İnceleme Konusu Karar
Anayasa Mahkemesi – Karar Tarihi : 26/01/2022, 2021/9 E., 2022/4 K.
R.G. Tarih – Sayı : 12/04/2022 – 31807
I. İNCELEME KONUSU KARAR
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2021/9
Karar Sayısı : 2022/4
Karar Tarihi : 26/1/2022
R.G. Tarih-Sayısı : 12/4/2022-31807
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2021/9)
2. Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2021/68)
3. İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2021/72)
İTİRAZLARIN KONUSU: 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 18/2/1965 tarihli ve 538 sayılı Kanun’un 114. maddesiyle değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 9/11/1988 tarihli ve 3494 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinin Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talepleridir.
OLAY: Borçlular hakkında icra takibi başlatılmasından sonra borçlulara ait bazı taşınır ve taşınmaz malların borçluların hısımlarına devredilmesi sebebiyle açılan tasarrufun iptali davalarında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 278. maddesi şöyledir:
“İvazsız tasarrufların butlanı:
Madde 278- (Değişik: 18/2/1965-538/114 md.)
Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.
Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
1. (Değişik : 9/11/1988-3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 11/7/2018 tarihli ve E.: 2018/9, K.: 2018/84 sayılı Kararı ile.) (…) sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri,”
II. İLK İNCELEME
A. E.2021/9 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü (İçtüzük) hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahattin MENTEŞ ve Basri BAĞCI’nın katılımlarıyla 4/2/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 2004 sayılı Kanun’un 278. maddesinin üçüncü fıkrasının (1) numaralı bendinin iptalini talep etmiştir. Anılan bentte karı ve koca ile usul ve füru, sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarrufların bağışlama gibi kabul edileceği hükme bağlanmıştır.
4. Bakılmakta olan davanın konusu ise hakkında icra takibi başlatılmasından sonra borçlunun kendisine ait bazı taşınmazları ve taşınmaz hisselerini mal kaçırmak ve alacaklıyı zarara uğratmak maksadıyla gerçek satış bedelinden daha düşük bedelle kardeşinin çocuğuna ve eşinin kardeşlerine devretmesi sebebiyle tasarrufun iptali talebidir. Dolayısıyla anılan davada iptali talep edilen tasarrufların neseben üçüncü derece ve sıhren ikinci derece hısımlar arasında gerçekleştirildiği; karı, koca, usul, füru, evlat edinen veya evlatlık ile yapılan bir tasarruf işleminin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
5. Bu itibarla anılan Kanun’un 278. maddesinin üçüncü fıkrasının itiraz konusu (1) numaralı bendinde yer alan “Karı ve koca ile usul ve füru,…”, “…evlat edinenle evlatlık…” ibarelerinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
6. Öte yandan itiraz konusu (1) numaralı bendin kalan kısmında yer alan “…arasında yapılan ivazlı tasarruflar,” ibaresi bakılmakta olan davanın konusu olan akrabalık ilişkilerinin yanı sıra bakılmakta olan davada uygulanma imkânı olmayan akrabalık ilişkileri bakımından da geçerli, ortak kural niteliğindedir. Dolayısıyla bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek esas incelemenin “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir.
7. Açıklanan nedenlerle 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 18/2/1965 tarihli ve 538 sayılı Kanun’un 114. maddesiyle değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 9/11/1988 tarihli ve 3494 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinin;
A. “Karı ve koca ile usul ve füru,…” ve “…evlat edinenle evlatlık…” ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. Kalan kısmının esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2021/68 Sayılı Başvuru Yönünden
8. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahattin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 14/7/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
C. E.2021/72 Sayılı Başvuru Yönünden
9. İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahattin MENTEŞ, Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN’ın katılımlarıyla 14/7/2021 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARLARI
A. E.2021/68 Sayılı Başvuru Yönünden
10. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 18/2/1965 tarihli ve 538 sayılı Kanun’un 114. maddesiyle değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 9/11/1988 tarihli ve 3494 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinde yer alan “...usul ve...” ve “...sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,...” ibarelerinin iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2021/68 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2021/9 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2021/9 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 14/7/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2021/72 Sayılı Başvuru Yönünden
11. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 18/2/1965 tarihli ve 538 sayılı Kanun’un 114. maddesiyle değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 9/11/1988 tarihli ve 3494 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinde yer alan “...sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,...” ibaresinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2021/72 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2021/9 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2021/9 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 14/7/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
12. Başvuru kararları ve ekleri, Raportör Fatma KARAMAN ODABAŞI tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
13. 2004 sayılı Kanun’un 277. ila 284. maddelerinde tasarrufun iptali davalarına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 277. maddesinde iptal davasından anlaşılması gerekenin Kanun’un 278., 279. ve 280. maddelerinde yazılı tasarrufların butlanına hükmedilmesi olduğu belirtilmiştir.
14. Kanun’un “İvazsız tasarrufların butlanı” başlıklı 278. maddesinin birinci fıkrasında mutat hediyeler istisna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan süre içinde yapılan bütün bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların batıl olduğu düzenlenmiştir. Anılan maddenin ikinci fıkrasında da batıl olacak bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların belirlenmesinde birinci fıkra bağlamında dikkate alınacak sürenin haciz veya aciz yahut iflastan önceki iki yılı geçemeyeceği ifade edilmiştir.
15. Bağışlama gibi kabul edilecek tasarruflar ise maddenin üçüncü fıkrasında ayrıca sayılmıştır. Anılan fıkranın (1) numaralı bendinde bir kısım hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufların; (2) numaralı bendinde sözleşmenin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği sözleşmelerin ve (3) numaralı bendinde borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği sözleşmeler ile ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin bağışlama gibi kabul edileceği belirtilmiştir.
16. Kanun’un 279. maddesinde borcunu ödemeyen borçlu tarafından hacizden veya mal bulunmaması sebebiyle acizden veya iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde yapılmış bulunan tasarruflardan hangilerinin batıl olacağı düzenlenmiş; anılan maddenin ikinci fıkrasında ise bu madde kapsamında kalan tasarruflardan yararlanan kişinin borçlunun hâl ve durumunu bilmediğini ispat etmesi hâlinde iptal davasının dinlenmeyeceği ifade edilmiştir.
17. Alacaklılara zarar verme kastıyla yapılmış olmaları sebebiyle iptal davasının konusunu oluşturabilecek tasarruflar ise Kanun’un 280. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre mal varlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemlerin, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebileceği hükme bağlanmıştır. Anılan maddede üçüncü kişinin borçlunun karısı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun söz konusu durumunu bildiğinin varsayılacağı ancak üçüncü kişinin bunun aksini 279. maddenin ikinci fıkrasına göre ispat edebileceği belirtilmiştir.
18. Kanun’un 277. maddesinde elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunan her alacaklının iptal davası açabileceği öngörülmüştür. Geçici veya kesin aciz vesikasının verilmesi ise Kanun’un 105., 143. ve 251. maddeleri bağlamında borçlu aleyhine icra takibi yapılmasına, takibin kesinleşmesine, haciz işlemleri neticesinde alacağın kısmen veya tamamen tahsil edilememiş olmasına bağlı bulunmaktadır.
19. İptal davasının etki ve sonuçları ise Kanun’un 283. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre davanın kabulü hâlinde davacı, dava konusu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını alma yetkisine sahip olabilecek; davanın konusu taşınmaz ise davalı üçüncü kişi üzerindeki kaydın tashihine gerek bulunmaksızın taşınmazın haciz ve satışını isteyebilecektir. İptal davasının üçüncü kişinin elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değerle ilgili olması durumunda ise bu değerler oranında, davacının alacağından fazla olmamak üzere üçüncü kişi nakden tazmine mahkûm edilebilecektir. İptal davası üzerine üçüncü kişinin de kendi mal varlığında gerçekleşecek eksilmeyi borçludan talep edebilmesi mümkündür. İptal davasını kaybeden üçüncü kişi, karşılık olarak verdiği şeyi veya bedelini borçludan veya iflas masasından geri isteyebilir. Batıl bir tasarruf neticesinde kendisine ödenen şeyi geri veren alacaklı eski haklarını muhafaza eder. Kendisine bağış yapılan kişi iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur.
20. Bu bağlamda iptal davası borçlunun henüz mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin hukuken kısıtlanmadığı bir dönemde gerçekleştirmiş olduğu tasarruf işlemlerine daha sonra malen veya nakden sorumluluğunu doğuracak şekilde sonuç bağlanmasına neden olmakta ve tasarrufta bulunulan üçüncü kişiye de cebri icra işlemlerine katlanma yükümlülüğü getirmektedir.
21. İptal davasının açılması hak düşürücü süreye tabi olup Kanun’un 284. maddesinde iptal davası açma hakkının batıl tasarrufun gerçekleştirildiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle düşeceği öngörülmüştür.
B. Anlam ve Kapsam
22. 2004 sayılı Kanun’un 278. maddesinin üçüncü fıkrasının (1) numaralı bendinde karı ve koca ile usul ve füru, sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarrufların bağışlama gibi kabul edileceği öngörülmüştür. Söz konusu bentte yer alan “…usul ve…” ve “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibareleri itiraz konusu kuralları oluşturmaktadır.
23. Hısımlık ilişkileri bakımından usul kişinin kendisine kan bağıyla bağlı olan üst soylarını, sıhren hısım ise evlilik sebebiyle oluşan hısımlık ilişkisini ifade etmektedir.
24. Kurallarla tasarrufun iptali davası yönünden borçlunun üst soyu ve sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımları ile yaptığı ivazlı tasarruflar bağışlama olarak kabul edilmiş; Kanun’un 278. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında belirtildiği şekilde haciz, aciz veya iflas hâlinde, haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan veya iflas masasına kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan süre içinde ve her hâlükârda haciz, aciz veya iflastan önceki iki yıl içinde yapılmış olanların batıl olacakları öngörülmüştür.
