HSK Üyeliği Seçimlerine İlişkin AYM Kararı Üzerinden “Eylemli İçtüzük Değişikliği” Tartışmaları

Abone Ol

I. Giriş

Anayasa Mahkemesi (AYM); 10.11.2025 tarihli ve 33073 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 22.07.2025 tarihli kararında, 21.05.2025 tarihli Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeliği seçimlerine dair Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kararının Anayasaya aykırılığı iddiasını ele almış ve ihtilaflı kararın TBMM’nin çalışma usul ve esaslarına yönelik bir düzenleme içermediği gerekçesiyle anayasaya uygunluk denetimine tabi tutulamayacağı kanaatine vararak, dava konusu Meclis kararına ilişkin iptal talebinin görevsizlik nedeniyle reddine oyçokluğu ile karar vermiştir.[1] Dört farklı gerekçenin ve dört karşıoy gerekçesinin yer aldığı karar birçok tartışmayı beraberinde getirmektedir. Bu kısa yazıda, eylemli İçtüzük değişikliklerinin denetimi konusunda AYM tarafından benimsenen yeni yaklaşım açıklanacak ve bunun sonuçları sorgulanacaktır.

II. Eylemli İçtüzük Değişikliğine İlişkin AYM İçtihadı

AYM; 1961 Anayasası döneminde geliştirdiği “eylemli İçtüzük değişikliği” doktrinini, 1982 Anayasası döneminde de istikrarlı denilebilecek bir şekilde uygulamaktadır. Bu içtihadın temelinde; TBMM’nin bir işlem veya kararının, bir İçtüzük kuralını İçtüzükte öngörülen usul (m.181) izlenmeden eylemli olarak değiştirmesi veya TBMM’nin çalışma usul ve esaslarına ilişkin İçtüzükte bulunmayan yeni bir kural oluşturması halinde, parlamento kararı niteliğindeki bu işlemin Anayasaya uygun olup olmadığının AYM tarafından denetlenebileceği kabulü bulunmaktadır.

Bilindiği üzere; kural olarak 1982 Anayasası, AYM’ye parlamento kararlarını denetim yetkisi vermemektedir. İçtüzük (m.148) dışında bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır (m.85); yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ve milletvekilliğinin düşürülmesine (m.84/1,3,4 ile sınırlı hallerde) ilişkin kararlar. Bu istisnalar haricinde TBMM’nin herhangi bir kararının AYM tarafından denetlenmesi mümkün görünmemektedir.

AYM; eylemli İçtüzük değişikliği niteliğindeki parlamento kararlarını denetleme yetkisine sahip olduğunu kabul ederken, iptali talep edilen normun “nasıl nitelendirildiğine ve adlandırıldığına veya bu işlemin nasıl bir yöntem izlenerek yapıldığına” bakmakla yetinilmemesi, bu normun hukuksal niteliğinin, etkisinin ve doğurduğu sonuçların da gözetilmesi gerektiğini söylemektedir. Yüksek Mahkeme, iptali istenen normun “kanun, CBK veya TBMM İçtüzüğü ile aynı değer ve etkide bir işlem olduğu” kanaatine ulaştığında ilgili normu denetleyebileceğini, aksi takdirde “kanun, CBK ve TBMM İçtüzüğü ile eşdeğerde bulunan ve bu nedenle de belirtilen işlemlere özgü yöntem ve isimlerle tesis edilip hukuki varlık kazanması gereken bazı normlar(ın), farklı yöntem ve isimlerle hukuk sistemine dahil edilerek Anayasa’ya uygunluk denetiminin kapsamı dışına” çıkarılabileceğini ifade etmektedir. AYM’ye göre, “değer ve etkileri bakımından aralarında fark bulunmayan yasama tasarruflarının aynı yargısal denetime bağlı tutulmaları hukuk devleti olmanın da gereğidir.[2]

