(…) Ölen insanlar var / Eğer yeterince önemsersen / Yaşayanı / Daha iyi bir yer yap / Senin için ve benim için / Ve tüm insan ırkı için / Dünyayı iyileştir (…) Micheal JACKSON
HEAL THE WORLD / DÜNYAYI İYİLEŞTİR!
Bu yazının başlığı, Michael Jackson’ın hem ritim, hem de anlam olarak gerçekten güzel olan şarkılarından birisinin adıdır. Şarkı “Bir yer var kalbinde / Ve o sevgidir biliyorum / Ve bu yer yarından daha aydınlık olabilir / Ve eğer gerçekten denersen / Ağlamaya ihtiyaç olmadığını göreceksin / Acı ya da üzüntü olmadığını / Bu yerde hissedeceksin / Oraya ulaşmanın yolları vardır / Eğer yeterince önemsersen / Yaşayanı / Biraz yer aç / Daha iyi bir yer yap…/ Dünyayı iyileştir / Daha iyi bir yer yap dünyayı / Senin için ve benim için / Ve tüm insan ırkı için / Ölen insanlar var / Eğer yeterince önemsersen / Yaşayanı / Daha iyi bir yer yap / Senin için ve benim için / İyileştir dünyayı …” diyerek başlıyor ve insanlar için, insanlık için, dünyadaki tüm insan ırkları için, senin için, benim için iyi şeyler yapılmasını, bunun için dünyanın iyileştirilmesini isteyerek ve dileyerek devam ediyor.
Daha önce pek çok kez dinlediğim bu şarkıyı, birkaç gün önce tesadüfen arabanın radyosunda dinledim yeniden. O an aklıma, ataları Almanya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden, yani göçmen olan dünyanın yeni zorbası Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturur oturmaz yürürlüğe koyduğu göçmen kabul programını bir süre askıya alan, Suriyeli sığınmacıların ABD’ye girişlerini yasaklayan ve bazı Müslüman ülke yurttaşlarına üç ay süreyle ABD’ye giriş için vize verilmemesini öngören başkanlık kararnamesi geldi.
Sadece bu değil, Trump’ın Obama yönetiminin ABD’deki tüm şiddet yanlısı ideolojilerle mücadele için geliştirdiği sosyal programı, isim ve içerik değişikliğiyle “sadece radikal İslam odaklı” hale getireceği, “Aşırılıkçı Şiddetle Mücadele (CVE)” programının adını “Aşırılıkçı İslamla Mücadele” programı olarak değiştirmeye ve bu suretle bombalı ve silahlı saldırıda bulunan ırkçı ve diğer grupları programdan çıkarmaya hazırlandığı, Obama döneminde İran’la ve Küba’yla yumuşayan ilişkileri germeye başladığı yönündeki haberler geldi aklıma.
Bir ülke yönetiminin ülkesinin ve halkının güvenliğini sağlama ve bunun için tedbirler alma hakkının ve yetkisinin bulunduğunu kabul etmekle birlikte, Trump’ın, dünyada milyarlarca inananı bulunan saygın ve semavi bir dini ve o dinin mensuplarını total bir anlayışla hedef almasını ve suçlamasını makul ve sağduyulu bir yaklaşım olarak görmediğim, aksine ırkçı, popülist, izolasyonist ve düşmanca, yanısıra ABD’nin kuruluş felsefesi olan liberal değerlere aykırı bulduğum için, “Nazizm’i ve Holocaust’u” düşündüm ve Trump’ın şahsında ABD yeniden delirdi dedim kendi kendime.
Zira Trump’ın yukarıda içeriğine yer verdiğim başkanlık kararnamesinin dayandığı anlayış ve yaklaşım, bilinmeyen bir yabancının varlığına, insan yaşamının her türden yabancı ve anlaşılmaz biçimine karşı spontan, doğal, korunmacı ve masum bir tepki değil, tıpkı Holocaust’ta olduğu gibi, hoşlanılmayan ötekine karşı ve ona zarar verilmesi üzerine oluşturulmuş bir teorinin uygulanmaya konulmasıdır. Bu açıkça bir “xenophobia”, yani “yabancı düşmanlığı” ve hatta bir “deliric parania”, yani “kafaya takmışlık”tır.
