HİSSE GERİ SATIN ALIMI İŞLEMLERİNİN “DAĞITILMIŞ KAR PAYI SAYILMASINA” İLİŞKİN YASAL DÜZENLEME VE YARATTIĞI SONUÇLAR (3)

Abone Ol

5. Geri Alınan Paylar Emisyon Primli İhraç Edilmiş İse Ne Olacak?

Şirketler tarafından geri alınan paylar daha önce emisyon primli (primli pay) olarak ihraç edilmiş olabilir . Emisyon primi, payların gerçek değerinin itibari değerden yüksek bedelle satılması sonucu oluşan satış primi veya karıdır.

Türk Ticaret Kanunu (TTK)nun 344/1. maddesinde; nakden taahhüt edilen payların itibari değerlerinin en az yüzde yirmibeşi tescilden önce, gerisi de şirketin tescilini izleyen yirmidört ay içinde ödeneceği, payların çıkarma primlerinin tamamının tescilden önce ödeneceği belirtilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 347. maddesine göre itibari değerinden aşağı bedelle pay çıkarılamamaktadır. Anonim şirket paylarının itibarî değerinden yüksek bir bedelle çıkarılabilmeleri için esas sözleşmede hüküm bulunması veya bu konuda genel kurul kararı alınması gerekir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu(KVK)nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ile anonim şirketlerin gerek “kuruluşlarında” gerekse “sermayelerini artırdıkları” sırada çıkardıkları payların, itibari değerin üzerinde bir bedelle elden çıkarılması halinde oluşan kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilmektedir. İstisna, anonim şirketlerin portföylerinde bulunan başka şirketlere ait hisse senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan kazançları kapsamamaktadır. Kanuna göre istisna açısından şirketin halka açık olması  ve halka açık sayılması, kazancın belli bir süre fon hesabında tutulması, hisse senedi bastırma gibi koşullar aranmamıştır.

TTK’nın 519/2. maddesinde emisyon primlerinin kullanılmamış bulunan kısmının genel kanuni yedek akçeye ekleneceği ifade edilmiştir. Genel kanuni yedek akçeler ise  TTK’nın 519/3. maddesine göre sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, “sadece” zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için kullanılabilir. TTK’nın 519. maddesine göre emisyon primlerinin genel kanuni yedek akçe olarak ayrılacağı ve sermayenin/çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde ancak belli hallerde kullanılabileceği hüküm altına alınmıştır. Kanunun “İç Kaynaklardan Sermaye Artırımı” başlıklı 462/1. maddesine göre; esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca özgülenmemiş yedek akçeler ile kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar sermayeye dönüştürülerek sermaye iç kaynaklardan artırılabilir.

İdareye göre de, kurumlar vergisinden istisna edilen ve sermayeye eklenmemiş olan emisyon primlerinin Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca ortaklara dağıtılmasının mümkün olması halinde, bu işlem kar payı dağıtımı sayılacak olup dağıtılan emisyon primi tutarları üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci ve 30 uncu maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılacaktır .

Yukarıda yer alan hüküm ve tespitlere göre, emisyon primli ihracı gerçekleşmiş hisselerin geri alımı nedeniyle bir sermaye azaltımı gerçekleşirse, yasal kurallara uygun olarak sermayeye ilave edilmiş emisyon primleri mevcut ise bunlar için de genel olarak zaten tevkifat yapılması gerekmektedir.

- Fakat, satılırken emisyon primli satılan, yani itibari değerin üstünde bir bedelle ihraç olunan hisse senetlerinin geri alınmasında neden itibari değerin dikkate alındığı anlaşılır gibi değildir.

- Bahsi geçen senetler zaten primli satışa arz edilmiş, dolayısıyla da geri alımlarında itibari değerinin değil de primli değerlerinin dikkate alınarak tevkifat matrahının belirlenmesi daha mantıklı olurdu.

- Tebliğe göre hisselerin emisyon primleri dikkate alınmayacak, sadece itibari değerleri ile hesaplama yapılacaktır.

6. Yapılan Tevkifatın Mahsup İmkanı Bulunuyor Mu?:

Hükme göre, dağıtılmış sayılan bu tutarlar üzerinden %15 oranında vergi tevkifatı yapılır. Bu fıkra kapsamında tevkif edilen vergiler herhangi bir vergiden mahsup edilemeyecektir. Tebliğde ise, Kanunda yer almamasına karşın beyan edilerek ödenen bu verginin matrahın tespitinde gider yazılamayacağı veya iade konusu yapılamayacağı belirtilmiştir. Bu durum, belki tevkifatın istihkak sahibinin gelir vergisine mahsuben yapıldığı için haklı olsa dahi, kanun satışı yapan kişinin de mahsubuna izin vermemektedir.

