Daha birkaç sene öncesine kadar insanlar evlerinden gece yarısı, sabaha karşı alınıyordu.
Şimdi bunun insan haklarına aykırı olduğu yeni anlaşıldı. Nikah davetiyesi gibi kırmızı mumlu davetiye ile ifade vermeye gelmeleri rica ediliyor.
Daha birkaç sene öncesine kadar insanların özel hayatları yoktu.
Vefat etmiş anaları, babaları, kızları, eşleri, yeni doğmuş torunlarına kadar program, kaset, CD’leri yayınlanıyordu.
Şimdi insanların özel yaşamları olduğu, her şeyin uluorta söylenemeyeceği ve hele suç yükleme ve iftira edilemeyeceği yeni anlaşıldı.
Daha birkaç sene öncesine kadar polis tarafsızdı, yargı bağımsızdı, her şey düzgün işliyordu.
Şimdi birdenbire ne olduysa bir çok polisin cemaat, bir kısım yargının tarikat aleti olduğu anlaşıldı.
Yargıda kumpas kurulduğu yani sahte delil ve belgelerin kullanıldığı;
Paralel devlet yapılanması olduğu yani devlet içinde yasa dışı örgütlenme olduğu;
Haksız tutuklamalar, peşin kararlar verildiği yeni meydana çıktı.
Devlet düzeni alt üst oldu, devlet görevlileri darmadağın edildi.
Daha birkaç sene öncesine kadar internet, gazete ve televizyonlarda kaset, CD yayınları, panel ve söyleşi adı altında alenen yayınlanabiliyordu.
Şimdi yazılı ve görsel medyanın gözü kulağı, ağzı, burnu kapatıldı.
Görmüyor, duymuyor, söylemiyor, koku dahi almıyor.
Yalnızca emir alıyor.
Daha birkaç sene öncesine kadar haklarında karar verilmeden insanların 10 sene tutuklu kalmaları olağan idi, şimdi bu sürenin yarısı kadar bile tutuklu kalmanın insan haklarına aykırı olduğu yeni anlaşıldı.
Daha birkaç sene öncesine kadar, Onuncu Yıl Marşını, And’ımızı söylemek ulusal devletin bir sembolü idi,
Şimdilerde bunların açılım ve dağılım yapılanmasına aykırı olduğu anlaşıldı.
İstiklal Marşını söylemek dahi bir cesaret meselesi haline geldi.
Daha birkaç sene öncesine kadar; kapatılan, görevine son verilen özel mahkemelerde davalara devam edilmesi normal görülüyordu.
Şimdilerde, kapatılan mahkemelerde davaların görülemeyeceği meydana çıktı.
Ancak bu mahkemelerde ve bu koşullarda yargılanan insanların aldıkları ağır cezalar için hiç bir şey yapılmıyor.
Bu mahkemelerde ve bu koşullarda hayatını kaybeden, organlarını kaybeden, özgürlüğünü kaybeden, ana baba ve evlatlarını kaybeden insanlar için hiçbir şey yapılmıyor.
Bu insanlar görmezden geliniyor.
Yok sayılıyor.
Bütün bu durumlar nazara alındığında üzerinde tartışılan ve öngörülen iade-i muhakeme yani yargılamanın yenilenmesinin yetersiz kalacağı açıktır.
Yapılması gereken şey; sanıkların itibarlarının ve kazanımlarının geri verilmesi yani iade-i itibar sağlanmasıdır.
Bu davalar bütün sonuçları ile ortadan kaldırılarak ilgililere kaybedilmiş tüm hak ve kazanımları iade edilmelidir.
Ve kendilerinden af dilenmelidir.
Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdem AKYÜZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.