İsticvap, sözlükte sorup cevap alma, cevap alma maksadıyla söyletme, sorguya çekme anlamlarına gelmektedir.[1] Hukuki bir terim olarak ise isticvap, bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir vakıa hakkında mahkemece sorguya çekilmesidir.[2] Doktrindeki bir görüşe göre ise isticvap, daha geniş olarak dava konusu vakıaların gerçek veya gerçek olmadığı konusunda hâkimde kanaat uyandırma amacıyla, davanın taraflarının hâkim tarafından sorguya çekilmesi olarak tanımlanmıştır.[3] İsticvap, bir tarafın sadece Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 169-175’teki usule göre sorguya çekilmesi ile gerçekleşebilir.[4] Yani mahkemenin davanın taraflarını dinlemesi her durumda isticvap olarak nitelendirilemez ve isticvabın hükümleri, sonuçları uygulanmaz.
İsticvap, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 169 ve 175. maddeleri arasında düzenlenen bir durumdur. İsticvap, hakimin kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi ile yapılacak usuli işlemlerdendir. İsticvap kavramı, Medeni Usul Hukuku’nun temel ilkelerinden olan hakimin davayı aydınlatma görevi ile doğrudan bağlantılı bir husustur. Bir davada uyuşmazlığın aydınlatılması için zorunlu olan noktalarda, hakimin belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırma, soru sorma ve delil gösterilmesini istemesi yargılamanın sağlıklı yapılması açısından zorunlu olabilmektedir. Bu bakımdan isticvap, uyuşmazlıkların karara bağlanmasında ve tarafın kendi aleyhine olan konularda dinlenebilmesi amacıyla önem taşımaktadır.
İsticvabın Delil veya Usuli İşlem Niteliği
İsticvap sonucunda, ikrar elde edilmesi mümkündür.[5] İsticvabın sonucunda ikrar elde edilmesinin mümkün olması ve ispatla yakın ilgisi sebebiyle isticvabın delil olduğu görüşü savunulmaktadır.[6] Ancak isticvap, hukukumuzda delil olarak düzenlenmemiştir. Doktrinde hâkim olan görüşe göre de isticvap delil olarak kabul edilmeyip davanın aydınlatılmasına katkıda bulunan bir usul işlemi olarak kabul edilmiştir.[7]
Yargıtay’ın isticvabın hukuki niteliği hususunda yerleşmiş içtihadından bahsetmek zordur. Çünkü Yargıtay’ın bir kararında “Hukuk davalarında hâkim, tarafların istekleri ve gösterdikleri kanıtlar ile bağlıdır. Ancak, toplanan kanıtların hüküm kurma yolunda yetersiz kalması durumunda; hâkim, usul yasasında yazılı sorguya çekme (isticvap) ve yemin gibi olanaklardan yararlanmak suretiyle kendiliğinden (re’sen) soruşturma yaparak gerçeği bulmak zorundadır” diyerek isticvabı delil olarak algıladığı anlaşılmaktadır.[8] Buna karşılık Yargıtay birçok kararında isticvabı başlı başına delil olarak kabul etmeyip ‘’bir davada o dava ile ilgili belli vakıaların açıklığa kavuşturulması, varlığı ve yokluğu konusunda aleyhine olan tarafın ikrarının sağlanması amacıyla hâkimin kendiliğinden veya taraflardan birinin istemini kabul ederek başvurabileceği usuli bir işlem olduğuna hükmetmiştir’’.[9] Görüldüğü gibi Yargıtay daha güncel kararlarında isticvabı bir delil olarak değil usuli işlem olarak görmektedir.