O zaman, kanunen dağıtılmış sayılan bu karın, normal kar dağıtımlarından farkı nedir? Kanunun amacı ile araç çatışmış olmayacak mıdır?

Bize göre, hisse veya ortaklık hakkını elden çıkartan mükelleflerin değer artış kazancı nedeniyle beyanname yoluyla vergilendirme imkanı olduğu durumlarda, hesaplanan gelir vergisinden mahsubuna olanak tanıması adil ve hakkaniyetli olurdu. Vergiden muaf olunan dönemler içinse nihai vergi olarak kalabilirdi. En azından, bir hukuk devletinde yüksek bedelle hisse satışı nedeniyle yüksek matrah beyan etmek durumunda kalan mükelleflerin adına tahakkuk edecek vergilerden kesinti yoluyla ödenen verginin mahsubunun beklenmesi zayıf durumdaki vatandaşların en doğal bekletisi olarak kabul edilebilir. 

7. Ticari Karı Hiç Olmayan (Zararlı) Şirketler Dahi Kar Dağıtımı Yoluyla Vergilendirileceklerdir?:

Bildiğimiz üzere şirket sermayeleri, her ne kadar enflasyon düzeltmesi (2005 yılından itibaren istisnai mükellefler hariç yapılmadığını hatırlatmak isteriz) meri mevzuatımızda bulunsa bile, bugün itibariyle gerçek değerlerini temsil etmemektedir. Şirketler, zaman içerisinde önemli gayri maddi haklara kavuşabildiği gibi, yatırımları veya taşınmazları sayesinde cari değerlerinde çok önemli düzeylerde değer artışları gerçekleşebilmektedir. Bu durum, hisse değerlerinin de kayıtlı değerlerinden ciddi düzeyde sapmalarına neden olabilmektedir.

Çok basit ve yalın bir örnekle, 10 milyon TL ayni sermaye olan arsa ile kurulmuş ve 15 yıl boyunca hiçbir ticari/zirai/mesleki faaliyeti olmayan şirketin zamanla arsanın yakınında çok önemli metro projeleri, kentsel dönüşümler, büyük veya mega projeler, olağanüstü değer yaratan diğer iktisadi gelişmeler nedeniyle arsasının değeri 100 milyon TL olmuş olabilir. Bu durumda bu şirketin değerinin halen 10 milyon TL olduğunu iddia etmek olanaklı değildir. Benzer şekilde, aktifinde çok önemli imtiyaz, hak, arama hakkı, patent vb hakları olan şirketlerin değeri zamanla ortaya çıktığından değer artışları büyük olabilmektedir.

Şirket ortakları, tarihi maliyetle elinde bulundurdukları şirket paylarını şirkete cari değerlerle (yasal dikkate almak kaydıyla) satmak suretiyle önemli bir fona sahip olabileceklerdir. Bu nedenle, hiç karı olmayan, hatta tamamen zarar raporlayan şirketler dahi kanun hükmüne göre yapılan bu geri alım işleminde vergi kesintisi yapmak zorunda kalacaklardır. Halbuki, vergi güvenlik müessesesi olarak ifade edilen husus ise, tahakkuk etmiş karların şirket dışına aktarılmasını amaçlamaktaydı.

8. Hisse Geri Alımına İlişkin Kayıt Nasıl Yapılacaktır.?

TMS uygulamalarında geri alınan payların özkaynaklar arasında gösterileceği belirtilmektedir . Buna karşın, Tek Düzen Hesap Planında buna uygun bir hesap bulunmamaktadır. Fakat, teorik olarak geri alındığı sürece hakları donan, başka bir şirkete de iştirak imkanı vermeyen bu tür hisse geri alımlarının bize göre de özkaynak içinde raporlanması yararlı olabilir. Zira, bahsi geçen hisseler hukuk düzenin etkisiz, nötr bir durumda olup, fiilen olmasa da teorik anlamda tekrar satışa kadar özsermayede bir azalmayı temsil etmektedirler. Geri alınan payların sermaye azaltımında kullanılmasının teknik iflas sonuçlarına da yol açabileceği unutulmamalıdır.

Aşağıdaki örnek kayıtlarda, geri alınan hisseler menkul kıymet olarak değerlendirilmediği için, bir menkul kıymetin kendisine tanınan tüm haklar donduğundan ve kullanım imkanı bulunmadığından, kar ve zararlar Menkul Kıymet Satış Karı veya Menkul Kıymet Satış Zararı yerine, Diğer Olağandışı Gelir Ve Karlar ile Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar olarak raporlanmıştır. 

