Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı (HMGS) Hakkında Bir Ön Değerlendirme

Abone Ol

İlk defa bu sene yapılan HMGS sonuçlarına göre, 9142 adayın % 42.67’si 70 puanı geçmiş; yani bu sınava girenlerin yaklaşık % 57’si, yarıdan çoğu başarısız olmuş. İdarî yargı bakımından ise durum daha vahim; orada ise 1228 adayın % 1.2’si, yani % 98’den fazlası başarısız olmuştur (Bu rakamlar ana kaynaktan değil, sosyal medyada iletilen sonuçlardan buraya alınmıştır. Ayrıca bkz. https://www.sabah.com.tr/egitim/9-bin-142-hukuk-fakultesi-mezunu-yaristi-basari-orani-yuzde-427-7134174). Burada idarî yargı sınavında en yüksek notun ise 88 olması ayrıca dikkat çekicidir. Bu sınav adlî ve idarî yargıda hâkim ve savcı (yardımcılığı) sınavlarına girmek, avukatlık stajı ve noterlik stajına başlamak için, yani aslî hukuk meslekleri için yapılmaktadır.

Bu sonuçların yayınlanmasından sonra, özellikle sınav sonucunun şaşırtıcı olduğu, düşük olduğu, bu kadar çok hukuk mezununun ne yapacağı, her şeyin baştan sorgulanması gerektiği vs. birçok değerlendirme yapılmıştır, yapılmaktadır. Kanaatimce bu sonuç şaşırtıcı değildir, çok düşük değil, özellikle % 42.67 oranı da Türkiye şartlarında oldukça yüksektir. Bu noktada bazı tespitleri yapmakta yarar vardır.

1. Benzer sınavların olduğu, örneğin Almanya’da hukuk devleti standartları, lisans öncesi eğitim, hatta hukuk eğitimi bizden çok daha iyi olmasına (alt yapıyı oluşturan temel eğitimin bizden kat ve kat fazla olmasına, eğitimin devlet eliyle belirli bir standartta yapılmasına) rağmen yine de sonuçlar o kadar çok yüksek değildir.  Kaldı ki, Almanya’da yapılan sınavların kalitesi, zorluğu ve değerlendirme yöntemi yanında, şu anda bizde yapılan sınavlar çocuk oyuncağı kalır demek, fazla ironi olmaz. Bunun için Bakanlığın, TBB’nin yayınladığı, farklı zamanlarda yapılan bu konulardaki toplantı kitaplarına, ayrıca karşılaştırmalı çalışmalara bakmak yeterlidir (Sadece benim elimde bu konuda 250 Türkçe kaynağın ismi mevcuttur).

2. Bu örnek dışında da farklı ülke örneklerine de bakıldığında, deyim yerindeyse zamanaşımı ile göstermelik staj, özellikle mülakat aşamasında kayırmacı sınavlar, referans adı altındaki yandaş koruması ile hukuk mesleklerine giriş yapılan başka medenî hukuk devleti yoktur. Yine bu şekilde, göstermelik ve yetersiz eğitimlerle verimsiz ve zaman kaybı, çoğu kez de gönüllü/mecburî kölelik anlamına gelen bir stajın sonunda meslek sahibi olmanın da yine bizim dışımızda pek örneği bulunmamaktadır.

3. Şu ana kadar Avrupa’da (en azından kendi araştırmam kapsamında) hukuk fakültesi sonrası elemesi olmayan tek Ülke idik. Kalitemizin de diğerlerinden yüksek olduğunu söylemek mümkün olmadığına göre, böyle bir sınavın olmasının da şart olduğu bir gerçektir. Ama sınav ve sınava bağlı diğer hususlar böyle mi olmalıydı?

4. Bu şekilde genel bir sınavdan önce, farklı zamanlarda avukatlık için yine bir giriş sınavı getirilmiş, ancak birçoğu uygulanmadan kaldırılmıştır. Hatta çok ilginç bir şekilde AYM’nin avukatlığa girişe ilişkin bu sınavın kaldırılmasının AY’ya uygun olmadığı yönünde iptal kararı dahi vardır. Yani özetle ilginç bir örnek olarak AYM, bir sınavı iptal eden kanun hükmünü iptal etmiştir. Ancak AYM’nin iptali pratik sonuç doğurmamış, sınav geri gelememiştir. Çünkü, hukuk devletinde beklenen şey, AY’ya uygun olanın ayakta kalması, aykırı olana uyulmamasıdır; ancak yürütme ve yasa koyucu o tarihte (şimdi de zaman zaman yaptığı gibi) tersini yapmıştır. O AYM kararında şu ifadeler önemlidir (Bkz. AYM, 15.10.2009, 2007/16, 2009/147):

“Avukatın seçkinliği ve üstün nitelikler taşıması, hem kamunun hem de yargının beklediği bir husus olup, bunun sağlanmasında mesleğin gelişmesine katkı kadar mesleğe seçilme de önem kazanır. Sadece temel hukuki konularda eğitilmiş olmak, bir mesleği yürütmek için yeterli olamaz. Mesleki açıdan yetkinlik, stajyerlik gibi özel eğitimlerin yanı sıra mesleğe girişte seçme ya da elemeyi de içerir.