C. İtirazların Gerekçeleri
25. Başvuru kararlarında özetle; borçlunun mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmadığı bir dönemde gerçekleştirilen işlemlerin bağışlama olarak kabul edilmesinin borçlu ve lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişinin mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olduğu, kurallar kapsamında taraflara iddia ve savunmada bulunma ve ispat hakkının tanınmadığı, bu suretle mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlandırıldığı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
26. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır.
27. Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması veya mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder.
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında da “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre hak arama özgürlüğünün en önemli iki ögesini oluşturan iddia ve savunma haklarını kısıtlayacak, bu hakların kullanımını engelleyecek ve adil yargılanmaya engel olacak kanun hükümlerinin Anayasa’nın anılan maddesine aykırılık oluşturacağı açıktır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
29. İtiraz konusu kurallar, tasarrufun iptali davalarında borçlunun üst soyu ve sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımları ile yaptığı ivazlı tasarrufların bağışlama gibi kabul edileceğini öngörmek suretiyle mülkiyet hakkı ile hak arama özgürlüğünü sınırlamaktadır.
30. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
31. Bu kapsamda mülkiyet hakkını ve hak arama özgürlüğünü sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
32. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
33. İtiraz konusu “…usul ve…” ibaresinin kişinin kendisine kan bağıyla bağlı olan üst soylarını, “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibaresinin ise evlilik sebebiyle oluşan üçüncü dereceye kadar hısımlığı ifade ettiği gözetildiğinde kuralların herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net, belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla kurallarda temel hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı bir yön bulunmamaktadır.
34. Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakkın sınırlandırılması mümkündür.
35. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir. İtiraz konusu kurallarda belirtilen kan bağıyla bağlı üst soylar ve evlilik bağıyla oluşan sıhri hısımlıktan üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) olanlar ile gerçekleştirilen ivazlı tasarrufların bağışlama olarak kabul edilmesi borçlunun henüz haciz, aciz veya iflas hâli gerçekleşmemiş olmakla birlikte bu hâllerden birinin yakında gerçekleşmesinin kuvvetle muhtemel olduğu kritik zamanlarda şüpheli tasarruflarda bulunması, bu tasarrufları genellikle bir başka isim altında gizlemesi ile bu tasarrufların gerçekte ivazsız olduğunun ve tarafların bu husustaki gerçek iradelerinin alacaklı tarafından ispat edilmesinin oldukça zor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda kuralların, borçlunun alacaklılarından mal kaçırmasını ve alacaklıların alacağın tahsiline yönelik çabalarının sonuçsuz kalmasını önlemeyi; tasarruf işleminin taraflarının çoğu zaman dış dünyaya yansımayan gerçek iradelerinin ortaya konulmasının zorluğu sebebiyle alacaklıya ispat kolaylığı sağlamayı ve bu suretle toplumdaki ekonomik dengelerin, toplumsal barış ve adaletin sağlanmasına katkı sunmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
36. Öte yandan Anayasa’nın 5. maddesine göre kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevleri kapsamında kaldığından yukarıda belirtilen amaca ulaşmak aynı zamanda anılan madde gereği devletin pozitif yükümlülükleri içinde kalmaktadır. Bu yönüyle kuralın gerek mülkiyet hakkı gerekse hak arama özgürlüğü yönünden anayasal bağlamda meşru bir amaca dayandığı görülmektedir.
37. Kuralların kamu yararı amacına dönük olması yeterli olmayıp Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olması da gerekir. Ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, orantılılık ise sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin bulunması zorunluluğunu ifade etmektedir.
38. Kuralların amacının yakın hısımlarla gerçekleştirilen tasarruflarda alacaklının yaşayabileceği ispat zorluklarını ortadan kaldırmak ve şüpheli tasarruflarla alacaklıdan mal kaçırılmasını önlemek olduğu gözetildiğinde yakın hısımlarla gerçekleştirilen ivazlı tasarrufların peşinen bağışlama olarak kabul edilmesinin söz konusu amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
39. Diğer yandan kurallarla, borçlunun tüm hısımları ile yapacağı ivazlı tasarruflar bağışlama olarak kabul edilmemiştir. Kurallar kapsamında kalan hısımlık usul yönünden kan bağına, sıhren hısımlık yönünden evlilik bağına dayanmaktadır. Kuralların kapsamının hayatın olağan akışına uygun şekilde genel olarak borçlunun yakınında bulunan, onun durumunu bilebilecek, çoğu zaman aralarında güven ilişkisi olan hısımlar olarak belirlendiği ve bu özellikler gözetilerek sıhri hısımlığın üçüncü dereceye (bu derece dâhil) kadar genişletilerek bu derece ile sınırlandırıldığı anlaşılmaktadır. Esasen bazı hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufları bağışlama olarak kabul eden Kanun’un 278. maddesindeki hısımlık derecesi, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirilen şüpheli tasarrufların önlenebilmesi ve öngörülen amacın işlerliğinin korunabilmesi bakımından zaman içinde genişletilmiştir. Nitekim anılan maddede değişiklik yapan 538 sayılı Kanun’un 114. maddesinin ve 3494 sayılı Kanun’un 53. maddesinin gerekçelerinde de ifade edildiği üzere ilk olarak ana, baba ile evlat ve karı koca arasındaki ivazlı tasarrufları bağışlama hükmünde kabul eden düzenleme zaman içinde yetersiz kaldığından şüpheli tasarrufların önlenebilmesi bakımından yakın akrabalar kategorisi genişletilerek ihtiyaçlar doğrultusunda akrabalık derecesi üçüncü dereceye kadar çıkarılmıştır (AYM, E.2018/9, K.2018/84, 11/7/2018, § 27).
40. Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi ve bağışlama olarak kabul edilen ivazlı tasarrufların iptal edilebilmesi bazı şartların varlığına bağlanmıştır. Buna göre başlatılan icra takibinin kesinleştirilmiş olması ile alacağın kısmen veya tamamen alınamaması durumunda iptal davası açılabilecek ve ancak alacaklının alacağının doğumundan sonra borçlu tarafından gerçekleştirilen tasarruf işlemleri iptal konusu olabilecektir. İptal edilebilecek tasarruflar süre yönünden de ayrıca sınırlandırılmış olup ancak hacizden, aciz hâlinden veya iflasın açılması tarihinden başlayarak geriye doğru son iki yıllık süreçte gerçekleştirilen tasarruflar iptal edilebilecek ve iptal davası ancak iptale tabi tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren beş yıllık hak düşürücü süre içinde açılabilecektir. Anılan hususlar birlikte değerlendirildiğinde itiraz konusu kurallar sebebiyle iptal davası açılabilmesinin ancak belirli koşulların gerçekleşmesi hâlinde mümkün olabileceği açıktır.
41. Öte yandan kurallarda borçlunun üst soyu ile sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımları ile yaptığı ivazlı tasarrufların başka hiçbir şarta bağlı bulunmaksızın bağışlama gibi olduğu, aksinin iddiası ve ispatı mümkün olmayan bir olgu olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan tasarruf konusu malın değerinin tam olarak veya fazlasıyla ödenmiş olması, tasarruf işleminin borçlunun alacaklılarının da menfaatine bulunması, alacaklıların tasarruf işlemi dolayısıyla zarar görmemesi, alacaklıların alacağı tahsil ve cebri icra imkânlarının zorlaştırılmamış hatta kolaylaştırılmış olması sonucu değiştirmeyecektir. Borçlunun üst soyu ve sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımları ile gerçekleştireceği ivazlı tasarruflara kesin olarak bağışlama sonucunu bağlayan kurallar, taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermemektedir (AYM, E.2018/9, K.2018/84, 11/7/2018, § 29).
42. Bu yönüyle kurallar, kamu yararı ile kişisel yarar arasındaki dengeyi bozmak suretiyle mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olmaktadır.
43. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
44. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte; 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü hâllerde, Resmî Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
45. 2004 sayılı Kanun’un 278. maddesinin üçüncü fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “…usul ve…” ve “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibarelerinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI. HÜKÜM
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 18/2/1965 tarihli ve 538 sayılı Kanun’un 114. maddesiyle değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 9/11/1988 tarihli ve 3494 sayılı Kanun’un 53. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinde yer alan “…usul ve…” ve “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE, iptal hükümlerinin Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE 26/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üye Engin YILDIRIM |
|
Üye Hicabi DURSUN |
Üye Muammer TOPAL |
Üye Rıdvan GÜLEÇ |
|
Üye Recai AKYEL |
Üye Yıldız SEFERİNOĞLU |
Üye Selahaddin MENTEŞ |
|
Üye Basri BAĞCI |
Üye İrfan FİDAN |
A. İNCELENEN KARARA KONU OLAYIN ÖZETİ
Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (2021/9 Esas), Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (2021/68 Esas) ve İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi (2021/72 Esas)’nin, Anayasa Mahkemesi’ne somut norm denetimi yoluyla yapmış oldukları başvuru neticesinde, Anayasa Mahkemesi’nce inceleme konusu karar verilmiştir.
ANAYASA MAHKEMESİ
Karar Tarihi : 26/01/2022, 2021/9 E., 2022/4 K.
R.G. Tarih – Sayı : 12/04/2022 – 31807 [2]
1. Anayasa Mahkemesi Tarafından İlk İnceleme Toplantısında Verilen Kararlar
1.1. E.2021/9 Sayılı Başvuru
Hakkında icra takibi başlatılmasından sonra borçlunun kendisine ait bazı taşınmazları ve taşınmaz hisselerini mal kaçırmak ve alacaklıyı zarara uğratmak maksadıyla gerçek satış bedelinden daha düşük bedelle, kardeşinin çocuğuna ve eşinin kardeşlerine devretmesi sebebiyle tasarrufun iptali talebidir. İptali talep edilen tasarruflar, neseben üçüncü derece ve sıhren ikinci derece hısımlar arasında gerçekleşen işlemlere ilişkindir.