Yukarıdaki örneğe göre itibari değeri 1.000.000-TL olan hisseler 8.000.000-TL bedelle ortaklardan geri alınırsa şirketin geri alım programı nedeniyle sermaye azaltımına, tekrar satışına veya 2 tam yıl süreyle pasif kalmasına göre aşağıdaki kayıtlar atılabilir (KDV İhmal Edilmiştir):

________/A/________

528-Geri Alınan Paylar Hesabı 8.000.000

102-Bankalar Hesabı  8.000.000

Hisse Geri Alımı Muhasebe Kaydı

________/ 1 /________

500-Sermaye Hesabı 1.000.0000

689-Kanunen Kabul Edilmeyen Gider 8.050.000

528-Geri Alınan Paylar Hesabı  8.000.000

360-Ödenecek Vergi Ve Fonlar Hesabı 1.050.000

Sermaye Azaltım Kaydı

________/ 2 /________

102-Bankalar Hesabı 10.000.000

528-Geri Alınan Paylar Hesabı 8.000.000

679-Diğer Olağandışı Gelir Kar Hesabı 2.000.000

10.000.000-TL Bedelle Hisse Geri Satışı-İkincil Satış

________/ 3 /________

102-Bankalar Hesabı 5.000.000

689-Diğer Olağandışı Gider Zarar Hesabı 3.450.000

528-Geri Alınan Paylar Hesabı 8.000.000

360-Ödenecek Vergi Ve Fonlar Hesabı 450.000

5.000.000-TL Bedelle Hisse Geri Satışı-İkincil Satış

________/4 /________

689-Diğer Olağandışı Gider Zarar Hesabı 1.050.000

360-Ödenecek Vergi Fonlar Hesabı  1.050.000

2 Tam Yıl Sonunda Yapılacak Kayıt

________/  /________

9. Dağıtılmış Kar Payı İddiası, Değer Artış Kazancı Yönünden Farklı Sonuçlar Doğuracaktır:

GVK’nın mükerrer 80. Maddesinin birinci fıkrasının birinci bendine göre ivazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançların değer artış kazancı olarak beyan edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, hisse senedi bastırmamış tam mükellef kurumların ortaklık payları ne zaman satılırsa satılsın; hisse senedi bastırmış tam mükellef kurumların hisselerinin ise iki yıldan önce satışı değer artış kazancı olarak beyana tabidir. Hisse senedi bastırmış olanlarda 2 yıldan sonra yapılan satışlar ise verginin konusuna dahil değildir. Elde edilen kazancın tespiti ise, GVK nın mükerrer 81. Maddesine göre bazı giderlerin/maliyetlerin dikkate alınması ve endeksleme uygulamaları ile tespit edilmektedir.

GVK Geçici 67. Maddeye göre ise Hazine ve 4749 sayılı Kanuna göre kurulan varlık kiralama şirketleri tarafından yurt dışında ihraç edilen menkul kıymetlerin alım satımı, itfası sırasında elde edilen getirileri ile bunların dönemsel getirilerinin tahsilinde, tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri ile sürekli olarak portföyünün en az % 51'i İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisse senetlerinden oluşan yatırım fonlarının bir yıldan fazla süreyle elde tutulan katılma belgelerinin elden çıkarılmasında ve hisse senetleri kâr paylarının hisse sahipleri adına tahsilinde bu fıkra hükümleri uygulanmaz. Tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen gelirler için, Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80 inci madde hükümleri uygulanmaz.

Bu nedenle, BİST kapsamında işlem gören tam mükellef kurumlara ait hisselerin bir yıldan fazla elde tutulması neticesinde yapılan satışlar verginin konusuna girmemektedir.

Bu çerçevede, hisse satışlarında vergilendirilebilir alanları tespit ettikten sonra, hisse geri satışının dağıtılmış sayılan kar açısından incelenmesi gerekmektedir. Hisse geri alımları sonucunda şirket aleyhine ortaya çıkan sonuçlar kanuna göre “dağıtılmış kâr payı sayılır ve bu tutarlar üzerinden %15 oranında vergi tevkifatı yapılır”. Bu nedenle, gelir vergisi açısından ele alınması gereken bu hükme göre; gerçek kişilerin tam mükellef kurumlara ait hisse satışlarından elde ettikleri kar tutarı (yani itibari değer ile satış değeri arasındaki fark) artık değer artış kazancı değil, dağıtılmış kar payı şeklinde bir tür menkul sermaye iradı mahiyetine girecektir. GVK, gelirin türünü artık menkul sermaye iradı olarak tanımlamıştır. Zira, GVK 75. Maddeye göre her türlü hisse kar payları menkul sermaye iradı olarak tanımlanmıştır.