….

Öte yandan, Anayasa'nın 36. maddesinde, herkesin meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.  Yargının kurucu unsurlarından olan, bağımsız, serbestçe temsil eden, hukuksal ilişkilerin düzenlenmesinde, her türlü hukuksal sorun ve uyuşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesinde ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasında temel görev üstlenen avukat, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının da önemli bir unsurudur. Güçlü ve bağımsız savunma mesleği; hukukun üstünlüğünün, hukuksal uzlaşmanın, adil yargılanma duygusunun ve toplumsal barışın güvencesi olup bu değerler, mesleğinde yetkin bağımsız savunucularla teminat altına alınmıştır.

Bu ifadeler sadece avukatlar için değil aynı zamanda diğer hukuk meslek mensupları için de aynen geçerlidir.

5. Bugüne kadar, yani HMGS’ye kadar bu sınavın getirilmesi esasen daha çok avukatlara yönelik olmuştur. Çünkü, hâkimlik ve savcılıkta, sınırlı sayı sebebiyle zorunlu olarak bir sınav yapılagelmiştir. Ancak bu sınavın, zaman zaman 50 puan gibi isteyen geçsin türünden kriterlere indirgenmesi, mülakatın malum ve meşhur bir vakıa olarak objektif yapılmaması, stajın da zaman zaman mahiyetinden uzak bir halde olması sebebiyle maksadın hasıl olduğu söylenemez. Eğer maksat hasıl olsa idi, hâkim ve savcı kalitemizin avukat kalitemizin çok ama çok fevkinde olması gerekirdi; zaman zaman o standartta dahi olmadığı da aşikârdır.

İşin ilginç yanı, avukatlık sınavları, hatta son HMGS sınavı da getirilirken, bazı hukukçular tarafından sulandırılmasına gerekçe bulunarak, derhal değil, zamana yayarak uygulanmasıdır. Bu sınavlar, kısaca, sınavın getirildiği tarihte hukuk fakültesinde okuyan öğrencilere değil, daha sonra fakülteye girenlere uygulanmak üzere getirilmiş, bu da zaman içinde tavsamasına ve kaldırılmasına sebep olmuştur. Bu şekilde ertelemenin sebebi de hukuk fakültesinde okuyan öğrencilerin kazanılmış hakkının olduğu hukukî (!?) gerekçesidir. Henüz kazanmadığı ve elde etmediği bir statünün nasıl kazanılmış hak oluşturduğu bir yana dursun; aynı tarihlerde yapılan hâkimlik ve savcılık sınavlarının ikide bir değiştirilmesi, zorlaştırılıp kolaylaştırılması karşısında, kimsenin aklına peki bu sınavlarda kazanılmış hak yok muydu sorusu da gelmemiştir. Çünkü, çelişki ve sulandırma konusundaki bilgi, hüner ve ustalık; daha iyiye, hukuk ve halk yararına olana yönelmek konusunda gösterilmemektedir.

6. Ancak öyle veya böyle nihayet, eksiği, gediği, yetersizliği vs. birçok olumsuzluğuna rağmen HMGS sınavlarıyla bir sınav gelmiştir. Şimdi bu sınavdan geri dönüş yapmadan, daha iyi nasıl olur üzerinde durup düşünmek, çaba göstermek gerekir. Tabii, gerçek anlamda hukuka saygılı bir hukuk devleti ve onun mensubu hukukçuların arayışında olmak istiyorsak. Değilse bu sınav gençleri yormadan kaldırılmalıdır. Hatta daha ciddî olmayacaksa, hâkimlik ve savcılık için yapılan yazılı sınav da kaldırılmalı, doğrudan kim alınmak isteniyorsa onlar mülakata çağrılmalıdır. Aksi halde birçok gencin zaman harcaması, masraf yapması sonucu doğmakta, en kötüsü de umutları ve inançları kırılmaktadır. “Kimsenin umuduyla oynamayınız, belki ellerindeki tek şey o olabilir” (Mevlâna). Hak savunup hüküm vereceklerin mesleğe girerken dahi haksız veya torpille girdiği bir yerde, nasıl hukuk ve hukuk devletine saygı beklenebilir ki… Hukuk üreteceklerin, hukuku ve hakkı tüketerek girdiği bir yer ve statüden ne hak ne adalet çıkar! Çıkıyor mu?