Psikologların “heterofobi”, yani “farklı olandan korkmak” olarak isimlendirdikleri bu durum ne yazık ki bir hastalıktır. Bu hastalık, bir başka hastalık olan ırkçılıkla birleştiği zaman, bu hastalığa yakalanmış olanlar, sadece korktuğu ötekinin ülkesine gelmemesini veya ülkesinden çıkarılmasını istemekle kalmaz, tıpkı Nazilerin Holocaust’ta yaptıkları gibi onların fiziksel olarak yok edilmesini de ister. Esasen kovma ve yok etme, yabancılaştırmanın, ötekileştirmenin, her an ve hatta çok kolay şekilde birbirine dönüşebilmesinin iki ayrı yolu ve yöntemidir. Dileriz Trump’ın şimdilik kovma ve gelmesini engelleme aşamasındaki tasarrufları onları yok etme aşamasına gelmez.
Ben bunları düşünürken New York, Boston, San Francisco başta olmak üzere, ABD’deki diğer başka kentlerde ve eyaletlerde Trump’ın ırkçı, popülist, izolasyonist ve düşmanca uygulamalarını protesto etmek için milyonlarca insan sokağa dökülmeye başladı. Sokağa dökülen bu insanların ellerinde; “Refuges Wellcome/Göçmenler Hoş Geldiniz”, “No Ban, No Wall/Yasağa Hayır, Duvara Hayır”, “My Family Arrived As Refuges in 1863/Benim Ailem 1863’de Göçmen Olarak Geldi”, “No Racism, No Trump, No Fascism/ Irkçılığa Hayır, Trump’a Hayır, Faşizme Hayır”, “We Are All Muslim/Hepimiz Müslümanız” , “Liberty & Justice For All/Herkes İçin Özgürlük ve Adalet”, “Justice For Muslims/Müslümanlar İçin Adalet”, “We Are All Immigrants/Biz Hepimiz Göçmeniz”, “Was Christian, Now Muslim/Hıristiyandı, Şimdi Müslüman”, “Was Jewish, Now Muslim/Yahudiydi, Şimdi Müslüman” yazılı pankartları görünce, üstüne üstlük bir de Trump’ın başkanlık kararnamesinin uygulanmasının mahkeme kararıyla durdurulduğunu öğrenince, Micheal Jackson’ın “Dünyayı İyileştir” diyen şarkısı kulaklarımda yeniden çınlamaya başladı.
İnsan olarak Trump’ın adına ne kadar utandı isem, bu tavrı koyan, bu tepkiyi gösteren insanlar adına da insanlığımla o kadar onur duydum. Sadece bununla değil, bir o kadar da Trump’ın başkanlık kararnamesinin ülke genelinde uygulanmasını verdiği kararlarla durduran federal yargıçlar James Robart ve Ann Donnelly’nin şahsında, hukukun ve hukukçuların yüzünün ağarmasından dolayı da bir o kadar gururlandım.
Bu karar sonrasında Washington Attorney General’ı/Baş Savcısı Bob Ferguson’un ders niteliğindeki, “Bugün hukuk üstün gelmiştir. Hiç kimse, Amerikan Başkanı dahil, hiç kimse hukukun üstünde değildir…” şeklindeki açıklamasını okudum internetten. İnşallah bizim yargıçlarımız, savcılarımız, siyasilerimiz de okumuş ve gerekli dersleri çıkarmışlardır dedim içimden.
Kötüler, kötülükler varsa dünyada, onlardan daha çok iyiler de, iyilikler de var, Micheal Jackson’un o güzel şarkısında çok yalın biçimde dediklerini, demek istediklerini, dilediklerini hayata, hayatlarına dahil eden, bunlar için mücadele eden insanlar da var dedim kendi kendime. Yani yaşamı ve yaşayanı önemseyen, dünyayı senin için, benim için, insanlık için, tüm insan ırkı için daha iyi bir yer yapmak, bunun için dünyayı iyileştirmek isteyen insanlar, sizin gibi, benim gibi, bizim gibi olan insanlar, hak duygusu olan, vicdan sahibi olan sade insanlar var. Yani biz hepimiz varız. Onun için birisinin Trump’a, yurttaşı olan yazar ve yönetim/liderlik uzmanı olan Ken Blanchared’in “Hiçbirimiz, hepimiz kadar akıllı değiliz” sözlerini hatırlatması gerekir.
Sade insanlar olarak elbette hiçbirimiz tek başımıza dünyayı iyileştirecek güce sahip değiliz. Ama herhalde çoğumuz kendimizi iyileştirecek, düzeltebilecek güce sahibiz. Dünyayı değiştirmekte, iyileştirmekte zaten bizim önce kendimizi değiştirmekle ve iyileştirmekle başlar. Nasıl mı? İtalyan Marksist, gazeteci, aktivist ve olağanüstü siyaset felsefecisi Antonio Gramsci söylüyor nasıl olacağını: “Eleştirel bir iradenin başlangıç noktası insanın gerçekte kim olduğunun bilincine varması ve bir kayıt listesi tutmaksızın içinde sonsuz izler taşıyan o güne kadar ki tarihsel sürecin bir ürünü olarak -kendini bil-mesidir.”