Madde metninden anlaşılacağı üzere, “…neseben veya…” ibaresi, Anayasa Mahkemesi’nin 2018/9 Esas, 2018/84 Karar sayılı, 11/07/2018 Karar tarihli (15/11/2018-30596 R.G.’de yayımlanma tarih ve sayısı) kararı ile iptal edilmiş ve kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.[3]
Yine Anayasa Mahkemesi’nin 2021/52 Esas, 2021/97 Karar sayılı, 16/12/2021 Karar tarihli (22/03/2022-31786 R.G.’de yayımlanma tarih ve sayısı) kararı ile “Karı ve koca ile…” ibaresi iptal edilmiş ve kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.[4]
Açıklanan tüm sebeplerle; işbu başvuru yönünden, esasa ilişkin incelemenin “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.
1.2. E.2021/68 Sayılı Başvuru
İİK’nun 278/3-1 no.lu bendinde yer alan “…usul ve…” ve “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibarelerinin iptallerine karar verilmesi talepli itiraz başvurusudur. İlk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine karar verilmiştir.
1.3. E.2021/72 Sayılı Başvuru
İİK’nun 278/3-1 no.lu bendinde yer alan “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibarelerinin iptallerine karar verilmesi talepli itiraz başvurusudur. İlk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine karar verilmiştir.
2. Anayasa Mahkemesi’nin Birleştirme Kararları
Anayasa Mahkemesi’nce, iptal taleplerinin hangi kısımlarının esastan inceleneceğine karar verildikten sonra her üç başvuru dosyası arasındaki hukuki irtibat sebebiyle; E.2021/68 sayılı dava ile E.2021/72 sayılı davanın, E.2021/9 sayılı dava ile birleştirilmelerine ve birleştirilen esasların kapatılması ile esas incelemenin, birleşen E.2021/9 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
3. Yapılan Başvurular Hakkında Genel Değerlendirme
Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuruların tümü bakımından değerlendirme yapıldığında; borçlunun malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmadığı bir dönemde gerçekleştirilen işlemlerin, bağışlama olarak kabul edilmesinin, borçlunun ve lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişinin mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olduğu, düzenlemeler ve mevcut yasal karineler sebebiyle taraflara iddia ve savunmada bulunma ve ispat hakkının gerçek anlamda tanınmadığı, bu suretle mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlandırıldığı sebep ve gerekçeleriyle İcra Ve İflas Kanunu'nun 278. maddesinin ilgili kısımlarının, Anayasa'nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu belirtilerek maddenin ilgili kısımlarının iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi başvuruları yapılmıştır.
4. İncelemeye Konu Başvuruların Zorunlu Unsurları
- Esas mahkemede görülmekte olan dava
- Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne somut norm denetimi yoluyla yapılan başvuru
- İlk incelemede eksiklik bulunmaması ve incelemenin esasına geçilmesi
B. MERCİ KARARLARI
1. İlk Derece (Esas) Mahkemelerinin Kararları
Davaların görüldüğü esas mahkemeler olan Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (2021/9 Esas), Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (2021/68 Esas), İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi (2021/72 Esas)’nce, esas hakkında karar verilmeden evvel, İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesinin, Anayasa’nın 13., 35. ve 36 maddelerine aykırılığı yönünden incelenmek üzere Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmıştır.[5]
2. Anayasa Mahkemesi Kararı
Anayasa Mahkemesi tarafından; 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 18/2/1965 tarihli ve 538 sayılı Kanun'un 114. maddesiyle değiştirilen 278. maddesinin üçüncü fıkrasının 9/11/1988 tarihli ve 3494 sayılı Kanun'un 53. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinde yer alan "...usul ve..." ve "...sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,..." ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olduklarına ve İPTALLERİNE, iptal hükümlerinin Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine, 26/1/2022 tarihinde oybirliği ile karar verilmiştir.
II. YORUM YÖNTEMLERİ İLE KARARIN İNCELENMESİ
Yasal düzenlemeler, uymakla yükümlü olunan hukuk kuralları olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazılı hukuk kuralları, çoğunlukla soyut norm şeklinde olmaktadır. Bu halde spesifik bir olayda, yasa maddesinin yorumlanması ve yasal düzenlemede yer alan metin içeriğinin anlamlandırılması ile, daha net bir ifadeyle yasal düzenlemenin anlamının ortaya çıkarılması ve yasal düzenlemeden ne anlaşılması gerektiğinin somut şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Yorum, yasal düzenlenmenin temelinde ve düzenleniş amacına esas teşkil eden düşüncenin, temel sebebin, amacın, çeşitli yöntemlerin ele alınması suretiyle açığa kavuşturulması ve yasa maddesinin var oluş ile uygulanma sebebinin ortaya konulmasıdır. Yorum yöntemleri birden fazla olup; lafzi yorum, tarihi yorum, amaca uygunluk (teleolojik) yorumu, sisteme uygunluk (sistematik) yorumu, anayasaya uygunluk yorumu ve sezgisel (duygusal) yorum şeklindedir.
A. LAFZİ YORUM
1. Genel Olarak
Lafzi yorum, hukuksal süreçte en fazla başvurulan ve en çok uygulama alanı bulan yorum türlerinden biridir. İşbu yorum yönteminin adından da anlaşılacağı üzere, yasal düzenlemede yer alan maddenin lafzına, mevcut normu oluşturan cümlelere, cümleleri oluşturan kelimelere, söz öbeklerine, kelimelerin birbirleri ile bağlanış şekillerine, dilbilgisi kuralları ile sözcüklerin diziliş ve bir araya getirilişlerine ve noktalama işaretlerine bakılarak cümlelerden ve sözcüklerden hareketle kuraldan/normdan bir anlam çıkartılmaya çalışılır. Amaç, soyut normdan ne anlaşılması gerektiğinin tespiti olup; bunun için başta lafzi yorum olmak üzere çeşitli yorum metotlarına başvurulur.
Lafzi yorumdan hareketle, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1. maddesinin öncelikle ele alınması gereklidir.
“ Madde 1 - Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”[6]
Yasa maddesinden de anlaşıldığı üzere; kanun sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulama alanı bulmakta ve bu kapsamda öncelikle kanunun sözüne bakılması gerekmektedir. Burada önem arz eden husus, kanun metninde tam olarak ne denildiği ve yasal düzenleme ile ne anlatılmak istendiğidir. Yasal düzenleme metninde yer alan kelimeler, kelimelerin dizilişi, sıralanması ve aralarında yer alan noktama işaretleri amaca hizmette son derece önem arz etmektedir. Kanun metninde yer alan kelimeler ve cümleler, bizlere yol gösterici niteliktedir. Önce yasal düzenlemenin bizatihi sözüyle, yazıldığı hali ve okunduğu şekliyle, metinde ne denildiğine ve yasal düzenlemede ne anlatıldığına bakılması gerekmektedir.
2. İlgili Mevzuat Hükümleri
2.1. Yasal Düzenlemeler
İCRA VE İFLAS KANUNU
“İvazsız tasarrufların butlanı:
Madde 278 – (Değişik: 18/2/1965-538/114 md.)
Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
(Tüm iptal kararları öncesi 1. bendin hali)
“1. (Değişik : 9/11/1988 – 3494/53 md.) Karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,”
(İptal kararları sonrası 1. bendin hali)
“1. (Değişik : 9/11/1988-3494/53 md.) (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve E.: 2021/52, K.: 2021/97 sayılı Kararı ile.) (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 26/1/2022 tarihli ve E.: 2021/9, K.: 2022/4 sayılı Kararı ile.) füru, (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 11/7/2018 tarihli ve E.: 2018/9, K.: 2018/84 sayılı Kararı ile.)(1) (…)(2) (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 26/1/2022 tarihli ve E.: 2021/9, K.: 2022/4 sayılı Kararı ile.) evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri.”
Yasa maddesinin işbu inceleme konusu iptal kararından önceki halinde, (İcra ve İflas Kanunu'nun 278/3-1. bendi) "...usul ve..." ve "...sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,..." ibareleri de mevcut olup; iptal konusu kısımlar, yasa maddesinin belirtilen kısımlarıdır.”[7] [8]
“Hak düşürücü müddet:
Madde 284 – (Değişik: 18/2/1965-538/119 md.)
İptal davası hakkı, batıl tasarrufun vukuu tarihinden itibaren beş sene geçmekle düşer.”[9]
ANAYASA
“Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
“Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması
Madde 13 – (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
“Mülkiyet hakkı
Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
“Hak Arama Hürriyeti
Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
- Mahkemelerde davacı ve davalı olabilme hakkı
- Delil sunabilme hakkı
- Delil sunma engelinin olmaması
- Delil sunma noktasında kısıntı getirilmemesi ve delil sunma yönünden dezavantajlı konumda olunmaması
- Yargılamanın makul sürede tamamlanması
“Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi
Madde 152 – Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır. Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.
Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.”
“Anayasa Mahkemesinin kararları
Madde 153 – Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez. İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”[10]
2.2. İlgili Mevzuat Hükümlerinin İncelenmesi
İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesinin başlığı “İvazsız tasarrufların butlanı” şeklindedir.
Butlan : “Batıl” , “geçersiz olma” anlamındadır. Aslında butlan, yokluk yaptırımına tabii olmamakla birlikte var olan ancak hukuk aleminde geçersiz kabul edilen bir hukuki durumdur. Batıl olan bir işleme, başlangıçta izin veya sonradan icazetle geçerlilik kazandırılamayacağı gibi işlem, davanın açılmaması ile de geçerli hale dönüşmeyecektir. Burada ancak batıl olan bir hukuki işlemin butlan müeyyidesine tabi olduğunun tespiti istenebilecektir. Bu anlatılan hususlar, gerçek bir butlan yaptırımının hukuki sonuçlarıdır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesi dikkate alındığında ise; yasal düzenlemede sayılan hısımlar arasındaki tasarrufların bağışlama gibi kabul edildiği ve bu sonucun da butlan olduğunun belirtildiği, oysa İİK m. 277’de açılacak davanın, iptal davası olduğunun belirtildiği görülmektedir.
