HÜKÜMLÜ VEYA TUTUKLULARIN CEZAEVİNDE İNTİHAR ETMESİ: Önlemler, yaklaşım ve müdahale ilkeleri

Abone Ol

Adalet Bakanlığı, 2017 yılı itibariyle son sekiz yılda cezaevlerinde 77 çocuk ve gencin intihar ettiğini, bu çocukların yaşları 12 ila 17 arasında değiştiğini, 2009-2017 yılları arasında yaşları 12 ile 17 arasında değişen 17 çocuğun cezaevlerinde yaşamını yitirdiğini, bu çocuklardan dokuzunun ise intihar ettiğini, 18-21 yaş arasındaki genç tutuklulardan ise 68’inin bu yaşlar arasında intihar ettiğini ifade etmektedir.[1]

Sadece 2016 yılının ilk altı ayında ceza infaz kurumlarında intihar nedeniyle 30 ölümün gerçekleştiği belirtilmektedir.[2]

Yukarıda belirtilen istatistiki bilgiler, hem çocuk suçlu sayısının artışını hem de cezaevinde gerçekleşen intihar vakalarındaki artışı ortaya koymakta ve bu konuda gerekli önlemlerin alınmasını gündeme getirmektedir

Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların ulusal ve uluslararası mevzuatta belirtilen çağdaş infaz anlayışına uygun olarak, cezalarının veya tutukluluklarının infazı ile yeniden topluma kazandırılmaları gerekmektedir.

Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların bakım ve gözetim sorumluluğu; önce yaşam hakkının korunması olmak üzere temel sağlık ve güvenlik şartlarının sağlanması, yeniden suç işlemeyi önleyici çalışmaların yapılması, hapsedilmenin getirdiği olumsuzlukların en aza indirgenerek topluma yeniden sağlıklı ve üretken bireyler olarak dönmelerini temin etmeyi içermektedir. Bu konudaki en önemli görev ve sorumluluk cezaların infazını gerçekleştiren devlet kurumlarına aittir.

Hükümlü ve tutukluların infaz kurumlarında kaldığı süre içerisinde yaşadığı olaylara ilişkin baş etme becerilerini yitirmeleri ve olaylar karşısındaki zor durumdan çıkamamaları nedenleri ile intihar ve kendine zarar verme vakaları ile karşılaşılabilmektedir.

Bu nedenle, cezaevinde intihar olgusu yönünden kurumsal farkındalığın oluşması ve her kademede görev alan personelin bu konularda bilinç düzeyi ve kapasitelerinin güçlendirilmesi gerekmektedir.[3]

Bu konuyla ilgili Adalet Bakanlığı Genel Müdürlüğü İstatistik Bürosu tarafından, 2009-2014 yılları arasında Ceza İnfaz Kurumlarında yaşanan intihar olaylarıyla ilgili olarak kapsamlı bir çalışma yapılmıştır.[4]

Bu çalışma sonucunda şu hususlar tespit edilmiştir:[5]

1) 24-29 yaş aralığında intihar vakalarının daha sık olduğu gözlenmiştir.

2) İntihar vakalarının mevsimsel geçişlerde özellikle de bahar aylarında artış gösterdiği görülmüştür.

3) 10 yıl ve üzerinde hükmü kesinleşenlerde intihar vakasına daha sık rastlanılmaktadır.

4) İntihar vakaları en çok ası yöntemiyle gerçekleşmiştir.

5) Eşine ve yakın akrabaya karşı cinayet vakalarında, diğer suç vakalarına göre daha sık olduğu gözlenmiştir.

6) İntihar vakalarının cezaevine ilk girişteki bir hafta ile ilk iki yıl arasında daha sık görüldüğü tespit edilmiştir.

7) İntihar olayı en sık tek kişilik koğuşlarda gerçekleştiği görülmüştür.

8) İntihar eden kişiler arasında medeni durumu bekâr olanların daha sık olduğu belirlenmiştir.   

Ceza infaz kurumlarında intihar olaylarının engellenebilmesi veya mümkün olabilecek minimum seviyeye düşürülmesi için,  infaz koruma memurları ve psiko-sosyal yardım servisi görevlileri başta olmak üzere ceza infaz kurumlarındaki tüm birimlerde görev yapan personelin işbirliği içinde çalışması ve bu konuda gerekli önlemleri alması gerekmektedir.