Bir parlamento kararının hangi hallerde eylemli İçtüzük değişikliği olarak nitelendirilebileceği konusu ile ilgili AYM içtihadında birden fazla ölçütün kullanıldığı veya yaklaşımın ortaya çıktığı görülmektedir. AYM birçok kararında, iptali istenen normun içeriğinin TBMM’nin çalışma usul ve esaslarıyla ilgili olması halinde denetime tabi tutulması gerektiğini; bazı kararlarında, TBMM’nin çalışma usul ve esaslarıyla ilgili olmasa dahi şekil yönünden İçtüzüğe aykırılık taşıyan ya da İçtüzük kuralı niteliğinde kural oluşturan parlamento kararların denetlenebileceğini; nihayet bazı kararlarında, TBMM’nin çalışma usulünün Anayasa ile düzenlendiği hallerde bu düzenlemelerin İçtüzük kuralı niteliğinde olduğunu, dolayısıyla bir parlamento kararının Anayasada öngörülen usule uygun olup olmadığının esastan incelenebileceğini kabul etmiştir.[3]

III. HSK Üyeliği Seçimlerine Dair 22.07.2025 Tarihli AYM Kararında Benimsenen Yeni Yaklaşım

AYM; HSK üyeliği seçimlerine dair TBMM kararının eylemli İçtüzük değişikliği niteliğinde olduğu ve Anayasanın birçok maddesine aykırılık teşkil ettiği iddiasıyla açılan iptal davasını incelediği kararında, bu alandaki içtihadını tümü ile değiştirmemekle birlikte, yeni bir yaklaşım benimsemiş görünmektedir.

İlk aşamada, eylemli İçtüzük değişikliğine ilişkin kararlarını derleyen AYM; bu konuda geçmişten karar gününe kadar farklı yaklaşımların benimsendiğini, bununla birlikte “TBMM’nin çalışma usul ve esaslarını konu edinen Meclis kararlarıyla ilgili olarak eylemli İçtüzük değişikliği nitelendirmesi yapmak suretiyle Anayasa Mahkemesinin, kendisini görevli bulduğu ve işin esasını incelediği kararlarının, içerik itibarıyla TBMM’nin çalışma usul ve esaslarına ilişkin olmayan Meclis kararlarının denetimi bakımından kendisini görevli bulduğu kararlarından daha istikrarlı bir süreç izlediği(nin)” ortaya çıktığını dile getirmiştir.[4] Ardından AYM; Anayasa m.95 uyarınca İçtüzüğün TBMM’nin çalışma usul ve esaslarını düzenleyen bir yasama belgesi olduğunu, dolayısıyla Anayasa m.148’de öngörülen denetim yetkisinin ancak bu tür bir içeriğe sahip düzenlemeleri kapsadığını, sonuç olarak yalnızca TBMM’nin çalışma usul ve esaslarını içeren parlamento kararları kapsamında eylemli İçtüzük değişikliği nitelendirilmesinin yapılabileceğini ve işin esasının incelenebileceğini, bu suretle verilen kararların “daha güçlü bir anayasal zemine” oturduğunu ifade etmiştir.[5]

Böylece Yüksek Mahkeme; eylemli İçtüzük değişikliği iddiasıyla iptal davasına konu edilen TBMM kararları arasında bir ayırıma giderek, içerik itibarıyla TBMM’nin çalışma usul ve esaslarına ilişkin olan kararların anayasa uygunluk denetimine tabi olacağı, içerik itibarıyla TBMM’nin çalışma usul ve esaslarına ilişkin olmayan kararların ise eylemli İçtüzük değişikliği olarak nitelendirilemeyeceği ve denetime konu yapılamayacağı kanaatine ulaşmıştır. AYM’ye göre; bu ayırım yapılmazsa, Anayasa tarafından AYM’nin denetimi dışında tutulmuş olan parlamento kararlarının tamamının şekil yönünden denetimi mümkün hale gelebilecek, bu ise Anayasa m.6/3’de yer alan “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” hükmüne aykırılığa yol açacaktır.[6]

