HUZUR DERSLERİ: Hayatın Akordu

Abone Ol

HUZUR DERSLERİ: Hayatın Neresindesiniz?

Hayatımızın amacı nedir? Bazen sorgulamak gerekiyor bunu. Zira pergelin sivri ucunu koyduğumuz tam da o nokta kayabiliyor ya da silikleşebiliyor. Günlük tutmanın aslında çok faydası var. 15’li yaşlarda, 20’li yaşlarda, 30’lu yaşlarda neler düşünürdük, değerlerimiz nelerdi? Ya da daha ileriki bir yaşımızda neler düşüneceğiz?

Ali Poyrazoğlu’nu şu hikayesini herkes okumuştur, çok hoşuma gider:

"Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm. Mutfak işinden de anlarım. Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım. Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.  Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Ötekinin içtiğini beriki içmez. Dört kişilik sofra kurdum. Mumları da yaktım. Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım. Müziği de ayarladım.

Geldiler.

20 yaşında ben, 35 yaşımda ben, 40 yaşımda ben ve bugünkü ben, dördümüz. 20 yaşımdaki beni, 35 yaşımın karşısına oturttum. 40 yaşımın karşısına da, ben geçtim. 20 yaşım, 35 yaşımı tutucu buldu. 40 yaşım, ikisinin de salak olduğunu söyledi. Yatıştırayım dedim. "Sen karışma moruk" dediler. Büyük bir hır çıktı. Komşular alttan üstten duvarlara vurdular. 20 yaşım kırk yaşıma bardak attı. Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.

Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine’’?

Aslında her yaşta farklılıkların olması kadar tabii bir şey yok, farklı değerlendirmelerin de. Ancak temel değerlerimizde bir kaymanın olmaması lazım. Eğer kalbinizde insaf hala duruyorsa, 20 yaşında açlık haberlerini dinlerken gözlerinizin akan yaşı, 40’ında da geliyorsa, hala sevgi barınıyorsa bütün yaş dönümlerinizde, işaret levhalarınız değişmediyse problem yoktur. Yani biraz tartışma olsa da evde, kavga çıkmaz dördümüz arasında.

Köşe taşlarınızın iyi tutulması ya da temellerinizin iyi atılmasıyla ilgilidir ve bunları siz, ama sadece siz atacaksınız. Bencillikten uzak tutarak kendinizi, hep sevmeye odaklanarak, adaleti hep ilke edinerek, hep dürüst ve nazik kalarak.

Aslında saydıklarım ve benzerleri, insan olmanın temeli. Bunlar olsun da ister sağcı olun ister solcu. Ne fark eder ki. İstanbul’da iki avukat tanıdım ilk geldiğimde ve çok da sevdim. Birisi dindar diğeri de tam aksine kendisinin inanmadığını söyleyen arkadaşım... İkisi de o kadar dürüsttür ki... Baktıkları davalarda mahkemelerde aleyhlerine o kadar bilirkişi raporu yazmışımdır ki. Ama inanın, bir gönül kırgınlığı bile hissettirmediler bana, bahsini bir kere bile etmediler, yüzlerini eğmediler.  Sevgili arkadaşlarım, adınızı vermiyorum burda; ama sizi, ikinizi de çok seviyorum ve iyi ki arkadaşımsınız.

Nerde durduğunuzun aslında çok da önemi yok. Tam da işte bu değerleri tutun ta yüreğinizde. Geçen yıllar sadece değer katsın bu değerlere. Erdem ya da kemalat budur, insan da budur.

Ali Poyrazoğlu’yla başladık yine asırlar ötesinden tebessüm saçan Nasreddin Hoca’yla bitireyim bari. Saz çalıyormuş Hoca. Ama tuttuğu yer hep aynı akord. Oğlu soruyor: ‘Baba, saz çalanların eli bu sazın sapında bir ileri bir geri gidiyor, sen hep aynı yerde tutup duruyorsun, neden?’

Nasreddin Hocanın cevabı: ‘Onlar, tam da benim bulduğum ve tuttuğum yeri arıyorlar’…

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım...

İşte şimdi tam da çok geçmeden günlüklerinizi açın bu yaz günü. Bu temel değerleri yazın, sevgiyi yazın, insafı ve doğruluğu yazın.

Neden mi?

Sonraki yıllarda evde kavga çıkarsa hiç olmasa açarız defterleri, Hocanın bulduğu şu akordu hemencecik buluveririz.