Bu nedenle; Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların intihar ve kendine zarar verme davranışının en aza indirgenmesinde kurumun fiziki şartları, personel durumu ve mevzuata uygun olarak alınabilecek önlemler, yaklaşım ve müdahale ile ilgili dikkat edilmesi gereken bazı temel yaklaşım ilkeleri tespit edilmiştir:[6]

Bu temel yaklaşım ilkeleri şunlardır:[7]

1) Öncelikle İntihar risklerinin belirlenmesine yönelik ceza infaz kurumlarına gönderilen "İntihar ve kendine zarar verme" konulu formlar ilgili birimlerce doldurulmalıdır.

2) Kurumda intihar girişimi, kendine zarar verme davranışı veya intihar söylemi olan kişilere yönelik ilgi yazı doğrultusunda vaka değerlendirme toplantısı en kısa süre içerisinde olağanüstü olarak, belirli aralıklarla ise takip ve gözetim amaçlı olağan toplantı yapılmalıdır.

3) İntihar ve kendine zarar verme girişimine yönelik her türlü iş ve işlemler gizlilik esasına göre yürütülmeli ve etiketlemeden uzak durulmalıdır.

4) İntihar girişimi, kendine zarar verme davranışı veya intihar söylemi olan hükümlü ve tutuklular, mümkün olan en kısa sürede sağlık servisine ve psiko-sosyal yardım servisine yönlendirilmeli, bu servisler tarafından gerekli işlem ve görüşmeler gerçekleştirilmelidir.

5) Ceza infaz kurumlarında intihar ve kendine zarar verme girişimlerinde ilgi yazıda gönderilen temel yaklaşım modeline uygun olarak, düzenli aralıklarla kurum yöneticisi, psiko-sosyal yardım servisi uzmanları, sağlık servisi çalışanları, STK’lar ve ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği ile personel bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.

6) İntihar girişimi ve kendine zarar verme davranışı sonrasında mümkün olan en kısa sürede ilgili birimler bilgilendirilmelidir.

7) İntihar girişimi ve kendine zarar verme davranışı sonrasında, sağlık servisi tarafından mahkuma ilk müdahalesi yapıldıktan sonra ilgili sağlık kuruluşlarına sevki yapılarak gerekli tedavisi yapıldıktan sonra adli rapor alınmalıdır.

8) Eşine ve yakın akrabaya karşı cinayet suçu ile çocuğa karşı gerçekleştirilen cinsel suçlardan hükümlü ve tutuklulara yönelik özel gözetim planı hazırlanmalı ve vaka değerlendirme toplantısına dahil edilmelidir.

9) İntihar vakalarının en çok ası yöntemiyle gerçekleştiği göz önüne alınarak, kantinlerde çamaşır ipi ve benzeri ürünlerin satışının kontrollü yapılması ve aynı zamanda gözetim planına dahil edilen kişilerin üzerlerinde ası gerçekleştirebilecekleri materyallerin olmamasına özen Gösterilmelidir.

10) İstatistiki verilere göre ceza infaz kurumuna ilk defa girenler ile 24-29 yaş aralığında olan ve bekâr olan mahkûmların intihar edebilecek riskli kişilik özelliğine sahip olmaları nedeniyle ayrıca dikkat edilmelidir.

11) İntihar ve kendine zarar verme riskli kişilik özelliğine sahip kişilerin iyileştirme faaliyetlerine aktif ve etkin katılımı sağlanmalıdır.

12) İntihar ve kendine zarar verme riskli kişilik özelliğine sahip kişilere yönelik olarak psiko-sosyal yardım servisi tarafından kişinin durumu göz önüne alınarak bireysel görüşme haritası hazırlanmalıdır.

13) Gerekli görülmesi halinde sağlık servisi ile koordinasyon halinde psikiyatri kliniğine sevkedilmeli ve psikiyatri uzmanı ile eş zamanlı takibi yapılmalıdır.

14) İntihar girişiminde bulunan ve risk altında olduğu öngörülen kişilerin ilaçlarının kullanımlarının sağlık servisinin kontrolü altında yaptırılması sağlanmalıdır.

15) Psikiyatrik tedavi alan ve ilaç kullanan kişilerin takibi, sağlık servisi ve psikososyal yardım servisi tarafından koordinasyon halinde yapılmalıdır.

16) İhtiyaç görülmesi halinde aile ile iletişime geçilmeli, STK’lar ve ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır.