Bu açıklamalar ışığında AYM; iptal davasına konu kararın, “TBMM’ye Anayasa’nın 159. maddesi kapsamında verilmiş HSK üyelerinden bir kısmının seçimi görevinin yerine getirilmesine ilişkin olduğu ve “içeriği itibarıyla Meclisin çalışma usul ve esaslarına yönelik herhangi bir düzenleme” içermediği gerekçesiyle, iptal talebinin görevsizlik nedeniyle reddine karar vermiştir.[7]

Genel Kurulun görevsizlik kararı 11 oyla alınmışsa da 4 üye farklı gerekçeyle bu karara katılmıştır. Dolayısıyla kararda ortaya koyulan “yeni yaklaşım” yalnızca 7 üye tarafından benimsenmiştir. Farklı gerekçe sunan üyeler özetle, iptali talep edilen TBMM kararının bir İçtüzük düzenlemesi olmaması nedeniyle iptal davasının kararın içeriğine ilişkin bir değerlendirme yapılmaksızın reddedilmesi gerektiğini; zira AYM’nin, İçtüzük değişikliği veya İçtüzük kuralı ihdası niteliğinde olmayan Meclis kararını hiçbir koşulda esastan inceleyemeyeceğini, Anayasa ile yetkilendirilmediği bir hususta karar veremeyeceğini savunmuşlardır. Eylemli İçtüzük değişikliği içtihadına kategorik olarak karşı çıkan bu görüşün aksini savunan 4 muhalif üye ise özetle, AYM’nin önceki kararlarındaki yaklaşımın devam ettirilmesi gerektiğini, adı ve şekli İçtüzük değişikliği olmamakla birlikte İçtüzük değişikliği ile aynı etkiye sahip ve aynı sonucu doğuran TBMM kararlarının anayasallık denetiminin mümkün ve gerekli olduğunu, aksi yöndeki kabulün “Anayasanın üstünlüğü” ve “hukuk devleti” ilkelerine aykırılık teşkil edeceğini, normlar hiyerarşisini işlevsiz bırakacağını dile getirmiştir.

IV. Karara İlişkin Görüşler ve Değerlendirme

AYM’nin yorum yoluyla geliştirdiği eylemli İçtüzük değişikliği içtihadına dair tartışma yeni değildir. Bu tartışmada ileri sürülen görüşler yukarıda bahsedilen karşıoy yazılarında ve farklı gerekçelerde büyük ölçüde dile getirilmiştir. Kimileri AYM’nin, şeklen yeni bir İçtüzük düzenlemesi veya değişikliği niteliğinde olmayan, İçtüzük yapılması ve değiştirilmesindeki yöntem izlenmeden alınan parlamento kararlarının hiçbir surette Anayasaya uygunluk denetimine tabi olamayacağını savunurken, kimileri ad ve yöntem farklı olsa da etki ve yol açtığı sonuç bakımından İçtüzük kuralı niteliğinde olan parlamento kararlarının AYM tarafından denetlenebileceğini ileri sürmektedir. HSK üyeliği seçimlerine dair karara kadar AYM içtihadında ikinci görüşün ağır bastığı ve AYM’nin çok sayıda parlamento kararını “eylemli İçtüzük değişikliği” kapsamında değerlendirerek esastan incelediği bilinmektedir. Bu kararda AYM bu içtihadını tamamen değiştirmese de kapsamını önemli ölçüde daraltma yoluna gitmiştir.