Batıl olan ve geçersizlik yaptırımı ile karşımıza çıkan butlan sonucu, İİK m. 278 çerçevesinde değerlendirildiğinde; burada hukuki işlemin (inceleme konusu kararın temelinde yer alan tasarrufun) iptali talebiyle açılan davada, devre konu olan malvarlığının, paraya çevrilmesi istenmekte, aslında işlem tümden hükümsüz ve geçersiz olmamaktadır.
Bu kapsamda geçersizlik yaptırımı ile İİK m. 277 v.d. gereğince açılan davanın türü ve sonuçları birlikte değerlendirildiğinde; yasal düzenlemeler arasında var olan çelişki somut olarak görülmektedir. Zira tasarrufun iptali davalarının kazanıldığı durumlarda, devir konusu malvarlığı değeri, yeniden borçlunun mameleki arasına girmemekte, aslında bu halde tasarruf gerçek anlamda iptal edilmemekte, sadece alacaklıya devir yapılan malvarlığı değerinin haciz ve satışını isteme yetkisi verilmektedir. Bu yetki, devredilen değerin paraya çevrilmesi sonucu alacağın tahsili yetkisidir.
Yine tasarrufun iptali ifadesi, lafzi yorum yöntemi ile ele alındığında, yapılan tasarrufun iptal edilmesi ve eski malikinin malvarlığına dönmesi gerektiği şeklinde anlaşılabilmektedir. Oysa tasarrufun iptali davalarının sonucunda, borçlu tarafından 3. kişiye devrolunan ve sonrasında iptaline karar verilen tasarruf konusu malvarlığı değeri, yeniden eski malikinin (borçlunun) malvarlığına dönmemekte ve borçluyla hukuki işlem yapan 3. kişinin malvarlığında kalmaya devam etmektedir. Bu halde alacaklıya, öncesinde devredilmiş ve iptale konu malvarlığı değerinin haciz ve satışını isteme yetkisi verilmektedir. Sürecin devamında ise, satışa konu edilen malın mülkiyeti elbette el değiştirecek olup, satın alan 4. kişi, malik olacaktır. Bu durumda alacaklının alacağı ödenmekle, satıştan elde edilen tutardan arta kalan bir parasal tutar olursa; bu tutar, borçluya değil, öncesinde borçludan malı devralan 3. kişiye ödenecektir. Bu kapsamda, tek başına lafzi yorumun bizleri yanıltacağı anlaşılmaktadır.
Yine İİK m. 278’de belirtilen hısımlar arasında yapılan ivazlı tasarrufların dahi ivazsızmış gibi değerlendirilerek bağışlama hükmüne tabi tutulması ve işbu muamelelerin doğrudan butlan yaptırımı ile karşılaşması, elbette borçlu ve borçluyla hukuki işlem yapan işlemin diğer tarafı 3. kişinin aleyhinde olmakta ve bu kimselere aksi durumun ispatı fırsatını neredeyse vermemektedir. Aslında açıklanan hususlar, yargılamanın iki taraflı olması ilkesine, silahların eşitliği prensibine ve Anayasanın 36. maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yasal düzenlemelerle, dava açan alacaklının, davanın diğer tarafları olan borçlu ve onunla hukuki işlem yapan 3. kişiye oranla fazlasıyla kuvvetlendirilmiş olduğu görülmektedir. Bu sebeple ve Anayasa’nın 36. maddesinden hareketle, aslında İİK m. 278 hükmü, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkını açıkça ihlal etmektedir.
3. Kelimelerin Anlamlarının Çözümlenmesi
3.1. Genel Kelimelerin Anlamlarının Çözümlenmesi
Mal: TDK sözlüğünde mal, (isim olarak) “Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü” , (isim, ticaret anlamında) “Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası; emtia.”[11] olarak yer almaktadır.
Mutat : Alışılmış, alışılagelmiş anlamındadır.
Müstesna : İstisna, ayrık durum anlamındadır.
Tasarruf : Tasarruf, TDK’nca “Bir şeye sahip olma ve onu istediği gibi kullanma yetkisi; kullanım”[12] şeklinde açıklanmaktadır.
3.2. Mesleki-Teknik Kavramların Çözümlenmesi
Bağışlama : Karşılıksız bir kazandırma işlemidir. Bağışlama, bir sözleşme olup; bir malvarlığı değerinin, karşılıksız olarak, sözleşmenin diğer tarafının mülkiyetine geçmesine yöneliktir. Bağışlamanın sözleşme olması, hukuki işlemin iki taraflı olmasından kaynaklı olup; sadece tek tarafa borç yüklemektedir.
Butlan : Geçersiz olan, batıl olan anlamındadır.
Hısımlık : Soybağına ilişkin bir kavram olup; kan bağı ya da evlilik ile ortaya çıkan veya evlat edinme yoluyla kurulan hukuki bağdır.
İptal : Hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açılan dava neticesinde, işlemin geriye etkili ve geçmişe dönük olarak tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıdır.
İvaz : Karşılık anlamındadır.
(Hukuki açıdan) Tasarruf : Sahip olunan malvarlığı değerinin, ivazlı ya da ivazsız şekilde devir yetkisini içermekte ve malik tarafından söz konusu malvarlığı değerinin dilediği gibi kullanılması, yararlanılması, semerelerinden faydalanılması ve satış dahil çok sayıda hukuki işleme ve sözleşmeye konu edilmesidir.
Yürürlük: Bir kanunun yayım tarihinde veya yayımından sonraki bir tarihte uygulanmasıdır.
3.3. İmla Kuralları Yardımı İle Cümle(leri) Çözümleme
Yasal düzenlemenin ilk fıkrasında “Mutat hediyeler müstesna olmak üzere,…”[13] denilmekle; işbu ifade ile devamı arasında yer alan virgül ( , ) noktalama işaretinin, yapılan bağışlamaları ikiye ayırdığı ve mutat hediyelerin butlan sonucu ile batıl olmayıp, mutat ve alışılmış olmayan, olağan dışı hediyelerin butlan yaptırımı ile sakat ve İİK m. 277 v.d. anlamında iptale tabi olduğu görülmektedir.
4. Çözümü Gereken Hukuki Müessese İle Hukuki Müessesenin Unsurlarının Belirlenmesi
Anayasa Mahkemesi’nce yapılan inceleme neticesinde, yasal düzenlemenin ilgili kısımlarının, Anayasaya aykırılığı sebebiyle iptaline karar verilmiştir. Buradaki karara konu tasarrufların temelini, birbirinden bağımsız ve birden fazla farklı hukuki işlem oluşturmaktadır. Ancak hukuki işlemlerin, yapıldığı tarihler ile hukuki işlemlerin tarafları dikkate alınarak İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesi kapsamına girdiğinden bahisle ve iptal talepleriyle başvuru yapılması sebebiyle, başvuru dosyaları birleştirilerek görülmüştür. Burada esas mahkemelerce hukuki sebep olarak gösterilerek yapılan iptal başvurularına ilişkin hukuk normunun bizatihi kendisinin, Anayasanın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı tartışılmaktadır. Burada iki farklı konu söz konusudur. Birincisi, yapılan hukuki işlemlerin/tasarrufların, İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesi kapsamında olup-olmadığı ile iptallerinin gerekip-gerekmediği hususu; ikincisi ise, İİK m. 278 hükmünün ilgili kısımlarının Anayasa’ya aykırı olup-olmadığı ve iptalinin gerekip-gerekmediği hususudur.
Başka bir anlatımla Anayasa Mahkemesi'nce çözümlenmesi gereken hukuki sorun, İcra ve İflas Kanunu'nun 278/3-1. bendinde yer alan "...usul ve..." ve "...sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,..." ibarelerinin Anayasaya aykırı olup-olmadığı noktasında toplanmaktadır. Bu kapsamda öncelikle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru şartlarına tekraren yer verilmesinde yarar görülmektedir. Başvuru şartları şunlardır:
- Esas mahkemede görülmekte olan dava
- Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne somut norm denetimi yoluyla yapılan başvuru
- İlk incelemede eksiklik bulunmaması ve incelemenin esasına geçilmesi
4.1. Anayasa Mahkemesi’ne Yapılan Somut Norm Denetimi Yolu Başvurularının Sonucunda, İlgili Hükümlerinin İptaline Karar Verilen İcra Ve İflas Kanunu Madde 278/1’de Düzenlenen Tasarrufun İptali Davasının Unsurları
|
Hukuki Müessesenin Unsurları |
Somut Hukuki Uyuşmazlıklar Bakımından Hukuki Müessesenin Unsurları |
|
1) |
Alacak |
Kredi Alacağı (Örn.)
|
+ |
2) |
Kesinleşmiş Bir İcra Takibi |
İcra Takibi Yapılmıştır |
+ |
3) |
Alacağın Doğumundan Sonra Malvarlığı Üzerinde İşlem Tesis Edilmesi (Satış, Trampa v.b..) |
Satış (Tam Mülkiyet ya da Hisse Satışı Olabilir) |
+ |
4) |
Kanunda Sayılanlar Arasında İşlem Tesisi |
Usul ya da 3. Derece Dahil |
+ |
5) |
İşlemin Önceki 2 Yıl İçinde Yapılmış Olması |
Süresinde |
+ |
6) |
Davanın 5 Yıllık Sürede Açılmış Olması |
Süresinde |
+
|
SONUÇ
|
+ |
4.2. Mülkiyet Hakkının Sınırlanması
1) |
Mülk Olmalı |
Ev, Arsa, Tarla, Bağ v.b.. |
+ |
|||||||
2) |
Mülk Hakkı Kanunla Sınırlandırılmalı |
İcra ve İflas Kanunu madde 278/1-3 |
+ |
|||||||
3) |
Sınırlandırmada Kamu Yararı Olmalı |
Amaçsal Yorum / Tarihi Yorum ? |
? |
|||||||
4) |
Sınırlandırmada Ölçülülük İlkesine Aykırı Davranılmamalı
|
Amaçsal Yorum / Tarihi Yorum ? |
?