17) İntihar girişimi, kendine zarar verme davranışı veya intihar söylemi olan hükümlü ve tutuklular tekli odaya alınmamalı ve yalnız bırakılmamalıdır.

18) Risk taşıyan hükümlü ve tutuklular kurul kararıyla konumuna uygun bir oda/koğuşa yerleştirilmeli, gerekli takip ve kontrol yapılmalıdır.

19) Psiko-sosyal yardım servisi tarafından kişinin durumu göz önüne alınarak grup müdahale çalışmalarına alınmalıdır. (Alkol ve madde bağımlılığı müdahale programı, öfke kontrol programı, 0-18 yaş aile eğitim programı vb.)

20) Kişinin moral ve motivasyonunu artırıcı ve destekleyici hobi, spor, sosyal ve kültürel faaliyetler ile uygun meslek edindirme kurslarına dâhil edilmesi sağlanmalı ve geri bildirimleri alınmalıdır.

21) İnançları dikkate alınarak din görevlileri etkin bir şekilde iyileştirme faaliyetlerine dâhil edilmelidir.

22) Kurum idaresi tarafından kişinin yaşamını idame ettireceği birincil ihtiyaçlarının temini için çalışmalar yapılmalıdır.

23) İntihar ve kendine zarar verme vakalarının en aza indirgenmesine yönelik İl Sağlık Müdürlükleriyle iletişime geçilerek psikiyatri uzmanlarınca kurum ruhsal durum taramaları yapılmalıdır.

24) Kendine zarar verme davranışı manipülasyon amaçlı olsa bile her durumda ciddiye alınmalı, ilgi yazı doğrultusunda vaka değerlendirme kuruluna ve psiko sosyal yardım servisine yönlendirilmelidir.

25) Kendine zarar verme davranışı tekrarlayıcı bir davranıştır. Bu nedenle, anlık iyileşmeler önemli olmadığı için uzun süre izlem yapılmalı ve uzun vadeli önlemler alınmalıdır.

26) Her kendine zarar verme davranışı bir disiplin suçu olarak değerlendirilmemelidir. Bazı kendine zarar verme davranışları çıkar sağlamak için olabilir, ancak bazıları ise yardım arayışı içindir. Bu nedenle vaka değerlendirme kurulunda ilgili kişilerin görüşü alınarak psiko-sosyal yardım servisine danışarak davranışın bir disiplin suçu olup olmadığına karar verilmelidir.

27) Uzun süre ziyaretçisi gelmeyen hükümlü ve tutukluların ruhsal durumu takip edilmeli ve sürekli gözetim altında bulundurulmalıdır.

28) Kendisine uzun süreli para gönderilmeyen hükümlü ve tutukluların ruhsal durumu takip edilmeli ve sürekli gözetim altında bulundurulmalıdır.

29) 18 yaşından küçük hükümlü ve tutuklular dikkatli bir şekilde takip edilmeli, bulundukları odalar özellikle akşam gerçekleşen sayımlardan sonra belirsiz sürelerle gece boyu kontrol edilmelidir.

İntiharın gerçekleşmesi durumunda yapılacak işlemler

İnfaz kurumlarında İntiharın gerçekleşmesi durumunda şu işlemlerin sırasıyla yerine getirilmesi gerekir:[8]

1) Derhal sıralı amirlere bilgi verilerek gerekli güvenlik önemleri alınır.

2) Derhal sağlık birimine haber verilir.

3) Ası suretiyle intihar durumlarında kişinin hala yaşıyor olması ihtimali olması durumunda asıdan indirilir.

4) Kesi suretiyle ve diğer yöntemlerle intihar durumlarında ise ilk yardım müdahalesi yapılır.

5) Olay adli ve idari soruşturmaya konu olacağından, delillerin kaybolmaması için gerekli hassasiyet gösterilir.

6) Durum ayrıntılı olarak tutanağa bağlanır.

KONUYA İLİŞKİN MEVZUAT HÜKÜMLERİ

Anayasa’nın 90/son maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı hüküm altına alınmıştır.[9]

Bu nedenle konumuz açısından uluslararası sözleşme hükümlerinin de dikkate alınması gerekmektedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 3., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2., Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 6. ve Anayasamızın 17. Maddesi hükümleri burada gözetilmesi gerekmektedir. Bu hükümlerde belirtilen ve gözetilmesi gereken ilkeler şunlardır:

1. ilke: Her insan doğuştan gelen yaşama hakkına sahiptir ve bu hakkın yasalarla korunması gerekmektedir.

