Yasa ve genel tebliğlerde müzayede mahallerine sınır getirilmediğinden, müzayede yapılan yerin münhasıran müzayede yapımına tahsis edilmiş olup olmaması durumu değiştirmeyecektir. Şu halde müzayede nerde yapılırsa yapılsın, müzayedeye çıkarılan malın mülkiyeti kime ait olursa olsun, müzayedeyi düzenleyen kim olursa olsun, vergiye tabi tutulacaktır.
Diğer taraftan, müzayede suretiyle yapılan satışların devamlılık göstermesi şart değildir. Esasen devamlı yapılan faaliyetler zaten KDV’nin konusuna girmektedir. Dolayısıyla kanunun 1/3-d maddesinin amacı, arızı olarak yapılan müzayede işlemlerini vergilendirmek olduğunu ifade edebiliriz.
15 Seri Nolu KDV Genel Tebliğinde cebri icra, izaleyi şüyu, ipoteğin paraya çevrilmesi, tasfiye gibi nedenlerle müzayede mahallerinde yapılan açık arttırma, pazarlık ve diğer şekillerdeki satışların KDV’ye tabi olduğu belirtilmiş bulunmaktadır. Ancak sözü edilen kanunun istisna ve vergi oranlarına ilişkin hükümlerinin bu satışlar için de geçerli olacağı tabidir.
Müzayede mahallinde yapılan satışlarda, satışın herhangi bir sebeple gerçekleşmemesi halinde vergi tahakkuk ettirilmeyecek, tahakkuk ettirilen vergi terkin edilecektir.
Örneğin, genel ve katma bütçeli idareleri ve belediyeler iktisadi kuruluşlar olmadıklarından, arızi olarak yaptıkları menkul ve gayrimenkul teslimleri KDV’ye tabi değildir. Ama söz konusu kuruluşlar müzayede düzenlemek suretiyle menkul ve gayrimenkul teslim ederlerse vergiye tabi olacaklardır.
KDVK’nun 1/3-d md hükmüne göre müzayede mahallerinde yapılan satışlar KDV’ye tabidir.
İlamsız takiplerde, borçlu tarafından alacağa itiraz edilmesi halinde takibatın devam etmesi için mutlaka bir mahkeme kararı olması gerekmektedir.
İcra daireleri, mahkeme kararına dayanarak haciz ve satış işlemini yapmaktadırlar. Satış gerçekleştirildikten sonra, “tahsilat makbuzu” adı altında iki nüshalı bir makbuz düzenlenmekte, Adalet Bakanlığı yetkililerince mühürlü, imzalı, cilt ve seri numaralı makbuzun aslı borçluya verilmekte, sureti ise ciltte kalmaktadır.
Öte yandan, alacaklının tahsil edilen parası “reddiyat makbuzu” düzenlemek suretiyle yapılmaktadır. Bu makbuzda mühürlü, seri ve sıra numaralıdır. İki nüshalı olan bu makbuzun aslı dosyasına konulmakta, sureti ise, ciltte kalmaktadır. Dolayısıyla alacaklıya “reddiyat makbuzunun örneği verilmemektedir. İstemesi halinde ödenen miktara ilişkin olarak alacaklıya ayrıca biz yazı verilebilmektedir.
Bu makbuzlarda toplam borç miktarı yazılmaktadır. Ancak mahkeme ilamında borçların dökümünün ayrıca yapılmış olması halinde, bu makbuzlarda; “toplam borç”, “vekalet ücreti”, “mahkeme masrafı”…. gibi bir döküm yapılması mümkün bulunmaktadır.
Ancak alacaklıların alacakları için genel olarak toplam meblağları dava konusu yaptıkları ve mahkeme ilamlarının da bu toplam bedeli talep edebilecekleri yolunda karar verdikleri saptanmıştır. İcra memurunun bu kararların aksine borç dökümünü yapmaları mümkün değildir.
KDVK’nun 40. maddesine 4108 sayılı kanunla eklenen 5 nolu fıkra ile, kanunun 17. maddesinin 1. fıkrasında sayılan kurum ve kuruluşlara sadece vergiye tabi işlemlerinin bulunduğu dönemler için beyanname verdirme, beyanname yerine kaim olmak üzere işleme esas belgeleri kabul etme, bu mükelleflere ait verginin beyan ve ödeme zamanı ile tahsiline ilişkin usul ve esasları belirtme konusun da Maliye Bakanlığına yetki verilmiş bulunmaktadır.