Tarafların isticvabı, sadece tahkikat aşamasında mümkün olduğu halde tarafın dinlenmesi, davanın her aşamasında mümkündür.[10] Ayrıca taraf, kural olarak dinlenmek için çağrıldığı duruşmaya gelmezse, sadece mazeretsiz gelmediği duruşmada yapılan işlemlere itiraz edemez (HMK md. 150/f. 2); isticvap için çağrılan taraf çağrıldığı duruşmaya gelmez ise, sorulan vakıaları ikrar etmiş sayılır (HMK md. 171). İkrar ise, bir tarafın kendi aleyhine olan bir vakıanın doğru olduğunu mahkeme önünde beyan etmesidir.[11] İsticvap kurumunun en önemli sonucu, müeyyidesinde kendisini gösterir. Yani isticvap için çağrıldığı duruşmaya gelmeyen veya duruşmaya gelip sorulan soruları cevapsız bırakan taraf bu vakıaları ikrar etmiş sayılır. İkrar edilmiş vakıalar ise, Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 187/f. 2 gereğince çekişmeli sayılmaz ve bunun sonucu olarak da ispatı gerekmez (HMK md. 188/f. 1). Taraf duruşmaya gelerek sorulanlara cevap verirse, sonuç bakımından isticvap usulü ya da tarafların dinlenilmesi usulüne göre çağrılması önem arz etmez.[12] İsticvap, taraflarca getirilme ilkesine tabi olan davalarda söz konusudur.[13] Buna karşılık, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda, isticvap hükümleri uygulanmaz; çünkü tarafların ikrarı hâkimi bağlamaz. Bu sebeple kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda sadece tarafların dinlenmesine ilişkin hükümler uygulanır.[14] İsticvap, “dava malzemesinin taraflarca getirilmesi” ilkesinin bir sınırlamasıdır. İsticvap ile dava malzemesinin toplanmasında mahkemeye etkileyici tedbir alma imkânı sunulmaktadır.[15]
İsticvabın Koşulları ve Usulü
- Taraflar vekilleri olsa da mahkemece bizzat dinlenir. Tarafın tüzel kişi olması durumunda ise tüzel kişiyi (şirket, dernek gibi) temsil yetkisine sahip olan kişiler dinlenilmektedir. Tebligat Kanunu’nun 11. maddesine göre vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır ve kanuni mümessilleri bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligat ise kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icap etmedikçe bu mümessillere yapılır. Ancak HMK md. 171/f. 1’e göre isticvabına karar verilen tarafa yapılacak tebligat, tarafın davasını vekil aracılığı ile takip etmesi halinde dahi, mutlaka tarafa yapılmalıdır. Diğer bir ifadeyle isticvap, Tebligat Kanunu’nda yer alan bu düzenlemenin önemli bir istisnasını teşkil eder.[16]
- İsticvap yalnızca kişinin aleyhine olan konular hakkında dinlenmesi ve sorgulanmasıdır.
- İsticvap, “taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin” uygulandığı davalar için geçerlidir. Çünkü re’sen araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hakim tarafların ikrarıyla bağlı değildir. Hakim, bir tarafın isticvabına re’sen veya tarafların isteği ile karar verebilir.
- İsticvap edilmesine karar verilen taraf, bunun için bizzat kendisine gönderilen isticvap davetiyesi ile birlikte mahkemeye çağrılır. Bu davetiyede, isticvabına karar verilen tarafa geçerli özrü olmaksızın gelmediği veya gelip de sorulan sorulara cevap vermediği takdirde sorulan soruları ikrar yani kabul etmiş sayılacağı bildirilir. Çağrılan taraf gelmez veya gelip de sorulara cevap vermezse, mahkeme sorulan (isticvap davetiyesinde bildirilen) vakıaları ikrar etmiş sayar.
- İsticvabına karar verilen taraf, davaya bakan mahkemede isticvap olunur. Hâkim, isticvaba başlamadan önce isticvap olunan tarafa gerçeği söylemesi gerektiği hususunu hatırlatır (HMK md. 173/f. 2).[17]
- İsticvap, mahkeme sırasında hakim tarafından sorulan sorulara cevap verilmesi ve bu soru-cevapların isticvap tutanağına geçirilmesi ile sona erer. Eğer isticvap edilen taraf davanın görüldüğü mahkemenin bulunduğu ilin dışında oturuyor ise bulunduğu ilden ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla veya başka bir mahkeme aracılığıyla, istinabe yoluyla da isticvap edilebilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 172/f. 1 “istinabe suretiyle isticvap olunur” diyerek istinabeyi zorunlu kılmakta ise de, bu konuda hâkime takdir hakkı tanımak ve “olunur” sözcüğünü “olunabilir” diye yorumlamak yasanın gütmüş olduğu amaca göre yorumlama yapılacağı ilkesinin bir gereği olup hâkim, yargı çevresi dışında bulunan tarafı da isticvap için kendi mahkemesine davet edebilmelidir.[18] Ancak Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin E. 1999/3338, K. 3145, T. 5.4.1999 sayılı bir kararında yargı çevresi dışında oturan tarafın istinabe yoluyla isticvap edilmesinin zorunlu olduğunu belirtmektedir.[19]
- İsticvap sırasında zabıt katibinin bulunması zorunludur. İsticvap sırasında tanıklar hazır bulunamaz. Mahkeme, gerekirse tarafı isticvaptan sonra tanıklarla yüzleştirebilir.[20]
- İsticvap olunan tarafın vekili, karşı taraf ve vekili de isticvap sırasında hazır bulunabilir. HMK md. 173 ile ile karşı tarafın isticvapta hazır bulunma hakkı hâkimin iznine bağlı olmaktan çıkarılmış ve mutlak hale getirilmiştir.