Bir mahkemenin yargısal yetkisini dar veya geniş yorumlaması bir tercih, bir içtihat politikası olup doğal olarak eleştiri konusu yapılabilmektedir. Kanaatimizce burada önemli olan; mahkemenin yetki ve görev alanını belirlerken, bir yandan Anayasa ve kanunların çizdiği kesin sınırları ihlal etmemesi, diğer yandan yine Anayasa ve kanunların kendisine yüklediği asıl görev ve misyonu anlamsız hale getirecek yaklaşımlardan kaçınmasıdır. AYM eylemli İçtüzük değişikliği içtihadıyla; anayasal kavramları özerk yorumlama yetkisine sahip olduğunu, adı parlamento kararı olsa da bir kararın gerçekte ne tür sonuçlar doğurduğunu dikkate alarak kendi nitelendirmesini yapabileceğini, İçtüzük değişikliği yoluyla yapılabilecek bir düzenlemenin başka bir ad ve yöntemle yapılması suretiyle denetime tabi olması gereken bir kararın denetim dışı bırakılmasının “hukuk devleti” ve “Anayasanın üstünlüğü” ilkeleri ile bağdaşmayacağını savunmuştur. Bu yaklaşım; Anayasa hükümlerinin lafzi yorumundan ziyade, amaçsal (teleolojik, gai) yorumunun benimsendiğini göstermektedir.

Nitekim, eylemli İçtüzük içtihadının ilk kez uygulandığı 27.02.1968 tarihli kararında, Yüksek Mahkeme şu tespitlerde bulunmuştur:

…Kararın, dayanaklık ettiği uygulama ile İçtüzüğün Başkanlık Divanına ilişkin hükümlerini değiştirdiğinde şüphe yoktur ve şu durum dahi ona İçtüzük hükmü niteliğini kazandırmaya yeterlidir. Kaldı ki, aksine bir görüşün çeşitli İçtüzük konularının tek tek kararlarla hükme bağlanması ve böylece Anayasa denetiminden kaçınılması yolunda bir eğilimi teşvik etmesi her zaman için ihtimal içindedir. Anayasa'da bu nitelikte bir gediğin bulunabileceğini düşünmek ise, Anayasa koyucunun ereğine aykırı bir tutum olur.[8]

Görüldüğü üzere AYM; eylemli İçtüzük değişikliği formülü sayesinde Anayasada var olduğu düşünülebilecek bir boşluğu doldurmayı, yani parlamento kararlarının birkaç istisna dışında denetim dışı bırakılmış olmasının kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Parlamento kararlarının genel olarak denetime tabi olmaması kuralı, siyasi nitelikteki TBMM kararlarının yerindeliğinin incelenmesini yasaklayarak siyaseti yargısal müdahalelere karşı koruma işlevi görmektedir. Eylemli İçtüzük değişikliği içtihadının bu yasağı aşmak maksadıyla kullanılması, hiç kuşku yok ki hukuk devleti ve demokrasi ilkeleri ile bağdaşmayacaktır. Buna karşın AYM’nin; İçtüzükte, hatta Anayasada öngörülen usul ve güvencelerin -denetime tabi olmayacağı düşüncesiyle- parlamento kararları ile etkisiz hale getirilmesine yorum yoluyla bir set oluşturması kanaatimizce meşru görülmelidir. İçtüzükle düzenlenen veya düzenlenmesi gereken bir husus sözkonusu olduğu müddetçe, eylemli İçtüzük değişikliği içtihadını hukuk devleti ilkesini destekleyen bir yorum olarak değerlendirmek mümkündür.

Bu açıklamalar ışığında AYM kararına bakıldığında; iptali istenen TBMM kararının, parlamento çoğunluğunun siyasi takdir alanına giren bir konuyla ilişkili olmadığı, doğrudan Anayasa tarafından detaylı bir şekilde düzenlenen (m.159/3),[9] HSK’ya aday belirleme ve üye seçimi süreci ile alakalı olduğu görülmektedir. İhtilaflı TBMM kararının konusunu teşkil eden aday belirleme ve üye seçimi süreci incelendiğinde ise, üç yönden bariz Anayasaya aykırılık göze çarpmaktadır. İlk olarak; Karma Komisyonda yürütülen aday belirleme sürecinde, Yargıtay kontenjanından seçilecek üçüncü aday için ilk iki turda yeterli çoğunluk sağlanmamış, ancak Anayasanın açık hükmüne rağmen ad çekme usulüne başvurmak yerine oylamaya devam edilmiştir. İkinci olarak; Karma Komisyon, Anayasa m.95/2’deki kurala aykırı olarak, siyasi partilerin güçleri oranında katılımı sağlanmadan oluşturulmuştur. Üçüncü olarak, avukatlıkla birleşmeyen bir görevde bulunduğu sabit olan bir kişi Karma Komisyon tarafından avukat kontenjanından aday gösterilmiş ve TBMM tarafından HSK üyeliğine seçilmiştir.

