Haciz; gerçek veya tüzel kişinin mallarının, cebri icra yoluyla, malikin tasarrufunu kısıtlayıcı veya engelleyici şekilde sınırlandıran, icra hukukunda borçlu olarak anılan kişinin, gene icra hukukunda alacaklı olan kişiye karşı olan hukuki borcundan dolayı, mülkiyet hakkını icra müdürlükleri kanalıyla durduran, dayanağı İcra ve İflas Kanunu olan cebri icra işlemidir.
İİK, Madde 78 ve devamında düzenlenen ve ilgili Kanun’un birçok yerinde değinilen haciz uygulamasının, anayasal bir hak olan mülkiyet hakkını, hukuki olarak sınırlandırdığı aşikardır. Bu sınırlandırma, her ne kadar alacaklının, alacağına kavuşması amacıyla düzenlenmiş olsa da sınırlayıcı bir işlem olduğu için bazı istisnaları ve alacaklı açısından kısıtlamaları bulunmaktadır. Bilindiği üzere, İİK usule son derece önem veren bir Kanun olmakla birlikte, hem alacaklının hem de borçlunun bu usullere sıkı sıkıya bağlı kalmasını da bir çok maddesiyle emretmektedir. Misalen borçlu olmadığını iddia eden bir kişinin bu iddiasını ileri sürmesi ve hakkında başlatılan cebri icra takibini durdurması için bir süre öngörülmüştür. Bir diğer örnek ise, borçluya yapılan icra veya ödeme emrine ilişkin tebligat usulüne ve TK’ya uygun bir tebligat olmalıdır. Cebri icra aşamalarında usulen yapılan en ufak bir eksiklik veya en ufak bir gözden kaçırma, yapılan tüm işlemlerin iptal olmasına yol açabilmektedir.
Haciz işlemi, anayasal bir hak olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı bir işlem olduğundan sınırlamalara tabidir. Bu sınırlamalar, şüphesiz ki borçlunun, alacaklı karşısında mağdur olmaması, insafsız muamelelere maruz kalmaması için yapılmıştır. Örneğin bir kişinin 10.000 TL’lik borcundan dolayı, 4 farklı taşınmazın, alacaklının arzusuyla haczedilmesi ne kadar hukuka uygun düşecektir? Unutmadan belirtmek gerekir ki borçlunun mallarının aşkın olarak haczedilmesi yalnızca icra müdürünün inisiyatifiyle yapılan bir işlem değildir. İİK’ya göre, borçlunun mallarına haciz uygulanması için mutlak surette alacaklının haczi talep etmesi gerekmektedir. Bu talep karşısında icra müdürünün verecek olduğu kabul veya red kararında icra müdürünün tabiki sorumluluğu bulunmaktadır lakin salt olarak icra müdürünün bu yola başvurduğunu iddia etmek de doğru değildir. Yani aşkın haczi, icra memur muamelesine karşı yapılan şikayete konu eylemlerden ayırmak gerekmektedir.
Aşkın haciz; İİK’nın 16. Maddesinde düzenlenen, icra hukuk mahkemesinin incelemekle görevli olduğu ve gene İİK’nın 363. Maddesindeki düzenleme uyarınca da kesin nitelikte karar verilmesi gereken bir şikayet türüdür. Kanun’daki düzenlemesinden ziyade, aşkın hacze ilişkin şikayetlerde uygulamada çelişkiler yaşanmaktadır. İİK’nın 363. Maddesi uyarınca kesin nitelikte olmasından dolayı, istinaf ve temyiz incelemesi görmeyen bu kurum hakkında maalesef ki yeteri sayıda ve bağlayıcı nitelikte içtihat, yüksek mahkeme kararı da bulunmamaktadır.
İİK’nın 16. Maddesindeki düzenlemeden yola çıkarak, aşkın haciz şikayetinin bir şikayet olması sebebiyele, 7 gün içerisinde yapılması gerektiği vurgulamak gerekmektedir. Bu 7 günlük süre, şüphesiz ki öğrenme tarihinden itibaren başlayacaktır. Borçlu, malları üzerinde aşkın bir haciz uygulamasına maruz kaldığını düşünüyorsa ve bu durumu hukuken öğrendiyse, 7 gün içerisinde işlemi yapan icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra hukuk mahkemesine aşkın haciz şikayetinde bulunmalıdır. İşlemi yapan icra dairesi, talimat icra dairesi veya esas takibin yapıldığı icra dairesi de olabilmektedir. Örneğin menkul hacizde, haciz işlemini, talimat yoluyla başka bir icra dairesi de yapabilmektedir. Bu tarz durumlarda şikayette yetkili mahkeme talimat dosyasının bulunduğu yerdeki icra hukuk mahkemesidir. Ancak haciz şerhi siciline işlenen mallarda, örneğin taşınmazlarda, haciz işlemini esas takibin yapıldığı icra dairesi, tapu müdürlüğüne haciz müzekkeresi yazmak suretiyle yaptığından, aşkın hacze ilişkin şikayeti incelemekle yetkili mahkeme, taşınmazın bulunduğu yer değil, esas takibin yapıldığı yerdeki icra hukuk mahkemesidir. Aşkın haczin teorik olarak varlığının üzerinde durmak basittir lakin uygulamadaki sıkıntıların önüne geçebilmek için hem kanunu hem de icra hukuk mahkemelerinin uygulamalarını bilmekte fayda bulunmaktadır.
