henüz alacaklıya ödenmemiş icra kasasındaki paranın iadesine karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken alacaklıya yapılan ödemeleri de kapsar şekilde kesintilerin tamamının iadesi sonucunu doğuracak mahiyette hüküm tesisi isabetsizdir[72].”
İİK md. 72/7’de yer verilen dava açma süresi hak düşürücü süre olup[73] yargılamanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün olabileceği gibi mahkeme tarafından da re’sen göz önünde bulundurulması mümkündür[74]. Bu sürenin geçmesinin ardından hakim tarafından dava reddilebileceği gibi davanın sebepsiz zenginleşme olarak devam edip etmeyeceğine ilişkin tartışma bulunmaktadır[75]. Borcun ödenmesi ile birlikte bir senelik hak düşürücü sürenin geçmesi ile birlikte hak düşürücü sürecinin geçmesi ile birlikte istirdat davasının açılması halinde davanın reddine ilişkin görüşler de bulunmaktadır[76]. Ancak belirtmek gerekir ki hakimin hukuki nitelendirmeyi re’sen yapması ve tarafların nitelendirmesine bağlı olmaması nedeniyle istirdat davasını doğrudan reddetmeksizin sebepsiz zenginleşme davası şeklinde yargılamaya devam etmesi mümkündür[77].
3. Görevli ve Yetkili Mahkeme
İstirdat davasında görevli mahkemeye ilişkin düzenleme İİK’da yer almaması nedeniyle hem maddi hukuk açısından hem de usul hukuku bakımından genel hükümlere tabi olmaktadır. Bu nedenle istirdat davası açısından görevli mahkeme belirlenirken HMK md. 1-4 uyarınca değerlendirme yapılacaktır. Bu nedenle kural olarak HMK md. 2 uyarınca asliye hukuk mahkemesi olacaktır. Ancak özel mahkemelerin görevine giren konularda ise özel mahkeme görevli olacaktır. Fakat icra mahkemelerinde istirdat davasının açılması mümkün değildir[78].
İstirdat davası görev açısından genel hükümlere tabi olması nedeniyle taraflar arasında tahkim anlaşması yapılarak uyuşmazlığın tahkime götürülmesi mümkündür. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın hakemler ile çözümlenmesi kararlaştırılmış ise uyuşmazlığın dava konusu yapılması istirdat davasının hakeme götürülmesi gerekmektedir. Tahkim sözleşmesine karşın davacnın mahkemede istirdat davası açılması halinde davalının tahkim itirazı yapılması halinde mahkemenin tahkim sözleşmesini dikkate alması mümkündür. Ancak arabuluculuk hükümlerinin uygulanması halinde arabulucuya başvurulmasının zorunlu olduğu hallerde ise başvuru şartı bakımından değerlendirme yapılması gerekecektir[79]. Bu davaların hukuk mahkemelerinin görev alanına girmesi halinde davanın açılması mümkün olabileceği gibi idari yargının alanına giren davalar bakımından hukuk mahkemelerinde dava açılması mümkün olmayacaktır[80].
Yetki bakımından ise iki özel yetki kuralı mevcuttur. Bunlardan ilki takibin yapıldığı yerdeki mahkemedir. Davalının yerleşim yeri mahkemesinde de davanın açılması mümkündür. Bu yetki kuralının özel yetki kuralı olması ve kamu düzeniyle ilgili olmaması nedeniyle[81] davacının özel yetki kuralının yanı sıra HMK hükümleri uyarınca genel yetki kuralına göre olduğu yerdeki mahkemede ya da HMK’daki diğer özel yetki kuralları uyarınca istirdat davası açılması mümkündür. Bu bakımdan borçlunun istemesi halinde seçimlik haklarını kullanması mümkündür.
İİK md. 72/8 hükmü kamu düzenine yönelik olmaması nedeniyle taraflar arasındaki yetki sözleşmesi yapılarak mahkemenin yetkili kılınması mümkündür. Taraflarca münhasır yetki sözleşmesinin yapılması halinde istirdat davası yalnızca kararlaştırılan mahkemede açılması mümkündür. Tarafların İİK md. 72/8’deki yetkili mahkemeler dışındaki başkaca mahkemeleri yetkili olduğununu kararlaştırmış iseler, bu durumda bu düzenlemeye göre dava açamazlar, bu durumda açılması halinde de yetkisizlik kararı verilecektir[82].
4. Davanın Yargılama Usulü
İstirdat davasına ilişkin icra hukukunda bazı sonuçları olmasının yanı sıra taraflar arasındaki uyuşmazlığı maddi hukuk açısından kesin biçimde çözmeye ilişkin davadır. İstirdat davasında yargılama usulüne ilişkin İİK’da özel hüküm olmaması nedeniyle bu davalarda menfi tespit davalarında olduğu gibi genel hükümlere göre bakılacaktır[83].
Menfi tespit davasının borcun ödenmesi ile birlikte kanuni düzenleme nedeniyle re’sen istirdat davasına dönüşmesi nedeniyle bu duruma ilişkin davacının talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmesi ile menfi tespit davasına bakan mahkemenin re’sen menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. İİK md. 72/6’da yer düzenleme uyarınca menfi tespit davasının re’sen istirdat davasına dönüşmesi nedeniyle davacı tarafınadn talep kısmının değiştirilmesi amacıyla ıslah yoluna başvurulmasına veya karşı tarafın iznine ihtiyaç bulunmaz[84].
Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüşmesi halinde mevcut davaya istirdat davası olarak devam edilir ve mahkemenin bu davaya istirdat hükümlerine göre karar vermesi gerekir. Böylece borcun ödenmesi itibariyle bir senelik hak düşürücü süre bakımından istirdat davasının açılması şartı burada uygulanmaz. Menfi tespit davasının re’sen dönüştüğü istirdat davası mahkeme hak düşürücü sürenin geçmesi nedeniyle istirdat davasını süresi içinde reddedemez. Çünkü sonradan açılan istirdat davasında esas olarak menfi tespit davasının devamı niteliğinde olduğu görülür[85].
İstirdat davası açılmasından önce icra mahkemesi tarafından borçlunun itirazının kaldırılmasına karar verilmesi halinde söz konusu karar kesin hüküm sayılamaması nedeniyle borçlunun itirazın kaldırılması esnasında icra mahkemesi tarafından ileri sürülerek kanıtlanamayan bütün def’i ve itirazların ileri sürülmesi mümkündür. Ancak borçlunun, itirazın kaldırılması esnasında icra mahkemesinde zamanaşımı def’inde bulunmaması halinde bu davada def’inin ileri sürülmesi mümkün değildir[86]. Menfi tespit davasından farklı şekilde açılan istirdat davasında davayı kaybeden tarafın karşı tarafa tazminat ödemeye mahkûm edilmesi söz konusu olamaz. İstirdat davasında icra inkar tazminatından bahsedilemez. İİK’da istirdat davasına ilişkin sadece yetki ve ispat yüküne ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.
5. İstirdat Davasında Deliller ve İspat Yükü
Her davada olduğu şekilde istirdat davasında ispat yükü de önemli konulardan biridir. İspat yükü kendisine düşen tarafın davayı kazanabilmesi için ilk olarak iddiasını ispatlaması gerekir. İspat yükü davacı (borçluya) aittir. Bu nedenle davacı istirdat davasında sadece paranın verilmesinin lazım olmadığı ispata mecbur olduğunu belirtir. Bu nedenle davacının borcunun olmadığını ya da ödemenin bir sebeple sona erdiğini ya da borcun hükümsüz olduğunu kanıtlaması gerekir[87].
İstirdat davasının nihai amacı davacının ödeme emrine itiraz etmemiş olması veya itiraz edip de itirazın kaldırılması nedeniyle kesinleşen icra takibi nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödediği ancak borçlu olmadığı paranın iadesini sağlamaktır. Ödeme emrine zamanında itiraz edilmemesi veya edilmesine karşın itirazın kaldırılması ile birlikte ödeme emrinde yazan miktarın ödenmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlığın yalnızca icra hukuku bakımından sonuçlanmaktadır.
Maddi hukuk bakımından ise uyuşmazlığın kesin biçimde sonlandırmış olmaz. Bu bakımdan maddi hukuk bakımından eda davası niteliğinde olan davayla uyuşmazlığın maddi hukuk açısından kesin biçimde çözülmekte ve davanın sonunda verilmiş olan karar kesin hüküm niteliğindedir. Bu bakımdan icra mahkemesi tarafından gerçekleştirilen incelemede sınırlı delil sisteminin benimsenmiş olması nedeniyle icra mahkemesi tarafından tanık ve yemin deliline başvurulması mümkün değildir[88]. Ancak her ne kadar sınırlı delil sistemi benimsenmiş olsa da HMK’da taraflara tanınmış bütün delillerle borçlunun ispatta bulunması mümkündür.
İstirdat davasında ispat yükü hangi tarafa ait olduğuna yönelik değerlendirilmesi gereken bir diğer husus da ispat yükü yer değiştirip değiştirmediğidir. Özellikle de kambiyo senetlerine dayalı açılan takiplerde, ikrar ve ispat yükünün soyutluk ilkesi ile ilişkisi de uygulamada farklılıklara sebep olur. İkrar nedeniyle ispat yükünün ikrarla yer değişip değişmediğinin ayrı önemi bulunmaktadır. Çünkü borçlunun maddi hukuk açısından ödememesi gerektiği ileri sürülür. Borçlunun maddi hukuk açısından borcun ödenmemesine ilişkin hususlar belirlenmesi gerekir. Maddi hukuk açısından borçlunun borcunu ödememesini gerektiren hallerde borcun sona ermesi veya ödenmemesini gereken hallerin söz konusu olması halinde gündeme gelir. Borçlunun borç ilişkisini inkar etmesi halinde ispat yükü bu durumda alacaklıya geçer[89].
Belirtmek gerekir ki tarafların yaptığı ikrarda muhakkak mahkeme içi ikrarın olması gerekmemektedir. Borçlu tarafınan mahkeme dışında yapılan ikrar ve takdiri deliller ile ispatlanması halinde bu durumda da ikrar borçluyu bağlamaktadır. Borçlunun yaptığı ikrarın aksini istirdat davasında ileri sürmesi halinde bu durumunda ispat yükü borçluda olur[90].
6. İstirdat Davasının Hüküm ve Sonuçları
İstirdat davası sonunda mahkeme tarafından verilen nihai kararla birlikte yargılama sonlanır. Bu davada hüküm verilmesi diğer hukuk davalarında olduğu şekildedir. Mahkeme tarafından verilen hüküm, esasa ilişkin niahi karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmektedir. Ancak davanın, icra hukukundan kaynaklı dava olması ve bu davanın sonucunda verilen hükmün maddi olarak kesin hüküm teşkil etmesine engel değildir. Çünkü istirdat davasında yargılama, normal davada olduğu şekilde genel mahkemelerde genel hükümler uyarınca yapılır[91]. Haksız çıkan taraf yargılama masraflarını ödemeye mahkum edilir. Yargılama masrafları ve harçların ödetilmesi karşı tarafça ileri sürülmese de mahkemece re’sen hüküm altına alınır[92].
