HUZUR DERSLERİ: Kaybetmeyi seçmek

Abone Ol

Bize o kadar bu hayat başarıyı aşıladı ki… Kaybetmeyi hor görüyoruz, korkuyoruz. Oysa her başarı, kaybın önündeki bir perde değil midir?

Ben kaybedenlerin yanında olmayacağım, ben hep başaranlarla beraberim düşüncesi ne ara hakim oldu bize?

Kendi adıma bazen kaybetmeyi tercih ediyorum. Bile bile lades yani. Başarmanın her seferinde bir anlamı yok. Benim anlattığım klasik bir miskinlik değil.

Para kaybetmeyi, iş kaybetmeyi, savaş kaybetmeyi, dava kaybetmeyi göze alın. Kaybedeceğinizi bile bile kaybeden tarafta olun bazen. Aşk da öyle değil midir? Kaybetmek neden kötü olsun?

Hani Son Samuray filmini hatırlıyor musunuz? Filmin son sahnesi ve ölüme atılan adımlar, kaybetmeye koşanlar…

Bir Sufiyi, dere kenarında topladıkları yeşillikleri yıkarken gören padişahın adamı sordu. “Dik kafalılık etmesen de padişahın yanında olsan ve şu rezilliklerden kurtulsan olmaz mı?” Sufi, “sen de benim gibi buna kanaat etsen de padişahın kapısındaki hizmetçilikten kurtulsan olmaz mı?”.

Bir başka hikayede ise idama mahkum edilen iki kişiden arkadaşı öne geçer ve arkadaşından önce idam edilmek ister, sorarlar nedenini “arkadaşım iki dakika bile olsa benden fazla yaşasın” der. Kaybettiği hayat olmasına rağmen, öne atılan bu adamın, tercih ettiğinin farkında mısınız?

Belki şöyle düşünülebilir, kaybetmeyi göze alan daha büyük şeyleri kazanabilir. Ben tam aksini söylüyorum. Öyle kaybetmeyi göze almalıyız ki, başka bir şeyleri kazanmak dahi bunu perdelemesin.

Bazen kaybetmeyi tercih etmeliyiz. Herhangi bir şey düşünmeden, er ya da geç kazanmayı hayal etmeden. Doğrularımız için, inandıklarımız için kaybeden tarafta olmak gerekiyor. Hem de hiç tereddüt etmeden….

Kazanmayı dayatan bu hayata inat, her şeye rağmen kaybetmeye hazır mısınız? Kaybedenlerin kalbi kırık olur belki, var mısınız kaybetmeyi istemeye, var mısınız kalbi kırıklardan olmaya?