2. ilke: İnsan hakları içinde değer sırası bakımından ilk sırada yer alan ve en temel insan hakkı olarak kabul edilen yaşama hakkının diğer tüm hakların varlık sebebi olduğu ve bu hakların kullanımının yaşama hakkına bağlı olduğu gözetilmelidir.

3. ilke: Yaşam hakkının kullanımı için devletin yalnızca insan yaşamına saygı gösterme anlamında negatif bir yükümlülük altında olmadığı, aynı zamanda insan yaşamını etkin olarak korumak için gerekli adımları atmak, bu kapsamda bireyleri diğer kişilerin yaşamsal tehlike yaratan eylemlerinden korumak için uygun önlemleri almak ve kişinin bizzat kendi yaşamına son vermesinin önüne geçmek için gerekli tedbirleri almak gibi pozitif yükümlülüklerinin de olduğu dikkate alınmalıdır.

4. ilke: Hükümlü ve tutuklular ile gözaltına alınan ve suç şüphesiyle yakalanan kişiler bakımından yaşama hakkı daha özel bir öneme sahiptir. Bu kişilerin devletin denetimi ve gözetimi altında oldukları ve bu hassas durumları ile yaşama hakkı yönünden daha etkin bir şekilde korunmalarının temin edilmesi gerekmektedir.

Konunun değerlendirilmesi açısından uluslararası mevzuat yanında iç hukukun konuya ilişkin mevzuat hükümlerinin de gözetilmesi gerekmektedir.

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ UYGULAMASI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),  Sözleşmenin 2/1.   fıkrasından doğan devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü gözaltı, cezaevi veya zorunlu askerlik hizmeti sırasında bulunan bireyi intihara karşı korumayı kapsayacak kadar geniş yorumlamaktadır.

AİHM, devletin bu konuda bireyin kendisine karşı bir risk oluşturduğunu biliyor olması veya bilmesi gerektiği takdirde ve makul tedbirleri almaması halinde sorumluluğunun doğacağını ifade etmektedir.

AİHM konuya ilişkin kararlarında şu unsurları dikkate almaktadır;[10]

1) Her türlü özgürlükten mahrumiyet, doğası gereği, tutuklu veya hükümlü kişinin psikolojisinin bozulmasına neden olmaktadır.

2) Özgürlüğün kısıtlanması nedeniyle, kırılgan ve korumasız kalan bir kişinin intihar etme riski artabilmektedir.

3) Ulusal mevzuatların kamu görevlilerine bu kişiler hakkında daha duyarlı ve dikkatli olma görevini yüklemektedir.

4) Tutuklu veya hükümlü kişilerin hayatlarının gereksiz yere tehlikeye atılmasını önleyici tedbirlerin alınması zorunludur.

5) Suç şüphesiyle yakalanan kişilerin kamu görevlileri tarafından bu tür kişilerin intihar etmek amacıyla kullanabilecekleri eşyalardan arındırılmaları, daha etkili ve sıkı bir gözetim ile doktor kontrolü altında tutulmalarının temin edilmesi gerekmektedir.

6) Yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin devlet kurumları tarafından alınması zorunludur.

YARGITAY UYGULAMASI

Tekli koğuşa alınan hükümlünün duş aparatına kendisini asarak intihar etmesi

Yargıtay bir kararında; katılan, soruşturma evresinde dinlenen tanıklar ve sanıkların ifadelerinden hükümlünün kendisine zarar verme eğiliminde olduğunun anlaşılması karşısında; sanıkların hükümlünün kendisine zarar verme eğiliminde olduğunu bilmelerine rağmen gerekli güvenlik önlemlerini almadan, tek başına kendisine zarar verebilecek eşyalardan arındırılmadan tekli koğuşa almak suretiyle mevzuattaki emredici hükümlerin gereğini yerine getirmekte ihmal ve gecikme gösterdikleri ve bu şekilde hükümlünün duş aparatına kendisini asarak intihar etmesine neden olunduğunu, yüklenen suçun yasal unsurları itibariyle oluştuğunu ifade etmektedir.[11]

Yakalanan kişinin avukat bekleme odasının demir korkuluklarına kemeri ile asarak intihar etmesi

