İç Güvenlik Paketi - Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu

Abone Ol


2911 sayılı Kanunun 23. maddesi, hangi hallerde yapılan toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı hale geleceğini 12 bent halinde sıralamıştır. Önerilen değişiklikte, yapılan toplantı veya gösteri yürüyüşünde havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dahil patlayıcı maddeler, demir bilye ve sapan taşınmasının toplantı veya gösteri yürüyüşünü 2911 sayılı Kanuna aykırı hale getireceği ifade edilmiştir. Mevcut 23. maddede; taş, sopa, lastik çubuk, zincir gibi aletlerin toplantı veya gösteri yürüyüşünü Kanuna aykırı hale getireceği kabul edildiğinden, bu vasıtalardan daha az tehlikeli sayılmayan havai fişek, molotof, demir bilye ve sapan gibi aletlerin kapsama alınmasında bir yanlışlık görülmemektedir.

Değişiklikte, sadece demir bilye denilmemiş, onunla birlikte kullanılan, yani demir bilyeyi tehlikeli hale getiren sapanın varlığı aranmıştır. Bununla birlikte, yalnızca demir bilyenin veya sapanın varlığı da, 2911 sayılı Kanunun 23. maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinde sayılan maddeler çok fazla olup tahdit de edilmediğinden, bunun yanında taş ve demir içerikli maddeler de yasak kapsamında sayıldığından, sırf demir bilye veya sapanın bulunması da yapılan toplantı veya gösteri yürüyüşünü Kanuna aykırı hale dönüştürmeye yeterli sayılabilecektir.

Belirtmeliyiz ki, büyük bir toplantı veya gösteri yürüyüşü sırasında yalnızca birkaç göstericinin elinde taş veya bayrak sopasının, hatta demir veya lastik çubuğun bulunması, sırf bu nedenle o toplantı ve gösteri yürüyüşünü Kanununa aykırı hale getirip, 2911 sayılı Kanunun 24. maddesi uyarınca dağıtılmasına dayanak olarak kullanılabilmeli midir? Elbette bu sorunun cevabını düşünmek ve kamu otoritesinin görevden kaynaklanan yetkisini kötüye, keyfi veya bahane ile kullanmaması gerektiğine işaret etmek gerekir. 2911 sayılı Kanunun “Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması” başlıklı 24. maddesinin 4. fıkrasına göre, “Toplantı ve gösteri yürüyüşüne 23. maddesinin (b) bendinde yazılı silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması halinde bunlar güvenlik kuvvetlerince uzaklaştırılarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam edilir. Ancak, bunların sayıları ve davranışları toplantı veya gösteri yürüyüşünü Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede ise yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır”.

2- 2911 sayılı Kanunun “Toplantı ve gösteriye silahlı katılanlar”  başlıklı m.33’ün 1. fıkrasının değiştirilmesi düşünülmektedir.
“Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine;

a) Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler taşıyarak veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek katılanlar iki yıl altı aydan dört yıla kadar,

b) Yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşıyarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyerek katılanlar ile kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşıyarak veya bu nitelikte sloganlar söyleyerek veya ses cihazları ile yayınlayarak katılanlar altı aydan üç yıla kadar,

Hapis cezası ile cezalandırılırlar”.

Mevcut düzenlemede, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine 2911 sayılı Kanunun 23. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde sayılan silah veya araçları taşıyarak katılanlar hakkında 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Silah veya aracın ateşli silah veya patlayıcı veya yakıcı madde olması durumunda, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. Silah veya aracın bulundurulmasının suç oluşturması durumunda da, ayrıca bu suçtan dolayı ilgili hakkında cezaya hükmolunacaktır.

33. maddenin ikinci fıkrasında bir değişikliğe gidilmesi önerilmemiştir. Bu hükme göre, “Toplantı ve gösteri yürüyüşünün Kanuna aykırı olması halinde ve dağılmamak için direnildiği takdirde, ayrıca 32. madde hükümlerine göre cezaya hükmolunur”.