Borçlunun, alacağı karşılamaya yeter malvarlığının haczedilmesi tabiki doğal ve hukukidir. Örneğin borçlunun; 10.000 TL’lik borcu için 10.0000 TL değerindeki bir malının haczedilmesi normaldir. Ayrıca, borçlunun 10.000 TL’lik borcu için sahip olduğu tek mal varlığı değeri olan 1.000.000 TL değerindeki aracının da haczedilmesi hukuki ve doğaldır. Ancak borçlunun 10.000 TL değerindeki borcu için hem 1.000.000 TL’lik aracının hem de 10.000 TL değerindeki kahve makinesinin haczedilmesi hukuka aykırı olacaktır. İşte aşkın hacze ilişkin şikayet, bazı alacaklıların, kötü niyetli olarak veya iş bilmezlikten, borçluyu mağdur etmesinin önüne geçmeyi amaçlayan bir kurumdur.
Önemle vurgulamak gerekmektedir ki aşkın hacze ilişkin şikayette bulunabilmek için hacizli malların değerinin icra dairesince tespit edilmesi gerekmektedir. Son zamanlarda icra hukuk mahkemelerinin uygulamalarında bu şart mahkemelerce aranmaktadır. Borçlunun 2 adet aracı 1 adet de evi haczedilmiş olsun. Borcu da 10.000 TL olsun. Bu 3 hacizli malın kıymeti tespit edilmemişse şikayet reddedilecektir. Bu değer tespitini, icra hukuk mahkemeleri yapmamaktadır. Mutlak surette icra dairesinin değer tespiti yapması gerekmektedir. Somut örneğe dönecek olursak; borçlunun 1 adet taşınmazının kıymet takdir raporu düzenlenmiş ve dosyaya girmiş ise, giren rapor da 10.000 TL’lik alacağı karşılamaya yeter nitelikte ise diğer 2 hacizli aracın, değer tespiti yapılmasa dahi ortada bir aşkın haciz olduğundan bahsedilebilecektir.
Eğer ki borçlunun alacağı karşılamaya yeter mallarından çok daha fazlası haczedilmiş ve bu mallarda birden fazla alacaklının haczi bulunuyorsa veya mallarda rehin, ipotek gibi şerhler varsa, aşkın haciz şikayetinin başarıya ulaşması daha da zorlaşacaktır. Bu sefer icra hukuk mahkemesi diğer haciz veya şerh sahiplerinin alacağının miktarını araştırma yoluna gidecek ve hakkaniyete uygun bir karar verecektir.
Şikayetin 7 gün içinde yapılması gerektiğini bildirmiştik. Bu 7 günlük süre, borçluya kıymet takdiri raporunun tebliği, menkul haczinin yapılması ve buna benzer tipik ‘’öğrenme’’ sayılacak işlemler ile başlayacaktır. Bu öğrenmenin en sağlam yolu ise şüphesiz ki İİK Madde 103 uyarınca, borçluya davetiye gönderilmesidir. 103. Madde uyarınca davetiye gönderilmesi halinde, 7 günlük itiraz süresinin 3 güne düşeceğini de belirtmek isteriz.
Güncel içtihatlar uyarınca, aşkın hacze ilişkin bir şikayet davası açıldığında dava dilekçesinin şikayet edilen işlemi talep edene, yani alacaklıya tebliğ edilmesi ve bu dilekçeye karşı 2 haftalık cevap süresinin beklenmesi gerekmektedir. Alacaklının cevap dilekçesi sunması veya 2 haftalık sürenin geçmesiyle birlikte, icra hukuk mahkemesi, duruşmasız yani dosya üzerinde inceleme yapıyorsa 10 gün içerisinde nihai kararını vermelidir. Bu karar İİK’nın 363. Maddesi uyarınca kesindir yani istinaf ve temyiz kanun yollarına kapalıdır. Kanun yollarına kapalı olmasının sebebi, icra işlemlerinin seriliğinden kaynaklanmakta ve kötü niyetli şikayetlerin önüne geçmeyi amaçlamaktadır. Bazı hallerde icra hukuk mahkemesi, aşkın hacze ilişkin şikayeti duruşmalı olarak da inceleyebilecektir. Aşkın haciz davaları neticesinde; lehe veya aleyhe vekalet ücretine hükmedilmemesi uygulaması yaygındır. Bize göre bu uygulama doğru değildir. Bu bir yargılama olduğundan ve konusu alacaklının tasarrufu olduğundan mahkemece, vekalet ücreti takdiri, daha isabetli olacaktır. Aşkın hacze ilişikin şikayetlerin, icra memur muamelesini şikayet gibi değerlendirilmesinin doğru olmadığı düşüncesindeyiz.
Çoğu kişinin zannettiği gibi aşkın haciz davalarında icra hukuk mahkemelerinin kıymet takdiri yapmadığını yeniden vurgulamak isteriz. İİK’nın 16. Maddesi dikkate alınarak görülen bu davalar, çok hızlı şekilde karara bağlanmaktadır. Kanun’dan kaynaklı olarak aşkın haciz sebebiyle zarara uğrayan kişinin maddi ve manevi tazminat isteme hakkı bulunmaktadır. Ancak uygulamada bu istemin de sıkı şartlara bağlı olduğunu ve ağır bir kusur veya kasten yapılmış bir işlem sonucunda tazminata hükmedildiğini söylemekte fayda vardır.