Yargıtay, asayiş ekiplerince yakalama işlemi uygulanarak Polis Merkezi Amirliğine teslim edilen kişinin gerek tanık beyanları ve gerekse asayiş ekiplerinin düzenlediği tutanak içeriğine göre fiziksel ve ruhsal durumu itibariyle kendi hayat bütünlüğü bakımından tehlike arz ettiğine dair belirtiler bulunduğu, konuya ilişkin mevzuat çerçevesinde yakalama işlemi hakkında derhal Cumhuriyet Savcısına bilgi verilerek emri doğrultusunda işlem yapılmadığı gibi yakınlarına da haber verilmediği ayrıca tek başına kendisine zarar verebilecek eşyalardan arındırılmadan ve gerekli tedbirleri almadan avukat bekleme odasında tutmak suretiyle mevzuattaki emredici hükümleri yerine getirmekte ihmal ve gecikme gösterildiği ve bu şekilde kişinin avukat bekleme odasının demir korkuluklarına kemeri ile asarak intihar etmesine neden olunduğu olayda, yüklenen suçun yasal unsurları itibariyle oluştuğuna hükmetmiştir.[12]

Hükümlünün kendisini müşahede odasının kapısına gömleği ile asmak suretiyle intihar etmesi

Yargıtay, suç tarihinde Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumunda nöbetçi memur olarak görev yapan sanıkların, önceye dayalı psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle suç tarihinden 1 gün önce bileklerini kesmek suretiyle intihara teşebbüs eden ve içerisine düştüğü bu ruhsal durum nedeniyle gerçek ve yakın bir intihar riski altında bulunan hükümlüyü bir kez daha yaşamına son verme girişiminde bulunmasının önlenmesi hususunda gerekli tedbirleri almadıkları, hükümlüyü olay günü Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulunun kararı olmaksızın tek kişilik müşahede odasına koydukları, bu şekilde diğer hükümlü/tutukluların gözetiminden yoksun bırakılan, sanıklar tarafından da etkin bir gözetime tabi tutulmayan bu kişinin konulduğu müşahede odasının kapısına gömleği ile kendisini asmak suretiyle yaşamına son verdiği olayda, katılanların oğlunun yaşam hakkının korunması konusunda her türlü koruyucu tedbiri almak yükümlülüğü altında bulunan sanıklara yüklenen suçun tüm unsurları ile oluştuğunu ifade etmiştir.[13]

Yargıtay kararlarından da anlaşılacağı üzere, ceza soruşturması veya infaz ile ilgili işlemler nedeniyle özgürlüğü kısıtlanan kişilerin infaz kurumlarında veya ceza soruşturması ile ilgili işlemler sırasında bulunduğu kurumlarda intihar etmesi nedeniyle gerekli önlemleri almayan veya bu konuda ihmal gösteren kişilerin cezai sorumluluğu bulunmaktadır.

SONUÇ:

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, ceza infaz kurumlarında intihar ve kendine zarar verme vakalarının en aza indirilmesine yönelik olarak uluslararası ve ulusal mevzuatta öngörülen tüm önlemler alınmalıdır.

Bu anlamda; hükümlü veya tutukluların "İntihar ve kendine zarar verme" konularında kurumlarda görevli personelin bilinç düzeyinin yükseltilmesine yönelik eğitim çalışmalarının yapılması ve konuya ilişkin personel farkındalığı seviyesinin yükseltilmesi gerekmektedir.

Nitekim Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 57292265-204.08.10-1925/183821 sayılı,  “İntihar ve kendine zarar verme olgusuna yaklaşım ve müdahale” konulu ve 27/11/2014 tarihli yazısında, İntihar ve kendine zarar verme konusunda her kademede görevli tüm personelin katılımı ile eğitim faaliyetleri düzenlenmesi ve bilinç düzeyinin artırılması çalışmalarının bir yılda en az üç kez yapılması gerektiği ifade edilmektedir.

Hükümlü veya tutukluların fiziksel ve ruhsal durumu itibariyle kendi hayat bütünlüğü bakımından tehlike arz ettiğine dair belirtiler bulunduğunun gözlenmesi halinde, kurum personelinin bu kişilerle ilgili tüm güvenlik önlemlerini alması gerekir.