Yargılama masrafları, harçlar ve bütün masraflar açısından davayı kaybeden tarafa haksız olduğunda hükmedilen oran kadar miktarın davacıya karar verilir. İstirdat davasının nisbi harca tabi olması nedeniyle hükmedilen vekalet ücreti de nisbi olacaktır[93]. Hükmedilecek temerrüt faizinin başlangıcı ise borçlunun icra tehdidi altında ödeme yaptığı tarih olacaktır[94].
İstirdat davasının hükme bağlanması tıpkı eda davası gibi olmaktadır. Davanın kabulü halinde alacaklı, borçlu tarafından ödemiş olduklarını iadeye ve bununla birlikte mahkeme giderleri ve vekalet ücretini ödemeye mahkum edilmektedir. Davacının istirdat davasını kazanması halinde sadece alacaklıya icra takibinde ödenmiş olan icra harç giderleri de dahil olmak üzere alacaklı tarafından davacıya ödenmesine karar verilir. Bunun yanı sıra borçlunun dava dilekçesinde talep etmesi halinde davalı alacaklının ödeme tarihi itibariyle davalı, faiz ödemeye mahkum edilir[95].
Yapılan takip ile birlikte paylı mülkiyete söz konusu olan bir mala ilişkin satış yapılması halinde malın üzerine satış konularak satışının gerçekleşmesi ile takibe konu olan borcun ödenmesi halinde davayı kazanan borçluya yalnızca payı oranınca iade işlemi yapılır, satılan malın bütün bedelinin borçluya iadesi söz konusu olmaz[96].
Davalı iyiniyetli olsa dahi bu davada davalının iade yükümlülüğünün koşulları sebepsiz zenginleşme davasının şartlarından ağırdır. Çünkü sebepsiz zenginleşmede iyiniyetli kimsenin iade borçlusu olması halinde paranın iadesi esnasına dek elinden çıkan miktarı ispat etmesi halinde kalan meblağı ödemekle yükümlüdür. Bunun yanı sıra istirdat davasının sonucunda alınan kararın icraya hemen konulması mümkündür. Çünkü istirdat davası sonucunda belirli meblağın iadesine ilişkin karar verilmektedir. Para alacağına yönelik ilamların icrasına ilişkin kararın kesinleşmemesi gerekir[97].
Mahkeme tarafından istirdat davasının reddine karar verilmesi halinde davacı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmektedir. Bu davada icra inkâr tazminatının ödenmesi her iki taraf için de söz konusu değildir. Ancak menfi tespit davasının istirdat davasına dönüşmesi halinde davayı kazanan borçlunun lehine İİK uyarınca yüzde yirmi oranında tazminata hükmedilecektir[98].
Menfi tespit davasının reddinde ise alacaklının lehine uğradığı zarar sebebiyle tazminata hükmedilmesi düzenlemesi İİK md. 72’de yer verilmiştir. Bu düzenleme uyarınca menfi tespit davasının alacaklı lehine neticelenmesi halinde ihtiyadi tedbir kararının kalkması nedeniyle hükmün kesinleşmesi halinde alacaklının alacağını geç alması nedeniyle oluşan zararları gösterilen teminattan alınmasına karar verilir. İİK md. 72’de düzenlenen tazminat, İİK md. 67’deki düzenlenen icra inkar tazminatına göre farklılıkları bulunmaktadır[99].
İstirdat davasının reddine karar verilmesi halinde alacaklı lehine HMK md. 303 uyarınca kesin hüküm oluşturur. Bu durumda borçlunun alacaklıya karşı aynı alacak için genel mahkemelerde dava açılması söz konusu olamaz. Davanın reddi halinde kesin hüküm meydana gelmesi nedeniyle borçlunun sebepsiz zenginleşme davası açması mümkün olmayacaktır. Davanın reddi halinde davacı borçlu aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilir[100].
İstirdat davasının sonuçlanmasının ardından haksız çıkan tarafın aleyhine tazminata hükmedilmesine ilişkin İİK’da düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle istirdat davası eğer borçlu lehine sonuçlanması halinde alacaklı aleyhine tazminata hükmedilmez[101]. Ayrıca icra inkar tazminatına yönelik bir düzenleme de bulunmamaktadır[102]. Çünkü istirdat davasının düzenlenme amacına bakıldığında, zarar gören borçluyu maddi hukuk kuralları bakımından korumaktır. Bu bakımdan borçluya tanınan manevi tazminat talebinin istirdat davası ile birlikte açılması mümkün olabileceği gibi HMK md. 110 uyarınca ayrı bir dava olarak açılması da mümkündür.
Verilen karar sonucunda kanun yoluna başvurulup başvurulmayacağına yönelik İİK ve diğer kaunlarda özel düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle istirdat davasında kanun yolları açısından HMK md. 341 vd. genel hükümler uygulanır. Genel hükümlere tabi bir dava olması nedeniyle hükümden sonraki aşamanın da genel hükümlere göre olması gerekir. Bu nedenle şartların mevcut olması halinde verilen hükme karşı kanun yoluna başvurulması mümkündür. Ayrıca şartların mümkün olması halinde olağanüstü kanun yoluna başvurulması da mümkündür.
