Huzur Dersleri: Bedel Ödemek

Abone Ol



Dilenci cevap gönderir: ‘Padişah, saygıyı ve önünde eğilmeyi, ondan bir lütuf umanlardan beklesin, benim ondan beklediğim bir şey yok ki...’

Hayat tam da böyledir aslında. Bir şey umarsanız hele de haketmeden, eğilmeniz gerekir önünde.

Karşılıksız elde edilen her şeyin bir bedeli vardır. Bazen bu gün bazen yarın ödenir bedelleri bunların.

Bazen hakkedilmeyen bir ücret bazen de hakkedilmeyen bir makam sunulur insana. Bazen de eğilip bükülmek gerekir bir şeyler elde etmek için.

Unutmamak gerekir ki, bu bedel her zaman ağırdır. İnandığınız değerlere aykırıdır ve hep sizi başkalarının karşısında olmasa bile kendi içinizde ömrünüzce mahcup edecektir.

Bizler bugüne kadar hep bedenini satanları ayıpladık. Ya Faust’ta olduğu gibi ruhunu dünyanın ışıltılı boncuklarına değişenlere ne demeli.

Hayatı, bir insan gibi yaşamak isterseniz ummak duygusunu azaltmamız gerek. Kimileri, yaptığımız işi bir lütuf gibi sunar önümüze. Kimileri, faturasını sonra keseceği hediyeleri. Eğilerek geçiyorsak kapılardan, kolumuz kanadımız kırılarak geçiyorsak yollardan... bizden geriye ne kalır ki?

İnsana yakışan ise emeğinin karşılığını almaktır. Bize kalan bazen zor yollardır, bazen sabır. Bir kuru ekmeğe talimi göze almadıktan sonra yolda yürüyemezsiniz.

Yaşı benden büyük bir hocam bana demişti ki: Seni sevdim, kimseye bir eyvallahın yok. Gerçekten şimdiye kadar, ‘şükür’, olmadı. Çünkü kimseden hak ettiğimin dışında bir şey istemedim, beklemedim. Bazen hak ettiklerimi de istemedim, isteyemedim. Öğrencilerime dediğim gibi, ben başımı eğmek istemiyorum hatta benim yüzümden sizin bile başınız eğilmesin istiyorum, dikkat ediyorum hayatıma.

Biz alnımızın terine talibiz. Hak etmediğimiz ve bedelini sonrasında ödeyemeyeceklerimize değil. Ermiş bir kimsenin hediyeleri almama sebebi olarak ‘bu dünya bir üzüm tanesi yedirir, kırk tokat vurur’ diyor ya... Ne kadar haklı.

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım.

Vitrin olmayın, bedelini farklı ödeyeceğiniz şeylere el uzatmayın. Her şey, emeğimizin karşılığı olsun. Alnımızın teri damlamalı, uykusuz geceler olmalı, göz nuru damlamalı dilekçelerinizden.

Sadece bedeli çalışmak olsun kazandıklarınızın, az olsun.

Eskilerin bir sözü var tam da burda söylenecek: ‘Minnet Hüdaya ancak’.

Kanaat ve sabrımız tam olmalı, yalancı ışıltılara gönül vermemeli. Mehmet Akif, ‘ben kuru fasulye yemeye razı olduktan sonra, minnet mi ederim dünyaya’ der.

Bu arada, siz de biliyorsunuzdur mutlaka ama, ben de söyleyeyim, ‘bildiğim iyi kuru fasulyeciler var İstanbul'da’.