Bu nedenle, safi kazancın tespiti, maliyet bedeli endeksleme uygulaması, istisna tutarı, beyanname verme ve vergilendirmede muafiyet dönemi gibi tüm vergisel ilke, kural ve kuramların dağıtılmış kar payı, yani menkul sermaye iradı tanımına göre yapılması gerekecektir.

Bu kapsamda, gerçek kişilerin tam mükellef kurum hisselerini 2 tam yıl elde tuttuktan sonra satmaları veya borsaya açık şirketlerin hisselerinin 1 yıldan sonra elde çıkartılması farklı bir sonuç yaratmayacaktır. Zira, sonra gelen bir özel hüküm, önceki kanun hükümlerine göre önceliklidir. Aynı anda yürürlükte bulunan iki ayrı kanun, aynı olayda birbirinden farklı düzenlemeler içerdiği takdirde, sonraki kanunda yer alan hükümler olaya uygulanmakta ve kanun koyucunun o mevzudaki iradesinin yeni getirilen düzenlemeler çerçevesinde değiştiği kabul edilmektedir.

Eğer kanun koyucu, sonraki düzenlemesinde önceki düzenleme hükümlerini değiştirdiğini açıkça belirtmişse problem doğmaz ancak sonraki düzenleme aynı hususu farklı şekilde düzenlemişse ve açıkça bir ilgadan bahsedilmiyorsa Anayasa Mahkemesinin 15.3.1966 tarih ve E,1965/40 K,1966/15 sayılı Kararı’nda nitelendirildiği üzere üstü kapalı (zımni) bir kaldırma söz konusudur. Anayasa Mahkemesi “Özel kanunlardan yürürlük tarihine göre önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında çelişme bulunursa veya öncekinin ele aldığı konuyu sonraki kanun yeni baştan düzenlerse sonraki kanun, önceki kanunu üstü kapalı olarak yürürlükten kaldırır.” şeklindeki içtihadı ile normlar hiyerarşisinde önceki kanun ve sonraki kanun hususuna açıklık getirmektedir.

Somut olayda uygulanması gereken iki ayrı kanunun farklı hükümlerinin seçiminde önceki kanun ve sonraki kanun hususu, bazı durumlarda genel kanun ve özel kanun kriteri ile iç içe ele alınmaktadır. Nitekim, Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 11.2.1988 tarih ve E. 1987/3 K. 1988/1 sayılı Kararında önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında çelişme olduğu takdirde somut olayda özel ve sonraki kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir   .

Türk vergi sistematiğinde bu tür hükümlere transfer fiyatlandırması, örtülü sermaye gibi hükümlerde tesadüf etmekteyiz. Transfer fiyatlandırması hükümlerine göre tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

Buna göre; örtülü kazanç dağıtılan kişinin dar mükellef kurum, gerçek kişi, vergiye tabi olmayan veya vergiden muaf herhangi bir kişi olması durumunda, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç tutarı, örtülü kazanç dağıtılan nezdinde, 13. maddede belirtilen şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı olarak kabul edilecektir. Bu şekilde dağıtılmış kâr payı net kâr payı tutarı olarak kabul edilecek ve brüte tamamlanması sonucu bulunan tutar üzerinden vergi kesintisine tabi tutulacaktır. KVK 12. Madde de örtülü sermaye açısından ise, örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır. Borç para verenin dar mükellef kurum, gerçek kişi veya vergiden muaf herhangi bir kişi olması durumunda, örtülü sermaye üzerinden ödenen faizler borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı olarak kabul edilecektir. Bu şekilde dağıtılmış kâr payı, net kâr payı tutarı olarak dikkate alınacak ve brüte tamamlanarak belirlenen oranlarda vergi kesintisine tabi tutulacaktır. Örtülü sermayeye isabet eden kur farkı giderlerinin kâr payı olarak kabul edilmesi ve dolayısıyla vergi kesintisine tabi tutulması söz konusu değildir.

Kanuna göre karın dağıtılmış sayılacağı, taraflar arasında buna göre düzeltileceğine dair çeşitli belirlemeler yapılmıştır. GVK 94. Madde hükmünde ise herhangi bir düzeltme ifadesi geçmese de, kavram vergilendirmenin “kar payı” şeklinde tesis edileceğini açıkça belirtmiştir.

Fakat, iddia bu ise, özellikle değer artış kazancı beyan edildikten azami 2 tam yıl sonra pasif kalınarak yapılan vergi kesintisi işleminde önceden verilen gelir vergisi beyannamesindeki “değer artış kazancını” nasıl etkileyecektir?