İtirazın iptali davasında ya da itirazın kaldırılması prosedüründe alacaklının lehine hükmedilen icra inkar tazminatı için alacaklının talebi gerekir. İİK md. 72’de düzenlenen tazminata hükmedilmesi içinse alacaklının talebine gerek yoktur. Bunun yanı sıra md. 67’deki borçlunun icra inkar tazminatına hükmedilmesi için takip konusu alacağın para olması gerekliyken İİK md. 72’de likit olma şartı bulunmaz. Bu madde kapsamında borçlunun menfi tespit davası açmaya zorlanması ve icra takibinin haksız ve kötüniyetli şekilde yapıldığı kanısına varılırsa bu durumda borçlunun talebi ile birlikte borçlunun menfi tespit davası sebebiyle uğramış olduğu zararın alacaklıdan tahsiline karar verilecektir. Bu zararın haksızlığı anlaşılan takibin konusu olan alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmaz[103].
Rehnin paraya çevrilmesi yolundaki takiplere bakıldığında, istirdat davasının uygulanması mümkündür. Eğer ki kredi borcu sebebiyle taşınmazın limitli şekilde davalıya ipotek edilmesi halinde üçüncü şahsın ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile gerçekleştirilen icra takibinde ipotek limitinin aşılarak tahsil edilmesi ve buna karşın ipoteğin fek edilmediği iddiası ile fazla ödenen meblağın geri verilmesi istenebilir. Bunun yanı sıra istirdat davasının iflas yoluyla takipte de açılması mümkündür. Borçlunun aleyhine gerçekleştirilen iflas takibinden yalnızca parayı ödeyerek kurtulması mümkündür. Bu durumda, borçlu olmadığı parayı cebri icra ve iflas tehdidi altında ödemesi halinde iflas takibinin borçlusunun parayı ödemesi ile birlikte istirdat davası açması mümkündür[104]. İstirdat davası, kambiyo senetlerine özgü takip yolunda da açılması mümkündür. Borçlu hakkında takibin kesinleşmesi ile birlikte ödeme emrine itiraz edilmemesi halinde paranın ödenmesi gerekir. Bu durumda ödemeyi haksız yere yaptığını ileri sürerek istirdat davası açması mümkündür.
7. Takip Türlerine Göre Değerlendirilmesi
7.1. İlamlı Takip Açısından Değerlendirilmesi
İlamlı icra takibi, İİK‟nın 24–41. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, alacaklının elinde bir ilam veya ilam niteliğinde belge olması halinde, icra dairesinde borçlu aleyhine
7.2. İlamsız İcra Yolu Açısından Değerlendirilmesi
İcra takibinin kesinleşmesi ile birlikte borçlunun haczi kabil malları haczederek satılmasının ardından ya da borçlunun borcu ödemesi ile takip sonlanır. İstirdat davası da takibin sonlanmasının ardından başvurulmaktadır. İlamsız icra yolu ile gerçekleştirilen icra takibinde ise borçlunun borcu olmadığı parayı icra tehdidi altında öğrendiğini ileri sürmesi halinde istirdat davası açması mümkündür. Bu bakımdan istirdat davasının icra hukuku kuralları bakımından borçlunun hakkını ileri sürmesi için son çare niteliğindedir. Borçlunun haksız olarak ödediğini düşündüğü paranın iadesi açısından icra müdürlüğüne ya da icra mahkemesine değil genel mahkemelere başvuruda bulunacaktır.
İİK md. 89/5 uyarınca üçüncü kişilerin ödediği paranın ya da teslim ettiği malın iadesi için davanın açılması için İİK md. 89/3’te yer verilen menfi tespit davasının açılmamış olması gerekmektedir. Çünkü menfi tespit davasının açılması halinde kesin hüküm halinde olumsuz dava şartı eksikliği sebebiyle HMK md. 114 uyarınca istirdat davasının usulden reddi gerekir.
7.3. Kambiyo Senetlerine Özgü Takip Yolu Açısından Değerlendirilmesi
Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibe yönelik düzenlemedeki özel hükümlere bakıldığında, takibin kesinleşmesi aşamasına dek süreç ile ilgili olarak takibin kesinleşmesinden sonraki sürece değil genel haciz yoluna ilişkin hükümlere tabi olur[105]. Borçlunun ödeme emrine karşı itiraz etmemesi veya itirazını icra mahkemesi tarafından reddilmesi halinde hakkındaki takibin kesinleşmesinin ardından esasen borçlu olmadığı ve cebri icra tehdidi ile yaptığı ödemenin iadesine ilişkin istidardat davası açabilir. Açılan davanın borçlu lehine sonuçlanması halinde borçluya ilişkin önceden aleyhe hükmedilen tazminat ortadan kalkar. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolula takipte takibin kesinleşmesinin ardından borcun itfa edilmesi ya da zamanaşımı uğraması halinde takibin talikinin istenmesi mümkündür. Bu talebin reddi halinde menfi tespit davası açılabileceği gibi istirdat davası açılması da mümkündür[106].
Kambiyo senedine özgü haciz yolu ile takibe devam edilmesi halinde kambiyo senedinin borçlusu tarafından icra müdürlüğüne kısmi ödemenin yapılması halinde ödemenin yapıldığı tarihten vade tarihine kadarki faiz ve takip masrafı mahsup edilecektir. Bunların mahusbu halinde ise kalan kısmın olması halinde asıl borçtan düşülür[107].