?
? |
|||||||
SONUÇ |
Diğer Yorum Yöntemleri Olmaksızın Tek Başına Lafzi Yorum ile Kesin Bir Sonuca Ulaşılamamaktadır. Bu Sebeple Diğer Yorum Yöntemleri ile de İncelenmesi ve Değerlendirilmesi Gerekmektedir. |
? |
||||||||
5. Çıkarsama
İncelenen karara konu somut norm denetimi yoluyla yapılan iptal talepli başvurular birlikte değerlendirildiğinde; öncelikle Anayasanın 13., 35. ve 36. maddeleri karşısında, İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesinin 3. fıkrasının 1. bendinde yer alan “…usul ve…” ve “…sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,…” ibarelerinin, Anayasanın belirtilen maddelerine aykırı olup-olmadığının saptanması gereklidir. Burada üç farklı mahkemede görülmekte olan tasarrufun iptali davaları ile davalar devam ederken yapılan Anayasa Mahkemesi başvuruları ve başvuruların birleştirilmesi konuları mevzu bahistir. Anayasa Mahkemesi’nin görevi ise, Anayasaya aykırılık yönünden inceleme yapmaktır. Esas mahkemeler de beş ay müddetle Anayasa Mahkemesi’nin sonucunu bekleyerek sonuca göre karar verecektir.
6. Ara Sonuç
İcra ve İflas Kanunu m. 278/3-1, sadece lafzi yorum yöntemiyle ele alındığında, kanun maddesinde yer alan durum ve koşullarda yapılan devir işlemlerinin butlanla sakat olduğu ve işlemin iptalinin talep edilebileceği görülmektedir.
Sadece lafzi yorum ile yetinilmesi, Anayasaya uygunluk yönünden değerlendirme yapılmaması ve diğer yorum yöntemlerine başvurulmaması halinde; lafzi yoruma bağlı kalınarak ulaşılan sonucun, bizi tasarrufun iptaline ve AYM’ne yapılan iptal başvurularının reddi sonucuna götürdüğünü görmekteyiz. İnceleme konusu karar bakımından diğer yorum yöntemlerine de başvurulması, sonuç bakımından daha sağlıklı ve yerinde olacaktır. Zira aksi durumda ulaşılan sonuç, Anayasaya aykırı olan bir kanun hükmünün uygulanmasına devam edilmesi sonucunu beraberinde getirecektir.
B. TARİHİ YORUM
1. Genel Olarak
Bazı durumlarda lafzi yorum bizi tek başına doğru sonuca götüremeyecektir. Yasal düzenlemelerin yorumlanması noktasında, lafzi yorum tek başına yeterli olmayacak ve sonuç olarak tereddüt devam edebilecektir. Tüm bu hallerde tarihi yorum yöntemine de başvurulması gerekecektir.
Tarihi yorum; subjektif teori, objektif teori ve karma görüş olmak üzere üç farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Sübjektif Teori:
Sübjektif teori bakımından; kanun koyucunun, düzenlemenin yapıldığı zamanki iradesinin araştırılması, kanun koyucunun iradesinin bu yolla ortaya konulması ve yasal düzenleme hangi iradeyle yapıldıysa, yorumlamanın da o iradenin tespiti suretiyle yapılarak sonuca ulaşılması gerekmektedir.
Objektif Teori:
Aksi görüşü savunan objektif teoriye göre; kanun koyucunun iradesinin araştırılması gereksiz olup, kanun koyucudan bağımsız şekilde günümüz koşullarının dikkate alınması suretiyle ve mevcut düzenleme hangi somut olaya uygulanacaksa, günümüz dikkate alınarak çıkarılacak anlama göre bir sonuca ulaşılması gereklidir.
Günümüzde benimsenen ve karma görüş olan Objektif Tarihi Yöntem (Tarihi (Subjektif) Teleolojik Metot) Görüşü ise; yasa koyucunun, kanun düzenlenirken mevcut düşüncesinin, devam eden süreç ve günümüz koşullarının da dikkate alınması suretiyle birlikte değerlendirilmesinin gerektiğini ve başta o dönemdeki politik, ideolojik, sosyal ve ekonomik durum ve koşullar ile yasama faaliyetlerinin, yasa tasarısının, hukuk normlarının gerekçelerinin ve komisyon raporlarının, günümüz ile birlikte değerlendirilmesinin gerekliliğini esas almaktadır.[14]
2. İlgili Mevzuat Hükümlerinin İncelenmesi
2.1. İlgili Kısımlarının İptaline Karar Verilen Kanun Maddesi
İCRA VE İFLAS KANUNU
“İvazsız tasarrufların butlanı:
Madde 278 – (Değişik: 18/2/1965-538/114 md.)
Mutat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.
Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir.
1. (Değişik : 9/11/1988-3494/53 md.) (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve E.: 2021/52, K.: 2021/97 sayılı Kararı ile.) (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 26/1/2022 tarihli ve E.: 2021/9, K.: 2022/4 sayılı Kararı ile.) füru, (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 11/7/2018 tarihli ve E.: 2018/9, K.: 2018/84 sayılı Kararı ile.)(1) (…)(2) (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 26/1/2022 tarihli ve E.: 2021/9, K.: 2022/4 sayılı Kararı ile.) evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri.”[15]
Yasa maddesinin inceleme konusu iptal kararı öncesi halinde, (İİK m. 278/3-1) "...usul ve..." ve "...sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar,..." ibareleri de bulunmakta olup; bu kısımlar, Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir.[16]
2.2. Madde Gerekçesi
Tarihi yorum bakımından değerlendirme yapılırken, İİK m. 278’in gerekçesine de bakılması gereklidir. Zira gerekçe, yasal düzenlemenin adeta çıkış noktasına, düzenlenme amacına ve düzenleniş sebebine işaret etmektedir. Bir hukuki müessese tarihi yorum yöntemiyle ele alınırken, gerekçeye yer verilmemesi, hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilecektir.
Gerekçe şu şekildedir:
“Uygulamada borçlunun, üçüncü derece dahil hısımlarıyla da anlaşmak suretiyle malların haczinden veya iflas etmeden önce, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yaptıkları ivazsız tasarrufları, başka bir isim altında gizledikleri görüldüğünden, bunun önlenmesini teminen akrabalık derecesi ikinci dereceden üçüncü dereceye çıkartılmıştır.”
(3494 sayılı kanuna ait Hükümet Gerekçesi)
“Cemiyetimizde ötedenberi şikayeti mucip olan hal, borcunun alacaklılar aleyhine giriştiği muamelelerin birçok hallerde müeyyidesiz kalmasıdır. İcra ve İflas Kanunu’nun 11 inci babını teşkil eden iptal davasının, bu mevzuda duyulan ihtiyaçları karşılamakta kifayetsiz kaldığı hususunda adeta iş muhitlerinde ittifak vardır denilebilir. Bilhassa bir ticarethanenin bütün mevcudunu bir bütün halinde ve alacaklıların takibinden kaçırmak üzere yapılan hileli devirler kanunumuzda şimdiye kadar müessir hükümlerle önlenmiş değildir. İşte hileli devirlerle mücadele etmek ve alel’ıtlak borçlunun alacaklılarının zararına yapabileceği muameleleri alacaklılara karşı tesirsiz hale getirmek ve bu muamelelerin onların hukukuna herhangi bir surette halel iras etmesine meydan bırakmamak için iptal davasının yeni esaslara müsteniden tanzimi kaçınılmaz bir zaruret halinde kendisini göstermiştir. Bu mevzuda getirilmiş başlıca yenilikler şunlar olmuştur:
a) ……….
b) İptal davası neticesinde cebri icraya konu teşkil etmesi istenilen mallar üzerinde alacaklıya doğruda doğruya ihtiyati haciz vaz’edebilmek yetkisi tanınmış ve bu hususta teminat iradesi dahi mecburi olmaktan çıkarılarak bu cihet mahkemenin takdirine bırakılmıştır (mad. 281). Vaktinde verilecek bir haczi ihtiyati kararının bir takım hallerde üçüncü şahsın haksız mukavemetini kırmağa yardım edeceğini tahmin etmek caizdir.
c) İptal davasına hedef olan malların üçüncü şahsın mameleki içinde erimiş ve teşhisi gayrimümkün hale gelmiş olması durumunun, bu davayı felce uğratmaması için, davanın kaim değer üzerinde yürütülebileceği tasrih olunmuştur (mad. 277). Ancak, bu durumun arz edebileceği hususiyetler ayrıca gözönünde tutularak gerek iptal davası zımnında istihsal edilen haczi ihtiyatı ve gerek iptal davasının neticeleri bakımından bu faraziyeye teferrü eden hususi hükümler sevk olunmuştur (mad. 283. İkinci fıkra ve mad. 281 son fıkra).
d) İptal davası halleri birçok yönden genişletilmiş ve kolaylaştırılmıştır:
a 1. Aralarındaki muamelelerin ivazsız tasarruf sayıldığı yakın akrabalar kategorisine, neseben veya sıhren ikinci derece akrabalar ile evlat edinenler evlatlık da ithal edilmiştir (mad. 278).
b 1. Bugünkü metnimizde aciz sebebiyle butlan haline vuzuh verilerek 279 uncu maddedeki muameleleri yapan üçüncü şahsa, borçlunun durumunu bilmediğini, ispat mükellefiyeti yükletilmiştir.
c 1. İzrar kasdının ispatındaki güçlük nazara alınarak, 280 nci maddeye büsbütün yeni bir veçhe verilmiştir.