Aday belirleme ve seçim sürecinde meydana gelen Anayasaya aykırılıklar dikkate alındığında, AYM’nin görevsizlik kararının ne denli önemli sonuçlar doğurabileceği daha iyi anlaşılmaktadır. Şayet AYM 2023 yılına kadar benimsediği yaklaşımı takip etseydi,[10] bu aykırılıkları rahatça tespit edip, “Anayasanın üstünlüğü” prensibine saygı gösterilmesini sağlayabilirdi. Oysa bu kararın ardından TBMM çoğunluğunun İçtüzük, kanunlar ve Anayasa ile bağlı olmasını sağlayacak bir mekanizma kalmadığını kabul etmek gerekecektir.

Bunun yanında; AYM’nin benimsediği yeni yaklaşımın eylemli İçtüzük değişikliği konusundaki tartışmaları sonlandırmayacağını, aksine bu alandaki içtihadı eskisinden daha tartışmalı hale getireceğini söylemek mümkündür. Nitekim içerik itibariyle TBMM’nin çalışma usul ve esaslarına ilişkin olan/olmayan ölçütü kanaatimize henüz ilk uygulamasında haklı eleştirilerin hedefi olmuştur.[11] Anayasa m.159, HSK üyeliği için aday belirleme ve seçim usulüne hem Karma Komisyon hem Genel Kurul bakımından bütün ayrıntılarıyla yer vermiş iken dava konusu TBMM kararının “içeriği itibarıyla Meclisin çalışma usul ve esaslarına yönelik herhangi bir düzenleme (içermediğini)” söylemek kanımızca ciddi bir çelişki oluşturmaktadır. AYM kararında açıkça ifade edilmese de “Meclisin çalışma usul ve esasları” ile yalnızca TBMM’nin kanun koyma fonksiyonuna ilişkin çalışmalarının kastedildiği anlaşılmaktadır. Oysa Anayasa, çeşitli kurul ve görevlere üye seçimi dahil olmak üzere Meclise klasik anlamda yasama fonksiyonu dışında kalan çok sayıda farklı görev vermektedir. TBMM’nin bu tür görevleri yerine getirirken nasıl hareket edeceği İçtüzükte, ilgili kanunlarda ve HSK için üye seçiminde olduğu gibi bazen Anayasada açıklanmaktadır. Bu düzenlemelerin Meclisin çalışma usul ve esasları le ilgili olmadığını söylemek mümkün değildir. Kısacası, AYM’nin başvurduğu yegane ölçütün daha ilk incelemede son derece tartışmalı, bize göre açıkça hatalı bir sonuç doğurduğu görülmektedir. Sözkonusu ölçütün gelecekte hangi davalarda ne tür sonuçlar doğuracağını öngörmek gerçekten güçtür.

AYM’nin eylemli İçtüzük değişikliğine ilişkin TBMM kararlarının hukukilik denetimini yapamayacağına dair farklı bir görüşü ele alırsak;

“Görev ve yetkileri” başlıklı Anayasa m.148/1’in ilk cümlesine göre; “Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler”.