Senedin sahteliğinin ileri sürülmemiş olması sonradan bunun genel mahkemede ileri sürülmesini engellemez. Bu bakımdan borçlunun borçlu olmadığı parayı cebri icra tehdidi ile ödemesi halinde kambiyo senedi borçlusunun istirdat davasını açması mümkündür. Çünkü borçlunun kambiyo senedine özgü haciz yoluyla icra takibinde kambiyo senedinde yer alan imzanın sahteliğine ilişkin iddiada bulunmuş olması ve iddiasının icra mahkemesi tarafından incelenerek imzanın borçluya ait olduğuna karar vermesi halinde borçlunun sonradan genel mahkemede senedin sahteliğini ileri sürmesinde hukuki yararı olmayacaktır[108].
SONUÇ
İstirdat davasının nihai amacı davacının ödeme emrine itiraz edememesi veya itiraz etmesine karşın itirazın kaldırılması nedeniyle aleyhine kesinleşmiş olan icra takibi nedeniyle ödeme yapmak zorunda olduğu ve gerçekte borcu olmamasına karşın yapılan ödemenin iadesini almaya ilişkindir. İstirdat davası hukuki niteliği bakımından eda davasıdır. İstirdat davasının icra hukukuna dayanan borçlunun borcunun olmadığı parayı icra takibinin kesinleşmesi sebebiyle cebri icra tehdidi nedeniyle ödediği ve davanın icra hukukunun bağladığı şartlarının olması nedeniyle eda davası olarak nitelendirilmektedir.
İcra mahkemesince itirazı geçici olarak kaldırılan borçlunun 7 gün içinde borçtan kurtulma davası açmamış olabilir. Aleyhindeki itirazın kaldırılması ve kararının kesinleşmesi sebebiyle borcunu cebri icra tehdidi altında ödemesi durumunda geçici kaldırmanın kesin kaldırmaya dönüşmesi halinde istirdat davası açılması mümkün olacaktır. Borçlunun haksız iddiada olması, borcu ödemesi halinde istirdat davası açma imkanının olması halinde borçtan kurtulma davasına gerek yoktur. Belirtmek gerekir ki sebepsiz zenginleşme davasının açılmasına imkanının olduğu kabul edilse de ödemenin iradi ödeme olmaması ve bu nedenle hata etkisinin altında olmaması nedeniyle sebepsiz zenginleşme davası açılabileceği için sebepsiz zenginleşme hükümlerinin istirdat davasında uygulanmayacaktır.
Bazı hallerde menfi tespit davası sırasında borcun ödenmesi halinde dava re’sen istirdat davası olarak devam eder. Borcun ödenmesinden bir seneden az zamanın geçmesi ile birlikte menfi tespit davası olarak devam edilmesi istense de mahkeme tarafından menfi tespit davası istirdat davası olarak devam etmesine karar verecektir. Bunun yanı sıra hakim, tarafların talebi olmadan re’sen davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda açık bir şekilde belirtilmedikçe, kimsenin lehine olan davayı açmaya ya da hakkını talep etmeye zorlanamaz. Bu bağlamda bu dava üzerinde de tarafların tasarruf ilkesi geçerliliğini korumaya devam edecektir.
KAYNAKÇA
Arslan, Kudret: Hacizde İstihkak Davası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005.
Arslan, Ramazan, Yılmaz, Ejder, Taşpınar Ayvaz Sema: İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016.
Budak, Ali Cem, Karaaslan, Varol: Medeni Usul Hukuku, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2019.
Çavdar, Seyit: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Seçkin Yayınları, Ankara, 2007.
Coşkun, Mahmut: İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, Tasarrufun İptali, İflas ve İflasın Ertelenmesi, Sıra Cetveline İtiraz Davaları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2017.
Deynekli, Adnan, Kısa, Sedat: İtirazın İptali Davaları,: Turhan Kitapevi, Ankara, 2013.
Erdoğan, Hasan: Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Adalet Yayınevi 3. Bası, Ankara, 2003.
Erdönmez, Güray: Adi ve Resmi Senetteki Sahtelik İddiasının Hukuk Davalarına ve İcra Takiplerine Etkisi, TBB Dergisi, 2016.
Ergün Mevci: Kambiyo Senetlerine özgü Takip Yolları, Yetkin Yayınevi, Ankara, 1989.
Karslı, Abdurrahim: İcra ve İflas Hukuku, Filiz Kitapevi, 3. Bası, İstanbul, 2014.
Kostakoğlu, Cengiz: Banka Kredi Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklar ve Akreditif, Beta Yayınları, 3. Bası, İstanbul, 2001.
Kuru Baki, Arslan, Ramazan, Yılmaz, Ejder: İcra İflas Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, 23. Baskı, Ankara, 2012.
Kuru, Baki: İcra İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2003.
Kuru Baki: Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara: Yetkin Yayınevi, 2003.
Kuru, Baki, Arslan, Ramazan, Yılmaz, Ejder: İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012.
Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Yetkin Yayınları, İstanbul, 2013.
Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Hazırlanmış İcra ve İflas Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016.
Muşul, Timuçin: İcra İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2014.
Muşul, Timuçin: İcra İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016.
Pekcanıtez, Hakan, Atalay, Oğuz, Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2012.
Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, Cilt I, 15. Bası, İstanbul, 2017.
Postacıoğlu, İlhan, Altay, Sümer: İcra Hukuku Esasları, Vedat Kitapçılık, 5. Baskı, İstanbul, 2010.
Oğuzman Kemal/Öz Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2016.
Özkaya-Ferendeci, Hamide Özden: Kesin Hükmün Objektif Sınırları, İstanbul: On İki Levha Yayıncılık, 2009.
Reisoğlu, Safa: Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 24. Bası, İstanbul, 2013.
Uyar, Talih: Geri Alma (İstirdat) Davasının Koşulları, Terazi Hukuk Dergisi, S. 8, 2007.