Evvela tediye kabiliyetini kısmen dahi kaybetmiş olan borçlunun mamelekinin eksilmesine müncer olan bilcümle muameleleri borçlunun bu durumuna ve muamelenin bu mahiyetine vukufu olması lazım gelen üçüncü şahıslar hakkında iptale tabi kılınmıştır. Ancak, objektif şartların vücudunu kafi gören bu hal için iptal davası maddedeki ölçüler dahilinde, iki senelik bir müddetle takyit edilmiş, borçlu ve üçüncü şahsın müştereken izrar kastiyle hareket ettiklerinin ispatı ise iki senelik takyide mahal görülmemiştir (mad. 280’in a bendi).
Saniyen borçlunun muayyen derecedeki akrabaları için borçlunun durumuna bilgi karinesi kabul edilmiştir. Bu karinenin de ancak borçlunun durumunu bilmediğini ispat etmiş akrabalar için çürütülebilmesine cevaz verilmiştir (mad. 280’a son fıkra).
Salisen, bu sahada pek mühim sayılması gereken bir yenilik, bir işyerindeki malların tamamının veya büyük bir kısmının veya işyeri ile birlikte olmak üzere yalnız bir kısmının devredilmesi ve devir alınması halinde bu durum borçlu bakımından alacaklıları izrar kastına, üçüncü şahıs bakımından da bu kasta vukufa karine sayılmış ve bu karinenin ancak devir keyfiyetinin üç ay önce ilan edilmiş olması halinde çürütülebileceği kabul edilmiştir. Bu yeni hükümle, klasik bir mahiyet aldığını kaydettiğimiz hileli devirlerle mücadele mevzuunda pek mühim bir adım atıldığını kabul etmek yerinde olur.
(mad. 280 b).
e- İptal davasının neticeleri pratik hal suretlerine bağlanmış ve iptal davası alacaklı lehine hükme
bağlandığı takdirde alacaklının doğrudan doğruya davaya mevzu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile istifayı hak edeceği kabul edilmiştir. Hatta, dava mevzuu gayrimenkul ise, davalı namına mukayyet olan bu gayrimenkul hakkında kayıt tashihine gidilmeden alacaklının lehine verilmiş hükme müsteniden cebri icranın mümkün olacağı tasrih olunmuştur (mad. 283).
Diğer cihetten davayı kazanan alacaklı lehine dava mevzuu mal üzerinde bir nevi imtiyaz hakkı tanınmış ve davayı kaybetmiş üçüncü şahsın iptal edilmiş tasarruf zımnında borçluya verdiği şey hakkında haiz olabileceği hakkın, bu mal üzerinde istifasına imkan verilmeyerek, iptal davası neticesinde mamelekinde hasıl olan eksikliği telafi için yalnız borçluya karşı mutalebe hakkı olacağı belirtilmiştir (mad. 283).
Nihayet 284 üncü maddedeki 3 senelik müddet de borçlu aleyhine olmak üzere 5 seneye çıkartılmıştır.”
(538 sayılı Kanuna ait Hükümet Tasarısı Gerekçesi)
“Bu madde de, 277 nci maddede yapıla değişikliğe paralel olarak esas itibariyle kanunda olduğu gibi bırakılmıştır. Yalnız, Tasarı ile 1 ve 3 ncü bend hükümlerinde yapılan değişiklikler aynen kabul olunmuştur.”
(Adalet Komisyonu Raporu Gerekçesi)
“Maddede hüküm değişikliği yapılmamış, ancak ikinci fıkranın 2 numaralı bendine vuzuh verilmiştir.”
(C. Senatosu Anayasa ve Adalet Komisyonu Raporu Gerekçesi)[17]
Kanunun gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, inceleme konusu maddenin kabul ediliş amacının; borçlunun 3. kişilerle yapmış olduğu devir işlemlerinin, borçludan alacaklı olan kimselerin alacaklarını tahsil edememelerine neden olması hali ve borçlu ile yasa maddesinde düzenlenen yakın hısımlar arasındaki ivazlı tasarrufların tıpkı bağışlama gibi kabul edileceği yönünde bir karinenin kabul edilmesi suretiyle alacaklının alacağına kavuşmasının sağlanması düşüncesi olduğu görülmektedir.
3. Ara Sonuç
Lafzi yorum yöntemiyle, yasada sayılan hallere uyan tüm devir işlemlerinin butlan yaptırımına ve iptale tabi olduğu görülmektedir. Sadece lafzi yorum ile yetinilmesi, Anayasaya uygunluk yönünden değerlendirme yapılmaması ve diğer yorum yöntemlerine başvurulmaması, bizleri hatalı sonuçlara götürebilmekte ve bu sebeple tarihi yorum yöntemi ile de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olay bakımından, tarihi yorum yöntemine, ancak günümüz sosyal ve ekonomik durum koşullarının değerlendirilmesi ve sözleşme özgürlüğü yönünden başvurulabilecektir. Peki yasal düzenleme ile iptal hükmü açısından, tarihi yorum yöntemi ile değerlendirme yaptığımızda; sonuç ne olacaktır? Her ne kadar gerekçede alacaklının alacağına kavuşması amaçlanmakta ise de, yapılan devir işlemleri ivazlı iken her koşulda ivazsız işlemmiş gibi aynı hukuki sonuca varılabilmesi, borçlu ve özellikle borçlu ile hukuki ilişki içerisinde olan ve bedelini ödeyerek ya da daha genel manada ivaz mukabilinde bir malvarlığı değerini devralan 3. kişiye haksızlık yapılmasına ve bu kimselerin hukuki durumlarının korunamamasına sebep olmaktadır. Bu halde tarihi yorum da bizleri kesin bir sonuca ulaştıramamakta olup; diğer yorum yöntemlerine göz atılması ve diğer yorum yöntemlerinin dikkate alınması suretiyle değerlendirme yapılması gerekmektedir.
C. AMACA UYGUNLUK YORUMU
1. Genel Olarak
Amaca uygunluk (teleolojik) yorum için tıpkı lafzi yorumda olduğu gibi Medeni Kanun’un 1. maddesinin dikkate alınması gereklidir. Zira yasal düzenlemenin 1. fıkrasında,
“Hukukun uygulanması ve kaynakları
Madde 1 - Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.”[18]
Hükmüne yer verildiği görülmektedir. Burada kanunun lafzından başka özüyle de değindiği konularda uygulanacağı belirtilmiştir. Yasa metninden anlaşıldığı üzere, kanunun özü ve amacı önem arz etmektedir. Buradaki temel düşünce, kanun maddesi ile amaçlananın ne olduğunun tespitidir. Amaç tespit edilirken, öncelikle kanun metnine ve lafzına bakılarak sonuca ulaşılması beklenecek, lafzi yorumun yeterli olmaması ve tereddüt hasıl olması halinde, kanun koyucunun iradesine bakılacak ve amaç bu şekilde ortaya konulacaktır. Bu yorum yöntemi, “Gai yorum” olarak da bilinmekte ve sıklıkla uygulanmaktadır.
2. Eşyanın Tabiatına Uygunluk Yorumu
Eşyanın tabiatına uygunluk yorumu yapılırken öncelikle eşyanın belirlenmesi gereklidir. Esas mahkemelerde görülen davaların konuları, iptalleri talep edilen tasarruflara esas malvarlığı değerleridir. Sonuca ulaşabilmek içinse, eşya (menkul/gayrimenkul/araç) devirlerinin/tasarruflarının, tasarrufun butlan müeyyidesine tabi tutulması gerektiği iddiasıyla açılan davaların ve iptal istem sebeplerinin, devredenlerin tasarruf ehliyetlerinin kısıtlı olmadığının, taraflar bakımından resmi merciiler önünde devir işlemi yapma ehliyetine haiz dönemin mevcut oluşunun, Anayasanın ilgili maddeleri ile İcra ve İflas Kanunu’nun iptali talep edilen hükümlerinin bir arada yürürlükte ve somut hukuki sorunla ilgili olduğunun, birlikte değerlendirilmesi gerekli ve zorunludur.
Yine hukuki meseleye farklı bir yaklaşım ile baktığımızda; olayları, tasarrufun iptali davasının tarafları açısından da değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu kapsamda işbu davanın davacısı, alacaklı olup; kesinleşmiş icra takibine rağmen alacağını tahsil edememiş bulunmaktadır. Davalılar ise, icra takip borçlusu ve borçluyla hukuki işlem yapan 3. kişi olup; bu kimselerin iyiniyetli olup-olmadıkları, her somut olayda değişkenlik gösterebilmektedir.
2.1. Alacaklı Bakımından Durum
Alacaklı, alacağını tahsil etmeyi istemekte ancak borçlunun borca yeter miktarda başkaca malı/malvarlığı değeri olmadığı için, alacağını tahsil edememektedir. Bu sebeple borçlunun aktif (olmadığı için) yerine pasif malvarlığı yönünden dava açarak tasarrufun iptali ile malın satışından alacağını elde etmeyi istemektedir.
2.2. Borçlu Bakımından Durum
Borçlu, malını devretmiş olup; bu devre halel gelmesini ve tasarrufun iptalini istememektedir. Burada borçlu, devir işlemini iyiniyetli ya da kötüniyetli olarak yapmış olabilir. Ancak bu durum yargılamayı gerektirmektedir.