Bu hükümden anlaşılacağı üzere, kendisine usule uygun başvuru yapılması halinde AYM’nin TBMM İçtüzüğü’nün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetleme yetkisinin olduğunda tartışma bulunmamaktadır. Ancak bu yetki; TBMM tarafından alınan bir kararla TBMM İçtüzüğü’nün ihlal edildiği ve bu konuda bir hukuka aykırılığın ortaya çıktığı iddiasını kapsamaz, yani Meclis İçtüzüğünde değişiklik yapılmasına karşı, bu değişikliğin Anayasaya aykırılığı iddiasıyla AYM’ye iptal davası açılması başka, Meclis İçtüzüğü hükmünün hatalı uygulandığı iddiasıyla ortaya çıkan hukuka aykırılığa karşı yasa yoluna gidilmesi başkadır. AYM’nin 01.05.2007 tarihli, 2007/45 E. ve 2007/54 K. sayılı kararında; TBMM kararıyla “Cumhurbaşkanı seçimi” başlıklı İçtüzüğün 121. maddesinin eylemli biçimde değiştirildiğini kabul ederek, Cumhurbaşkanı seçiminin toplantı yeter sayısında yapıldığı ileri sürülen hukuka aykırılıktan bahisle bu Meclis kararının Anayasaya uygunluğunu denetleme konusunda kendisini görevli ve yetkili ilgili saymıştır. Ancak AYM’nin; işin esası ile ilgili kimin haklı olup olmadığına bakılmaksızın, İçtüzük değişikliği içermeyen, İçtüzüğün hatalı uygulandığı iddiasını denetleme yetkisi bulunmamaktadır.

Bu görüşe göre, Anayasanın görevli ve yetkili kılmadığı bir konuda; kıyas yaparak veya kıyasa varan yorumla kanun koyucunun yerine geçerek, İçtüzüğün herhangi bir hükmünün Mecliste alınan kararda hatalı uygulandığından bahisle eylemli şekilde İçtüzük değişikliği yapıldığının kabulü yoluyla AYM’nin Anayasa m.150’de düzenlenen iptal davasını esastan inceleme görev ve yetkisine sahip olduğu kabul edilemez.

Ortada İçtüzük değişikliği yapılmadığı sürece; bir oylamada, toplantıda veya kararda yeter sayısı veya çoğunluğun sağlanıp sağlanmadığı ile ilgili hukukilik denetimi yapan AYM, başvuruyu haklı gördüğünde İçtüzüğün hangi hükmünü Anayasaya aykırı bularak iptal edecektir? AYM burada Meclis kararının alınmasında usul hatası görmüşse, bu durumda sadece Meclis kararını iptal edecektir ki, Anayasa m.148’de bu konuda AYM’ye tanınmış bir görev ve yetki olduğu söylenemez.

Bu nedenle; Anayasa m.159/3’de ve 6087 sayılı Kanun m.20/3-4’de düzenlenen Meclis tarafından HSK’ya aday belirleme ve üye seçiminde gerçekleşen Anayasaya ve ilgili kanuna aykırılıklara dair iddianın, Anayasa m.150 kapsamında AYM’ye götürülebilmesi, ortada soyut norm denetimi yapılabilmesini mümkün kılan bir hal varmış gibi bir kabulle AYM tarafından HSK’nın seçimine ilişkin alınan kararın iptalinin sağlanması mümkün gözükmemektedir.

Yinelemek gerekir ki; bu görüş de eylemli İçtüzük değişikliği olarak nitelendirilen Meclis kararlarının, AYM tarafından denetlenebileceğine dair görüş gibi doktrinde savunulmakta ve bazı AYM üyeleri tarafından desteklenmektedir. AYM kararında yer alan görüşler hakkında gerekli açıklamalar yukarıda yapılmıştır.

Sonuç

Anayasanın üstünlüğüne dayanan bir hukuk devletinde Meclis kararlarının açıkça Anayasaya aykırı olması halinde bu aykırılığı tespit edip giderecek bir hukuk yolunun ve merciin bulunmaması kabul edilebilir mi?