- İsticvap sırasında hakim tarafa soru sorar. Tarafın vekili, bu sorgu sırasında ona yardım edemez. İsticvap sırasında tarafın vekilinin, müvekkiline sorulan sorulara cevap vermesi veya verilecek cevabı telkin ya da ima etmesi de yasaktır. Ancak vekil, davanın aydınlanması için gerekli gördüğü hususların müvekkiline sorulmasını hakimden isteyebilir. Aynı şekilde diğer tarafın veya vekilinin de bu yetkisi vardır.
- İsticvap olunan tarafın herhangi bir konuda, herhangi bir içerikte yazılı notlar kullanması yasaktır. Bununla ulaşılmak istenen amaç, isticvap edilen kimsenin hâkimin, soracağı sorulara vereceği cevapları önceden yazılı olarak hazırlayıp, onları duruşmada okumasına engel olmaktır.[21]
- İsticvap bittikten sonra bir tutanak düzenlenir. Tutanak, iki taraf önünde okunduktan sonra hakim, zabıt katibi ve isticvap olunan kişi tarafından imzalanır. Her ne kadar burada tutanağın, isticvabın sonunda düzenleneceği belirtilmişse de, tutanak tutmaya duruşmanın başında başlanmalıdır. Dolayısıyla, buradaki isticvap sonunda bir tutanak düzenlenir ifadesini, düzenlenmiş tutanak isticvap sonunda imzalanır şeklinde anlamak gerekir.[22]
- İsticvap sonunda ikrar içermeyen ancak hâkim huzurunda, isticvap esnasında gerçekleşen taraf açıklamalarının da yazılı delil başlangıcı sayılabileceği kabul edilmektedir.[23]
SONUÇ
Hukukumuzda başlı başına bir delil mi yoksa herhangi bir usuli işlem mi olduğu konusunda tartışmalar olan isticvap, iddiasını ispatlayamayan tarafın genellikle son çara olarak başvurduğu ve ikrar elde etmeye çalıştığı bir kurumdur. İsticvap edilen taraf kendi aleyhine olan konularda sorguya çekilir, hakimin sorduğu sorulara cevap verir ve bunun sonucunda da delil elde edilmeye çalışılır. Hem tarafların hem de hakimin re’sen başvurabileceği bir yol olan isticvap belirli ve sıkı şekil kurallarına bağlanarak tarafların açıklama ve beyanlarının doğrudan kendi aleyhlerine sonuç doğurmamasını sağlamaya çalışmaktadır. Yani diğer bir deyişle kendisine isticvap davetiyesi gelmeyen bir taraf mahkemede uyuşmazlık konusu vakıa ile ilgili herhangi bir kabul, ikrar anlamına gelebilecek bir beyanda bulunduğunda bu beyan ikrar anlamına gelmeyecek ve uyuşmazlığa konu husus ispat edilmiş sayılmayacaktır.