2.3. Borçlu İle Hukuki İşlem Yapan 3. Kişi Bakımından Durum
Borçlunun malını devralan yakın hısmı 3. kişi de tıpkı borçlu gibi iyiniyetli ya da kötüniyetli olabilir. Ancak tapu kayıtları ile görünürde ivazlı bir devir işlemi olduğundan, eğer ki gerçekte de taraflar arasında ivazlı bir devir işlemi var ise, bu halde yapılan ödeme ya da devrin karşılığı verilen değer dikkate alınarak 3. kişinin, tasarrufun iptali davası sonucunda mağdur edilmemesi gerekmektedir. Zira burada 3. kişinin bedelini ödeyerek ya da trampa yoluyla aldığı malın (araç, taşınmaz v.b..) değeri üzerinden yapılan satış sonrası borçlunun borcu ödenecek ve alacaklı tatmin edilmekle borçlunun pasiflerinde azalma olacaktır. Ancak bu halde 3. kişi, malvarlığından, ödenen borç tutarında kayıp yaşayacaktır. Bu sebeple peşin bir hükümle sonuca varılmakta ısrarcı olunması, 3. kişinin de mağduriyetine yol açabilecek olup; yargılama esnasında taraflara eşit söz hakkı verilmesi, tüm delillerin toplanması, tarafların davayı ve davaya karşı cevap, beyan ve karşı iddialarını ispatına fırsat verilmesi ve imkan sağlanması ile nihayet en adil ve en doğru sonuca ulaşılması gerekmektedir.
3. Sosyolojik Değerlendirme
İnceleme konusu karar, sosyolojik değerlendirme ile ele alındığında; devrin sonucunda ortaya çıkan butlan müeyyidesinin, devreden kişinin tasarruf ehliyetinin tam oluşunun, devralan kimsenin mülkiyet hakkının, devir sebebiyle ödeme yapılması halinde devralanın malvarlığında meydana gelecek olan azalmanın dikkate alınması ve somut olayın tüm detaylarına, özüne odaklanılması ile spesifik durumun irdelenmesi suretiyle Anayasal hak ihlallerinin önüne geçilmesi gerekmektedir.
Yine sosyolojik değerlendirme kapsamında gözden uzak tutulmaması gereken bir diğer husus, toplum gerçekleri ile toplumun sosyal ve ekonomik durumu ile genel kültür düzeyi ve ahlaki eğilimleridir. Bu kapsamda ülkemiz gerçekliği ile kişilerin mal kaçırma eylemlerinin çokluğu ve sıklığı dikkate alınarak kötüniyetin varlığı halinde, alacaklının haklarına halel gelmemesi ve alacağın tahsilinin sağlanmasına yarar mahiyette hüküm tesisinin amaç edinilmesi gerektiği gibi; aksi durum olan borçlu ile 3. kişinin iyiniyetli olmaları halinde ise, bu kimselerin hukuki durumlarının zorlaştırılmaması, ağırlaştırılmaması ve özellikle de iyiniyetli 3. kişinin mağduriyetine neden olunmaması gerekmektedir. Bu sebeple yargılama esnasında yapılacak araştırma ve incelemeler ile en doğru sonuca ulaşılması zorunluluk arz etmektedir. Zira alacaklının hukuki durumunun, hileli veya kötüniyetli bir fikir birliğiyle zorlaştırılmasını hukuk düzeni korumayacaktır. Burada Medeni Kanun’un 2. maddesi ile dürüstlük kuralı ve uzantısı olan hakkın kötüye kullanımının hukuk düzenince korunmayacağına dair yasal hükümler dikkate alınmak zorundadır. Yine 3. kişi devralanla borçlu arasındaki (sadece) hısımlık bağının mevcudiyetinden dolayı, yeterli inceleme yapılmaksızın ve önyargılı bir tutum ile alacaklı ve borçlu arasındaki şahsi borç ilişkisindeki mağduriyetten bahisle ve 3. kişinin borçtan bağımsız olarak salt devir işleminin tarafı olmasından ötürü, 3. kişi sanki alacaklı ile borçlu arasındaki şahsi borç ilişkisine kefilmiş ya da borçlunun borcunu, salt borçlunun yakını olması sebebiyle ödemekle yükümlüymüş gibi değerlendirilmemesi ve gerçekçi bir yaklaşım sergilenerek doğru sonuca ulaşılması gerekmektedir. Ancak bu yapılırken de toplum gerçekliği elbette dikkate alınmalıdır.
4. Hukukun Genel İlkeleri Değerlendirmesi
Tasarruf ehliyeti, mülkiyet hakkı sahibi olunması ve sözleşme yapma özgürlüğü ile hukuki işlem serbestisi birlikte dikkate alındığında; yapılan tasarrufların geçerli oldukları görünmekteyse de, yasal düzenleme olan İİK m. 278/3-1 hükmü ile aynı durum, butlan yaptırımına tabi olmaktadır. Bu halde kanunların çatışması söz konusu olduğundan, sözleşme serbestisi ile İİK hükümlerinden birinin tercihi ile diğerinin uygulanmaması ve iptali ya da sözleşme serbestisi ile tasarruf ehliyetine dair hükümlerin yeniden düzenlenerek kuralın istisnalarına yer verilmesi gerekmektedir. Aksi halde, bir yandan kanunun cevaz verdiği devir olgusu, başka bir kanun hükmü ile butlan olarak kabul edilmeye devam edecektir. Bu halde ise iyiniyetli 3. kişiler ve onların mülkiyet hakları zarar görecektir.
5. Ara Sonuç
Buradan bir sonuca ulaşılmak istendiğinde ve Medeni Kanun’un Kişiler Hukuku Kitabı ile Borçlar Kanunu’nun sözleşme serbestisine dair hükümleri ve temel norm olan Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddeleri dikkate alındığında, İcra ve İflas Kanunu’nun 278/3-1 bendinde yer alan ve iptal taleplerine konu kısımların Anayasaya aykırı olduğu görülmektedir. Bu kapsamda amaca uygun yorum yöntemine başvurulması, somut inceleme konusu karar bakımından son derece yararlı ve uygundur.
D. SİSTEMATİK YORUM
1. Genel Olarak
Sistematik yorum yöntemi ile değerlendirme bakımından, sadece bir tek kanun maddesi yönünden değerlendirme yapılmaması; aksine sistemsel bir bütünlük ile yasal düzenlemenin yapıldığı kanun bütününün, o kanunun içinde yer aldığı hukuk dalının ve o hukuk dalının diğer hukuk dalları ile arasındaki ilişkinin birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Burada bütün üzerinden bir sonuca ulaşılmak istenmesi söz konusudur.
2. İlgili Mevzuat Hükümlerinin İncelenmesi
Somut inceleme konusu karar bakımından değerlendirme ile sözleşme yapma hürriyeti, sözleşme serbestisi, hak ve fiil ehliyetlerine ilişkin hükümler ile İİK hükümleri arasında bir çatışma mevcut olup; İİK hükümlerinin iptale konu kısımlarının Anayasaya aykırılığı söz konusudur.
3. Ara Sonuç
İnceleme konusu karar bakımından, doğru sonuca ulaşılabilmesi adına, sistematik yorum yöntemine başvurulması gerekmektedir. Zira kanunların Anayasaya uygun olması zorunludur. Sadece İİK bakımından değerlendirme yapılması, bizi doğru sonuca götürmeyecektir. İİK’nun yanı sıra Anayasa’nın, Medeni Kanun’un ve Borçlar Kanunu’nun birlikte dikkate alınması ile Anayasanın kanunlardan üstün olması prensibinden ve hukuksal düzenlemelerin bütününden hareketle daha sağlıklı bir sonuca ulaşılması gereklidir.
E. ANAYASAYA UYGUNLUK YORUMU
1. Genel Olarak
Anayasanın kanunların üzerinde yer alması ve başta kanunlar olmak üzere tüm hukuksal düzenlemelerin Anayasaya uygun olmasının gerekmesi sebebiyle Anayasaya uygunluk yönünden yorum yapılması gereklidir. Zira kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı hususu, yine Anayasamızda açıkça düzenlenmiş olup; aykırılık hallerinde soyut ve somut norm denetimleri yapılmaktadır. İşbu incelemeye konu Anayasa Mahkemesi kararında da, somut norm denetimi yoluyla, esas mahkemelerce yapılan başvurular ve başvuru dosyalarının birleştirilmesi suretiyle yapılan esasa dair nitelikli bir inceleme söz konusudur.
2. İlgili Hükümlerin İncelenmesi
GENEL ESASLAR
“Anayasa Mahkemesinin kararları
Madde 153 – Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.
Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.
İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.
İptal kararları geriye yürümez. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”[20]
Belirtilen Anayasal düzenlemede, Anayasa Mahkemesi kararlarının niteliği, özellikleri, yürürlüğe dair hükümler ve iptal kararları bakımından önemli hususlara yer verilmiştir.
3. Ara Sonuç
İnceleme konusu Anayasa Mahkemesi başvuruları birleşen dosyasında, “Esas mahkemede görülmekte olan dava + Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine somut norm denetimi yoluyla yapılan başvuru + İlk incelemede eksiklik bulunmaması ve incelemenin esasına geçilmesi” durum ve koşulları mevcuttur.
Bu kapsamda Anayasaya aykırılık yönünden yapılan inceleme ve değerlendirmeler neticesinde, Anayasa Mahkemesi tarafından, yasal düzenlemenin ilgili kısımlarının Anayasaya aykırı olduğu belirtilerek iptaline karar verilmiştir. İşbu Anayasaya uygunluk yorumu bakımından değerlendirme ile iptal kararının yerinde ve hukuka uygun olduğunu düşünmekteyiz.
