İç Güvenlik Paketi - PVSK

Abone Ol
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İçişleri Alt Komisyonu’nun 05.01.2015 tarihinde kabul ettiği ve kamuoyunda “iç güvenlik paketi” olarak bilinen “Polis Vazife Salahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu, Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” vasıtasıyla birçok kanunda değişikliğe gidileceği görülmektedir. Tasarı, yürürlük ve yürütme maddeleri hariç toplam 130 maddeden oluşmaktadır. Aşağıda, sorunlu gördüğümüz Tasarı hükümlerinden bazıları hakkında tespitler sunulacaktır.

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK)
1- 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı 4/A maddesine, polisin ve 2559 sayılı Kanunun 25. maddesinin yaptığı atıfla jandarmanın bireyin üstünde ve eşyası ile aracında arama yapabilme yetkisini genişleten hükümlerin ekleneceği anlaşılmaktadır. Bu düzenleme ile getirilmesi hedeflenen, hakim kararı veya yazılı emir olmaksızın kolluğun elle dıştan kontrol yapabileceğine dair hükmün Anayasa m.20/2’ye aykırılık olduğunu belirtmek isteriz. Çünkü hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça, hiç kimsenin üstü elle dıştan da olsa aranamaz.

2- PVSK m.13’de,polisin hangi hallerde yakalama yapıp gerekli kanuni işlemleri yapabileceği sıralanmıştır. Şimdi ise, 7 bent halinde sıralanan bu sebeplere “Kendisinin veya başkalarının can güvenliğini tehlikeye düşürenleri,” olarak (H) bendinin eklendiği, ayrıca dinin eklendiği, ayrıca “Yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.” yerine, “eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemleri yapar.” cümlesine yer verildiği görülmektedir.

İç hukukta koruma ve uzaklaştırma terimlerini tanımlayan hangi düzenlemeler mevcuttur? Bu tedbirlerin kapsam ve niteliklerinin nelerden ibaret olduğu hususlarında açık ve net belirlemeler olmadığı görülmektedir. Örneğin uzaklaştırma tedbiri çerçevesinde, bireyin somut bir alandan, bölge, il veya ilçeden çıkarılması mümkün olabilecek midir? Bu durumda, Anayasa m.23 ile korunan yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlali gündeme gelebilecektir. Bu kuralın, Anayasa m.13 ve 23’e aykırı olup olmadığı gözden geçirilmeli, kolluğu keyfi hareket edebilme ve denetlenmesi mümkün olmayan yetkiler tanınmasından uzak durulmalıdır.

Örneğin bir siyasetçi üniversite veya hastaneyi ziyarete geldiğinde, bölgede can güvenliğini tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle bazı insanların “uzaklaştırma tedbiri” adı altında o yere girişine izin verilmemesi gündeme gelebilecektir.

Anayasa m.14/2’ye göre, “Anayasa hükümlerinden hiçbiri Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz”.

Madde metnine eklenmesi düşünülen ibareler, “öngörülebilirlik ilkesi” ne de aykırıdır; zira başvurulan tedbire karşı itiraz yolunun nasıl işletileceği belirtilmeksizin, “eylemin ve durumun niteliğine göre” ifade edilen soyut belirlemelerle ve salt güvenlik gerekçesiyle başvurulabilecek tedbirler hakkında somutlaştırma yapılmaksızın, güvenliğin nasıl ve ne şekilde tehdit edildiği ortaya koyulmaksızın, bireyin bir alan, yer veya bölgeden uzaklaştırılması hukuka aykırı olacaktır.

3- 2559 sayılı Kanunun “Zor ve silah kullanma” başlıklı 16. maddesine, “basınçlı” ibaresinden sonra gelmek üzere ibaresinden sonra gelmek üzere “ve/veya boyalı” ibaresi eklenmesi öngörülmüştür. Bu ibare madde metnine eklenmeden önce de yasal dayanağı olmaksızın birçok toplantı ve gösteri yürüyüşünde boyalı su kullanıldığı ileri sürülmüştür. Belirtmeliyiz ki, kolluğun kullanacağı boyalı suyun insan vücuduna ve diğer canlılara zarar verici hiçbir kimyevi maddeyi taşımaması, gerek basınçlı ve gerekse boyalı suyun somut gerekliliğin oluştuğu durumda ve geçici kullanılması düşünülmelidir.

Polisin silah kullanma yetkisine; “Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara ve kişilerin tek tek veya toplu halde bulunduğu açık veya kapalı alanlara molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde” ibaresinin eklenmesi düşünülmektedir. Bu hükümle birlikte, saldırı fiiline ek olarak saldırıya teşebbüs edenlere, yani saldırı hazırlığında olduğunu kolluğa düşündürtecek hazırlık hareketlerinde bulunanlara karşı da kolluk silah kullanılabilecektir. “Teşebbüs” kavramı, henüz başlamamış bir saldırının gerçekleşme ihtimalinin her kolluk mensubu veya amirinin sübjektif olarak belirleyeceği şekilde tespit edilecek olursa, kolluğun silah kullanma yetkisi keyfi kullanıma açık hale gelebilecektir. Kolluk, “saldırı teşebbüsünün olduğunu tespit ettim/zannettim” demek suretiyle silah kullanmayı kolaylaştırabilecektir.

4- Gerek polise ve gerekse jandarmaya, hakim kararı olmaksızın yapılan önleme dinlemesinin hakimin tasdikine sunulmasında 48 saate varan, bu sürede dinleme yapabileceği bir yetkinin tanınması hedeflenmektedir. Bunun dışında, önleme dinlemelerini kontrol altında tutmak ve kolluğun kimleri, hangi gerekçeyle dinlediğini takip etmek isteyen Hükümet, gerek dinleme kararını alınmasında ve gerekse gecikmesinde zarar bulunan acil dinlemelerin tasdikinde kolluğa, bu konu ile görevli ve yetkili kılınan hakime, yani Ankara Ceza Mahkemesi üyesine başvurması zorunluluğunu getirmektedir. Bu sistemin kolay yürüyebileceğini, 81 il ve ilçeden gelen tüm taleplerin Ankara’da bulunan bir hakim tarafından yeterli şekilde incelenip hukukilik denetimini layıkı ile gerçekleşebileceğini söylemek mümkün değildir.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)