Bize göre kesin bir şekilde, artık elde edilen gelir açık bir menkul sermaye iradı olup, beyanların ve doğası gereğince kazancın buna göre düzeltilmesi gerekecektir.

Düzeltmeye yönelik kanunda herhangi bir ibare bulunmasa dahi, gelir vergi mükelleflerinin vergilerine mahsuben alınan bir vergi, mahsup imkanı verilmese dahi, niteliğine göre beyana tabidir.  Aksi durumda, kanun hükmünün işlevsel bir fonksiyonu kalmaz. Bu görüşlerimizi açıkça yapılan işlemlerin dağıtılmış kar payı sayılması, düzenlemenin bir tür vergi güvenlik müessesesi olarak ifade edilmesi desteklemektedir. Kaldı ki, bir işlem veya hukuki olay neden vergi güvenlik müessesi ihtiyacı hisseder?

Kanun koyucu, yapılan işlemlerin emsallere uygun olsa dahi, açıkça kar payı dağıtıldığına dair değerlendirme içindedir. Bu nedenle, vergisel kural, kuram ve süreçleri tamamen değiştirmiştir.

191 seri nolu GVK Genel Tebliğine göre genel olarak, kar payları da dahil menkul sermaye iratlarında "elde etme", gelirin hukuki ve ekonomik tasarruf etme imkanının doğmuş olmasına bağlanmıştır. "Hukuki tasarruf", gelir sahibinin gelir üzerinde talepte bulunma hakkını; "ekonomik tasarruf" ise ödemeyi yapacak olan tarafından, gelirin sahibinin emrine amade kılınmasını ifade eder.

Buna göre, bir gelir hukuken talep edilebilir hale geldiği halde, ödemeyi yapacak olanın yükümlülüklerini yerine getirmemek suretiyle gelirin fiilen sahibinin emrine amade kılınmaması halinde, gelir elde edilmiş kabul edilmeyecektir.

Kar paylarında, ödemeyi yapacak kurum tarafından ödemenin fiilen yapılma imkanının doğduğu tarihte menkul sermaye iradı elde edilmiş sayılmaktadır. Yani, kurumun kar paylarını  ödemeyi kararlaştırdığı ve kar paylarının emre hazır tutulduğu tarih açıkça elde etme tarihidir. Bu şekilde elde etme gerçekleşmese dahi, GVK 94. Maddesinin amir hükmü gereğince elde etme şekli unsurları aranmaksızın gerçekleşmiş durumdadır.

Fakat, gerçek kişilerce borsaya açık olmayan şirket hisselerinin 2 tam yıl, borsaya açık olan şirket hisselerinin 1 tam yıl elde tutulduktan sonra satışı artık verginin konusu dışına çıktığından, zamanında verginin konusunun dışına çıktığından beyanname verilmeyen kazançlar için 2 tam yıl sonunda (sermaye azaltımı veya hisselerin tekrar satışının olmadığı durumlarda) tekrar vergilendirme yapılması bize göre olanaklı değildir. Böyle bir önerme, baştan sona hukuksuz olur.

- Zira, Anayasaya göre hukuk devletinin en önemli fonksiyonu olan hukuki güvenlik ilkesine uygun olarak hukuk kurallarının “belirgin” olması gerekmekte ve “kanun hükümlerinin geriye etkili olarak yürütülmesi” mümkün değildir.

- Bu nedenle, mükelleflerin mevcut hukuk kurallarına itibar ederek vergi dışına çıkan kazançları tekrar kar payı şeklinde bir vergilendirmeye maruz kalamazlar. Hatta, tam mükellef sermaye şirketlerinin bahsi geçen bu süreler geçtikten sonra yaptıkları kesinti yoluyla vergilendirmelerin de hukuka aykırı olduğunu düşünmekteyiz.

- Çünkü, satışın gerçekleştiği tarih itibariyle vergilendirmenin kurallarının açık olduğu bilinmektedir, işlem değer artış kazancı olarak ya vergiye tabidir, ya değildir. Bu nedenle, sonradan bu vergisiz işlemleri vergi kapsamına alıp tevkifat getirmek hukuk devletinin temellerine aykırı olacaktır.

- Bu gerekçelerle, bu hükmün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesini kişisel kanaatimizce beklemekteyiz.

Makalenin Tüm Hakları Yazarına Aittir. İzinsiz çoğaltılamaz, dağıtılamaz, kopyalanamaz, amacı dışında ve atıf yapmadan kullanılamaz. Aksi takdirde derhal yasal işlem yapılacaktır.