7. Burada öncelikle yapılması gereken şey, bugüne kadar bu tür şeylerde olan şeyin tekrarlanmasının önüne geçmektir. Şu anda yaklaşık % 58 ve % 98 bu sınavlardan yerleşik anlayışa göre görünürde mağdur olan (!?) bir kitle oluşmuştur. Zaman içinde bu oranın artma ihtimali vardır. Bu tür mağdurların bir süre sonra mazlum kabul edilerek af vs. yollarla işin sulandırılması ya da siyasetin bu konudaki baskıya (özellikle de etkili ve yetkili olanların yakınlarının da bu sınavlarda elenmesi ve lobi yapması karşısında) boyun eğmesi söz konusudur. Önemli olan hukuktur, hukukun kalitesidir, hukuk devletidir, halkın daha iyi hukuk hizmeti alması ve adalet hissinin zedelenmemesidir. Unutmamak gerekir ki, Ülkemizde aslında hukuk sorunu değil şu anda aslında “hukukçu” sorunu vardır. Ve hukuk fakültesi diplomasına sahip olması, bir kimseyi sadece hukuk fakültesi mezunu yapar hukukçu yapmaz. Eğer hukukçuyu adaletin hizmetinde bir amaca yöneltmezseniz, hukukçudan değil tetikçiden bahsetmek mümkündür.

“…hukuk adaletin buyruğundadır ve hukukçu da onun somutlaşması olan hakkaniyete göre düşünmek zorundadır. Adalet ise minimum (en az) bir etik (bir ahlâk) olmakla (yalnızca düzenle ilgili olmakla) insanın diğer bütün yüksek amaçlarının gerçekleşmesine bir zemin ve olanak hazırlar” (V. Aral)

“Hukuk … temel rolünün sınırlarında kalmalıdır. Kendi temel sınırlarından saptığı zaman, bizzat kendisinden korumasını beklediğimiz adaleti yok etme, bireysel hakları sınırlandırma ve hatta tahrip etmeye yöneldiğini görüyoruz. … Böyle bir durumda maalesef hukukun, talancılığı önleme işlevini talancılığa, meşru müdafaa hakkının korunmasının da meşru müdafaa hakkının cezalandırılmasına dönüştüğünü görürüz”. (F. Bastiat)

Bu sebeple bu sınav temel alınıp daha iyi, daha ciddî ve daha sağlıklı hukukçu kalitesinde bir basamak sayılmalıdır.

8. Sorulardan dışarıya yansıyan ve paylaşılanlara bakıldığında, aslında çok zor olmayan, çok da muhakeme gerektirmeyen, ağırlıklı olarak temel bilgi ve biraz da kitabî, hatta ezber temelli olduğudur. Bu haliyle bu sınav gerçek bir kalite ölçen sınav değildir. O sebeple aslında yapılacak sınavın içeriği, belirli ölçüde temel bilgi, ama ağırlıklı olarak muhakemeye dayalı olmalıdır. Hatta sorular içerisinde etik değerlere yönelik de sorular bulunmalıdır. Bunların yolu yöntemi vardır, yapılabilir. Soru hazırlanırken bugünkü ortalama hukuk fakültesindeki eğitimler değil, bu eğitimi en iyi veren yerler esas alınmalıdır. Yani seviyeyi düşürmek değil, yükseğe çekmek önemsenmelidir. Bu sınav yoluyla, eşitlik ve homojenitenin aşağıda ve yetersizlikte, vasatta değil, vasatın üstünde olması amaçlanmalı; bu standart sağlanamıyorsa hukuk mesleklerinin icrası mümkün olmamalıdır. Hatta bu sınava hukuk fakültesinde akademisyen olacak veya daha doğru ifade ile hukuk alanında akademisyen olacaklar da dahil edilmelidir. Öğretenin öğrettiğinden daha düşük standardı olamaz, olmamalıdır.

Bu sınava mevcut hukukçuların girmesi hukuken ve fiilen zordur. Ancak kanaatimce, hiç değilse gönüllü olanlardan bu sınava girmek isteyenler girmeli, belki tek tek sınav sonuçları açıklanmasa da genel ortalama ve istatistik, hiç değilse birkaç defa da olsa yayınlanmalıdır. Manzara-i umumiyeyi görmek bakımından yararlı olacaktır.