Son söz olarak, hükümlü veya tutukluların infaz kurumlarında veya sair kurumlarda devlet gözetimi altında bulunduğu sırada intihar ederek yaşamlarına son vermeleri halinde, gerekli önlemleri almayan veya bu konuda ihmal gösteren devlet görevlilerinin cezai ve hukuki sorumluluklarının bulunduğunu ifade edebiliriz.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

------------------------------

[1]  https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/04/25/cezaevlerinde-77-cocuk-intihar- etti/; ET: 05.04.2019

[2] https://www.haberturk.com/gundem/haber/1339221-2016da-cezaevinde-kac-intihar-gerceklesti; ET: 05.04.2019

[3]   Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 57292265-204.08.10-1925/183821 sayılı,  “İntihar ve kendine zarar verme olgusuna yaklaşım ve müdahale” konulu ve 27/11/2014 tarihli yazısı.

[4] Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 57292265-204.08.10-1925/183821 sayılı,  “İntihar ve kendine zarar verme olgusuna yaklaşım ve müdahale” konulu ve 27/11/2014 tarihli yazısı.

[5] Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 57292265-204.08.10-1925/183821 sayılı,  “İntihar ve kendine zarar verme    olgusuna yaklaşım ve müdahale” konulu ve 27/11/2014 tarihli yazısı.

[6] Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 57292265-204.08.10-1925/183821 sayılı,  “İntihar ve kendine zarar verme    olgusuna yaklaşım ve müdahale” konulu ve 27/11/2014 tarihli yazısı.

[7] Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 57292265-204.08.10-1925/183821 sayılı,  “İntihar ve kendine zarar verme olgusuna yaklaşım ve müdahale” konulu ve 27/11/2014 tarihli yazısı.

[8] Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 57292265-204.08.10-1925/183821 sayılı,  “İntihar ve kendine zarar verme olgusuna yaklaşım ve müdahale” konulu ve 27/11/2014 tarihli yazısı.

[9] (Ek: 7.5.2004-5170/7 md.)

[10] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 16/11/2000 tarihli Tanrıbilir/Türkiye kararı ile 21/10/2008 tarihli Kılavuz/Türkiye kararları.

[11] Y.5. CD, E:2013/16375, K:2016/829, Teb:5 - 2013/6313, KT: 25/01/2016: “…Dosya kapsamına göre, A…. 2 Nolu Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yağma suçundan hükümlü olarak bulunan KÇ'ın 01/11/2011 tarihinde B4 koğuşunda intihara teşebbüsü eyleminin ardından disiplin soruşturmasının selameti açısından 5275 sayılı Kanunun 49. maddesi uyarınca tekli koğuşa alındığı, 03/11/2011 tarihinde duş aparatına çarşaf bağlayarak kendini asmış halde bulunduğu, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak öldüğü, Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığının 29/12/2011 tarihli raporuna göre ölümün asıya bağlı mekanik asfiksi sonucu gerçekleştiğinin tesbit edildiği; D… Y… B…. Eğitim ve Araştırma Hastanesi kayıtlarına göre 18/08/2009 ile 21/08/2009 tarihleri arasında şizofreni tanısı ile tedavi gördüğü, CİK sosyal çalışmacılarının 30/11/2010 tarihinde şahsın kendisine zarar verme eğiliminde olduğundan sağlık kuruluşunda tedavi edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirdikleri, tekli koğuşa alındığı sırada lavabo camını kırıp kollarını keserek kendisine zarar vermesi sonrasında tutulan 18/03/2011 tarihli tutanakta hükümlünün psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle tekli koğuşlarda kalamayacağının belirlenmesi; katılan, soruşturma evresinde dinlenen tanıklar ve sanıkların ifadelerinden kendisine zarar verme eğiliminde olduğunun anlaşılması karşısında; sanıkların hükümlünün kendisine zarar verme eğiliminde olduğunu bilmelerine rağmen gerekli güvenlik önlemlerini almadan, tek başına kendisine zarar verebilecek eşyalardan arındırılmadan tekli koğuşa almak suretiyle mevzuattaki emredici hükümlerin gereğini yerine getirmekte ihmal ve gecikme gösterdikleri ve bu şekilde KÇ'ın duş aparatına kendisini asarak intihar etmesine neden olunduğu anlaşılmakla, yüklenen suçun yasal unsurları itibariyle oluştuğu gözetilmeden yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde sanıkların beraatlerine karar verilmesi,….BOZULMASINA, 25/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

[12] Y.5. CD, E:2013/8776, K:2015/11766, Teb:4 - 2011/213760, KT: 21.05.2015.

[13] Y.5. CD, E:2013/5470, K:2014/10912, Teb:5 - 2012/241492, KT: 13.11.2014.