Görüleceği üzere; toplantı veya gösteri yürüyüşüne taş, sopa, lastik çubuk, zincir veya demir bilye ve sapanla katılmak, yani toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanın bu maddelerden birisini yanında taşıması veya kimliğini gizlemek amacıyla yüzünü tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örtmesi halinde, hakkında iki yıl altı aydan dört yıla kadar hapis cezası uygulanacaktır. Bundan başka, yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşıyarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniforma benzeri giysiler giyerek veya kanunların suç saydığı nitelikte afiş, pankart, döviz, resim, levha gibi araç ve gereçler taşıyarak veya bu nitelikte sloganlar söyleyerek veya ses cihazları yayınlayarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanlar hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası tatbiki yoluna gidilebilecektir.

Toplantı veya gösteri yürüyüşü izne bağlı değildir. Bununla birlikte, 2911 sayılı Kanunda yer alan bildirim usulünün bir izin sistemi biçiminde algılandığı ve uygulandığı bilinmektedir. Şimdi de bu derece ağır yasak ve yaptırımlarla, toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılmanın tehlikeli olduğu algısı bireylerin zihnine yerleştirilecektir. Elbette bu ağır yasak ve yaptırımların, olumlu veya olumsuz anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin her yerinde aynı derecede uygulanmasını beklemek de iyimser bir yaklaşım olacaktır.

Bir toplantı veya gösteri yürüyüşüne henüz katılmadan, yani gelmek üzere olan veya giden kişinin üzerinde, Tasarı ile önerilen 33. maddenin 1. fıkrasında sayılan yasak maddelerin bulunması suç değildir. Ancak katılmanın gerçekleşmesi anından itibaren bu maddelerden herhangi birisinin, örneğin taşın, sopanın, lastik çubuğun, demir bilye ve sapanın kişinin üzerinde veya yanında bulunması halinde, ceza sorumluluğu doğacaktır. Bu sorumluluğun doğması için demir bilye ve sapanın birlikte bulunması gerektiği gözardı edilmemelidir.

“Molotof kokteyl ve benzeri el yapımı olanlar dahil patlayıcı maddeler” ibaresi isabetli olmuştur. Ancak hükümle öngörülen ceza sorumluluğunun çok ağır olduğunu, bazı maddeler yönünden kabulünün mümkün olamayacağını, bu sebeple de bazı yasak maddelerin ve ceza ağırlığının gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etmek isteriz.

İçişleri Bakanı’nın da katıldığı bir tartışmaya değinmek gerekir. Bir görüşe göre, ateşli silah için bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörüldüğü halde, burada cezanın iki yıl altı aydan dört yıla kadar hapis cezası olması hakkaniyete ve adalete aykırıdır. Sayın Bakan; bu düşüncenin doğru olmadığını, ateşli silah taşıyanın 6136 sayılı Kanuna göre ayrıca cezalandırılacağını, bunun yanında 2911 sayılı Kanunun 33. maddesinin 1. fıkrasında sayılan yasak maddeleri taşımanın değil, toplantı veya gösteri yürüyüşünde kullanmanın suç sayıldığını belirtmiştir.

Bu düşünce iki nedenle doğru değildir. Birincisi; ateşli silah taşıyanın “non bis in idem/bir suçtan iki defa ceza verilmez” ilkesine rağmen, hem 6136 sayılı Kanundan ve hem de 2911 sayılı Kanundan hareketle cezalandırılabilmesi için, 2911 sayılı Kanunun mevcut 33. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Silah veya aracın bulundurulmasının suç oluşturması halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da ilgili hakkında kanun hükümlerine göre cezaya hükmolunur”. Tasarıda, bu hükmün kaldırılmasının düşünüldüğü görülmektedir. Bu hükmün korunması gerekir. Aksi halde, “Fikri içtima” başlıklı TCK m.44’ün tatbiki gündeme gelecek ve aynı eylemle iki ayrı suçun işlenmesi halinde cezası ağır olandan, burada fail hakkında 2911 sayılı Kanuna aykırılıktan hüküm kurulacaktır.