9. Bu sınavın mutlaka belirli bir sınırla yapılması önemlidir. Sonsuz ve sınırsız sınav, bu tür sınavlar bakımından doğru ve yerinde bir tercih değildir. Benzer ülke örneklerine bakıldığında da böyle bir şeyin olmadığı görülecektir. Sınava girme hakkı çok sınırlı olmalıdır. Keza sınavın hazırlık, yöntem ve içeriğinin de mutlaka gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bu sınavı kalitesi artırılmalı, bu kapsamda artık gereksiz şekilde hâkim ve savcılık için de ayrıca sınav yapılmamalıdır. Burada da önerilecek şey, örneğin o dönem kaç aday alınacaksa, onların bu sınavda belirli bir puanın üstünde ve oranda başarılı olanlardan (80 üstü puan alanlar, kazananlar içinde ilk % 25’e girenler gibi) seçilmelidir. Mülakat meselesi ise ayrı bir kronik sorundur, bu yazının konusu değildir. Ancak bu söylediğimiz, en azından mülakata girecekler için de nisbî objektifliği sağlayacaktır. Keza genç zihinler lüzumsuz yarışlarla yorulmamalıdır.

Bu sınava ilişkin doğru değerlendirme yapacak istatistikler de yayınlanmalıdır. Örneğin, fakültelerin başarı oranları, verilen eğitimlerin nitelikleri, bu sınava hazırlanırken harcanan zaman, başka bir kurs vs. alınıp alınmadığı gibi. Bu ölçüler artırılabilir.

10. Yanlış bir kanaat olarak hukuk fakülteleri, meslek kazandıran değil, formasyon ve temel bir bilgi oluşturan fakültelerdir. Hukuk fakültesi (özellikle Kıta Avrupası Sisteminde) avukat, hâkim, savcı vs. yetiştirmez; hukuk temel bilgisi olan hukukçu adayı yetiştirir; (her ne kadar televizyonlarda ‘hukukçu’ denilen bir iş üretilmişse de) bu da bir meslek değildir. Bu sebeple avukatlık, hâkimlik, savcılık, noterlik, akademisyenlik ayrı kriterlere bağlanmıştır. Örneğin belki mühendislik, tıp, ikitisat vs. fakültelerde en azından o işin pratisyeni ve genel meslek icrası mümkün olabilir; ancak hukuk böyle bir alan değildir. O sebeple sınavı kazanamayanlar ne olacak sorusu anlamlı bir soru olmayacaktır. Bu sınava belirli sayıda girip kazanamayanlar için de çok farklı alternatifler mevcuttur. Çünkü, hukuk fakültesi mezununun birçok çalışma alanı vardır. İnsan kaynaklarından, mahkeme teşkilâtı içinde (örneğin icra müdürlüğü) çalışmaya, tapu idaresinden, şirketlerde, bankalarda, kamu kurumlarında, özel veya kamuda birçok alanda çalışma alanı geniştir. Hatta bu yerlerde hukuk fakültesi mezunlarının artması önemli ve çok yararlıdır. Ayrıca şu anda neredeyse her yerde hukuk fakültesinin açıldığı durumda, buna engel olunamıyorsa, o zaman eldeki tek imkân hukukçu olacakları yüksek bir standart üzerinde birleştirecek formüller üzerinde çalışmaktır. Tek yolu olmasa da bir yolu da bu tür sınavlardır.

11. Tüm bu süreç içinde bu işin bir ticarete, menfaate, umut pazarlamasına dönüşmesinin de önüne geçilmelidir. Keza bu sınavdan vazgeçilmemeli, standardı her yönüyle yükseltilip kalitesi artırılmalıdır.

12. Bu konuda söylenecek çok söz vardır. Bu aşamaya gelene kadar hukuk eğitimine, hatta öncesi eğitim ve hukuk fakültesine kabule, fakültelerin durumuna, lisansüstü eğitime, akademinin ve hukuk elitinin durumuna, hâkim savcı yardımcılığının gerçek anlamda bu statüyü doldurmamasına, stajın eğitim ve işleyişine, meslek içi eğitimlere, TBB, Barolar, HSK, Adalet Akademisi, Bakanlık vs. birçok şeye değinmek mümkündür. Daha önce de biz ve birçok kişi bu konularla ilgili yazıp söylemiş, lakin bir kulaktan girip bir kulaktan çıkmıştır; hatta kulaktan girmemiş dahi olabilir. Durum ortadadır. Lakin şu anda sadece bu yazı HMGS ile sınırlı tutulmuştur. Başlangıç yetersizdir, ama nisbî bir iyilik potansiyelidir; geliştirilip standardı yükseltilerek devam etmelidir. Hukuk istiyorsak, hukuk devleti ve kaliteli hukukçu arayışındaysak. Değilse, sulandırılacaksa, bir süre sonra kaldırılacaksa, bir an önce kaldırılması daha iyidir.