Uyar, Talih: Olumsuz (Menfi Tespit) ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, Bilge Yayın Evi, 4. Baskı, Ankara, 2015.
Üstündağ, Saim: İcra Hukukunun Esasları, Yetkin Yayınları, 8. Bası, Ankara, 2004.
Yavuz Nihat, Uygulama ve Öğretide İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2000.
Yıldırım, Erkan: İcra ve İflas Hukukunda İstirdat Davası, Gazi Üniversitesi, Yayımlanmamış yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2017.
Yıldırım, Mehmet Kamil: İcra Hukuku Ders Notları, Nadir Yayınları, İstanbul, 2003.
Yıldırım, Kamil: Deren Yıldırım, Nevhis: İcra ve İflas Hukuku, Beta Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2016.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR
www.kazanci.com
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf
-------------------
[1] Karslı, Abdurrahim: İcra ve İflas Hukuku, Filiz Kitapevi, 3. Bası, İstanbul, 2014, s. 396.
[2] Muşul, Timuçin: İcra İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s. 392.
[3] Kuru, Baki: İcra İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davası. Seçkin Yayınları, İstanbul, 2003, s. 233-234.
[4] Muşul, Timuçin: İcra İflas Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, 2014, s. 398-429.
[5] Kuru, Baki: Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara: Yetkin Yayınevi, 2003, s. 234.
[6] Coşkun, Mahmut: İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, Tasarrufun İptali, İflas ve İflasın Ertelenmesi, Sıra Cetveline İtiraz Davaları, Seçkin Yayıncılık, Ankara: 2017, s. 754.
[7] Üstündağ, Saim: İcra Hukukunun Esasları, Yetkin Yayınları, 8. Bası, Ankara, 2004, s. 135-136.
[8] Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Yetkin Yayınları, İstanbul, 2013, s. 393.
[9] Kuru, s. 234.
[10] Kuru, s. 234.
[11] Postacıoğlu, s. 261.
[12] Yıldırım, Kamil, Deren Yıldırım, Nevhis: İcra ve İflas Hukuku, Beta Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2016, s. 128.
[13] Yıldırım, Mehmet Kamil: İcra Hukuku Ders Notları, Nadir Yayınları, İstanbul, 2003, s. 76.
[14] Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Hazırlanmış İcra ve İflas Hukuku, Ankara, 2016, s. 179.
[15] Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, Cilt I, 15. Bası, İstanbul, 2017, s. 960 vd.
[16] Eren Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, 21. Baskı, Ankara, 2017, s. 866.
[17] 19. HD, T. 08.02.2016, E. 2015/11565, K. 2016/1789 kararına bakıldığında, “Davacı hamil kambiyo yolu icra takibi yapma hakkını ytirse bile, TTK m. 732 uyarınca, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak keşideciden (zenginleşenden) talepte bulunabilir. “ www.kazanci.com , E.T. 07.04.2022
[18] Eren, s. 866.
[19] Oğuzman Kemal/Öz Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2016, s. 340.
[20] Eren, s. 866.
[21]3. HD, T. 10.04.2006, E. 2006/1964, K. 2006/395, kararına bakıldığında, “burada hakların yarışması söz konusu olur. Bu hususa ilişkin Yargıtay kararı için bakınız; “İcra dairelerince ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kimseden geri alınır, hükmü düzenlemiş ise de, bu kanuni hüküm, borçlunun genel hükümleri (TBK m. 77-82) uyarınca mahkemeye müracaat ile istirdat talebi hakkını ortadan kaldırmaz”, www. kazanci.com.tr, E.T. 07.04.2022, İstirdat davasıyla sebepsiz zenginleşmenin yarışması halinde İİK md. 361’de yer alan durumun örnek olarak gösterilmesi mümkündür. Borçlunun alacaklıya fazladan ödeme yapan paranın iadesi istenmesi halinde İİK md. 361 hükmü uyarınca müracaat edebilmesi mümkün olabileceği gibi sebepsiz zenginleşme davası açabilir.
[22] Postacıoğlu, İlhan, Altay, Sümer: İcra Hukuku Esasları. Vedat Kitapçılık, 5. Baskı, İstanbul, 2010, s. 314.
[23] Reisoğlu, Safa: Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 24. Bası, İstanbul, 2013, s. 279.
[24]Yargıtay’ın bu konuya ilişkin görüşü için bkz. Yargıtay 19. HD. 06.11.1999 T., 1752/9285 E-K. www.kazanci.com, E.T. 20.03.2022
[25] www.kazanci.com Yargıtay 6. HD. 22.02.2012 T. 2011/12165 E. 2012/2694 K., E.T. 20.03.2022
[26] Yıldırım, Deren Yıldırım, s. 130.
[27] Postacıoğlu, Altay, s. 320.
[28] Kuru Baki, Arslan, Ramazan, Yılmaz, Ejder: İcra İflas Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, 23. Baskı, Ankara, 2012, s. 222.
[29] Muşul, s. 42.
[30] Özkaya-Ferendeci, Hamide Özden: Kesin Hükmün Objektif Sınırları, İstanbul: On İki Levha Yayıncılık, 2009, s. 3.
[31] Yargıtay HGK’nın bu konuya ilişkin kararına bakıldığında, T. 17.03.2010, E. 2010/19123, K. 2010/154, “İtirazın kaldırılması kararı, maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz. Örneğin, borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve defilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez.” (www.kazanci.com), E.T. 10.04.2022
[32] Üstündağ, s. 117.
