KARARLAR

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/388 E., 2025/522 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.09.2025 tarihli, 2024/388 E., 2025/522 K. sayılı kararı

Abone Ol

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/388 E., 2025/522 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/3031 E., 2023/269 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 03.10.2022 tarihli ve

2022/8589 Esas, 2022/11658 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalılar vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin davalı Belediyede şehir plancısı unvanıyla işe alınarak 07.12.2009 tarihinde fiilen çalışmaya başladığını ancak çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini, müvekkilinin 15.05.2010-30.09.2010 ve 25.02.2011-13.04-2011 tarihleri arasında dava dışı şirketler nezdinde asgari ücret ile sigortalı gösterildiğini sonradan öğrendiğini ileri sürerek müvekkilinin davalı Belediyede 07.12.2009-01.09.2011 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı ... vekili; Belediye kamu kurumu olduğundan istihdam edilecek personelin çalışma şartlarının sıkı kurallara tâbi olduğunu, Kurum kayıtlarında davacının iddia edilen tarihlerde farklı işverenler yanında çalıştığının anlaşıldığını ve müvekkili Belediyede çalışmasının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (.../Kurum) vekili; Kurum kayıtlarında davacının davalı Belediyede geçen çalışmalarının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24.09.2021 tarihli ve 2020/10 Esas, 2021/301 Karar sayılı kararı ile; davacının 11.11.2009 tarihinde davalı ... Başkanlığına mail atarak şehir plancısı alımı için iş başvurusunda bulunduğu, 05.03.2010 tarihinde davacı tarafından davalı ... Başkanlığına gönderilen mail ve Belediye Başkanlığı tarafından gönderilen cevabi mail, davacının 01.12.2009 tarihinde adına sabit telefon bağlattığına dair sözleşme, elektrik sözleşmesi ve kira kontratı, davacıya 24.02.2011 tarihinde ... Ltd. Şti’den gönderilen sabit diske ait sevk irsaliyesindeki ve 29.04.2010 tarihinde ... A.Ş’den gönderilen ayakkabıya ait sevk irsaliyesindeki teslim adresi, 04.02.2013 tarihli raporda davacının 11.11.2009 tarihinde davalı Belediyeye şehir plancısı alımı için iş başvurusu yaptığı, davacının davalı ... çalışanları ile fotoğraflarının bulunduğu ve ... Belediyesi Kurumsal Analizi Raporu 2010-2014 Stratejik Planlama çalışmalarında davacının davalı Belediyenin İmar ve Şehircilik Müdürlüğü Birim Personel listesinde iç biriminin planlama, görevinin şehir plancısı, eğitim durumunun lisans olduğunun tespit edildiği, dinlenen tanıkların davacı iddiaları ile uyumlu şekilde beyanda bulundukları hususları dikkate alındığında davacının çalışmasının iddia edilen tarihler arasında kesintisiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının ******* sicil numaralı işyerinde 07.12.2009-01.09.2011 tarihleri arasında 624 gün Kuruma bildirilmeyen çalışmasının bulunduğunun tespitine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 05.04.2022 tarihli ve 2022/667 Esas, 2022/725 Karar sayılı kararı ile; davacının bir kısım çalışmasının davalı ... Başkanlığının taşeronu olan şirketler tarafından Kuruma bildirildiği görülmekte ise de davacının talebinin çalışmalarının davalı ... nezdinde geçtiği yönünde olduğu, davanın açılış tarihi ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair verilen karar dikkate alındığında taşeron şirketlerin davaya dahilinin sonuca etkili olmayacağı kanaati ile taşeron şirketler tarafından bildirilen süreler dışlanarak kalan sürelerin davalı ... nezdinde geçtiğinin kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle davalı Kurum ve davalı ... vekillerinin istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulü ile taşeron şirketler nezdinde geçen süreler dışında davacının 07.12.2009 - 15.05.2010, 01.10.2010 - 02.10.2010 ve 03.01.2011 - 23.02.2011 tarihleri arasında da davalı Belediyeye ait işyerinde hizmet akdi ile asgari ücret üzerinden çalıştığının tespitine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "...Davaya konu somut olayda, davacının çalışmalarının tamamının belediyede geçtiği, dava dışı bildirim yapan şirketlerden yapılan bildirimlerin gerçeği yansıtmadığı ve sonuç olarak da iptalinin talep edilmesi karşısında, iptali talep edilen hizmetlerle ilgili talep bildirim yapan şirketlerin de hak alanını ilgilendirdiği gözetilerek HMK’nun 124. maddesi kapsamında bu şirketlere de yöntemince husumet yöneltilerek bu davalıların da göstereceği deliller toplanmalı, bu kapsamda belediyeden sözleşme, puantaj, ücret bordroları, işe giriş çıkış belgeleri celbedilip tüm kanıtlar toplandıktan sonra yapılacak değerlendirme ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