Evet! İyileşmek, düzelmek, bu amaçla değişmek “kendini bilmekle”, insanın kendisini bilmesiyle, kendisini tanımasıyla başlar. İnsan kendisini bilirse, tanırsa eğer, birçok şeyin farkında olur, farkına varır. Nelerin mi farkına varır? Can Yücel söylüyor insanın nelerin farkında olması gerektiğini: “Farkında Olmalı İnsan…/ Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı. / Farkı Fark Etmeli, / Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen…/ Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını / Fark Etmeli. /Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını / Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını / Fark Etmeli. / Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, / Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu / Fark Etmeli. / Henüz Bebekken ‘Dünya Benim!’ Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu, / Ölürken De Aynı Avuçların ‘Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!’ Dercesine Apaçık Kaldığını / Fark Etmeli. / Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli. / Baskın Yeteneğini / Fark Etmeli Sonra. / Azrailin Her An Sürpriz Yapabileceğini, / Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini / Fark Etmeli İnsan / Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli. / Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte / Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini / Fark Etmeli. / Eşref-i Mahlukat Olduğunu / Fark Etmeli. / Ve Ona Göre Yaşamalı. / Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, / Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü / Fark Etmeli. / Evinde Dört Kedi İki Köpek Beslediği Halde / Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını / Fark Etmeli. / Eşine ‘Seni Çok Seviyorum!’ Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü / Fark Etmeli. / Dolabında Asılı Yirmi Beş Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, / Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu / Fark Etmeli. / Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini / Fark Etmeli. / Ömür Dediğin Üç Gündür, / Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür, / O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, / O Da Bugündür.”
Evet! Bütün bunların, yani hemen her şeyin gelip geçici olduğunun, bir varmış, bir yokmuştan ibaret bulunduğunun, bugün olanın yarın olmayacağının eğer farkına varırsa, bu dünyayı bırakıp giderken, arkasında bıraktığı malıyla mülküyle değil, yaptığı iyi işlerle, iyiliklerle, bıraktığı iyi izlerle hatırlanacağının, yaptığı kötü şeylerle lanetleneceğinin farkında olursa insan, bu dünyada yalnız olmadığını, başkalarının da olduğunu bilir ve yeterince önemserse yaşayanı, başkalarına da yer açarsa, o zaman en başta kendisi olmak üzere birçok şeyi düzeltebilir, değiştirebilir, hem kendisi, hem başkaları, hem de tüm insan ırkı için dünyayı iyileştirebilir.
Farklı ırklardan, renklerden, dinlerden, ideolojilerden, cinsiyetlerden pek çok insanın Michael Jackson’un şarkısında ifade ettiği düşünceler ve amaçlarla bir araya gelmesi ve Nazi ve McCharthy karışımı Trump’ı protesto etmesi karşısında gelecekten umutlu olmak gerekir. Ve elbette gelecekte olacak olan şeylerden hep birlikte sorumlu olacağımızı, geleceği daha iyi yapabilecek şeyler için emek vermenin hepimizin, herkesin görevi olduğunu unutmamak koşuluyla…
Son bir söz: “İyiler bir gün mutlaka kazanır.”
HEAL THE WORLD / DÜNYAYI İYİLEŞTİR!
Bu yazının başlığı, Michael Jackson’ın hem ritim, hem de anlam olarak gerçekten güzel olan şarkılarından birisinin adıdır. Şarkı “Bir yer var kalbinde / Ve o sevgidir biliyorum / Ve bu yer yarından daha aydınlık olabilir / Ve eğer gerçekten denersen / Ağlamaya ihtiyaç olmadığını göreceksin / Acı ya da üzüntü olmadığını / Bu yerde hissedeceksin / Oraya ulaşmanın yolları vardır / Eğer yeterince önemsersen / Yaşayanı / Biraz yer aç / Daha iyi bir yer yap…/ Dünyayı iyileştir / Daha iyi bir yer yap dünyayı / Senin için ve benim için / Ve tüm insan ırkı için / Ölen insanlar var / Eğer yeterince önemsersen / Yaşayanı / Daha iyi bir yer yap / Senin için ve benim için / İyileştir dünyayı …” diyerek başlıyor ve insanlar için, insanlık için, dünyadaki tüm insan ırkları için, senin için, benim için iyi şeyler yapılmasını, bunun için dünyanın iyileştirilmesini isteyerek ve dileyerek devam ediyor.