AYM üyeleri tarafından yukarıda yer verdiğimiz kararda bu konuda üç görüşün ortaya koyulduğunu görmekteyiz; ilkine göre, Büyük Millet Meclisinin çalışma usul ve esasları ile ilgili değişiklik içeren Meclis kararları incelenip iptal edilebilir, ikincisine göre, eylemli İçtüzük değişikliği içeren tüm meclis kararları AYM’nin hukukilik denetimi kapsamına girer ve üçüncüsüne göre AYM’nin bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi olmayan Meclis kararlarının hukukilik denetimini yapma yetkisi bulunmamaktadır.

AYM; prensip olarak TBMM’nin kararlarının da hukukilik denetimini yapabilmeli, en azından eylemli İçtüzük değişikliklerini inceleyebilmelidir, fakat Anayasanın ve yasal düzenlemenin buna elverişli olması gerekir. AYM’nin hukukilik denetimi ile ilgili çerçeveye; TBMM kararlarının hukukilik denetiminin yapılması dahil edilmediğinden ve bu konuda Anayasa m.148’de bir açıklık bulunmadığından, AYM’nin TBMM kararları hakkında hukukilik denetimi yapamayacağını ileri sürmek daha kolaydır.

Ancak eylemli İçtüzük değişikliği doktrini, AYM’nin bu yönde boşluk olduğunu görmesi ve bunu yorum yoluyla aşma çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Hiç kuşku yok ki bu konudaki tartışmaların tamamen ortadan kalkması, Anayasa değişikliği ile mümkün olabilecektir. Bu gerçekleşmedikçe; AYM’yi Anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanmakla itham edenler olacağı gibi, yargı yetkisini gönüllü olarak daraltarak, “Anayasanın üstünlüğü” ve “hukuk devleti” ilkelerini zayıflattığı için eleştirenler de olacaktır. AYM’yi de eleştirirken asıl sorunun, iptali istenen TBMM kararındaki Anayasaya aykırılıklardan kaynaklandığı gözden kaçmamalıdır. Genel Kurul çoğunluğunun; Anayasadan aldığı görevi yerine getirirken, Anayasanın lafzına açıkça aykırı hareket etmekten kaçınmaması, AYM’nin eylemli İçtüzük değişikliği içtihadından önce tartışılması gereken bir olgudur. AYM kadar TBMM’nin de Anayasa ile belirlenen sınırlar içinde hareket etmekle yükümlü olduğu, ayrıca milletvekillerinin göreve başlarken Anayasaya sadakat yemini ettikleri unutulmamalıdır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Doç. Dr. Erkan Duymaz

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------

[1] AYM, E.2025/133, K.2025/159, 22/07/2025.

[2] AYM, E.2023/113, K.2023/127, 26/07/2023, § 4-5.

[3] Karar metninde, karşıoy yazılarında ve farklı gerekçelerde, eylemli İçtüzük değişikliğine ilişkin farklı ölçüt ve yaklaşımların benimsendiği çok sayıda karara yer verilmektedir.

[4] § 20. Vurgu bize aittir.

[5] § 20.

[6] § 21.

[7] § 22-23.

[8] AYM, E.1967/6, K.1968/9, 27/2/1968. Vurgu bize aittir.

[9]Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabii üyesidir. Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hakim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idari yargı hakim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca; üç üyesi Yargıtay üyeleri, bir üyesi Danıştay üyeleri, üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur. Kurulun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyeliklerine ilişkin başvurular, Meclis Başkanlığına yapılır. Başkanlık, başvuruları Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona gönderir. Komisyon her bir üyelik için üç adayı, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğuyla belirler. Birinci oylamada aday belirleme işleminin sonuçlandırılamaması halinde ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. Bu oylamada da aday belirlenemediği takdirde, her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile aday belirleme işlemi tamamlanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyon tarafından belirlenen adaylar arasından, her bir üye için ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye seçimi tamamlanır.

[10] AYM, E.2023/113, K.2023/127, 26/07/2023.

[11] Bilhassa Sayın Üye Yusuf Şevki Hakyemez’in farklı gerekçesinde bu ölçüte yönelik ciddi ve bize göre haklı eleştiriler dile getirilmiştir. § 36 vd.