O halde, davacı ve davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 357. maddesinde ilk derece yargılamasında incelenmeyen konuların istinaf aşamasında incelenmemesi ve yargılamaya yeni kişilerin katılmasının engellenmesinin amaçlandığı, aksi hâlde davaya katılması sağlanan yeni kişilerin savunma ve delillerini sunması ve bu kişiler yönünden ilk derece mahkemesinde yerine getirilmesi gereken yargılama süreçlerinin istinaf yargılamasında gerçekleştirilmesi sonucunun doğacağı, bu nedenle açık yasa hükmüne aykırı olan ve dava konusu dönemde bildirim yapan dava dışı işverenlerin HMK'nın 124. maddesine göre davaya katılımının sağlanmasını öngören bozma kararına uyulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davalı ... vekili; davacının talep ettiği dönemde Belediyede çalıştığını ispatlayamadığını, dinlenen tanıkların tespit istenen döneme ilişkin bordro tanıkları olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun soyut ve yetersiz tanık anlatımlarına dayandığını, müvekkilinin dava açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama giderleri ile vekâlet ücretinden sorumlu tutulamayacağını, kararın eksik incelemeye dayandığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı Kurum vekili; davacının talep ettiği dönemde Belediyede çalıştığını ispatlayamadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun soyut ve yetersiz tanık anlatımlarına dayandığını, Kurumun dava açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama giderleri ile vekâlet ücretinden sorumlu tutulamayacağını, kararın eksik incelemeye dayandığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 07.12.2009-01.09.2011 tarihleri arasında çalışmalarının tamamının davalı Belediyede geçtiği, dava dışı şirketlerden yapılan bildirimlerin gerçeği yansıtmadığı ve iptalinin talep edildiği eldeki davada, iptali talep edilen hizmetlerle ilgili talebin bildirim yapan şirketlerin de hak alanını etkilediğinden bahisle Bölge Adliye Mahkemesince HMK'nın 357. maddesindeki hüküm gözetildiğinde HMK’nın 124. maddesi kapsamında bu şirketlere de yöntemince husumet yöneltilerek davaya katılımları sağlandıktan sonra araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin mümkün ve gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. ve 357. maddeleri.

2. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 86. maddesinin 9. fıkrası.

2. Değerlendirme

1. Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

2. Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesi veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesi yönündeki istek ve ihtiyaçları kanun yolu kavram ve kurumunun doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca yargı denetimi arttıkça kararların hatalı olma ihtimâli azalacak ve yargı kararlarına duyulan güven de artacaktır.

3. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamanın ve bu kapsamda somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi, kanun yolunun kapsamını oluşturmakta olup tüm kanun yollarında hukuki denetim yapılmasına rağmen vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.

4. Kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun erteleyici etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.

5. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen aktarıcı etki olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi, böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnaî olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.

6. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.

7. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak kabul edilmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.

8. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar; 01.02.2023 tarihli ve 2022/10-584 Esas, 2023/13 Karar ile 05.03.2025 tarihli ve 2024/10-286 Esas, 2025/94 Karar sayılı kararları).

9. İstinaf, bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.

10. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karara bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımamaktadır.

11. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Başka bir deyişle dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.

12. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını HMK'nın 355. maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır, istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanır.

13. Nitekim HMK'nın 357. maddesinin 1. fıkrası; "Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz." şeklinde düzenlenmiş olup istinaf aşamasında yapılamayacak işlemler açıkça ve sınırlı olarak belirtilmiştir.

14. O hâlde HMK'nın 357. maddesindeki hükme göre bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.

15. Bu durumda istinaf aşamasında yapılamayacak işlemlerin istisnalarından birinin resen göz önünde tutulacak hususlar olması sebebiyle bölge adliye mahkemesinin kendiliğinden inceleyebileceği bir hususun varlığının tespiti hâlinde bu vakıa hakkında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenebilir, yeni deliller değerlendirilebilir. Nitekim HMK'nın 357. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere bölge adiye mahkemesince kendiliğinden incelenecek hususlar taraflarca da ileri sürülebilir.

16. Bu aşamada bölge adliye mahkemesince verilebilecek kararlar üzerinde durulmalıdır. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK md. 353/1-b-1).

17. Duruşma yapılmasına gerek olmayan HMK'nın 353. maddesinin (a) fıkrasının 1 ilâ 6. bentleri arasında düzenlenen usuli hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.

18. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle ilk derece mahkemesince dava reddedilmiş ise ret kararını kaldırarak davanın kısmen ya da tamamen kabulüne; dava kabul edildiği hâlde reddi gerekmekte ise kabul ya da kısmen kabul kararını kaldırarak ret kararı verir. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verir.

19. Gelinen bu noktada temyiz kanun yolu üzerinde durulmalıdır. Temyiz yolu HMK'nın 361 ve devam eden maddelerinde düzenlenmiş ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.

20. Bozma sebepleri ise HMK'nın 371. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte, 369. maddenin 1. fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.

21. Yargıtay taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek veya davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK md. 373/2).

22. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK md. 373/1).

23. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (md. 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (md. 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiş demektir. İstinafın kararı bozulmakla aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Muhammet Özekes, Pekcanıtez Usûl, Cilt III, 15. Baskı İstanbul 2017, s. 2302).

24. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK'nın 366. maddesinin atfıyla 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Bölge adliye mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu bozma kararının doğru olduğu kanaatine varırsa bozmaya uyulmasına karar verecektir. Bozmaya uyma kararı ile birlikte kendisi için o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Ayrıca uyma kararı, mahkemenin vermiş olduğu önceki kararının hatalı olduğu ve Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yeniden inceleme yaparak karar vereceği anlamına gelmektedir (Özekes, s.2308).

25. Bu noktada vurgulanmalıdır ki, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp düzelterek veya yeniden esas hakkında karar vermesi ve bu kararın da Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur.

26. Gelinen noktada hizmet tespiti davası incelenmelidir.

27. Uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun hükümleridir. 5510 sayılı Kanun'un 86. maddesinin 9. fıkrasında, "Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır." hükmüne yer verilmiştir.

28. Öte yandan Kanun'da öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca Kanunda sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 5510 sayılı Kanun'un 4. ve 92. maddeleri gereğidir.

29. Ne var ki sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.

30. Gelinen bu noktada fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.

31. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi uygulandığından bu tür davalarda ispat yükü bir tarafa yükletilemez.

32. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.

33. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.

34. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.

35. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 Esas, 2021/640 Karar; 09.11.2022 tarihli ve 2021/(21)10-553 Esas, 2022/1475 Karar; 27.09.2023 tarihli ve 2022/10-848 Esas, 2023/853 Karar; 25.09.2024 tarihli ve 2023/10-369 Esas, 2024/462 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

36. Somut olayda, davacının davalı Belediyeye ait işyerinde 07.12.2009-01.09.2011 tarihleri arasında çalıştığının tespiti istemiyle açtığı eldeki davada, davalı ... işyerinden davacı adına Kuruma bildirilen çalışma bulunmadığı, davacının talep dönemi içerisinde 15.05.2010-30.09.2010, 02.10.2010-02.01.2011, 24.02.2011-13.04.2011 tarihleri arasında dava dışı şirketlerden yapılan bildirimlerin bulunduğu anlaşılmıştır.

37. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmakla ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybettiğinden Bölge Adliye Mahkemesinin artık denetim mahkemesi değil hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket ettiği açıktır. Öte yandan istinaf incelemesi sırasında yapılamayacak işlemleri düzenleyen HMK'nın 357. maddesine göre resen gözönünde tutulacak hususlar madde kapsamında olmadığı gibi kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespitine ilişkin eldeki davada davacı adına ihtilaf konusu dönem içerisinde dava dışı işverenler tarafından yapılmış bildirimler bulunmakta olup yapılan yargılama sonucunda verilecek hükmün sözü edilen işverenlerin hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğu da gözetildiğinde; davacının çalışmalarının tamamının Belediyede geçtiği, dava dışı bildirim yapan şirketlerden yapılan bildirimlerin gerçeği yansıtmadığı ve sonuç olarak da iptalinin talep edilmesi karşısında, iptali talep edilen hizmetlerle ilgili talebin bildirim yapan şirketlerin de hak alanını ilgilendirdiği gözetilerek hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket eden Bölge Adliye Mahkemesince HMK’nın 124. maddesi kapsamında bu şirketlere de yöntemince husumet yöneltilerek bu davalıların da göstereceği deliller toplanmalı, bu kapsamda belediyeden sözleşme, puantaj, ücret bordroları, işe giriş çıkış belgeleri celbedilip tüm kanıtlar toplandıktan sonra yapılacak değerlendirme ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

38. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.09.2023 tarihli ve 2022/10-848 Esas, 2023/853 Karar; 10.07.2024 tarihli ve 2023/10-668 Esas, 2024/378 Karar ile 05.02.2025 tarihli ve 2023/10-402 Esas, 2025/12 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

39. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

40. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

17.09.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.