[33] Aynı şekilde, icra mahkemesinin icranın geri bırakılmasına ilişkin verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden, borçlu daha sonra istirdat veya menfi tespit davası açabilir (İİK m. 33). Yine İİK m 89/4 uyarınca, haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü kişinin itirazı icra mahkemesince reddedildiğinde, üçüncü kişi, genel mahkemelerde menfi tespit (veya istirdat) davasını açabilir.
[34] Bu yöndeki Yargıtay 10. HD’nin T. 19.04.2013, E. 2012/11247, K. 2013/8530 kararına bakıldığında, “Bu nedenle, itirazın kaldırılması ve tahliyeye ilişkin verilen hüküm re’sen araştırma ilkesini hâkim olduğu hizmet tespiti davası yönünden kesin hüküm niteliği taşımaz.” (www.kazanci.com), E.T. 10.04.2022
[35] Üstündağ, s. 127.
[36] Arslan, Ramazan, Yılmaz, Ejder, Taşpınar Ayvaz Sema: İcra ve İflas Hukuku, yetkin Yayınları, Ankara, 2016, s. 209.
[37] www.kazanci.com, Yargıtay 12. HD. 13.03.2007 T. 2007/4640, E.T. 20.03.2022.
[38] Karslı, s. 210.
[39] Ergün Mevci: Kambiyo Senetlerine özgü Takip Yolları, Yetkin Yayınevi, Ankara, 1989, s. 111.
[40] Arslan, Kudret: Hacizde İstihkak Davası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005, s. 545.
[41] Kuru, s. 328.
[42] Muşul, s. 53.
[43] Borçlu aleyhine başlatılan takibin dayanağı olan adi senetteki imzaya itirazın ileri sürülerek icra takibi öncesi menfi tespit davasının açılması için hukuki yarar bulunmamaktadır. Çünkü borçlunun imzaya itiraz etmesi halinde takip durabilir. Bu durumda icra mahkemesi tarafından itirazın geçici kaldırılmasına karar verilse de borçlunun borçtan kurtulma davasını açarak borçlu olmadığını tespit ettirme imkanı bulunmaktadır. Devamı için bkz. Uyar, Talih: Olumsuz (Menfi Tespit) ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, Bilge Yayın Evi, 4. Baskı, Ankara, 2015, s. 63.
[44] Yargıtay 19. HD, T. 12.11.1993, E. 1992/8891, K. 1993/7571 karara bakıldığında Yargıtay’ın görüşü bu yöndedir: “Borçlunun imzaya itirazı üzerine dar yetkili mercice verilen karar, menfi tespit davası yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı gibi mercice alınan bilirkişi raporu da kesin delil niteliğinde olmadığından..." www.kazanci.com, E.T. 11.04.2022
[45] Muşul, s. 54.
[46] Pekcanıtez, Hakan, Atalay, Oğuz, Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2012, s. 282.
[47] Budak, Ali Cem, Karaaslan, Varol: Medeni Usul Hukuku, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2019, s. 153;
[48] İİK md. 277’de düzenlenen tasarrufun iptali davasının açılması için aciz belgesinin mevcut olması şartı özel dava şartıdır.
[49] Muşul, s. 396.
[50] Kuru, Baki, Arslan, Ramazan, Yılmaz, Ejder: İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012, s. 243.
[51] Kuru, Arslan, Yılmaz, s. 244.
[52] İstirdat davasının açılması için gereken maddi hukuka yönelik şart, istirdat davası açısından dava şartı olmasından daha çok davanın görülmesi açısından gereken temel dava unsurlarındandır. Bununla birlikte borç olmayanın ödenmesi şartı ve istirdat davasının düzenlenmesi amacını da teşkil eder. Çünkü istirdat davasında şeklilik ilkesi uyarınca icra hukukunda borçlunun maddi hukuk açısından uğramış olduğu zararın giderilmesi için açılmaktadır.
[53] Yargıtay 11. HD, T. 05.02.1996, E. 1996/299, K. 1996/68 karara bakıldığında, "Davacı, icra takip dosyasına değil haricen ödemede bulunmuştur. Bu durumda, dava, İİK m. 72 ifadesini bulan istirdat davası değil, BK m. 62‟ye (şimdi TBK m. 77-82) dayalı bir dava olup…" (www.kazanci.com) (E.T. 10.04.2022).
[54] Kuru, s. 237.
[55] Deynekli, Adnan, Kısa, Sedat: İtirazın İptali Davaları,: Turhan Kitapevi, Ankara, 2013, s. 53.
[57] Deynekli, Kısa, s. 53.
[58] Borçlunun mallarının satılarak haczedilmesi halinde istirdat davasının kanundaki düzenlenme amacını da ortaya koyar. Çünkü nakden ödemeye göre mahcuz olan malın satışının sonucunda borcun ödenmesi halinde mahcuz mal ucuza sayılır ve aynı zamanda da malın satış sonucunda borcun ödenmesi halinde maddi hukukaçısından sağlanmak istenen koruma altındaki amaç ortaya çıkmaktadır.
[59] Yıldırım, Deren, s. 125.
[60] Uyar, Talih: Geri Alma (İstirdat) Davasının Koşulları, Terazi Hukuk Dergisi, S. 8, 2007, s. 39 .
[61] Yargıtay 19. HD, T. 27.03.2007, E. 2006-9718/2987 kararına bakıldığında, “Borcun kabulü için yapılan protokol, ihtiyati haciz tehdidi altında düzenlenmemişse, ödemenin istirdadı istenemez.” www.kazanci.com, E.T. 15.04.2022
[62] Erdoğan, Hasan: Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Adalet Yayınevi 3. Bası, Ankara, 2003, s. 794.