Bundan başka, ateşli silah ile taşın veya lastik çubuğun veya zincirin aynı seviyede tehlikeli görülmesi de doğru değildir.

İkincisi ise, 2911 sayılı Kanunun 33. maddesinin 1. fıkrası ile yasaklanacak maddelerin toplantı veya gösteri yürüyüşünde kullanılması değil, “taşınması” suç sayılmaktadır. Bu sebeple, yasak maddelerden birisini yanında taşıyan göstericinin, bu maddeyi sadece yanında bulundurup taşımadığından bahisle cezalandırılamayacağını ileri sürmek, önerilen düzenleme yönünden mümkün değildir.

Yüzün tamamen veya kısmen bez, atkı, örtü, maske ve sair maddeyle kapatılması halinde, failin bu kapatmayı kimliğini gizlemek amacıyla yaptığının tespiti aranacaktır. Yalnızca yüzün kapatılması, bu eylemin kimliği gizleme amacına hizmet etmemesi halinde suç sayılmayacaktır. Tasarı hükmü, bu konuda failde özel kastın varlığını aramıştır.

Tasarıyı iki açıdan eleştirmek mümkündür; birincisi, önerilen iki yıl altı aydan dört yıla kadar hapis cezası miktarı çok ağırdır. Kimliğini gizlemek amacıyla yüzü örtmek veya örtmeye çalışmak eyleminin karşılığında bu derece ağır yaptırımın öngörülmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özüne müdahale sayılabilir. Kanun koyucunun, toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılanlardan hukuka aykırı davrananların tespiti için bu tür zorlamaya başvurduğu düşünülebilir.

Ancak kanun koyucu, hukukun evrensel ilke ve esaslarını bir kenara koymak suretiyle dilediği her yasak ve yaptırımı da kabul edemez. Yüzünü kapatan kişi; bunu üşüdüğü, gazdan etkilendiği, yüzüne gelecek herhangi bir maddenin zarar vermesini engellemek için yaptığını veya protestosunu maske takarak yerine getirdiğini savunabilir. Ancak sorun ispat meselesi değildir. Ana sorun, hangi gerekçeyle yüz kapatılırsa kapatılsın, bu eylemin failin kimliğini gizlemek amacıyla yaptığının tespiti durumunda uygulanacak cezanın ağırlığıdır.

“Yasadışı örgüt ve topluluk” veya “kanunların suç saydığı nitelikte resim, afiş, levha, pankart, slogan” gibi kavramların içerik itibariyle belirgin olmadığı, fakat karşılığında ciddi hapis cezasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Örneğin, hangi sloganın kanunlarda suç sayılıp sayılmadığı hususunda belirleme, kim tarafından veya nasıl yapılacaktır? Toplantı veya gösteri yürüyüşü sırasında kullanılan sözlerin suç teşkil edip etmediğinin ayırımını kim, hangi ölçütü esas alarak yapacaktır? 33. madde ile getirilmesi düşünülen kısıtlama; ifade hürriyeti, eleştiri ve protesto hakkının özünü zedelemez mi? Bu yasak karşısında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımı nasıl sağlanacaktır? “Demokratik hukuk devleti” ilkesi esas alındığında, bu yasağın hukuka ve Ceza Hukukunun fonksiyonlarına uygunluğu nasıl savunulacaktır? Kamu otoritesinin keyfi kullanımına açık bırakılan ve Anayasanın 13. maddesinde tanımlanan ölçütlere aykırı düşen yetki ve kısıtlamalar, hem İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine ve hem de Anayasaya aykırı sayılacaktır.

Anayasa m.90/5, kişi hak ve hürriyetleri konusunda Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmeler ile kanunların çatıştığı noktada uluslararası sözleşmelere üstünlük tanımaktadır.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)