Söz konusu yetki çerçevesinde, kanunun 1/3-d maddesi uyarınca müzayede yoluyla satış yapan icra dairelerinin bu satışlarıyla ilgili KDV’nin beyan ve ödenmesi ile ilgili işlemlerinin 48, 58, 81 ve 91 Seri Nolu KDV Genel Tebliğlerinde yer alan açıklamalara göre yürütülmesi uygun olacaktır.
Bazı durumlarda izale-i şuyu çerçevesinde yapılan satışlarda paydaşlardan birinin alıcı olması halinde matrah ile ilgili tereddütler ortaya çıkmaktadır.[2] Bu gibi durumlarda icra memurluğunca satış yapılacak olan ve %50 nispetinde hissedarı olan kişinin taşınmazı alınması halinde söz konusu satış işlemine ilişkin olarak KDV matrahı malik olunan %50 nispetindeki hissenin indiriminden sonra kalan tutar matrah olacaktır.[3]
Öte yandan, gümrük depolarında yer alan malları tasfiye etmek amacıyla Tasiş Genel Müdürlüğü tarafından yapılan satışlar KDV kapsamına dahil olmaktadır. Burada devamlı olarak yapılan mal teslimleri KDV’ye tabidir. Ayrıca satışa konu olan mallar ithal yoluyla yurda girmiş olan mallardır.[4] Yurda ithal yoluyla getirilen bu malların Tasiş tarafından ihale yoluyla satılması halinde de KDV söz konusu olacaktır.
Kamu kurumları tarafından açılan ihalelerinin şartnamelerinin verilebilmesi için ve ihaleye katılıp katılmama kararı verecek olan istekliler için ilgili kurumların saymanlıkların veya döner sermayeleri tarafından ihale şartnameleri ücreti mukabilinde alınmaktadır. Kamu kurumları saymanlıkları ve döner sermaye işletmelerinin ihale şartnamesi satışları, kanun 1/3-g md. göre; KDV’ye tabi olacaktır. Bu satışlarda uygulanacak KDV oranı ise genel orandır. Maliye Bakanlığı görüşü de bu doğrultudadır.[5]
Diğer taraftan, gümrük antrepolarında bulunan henüz Türkiye’de serbest dolaşıma girmeyen malların, yine antrepoda başka şirketlere satışı ve devri, KDV’nin konusuna girmekle beraber 3065 sayılı KDVK’nun 16/1-c md.ne göre KDV’den istisna bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu satış nedeniyle KDV hesaplanmayacaktır.[6]
Sonuç olarak, icra dairelerinde yapılan satışlarda KDV yönünden uygulamada satışa konu menkul veya gayrimenkul açısından KDV nispeti ile ilgili önemli problemler yaşanmaktadır. Bu problemlerin en aza indirgenebilmesi için yaşanana sorunla ilgili Gelir İdaresinden özelge talep edilerek ilgili icra dairesine ibraz edilmesinde yarar görülmektedir.
Bu köşe yazısı, sayın Av. N. Gaye ALPASLAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
---------------------
[1] DEĞER Nuri, Açıklamalı ve Uygulamalı KDV, Yaklaşım Yayıncılık, Temmuz 2007, Ankara, s.106
[2] Danıştay 7. Dairesi, 18.2.1987 gün ve E:1986/127 ; K:1987/372 sayılı kararında: mirasa konu olan ve sahiplerince satışı KDV konusuna girmeyen bir traktörün, izale-i şuyu yoluyla Mahkeme nezaretinde satışının KDV ye tabî olduğu yolunda karar vermiştir.
[3] Danıştay 7. Dairesi 5.4.1988-E:1986/2860: 1988/962 sayılı karar: cebrî icra yoluyla yapılan bir satışın KDV ye tabî olduğunu kabul etmiştir.
[4] Danıştay 11. Dairesi, 5.10.1998 tarih ve E 1997/3969, K 1998/3147 sayılı kararında, Belediye Encümeni huzurunda kapalı zarf usulü ile gerçekleştirilen ihale suretiyle taşınmaz satışının KDV’ye tabi olacağını hükme bağlanmıştır.
[5] Maliye Bakanlığı’nın 13.03.1996 gün ve 10309 sayılı özelgesi.
[6] Maliye Bakanlığı’nın 31.05.2007 gün ve 49431 sayılı özelgesi.