[63] Yıldırım, s. 125.
[64] Bu duruma ilişkin Yargıtay kararı için bkz Yargıtay HGK, T. 03.03.2004, E. 19-56/118, www.kazanci.com, E.T. 15.04.2022.
[65] Coşkun, s. 756.
[66] Uyar, s. 40.
[67] Postacıoğlu, s. 246.
[68] Coşkun, s. 756.
[69] Postacıoğlu, s. 272.
[70] Yavuz Nihat, Uygulama ve Öğretide İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2000, s. 388.
[71] Yargıtay 19. HD, T. 29.04.2004, E. 7057/4860, www.kazanci.com, E.T. 15.04.2022
[72] Yargıtay T. 21.10.2014, E. 2014/26903, K. 2014/2307 www.kazanci.com, E.T. 15.04.2022
[73] Kuru, s. 253.
[74] Yargıtay 15. HD, T. 19.10.2010, E. 2010/4268, K. 2010/5439 kararına bakıldığında, “sözü edilen bir yıllık süre, hak düşürücü nitelikte olduğundan yargılamanın her aşamasında mahkemece, doğrudan gözetilmek gerekir.” www.kazanci.com, E.T. 15.04.2022.
[75] Uyar, s. 47.
[76] Muşul, s. 466.
[77] Uyar, s. 47.
[78] Muşul, s. 223.
[79] Başvurunun zorunlu olması halinde öncelikle arabulucuya başvuruda bulunmak ardından davanın açılması gerekmektedir.
[80] Yargıtay 19. HD, T. 19.12.2002, E. 2819/7935 kararına bakıldığında, X iletişim A.Ş. ile Telekomünikasyon A.Ş. arasındaki „şebekeler arasındaki işbirliği ve irtibat‟ sözleşmesinin idari bir sözleşme olduğu, bu sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların idari yargıda çözümlenmesi gerektiği…‟ www.kazanci.com , E.T. 15.04.2022
[81] Yargıtay 19. HD, T. 24.11.2005, E. 2005/9308, K. 2005/11621 kararına bakıldığında, "İİK'nın 72/8 maddesi hükmünde menfi tespit ve istirdat davaları yönünden özel bir yetki kuralı öngörülmüş ise de, bu yetki kuralları kamu düzenine ilişkin değildir. Bu nedenledir ki menfi tespit (ve istirdat) davasına bakan mahkemelerce kendiliğinden yetkisizlik kararı verilemez...” www.kazanci.com , E.T. 15.04.2022
[82] Kuru, s. 366.
[83] Muşul, s. 393.
[84] Erdoğan, s. 792.
[85] Muşul, s. 472.
[86] Kuru, s. 242.
[87] Yıldırım, Erkan: İcra ve İflas Hukukunda İstirdat Davası, Gazi Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2017, s. 79.
[88] Yıldırım, s. 78.
[89] Yargıtay’ın bu konudaki görüşü için bkz. 11. HD, T. 15.03.1983, E. 1656/1250; 13. HD, T. 20.10.1981, E. 4669/4374, www.kazanci.com E.T. 15.04.2022.
[90] Kostakoğlu, Cengiz: Banka Kredi Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklar ve Akreditif, Beta Yayınları, 3. Bası, İstanbul, 2001, s. 279.
[91] Pekcanıtez vd., s. 252.
[92] Bu konuya ilişkin Yargıtay 14. HD, T. 18.09.2001, E. 5328/5678 kararına bakıldığında, tarafların açıkça istemesinin gerekmediği ve mahkemece re’sen yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ifade edilmiştir. www.kazanci.com E.T. 15.04.2022.
[93] Muşul, s. 505.
[94] Muşul, s. 506.
[95] Kuru, s. 322.
[96] Yargıtay 19. HD, T. 12.02.2013, E. 2012/16432, K. 2013/2570 kararına bakıldığında, davacının satılan taşınmazda hissedine düşen bdelin istirdayını isteyebilmesinin mümkün olduğu ifade edilmiştir. www.kazanci.com, E.T. 16.04.2022.
[97] Muşul, s. 429.
[98] Çavdar, Seyit: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Seçkin Yayınları, Ankara, 2007, s. 861-862.
[99] Yıldırım, s. 96.
[100] Muşul, s. 508.
[101] Uyar, s. 973.
[102] Bu konuya ilişkin Yargıtay 19. HD, T. 26.06.2013, E. 2013/7480, K. 11923 kararına bakıldığıda, “İİK 72/son maddesi hükmü gözetildiğinde; istirdat davası sonunda tazminata hükmedilebileceğine dair bir düzenleme bulunmadığı halde, anılan yasa maddesine aykırı şekilde mahkemece davalı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesi isabetsiz olduğundan hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” www.kazanci.com.tr
[103] Muşul, s. 428.
[104] Kuru, s. 274.
[105] Ergün, s. 153.
[106] Uyar, s. 760.
[107] Yargıtay 19. HD, E. 2006/9686, K. 2007/3282, T. 02.04.2007 kararında ise, “...dava konusu bononun vade tarihinden, bir kısım ödemelerin yapıldığı tarihlere kadar işleyecek faiz hesaplandıktan sonra, girişilen icra takibinde BK m. 84 hükmüne de dayanıldığına göre, ödemelerin buna göre mahsubu ile uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekir.” www.kazanci.com, E.T. 15.04.2022.
[108] Erdönmez, Güray: Adi ve Resmi Senetteki Sahtelik İddiasının Hukuk Davalarına ve İcra Takiplerine Etkisi, TBB Dergisi, 2016, s. 163.