-----------------------------------
[1] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Yeniden Düzenlenmiş ve Genişletilmiş 18. Baskı, Ankara 2001, s. 455; Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Yenilenmiş 3. Baskı, Ankara 2006, s. 325
[2] Baki Kuru/Ramazan Arslan/Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 362; Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 13. Baskı, Ankara 2012, s. 504; Abdurrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku Ders Kitabı, 6100 Sayılı HMK Hükümlerine Göre Yargıtay Kararları İşlenmiş ve Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, İstanbul 2011, s. 274-275; Oruç Hami Şener, “Medeni Yargılama Hukukunda Tarafların İsticvabı”, Yargıtay Dergisi, Ocak-Nisan 1990, S.1-2, C. 16, s. 59; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü El Kitabı, 1. Baskı, İstanbul 1995, s. 409; İbrahim Özbay, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Neler Getirdi?, 1. Baskı, Ankara 2012, s. 191; YHGK, E. 2009/6-477, K. 2009/546, T. 18.11.2009
[3] Erdal Tercan, Medeni Usul Hukukunda Tarafların İsticvabı (Tarafların Bilgisine Delil Olarak Başvurulması), Ankara 2001, s. 77
[4] Kuru/Arslan/ Yılmaz, s. 363; Karslı, s. 557; Özbay, s. 191
[5] Uğur Yağcı, İsticvaba İlişkin Olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Getirilen Düzenlemeler, EÜHFD, C. XVI, S. 1–2 (2012), s. 287
[6] Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, 2. Baskı, C. 1, İstanbul 1977, s. 635; Tercan, İsticvap, s. 134-135; Mehmet Akif Tutumlu, Bilimsel Görüşler ve Yargıtay Kararları Işığında Medeni Yargılama Hukukunda Delillerin İleri Sürülmesi, 2. Baskı, Ankara 2002, s. 392; Yavuz Alangoya/Kamil Yıldırım/Nevhis Deren-Yıldırım, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı Değerlendirme ve Öneriler, İstanbul Barosu Yayınları, 1. Baskı, Ağustos 2006, s. 103-106; Timuçin Muşul, Medeni Usul Hukuku. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Esas Alınarak Hazırlanmış 3. Baskı, Ankara 2012, s. 330-331, dn. 443; Mert Namlı, Türk ve Fransız Hukukunda İsticvap ve Tarafların Dinlenmesi (Danışman: Prof. Dr. Nevhis Deren Yıldırım), İÜSBE, YYT, İstanbul 2007, s. 40
[7] Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 505; Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 363; Şener, s. 61; Necip Bilge/Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 484; Ansay, s. 249; Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku, Ankara 1979, s. 185; Bilge Umar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2011, s. 470; Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 945
[8] Yargıtay 1. HD., E. 1987/1347, K. 1988/2838, T. 2.4.1987 (YKD., Nisan 1988, C. 14, S. 4, s. 465); Namlı, s. 39; Tercan, İsticvap, s. 325
[9] YHGK, E. 2009/6-477, K. 2009/546, T. 18.11.2009; YHGK, E. 2006/9-315, K. 2006/465, T. 21.6.2006; Y. 13. HD., E. 2003/11403, K. 2004/1235, T. 10.2.2004; Y. 13. HD., E. 1990/6807, K. 1991/860, T. 31.1.1991; YHGK, E. 2006/9-315, K. 2006/465, T. 21.6.2006
[10] Ömer Ulukapı, Medeni Usul Hukukunda Tarafların Duruşmaya Gelmemesi, Konya 1997, s. 156; Tercan, s. 83; Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması, s. 160- 161; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 505; Karslı, Ders Kitabı, s. 558; İlker Hasan Duman, Hukuk Mahkemesinde Tarafların Sorgusu, AD., Mayıs-Haziran 1985, Yıl: 76, S. 3, s. 715
[11] Karslı, Ders Kitabı, s. 275; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 545; Taylan Özgür Kiraz, Medeni Yargılama Hukukunda İkrar, Ankara 2005, s. 38-39
[12] Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 362
[13] Yağcı, s. 290
[14] Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 362; Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 50
[15] Ekkehard Becker-Eberhard, Dava malzemesinin Taraflarca Getirilmesi İlkesinin Esasları ve Sınırları, Çev. M. Kamil Yıldırım, İlkeler Işığı Altında Medeni Yargılama Hukuku, 7. Baskı, İstanbul 2012, s. 33
[16] Ejder Yılmaz/Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku C. 1, Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara 1999, s. 441
[17] Yağcı, s. 299
[18] Kuru, Hukuk Muhakemeleri, s. 1961; Bilge/Önen, s. 486; Umar, s. 475; Tercan, İsticvap, s. 269; Özbay, s. 194
[19] Nihat Yavuz, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2000, s. 500
[20] Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 365; Kuru, Hukuk Muhakemeleri, s. 1962
[21] Yağcı, s. 301
[22] Tercan, İsticvap, s. 305
[23] HGK, E. 74, K. 44, T. 6.12.1961, AD., S. 11-12, Yıl 1962 s. 1272-1278; Kuru, Hukuk Muhakemeleri, s. 1963; Haluk Konuralp, Medeni Usul Hukukunda Yazılı Delil Başlangıcı, Ankara 2009, s. 106; Bilge/Önen, s. 567; İlhan E. Postacıoğlu, Şehadetle İspat Memnuiyeti ve Hudutları, 2. Baskı, İstanbul 1964, s. 263