F. SEZGİSEL (DUYGUSAL) YORUM
1. Genel Olarak
Sezgisel (duygusal) yorum bakımından değerlendirmede; karar verecek olan yargıcın özellikleri, eğitim, bilgi ve tecrübe düzeyi, yargılamanın yapılacağı yer/alan, mahkeme (duruşma) salonları, giyilen kıyafetler ve ortamın atmosferi ile hitap şekli ve kullanılan dil gibi birçok unsur etkilidir.[21]
İnceleme konusu karar ve iptal edilen hükümler yönünden sezgisel yorum yaklaşımı, olayın detaylarının ve özünün dikkate alınmasını, bunun yanı sıra karar veren mekanizmanın eğitim ve bilgi düzeyi ile tecrübesinin ve sair önemli unsurların birlikte değerlendirilmesi zorunluluğunu gerektirmektedir. Anayasa’nın 138. maddesinin 1. fıkrasında, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.” hususları düzenlenmiştir. Bu kapsamda hakimlerce karar verilirken, sezgisel yorum yöntemine de başvurulması gerekmektedir.
2. Ara Sonuç
Hakim, hukuk kurallarını ele alarak ve somut olay ile hukuk kurallarını karşılaştırarak, ayrıca duygusal yorumlarla vicdanının sesini dinleyerek somut hukuki uyuşmazlığı çözümleyecektir. İptal hükmü bakımından sezgisel (duygusal) yoruma başvurulması gereklidir. Ancak işbu yorum yöntemi, anayasaya uygunluk yorumu olmadan doğrudan ve tek başına bizi doğru sonuca götürmeye elverişli olmayabilecektir. İşbu inceleme konusu karar bakımından; tarafımızca, anayasaya uygunluk yorum yöntemi ile sezgisel (duygusal) yoruma birlikte başvurulmasının gerektiği düşünülmektedir. Zira anayasa, en üst norm olmakla birlikte sezgisel (duygusal) yorum yöntemi de vicdani kanaatleri esas almaktadır. Bu halde adaletin tecellisi bakımından somut olaya en uygun karar, bu halde ortaya çıkacaktır.
III. GENEL HUKUKİ SONUÇ
A. Ara Sonuçların Değerlendirilmesi
Lafzi yorumda, yasal düzenlemeler ile kanunun lafzından anlaşılan ve lafzi yorumun doğrudan götürdüğü sonuca yer verilmiş; ancak bu sonucun, bizi, tek başına hatalı sonuca götürebileceğine ve diğer yorum yöntemlerine de başvurulmasının uygun olacağına değinilmiştir.
Tarihi yorumda, işbu yorum yöntemi hakkında genel bilgilendirmeler yapılmakla; yasal düzenlemelere değinilmiştir. Yine günümüz koşullarının dikkate alınması suretiyle kanunların anlamlandırılmasının yararlı olacağı, kanunun gerekçesine bakılmasının gerekliliği, ancak tarihi yorumun da tek başına yeterli olmayacağı dile getirilmiştir.
Amaca uygunluk yorumunda, somut karar bakımından amaç doğrultusunda ve kanunların konuluş maksadının ele alınması suretiyle bir sonuca ulaşılmak istenmiş ve başkaca kanunlar ile Anayasa maddelerinin konuluş gayesiyle ulaşılmak istenen amaç dikkate alınarak sonuca ulaşılmıştır.
Sistematik yorum, incelemeye konu karar bakımından ve ilgili birden fazla ve farklı yasal düzenlemelerin olması ve Anasaya maddeleri ile kanun maddesinin çatışması halinin mevcudiyeti karşısında, uygulama alanı bulmuş ve tüm bu hukuksal düzenlemeler sistematik şekilde incelenerek sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır.
Anayasaya uygunluk yorumunda, Anayasal düzenlemelere yer verilmiştir. İncelemeye esas iptal konusu karar bakımından, başvurunun Anayasa Mahkemesi’nde görülüyor olması, kanunla Anayasal düzenlemelerin çatışma halinin mevcudiyeti, üst normun uygulanmasının ve inceleme konusu kararda Anayasaya uygunluk denetiminin yapılmasının gerekliliği birlikte dikkate alındığında, en çok Anayasaya uygunluk yorumuna başvurulmuştur.
Sezgisel (duygusal) yorumda, sezgisel yorumdan ne anlaşılması gerektiğinden ve nasıl bir yaklaşım türü olduğundan bahsedilerek inceleme konusu karar bakımından dikkate alınması zarureti ile sezgisel yorumun, anayasaya uygunluk yorum yöntemi ile birlikte ele alınmasının gerekliliği belirtilmiştir.
B. Nihai Sonuç
Somut inceleme konusu iptal kararında, başta Anayasaya uygunluk yorumu yapılmakla; Anayasal düzenlemeler ile kanun maddesinin çatışması söz konusu olduğundan sistematik yorum yöntemine de başvurulmuştur. Amaca uygunluk yönünden kanun koyucunun amacı dikkate alınmış ve aynı zamanda tarihi yoruma başvurulması ve günümüz koşullarının dikkate alınması suretiyle değerlendirme yapılmıştır. Lafzi yoruma da başvurulmakla birlikte, lafzi yorumun işbu karar özelinde tek başına doğru sonuca götürmeye elverişli olmadığı görülmüş ve diğer yorum yöntemlerine yönelinmiştir.
Anayasaya uygunluk yorum yöntemi ile sezgisel (duygusal) yorum yöntemi birlikte değerlendirildiğinde ve Anayasanın, en üst norm oluşu ile sezgisel (duygusal) yorum yönteminin vicdani kanaatleri esas alışının birlikte dikkate alınması ile somut inceleme konusu karar bakımından en doğru sonuca ulaşılacaktır.
Yine burada Anayasaya uygunluk yorumu kapsamında ve Anayasamızda yer alan hükümler doğrultusunda, adil yargılanma hakkı yönünden de değerlendirme yapılmalıdır. Somut iptal başvurusu süreci ile yerel mahkemelerin dosya esas yılları dikkate alındığında, yargılamanın makul sürede tamamlanması gerekliliğinin ihlal edilmediği ve makul sürenin aşılmadığı düşünülmektedir.
Diğer mevzuat hükümleri bakımından değerlendirme yapıldığında; borçluyla hukuki işlem 3. kişinin mülkiyet hakkı, hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı kapsamında delil sunma hakkı, delil sunabilme imkanı, delil sunma engelinin olmaması, delil sunma noktasında kısıntı getirilmemesi ve delil sunma yönünden dezavantajlı konumda olunmaması hususları yönünden hakkaniyetli sonuçların ortaya çıkmaması sebebiyle, kanaatimizce, yasal düzenlemenin ilgili kısımlarının iptali, hukuka uygundur.
Sonuç itibariyle; birden fazla yorum yöntemine birlikte başvurulmakla, Anayasanın ilgili maddelerinin ve kanun maddesinin çatıştığı bir noktada, Anayasa Mahkemesi’nce yapılan inceleme sonucu verilen iptal kararının hukuka uygun, yerinde ve adil olduğu kanaatine varılmıştır.
İŞBU KARAR İNCELEMESİ NİTELİĞİNDEKİ AKADEMİK ÇALIŞMA; YAŞAR ÜNİVERSİTESİ ÖZEL HUKUK ANA BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI VE HUKUKTA YÖNTEM DERSİ İÇİN HAZIRLANAN VE SUNULAN DÖNEM ÇALIŞMASI İLE SUNUM İÇERİĞİNİ KAPSAMAKTADIR.
LL.M. Av. Uzm. Arb. AYŞEN GÜZEL
KAYNAKÇA
Kaynaklar :
- AKI Erol, Hukukun Temel Kavramları, İzmir, 1992.
- IŞIKTAÇ Yasemin, METİN Sevtap, Hukuk Metodolojisi, İstanbul, 2016.
- SÖZER Ali Nazım, Hukukta Yöntembilim, Ekim, 2020.
- UYAR Talih, İcra Ve İflas Kanunu Şerhi, Ekim, 2009.
E-Kaynaklar :
- https://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/48990/mod_resource/content/1/Hukuk%20Ba%C5%9Flang%C4%B1c%C4%B1%209.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/yorum_hukuk, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1846646, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2020/01/Narmanlioglu6.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Dosyalar/Kararlar/KararPDF/2018-84-nrm.pdf, Erişim Tarihi:23.12.2023.
- https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2021/97, Erişim Tarihi:23.12.2023.
- https://sozluk.gov.tr/, Erişim Tarihi:23.12.2023.
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hukuki_yorum, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://www.ailehekimihukuku.com/saglik-mevzuati/, Erişim Tarihi:23.12.2023.
- https://www.anayasa.gen.tr/yorum-ilkeleri-kitaptan.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf, Erişim Tarihleri, 18.10.2023, 23.10.2023.
- https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf, Erişim Tarihi:18/10/2023.
- https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6098.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
- https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220412-3.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
-------------
[1] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220412-3.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[2] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220412-3.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[3] https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/Dosyalar/Kararlar/KararPDF/2018-84-nrm.pdf, Erişim Tarihi:23.12.2023.
[4] https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2021/97, Erişim Tarihi:23.12.2023.
[5] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220412-3.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[6] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[7] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[8] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220412-3.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[9] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf, Erişim Tarihi:23.12.2023.
[10] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[11] https://sozluk.gov.tr/, Erişim Tarihi:23.10.2023.
[12] https://sozluk.gov.tr/, Erişim Tarihi:23.12.2023.
[13] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf, Erişim Tarihi:28.12.2023.
[14] Ali Nazım SÖZER, Hukukta Yöntembilim, Ekim, 2020, 76, 77.
[15] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf, Erişim tarihi:28.12.2023.
[16] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf, Erişim tarihi:18.10.2023.
[17] Talih UYAR, İcra Ve İflas Kanunu Şerhi, Ekim, 2009, s. 19151-19154.
[18] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[19] https://www.ailehekimihukuku.com/saglik-mevzuati/, Erişim Tarihi:23.12.2023.
[20] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.2709.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2023.
[21] Ali Nazım SÖZER, Hukukta Yöntembilim, Ekim, 2020, 141, 143.