Daha önce pek çok kez dinlediğim bu şarkıyı, birkaç gün önce tesadüfen arabanın radyosunda dinledim yeniden. O an aklıma, ataları Almanya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden, yani göçmen olan dünyanın yeni zorbası Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturur oturmaz yürürlüğe koyduğu göçmen kabul programını bir süre askıya alan, Suriyeli sığınmacıların ABD’ye girişlerini yasaklayan ve bazı Müslüman ülke yurttaşlarına üç ay süreyle ABD’ye giriş için vize verilmemesini öngören başkanlık kararnamesi geldi.
Sadece bu değil, Trump’ın Obama yönetiminin ABD’deki tüm şiddet yanlısı ideolojilerle mücadele için geliştirdiği sosyal programı, isim ve içerik değişikliğiyle “sadece radikal İslam odaklı” hale getireceği, “Aşırılıkçı Şiddetle Mücadele (CVE)” programının adını “Aşırılıkçı İslamla Mücadele” programı olarak değiştirmeye ve bu suretle bombalı ve silahlı saldırıda bulunan ırkçı ve diğer grupları programdan çıkarmaya hazırlandığı, Obama döneminde İran’la ve Küba’yla yumuşayan ilişkileri germeye başladığı yönündeki haberler geldi aklıma.
Bir ülke yönetiminin ülkesinin ve halkının güvenliğini sağlama ve bunun için tedbirler alma hakkının ve yetkisinin bulunduğunu kabul etmekle birlikte, Trump’ın, dünyada milyarlarca inananı bulunan saygın ve semavi bir dini ve o dinin mensuplarını total bir anlayışla hedef almasını ve suçlamasını makul ve sağduyulu bir yaklaşım olarak görmediğim, aksine ırkçı, popülist, izolasyonist ve düşmanca, yanısıra ABD’nin kuruluş felsefesi olan liberal değerlere aykırı bulduğum için, “Nazizm’i ve Holocaust’u” düşündüm ve Trump’ın şahsında ABD yeniden delirdi dedim kendi kendime.
Zira Trump’ın yukarıda içeriğine yer verdiğim başkanlık kararnamesinin dayandığı anlayış ve yaklaşım, bilinmeyen bir yabancının varlığına, insan yaşamının her türden yabancı ve anlaşılmaz biçimine karşı spontan, doğal, korunmacı ve masum bir tepki değil, tıpkı Holocaust’ta olduğu gibi, hoşlanılmayan ötekine karşı ve ona zarar verilmesi üzerine oluşturulmuş bir teorinin uygulanmaya konulmasıdır. Bu açıkça bir “xenophobia”, yani “yabancı düşmanlığı” ve hatta bir “deliric parania”, yani “kafaya takmışlık”tır.
Psikologların “heterofobi”, yani “farklı olandan korkmak” olarak isimlendirdikleri bu durum ne yazık ki bir hastalıktır. Bu hastalık, bir başka hastalık olan ırkçılıkla birleştiği zaman, bu hastalığa yakalanmış olanlar, sadece korktuğu ötekinin ülkesine gelmemesini veya ülkesinden çıkarılmasını istemekle kalmaz, tıpkı Nazilerin Holocaust’ta yaptıkları gibi onların fiziksel olarak yok edilmesini de ister. Esasen kovma ve yok etme, yabancılaştırmanın, ötekileştirmenin, her an ve hatta çok kolay şekilde birbirine dönüşebilmesinin iki ayrı yolu ve yöntemidir. Dileriz Trump’ın şimdilik kovma ve gelmesini engelleme aşamasındaki tasarrufları onları yok etme aşamasına gelmez.
Ben bunları düşünürken New York, Boston, San Francisco başta olmak üzere, ABD’deki diğer başka kentlerde ve eyaletlerde Trump’ın ırkçı, popülist, izolasyonist ve düşmanca uygulamalarını protesto etmek için milyonlarca insan sokağa dökülmeye başladı. Sokağa dökülen bu insanların ellerinde; “Refuges Wellcome/Göçmenler Hoş Geldiniz”, “No Ban, No Wall/Yasağa Hayır, Duvara Hayır”, “My Family Arrived As Refuges in 1863/Benim Ailem 1863’de Göçmen Olarak Geldi”, “No Racism, No Trump, No Fascism/ Irkçılığa Hayır, Trump’a Hayır, Faşizme Hayır”, “We Are All Muslim/Hepimiz Müslümanız” , “Liberty & Justice For All/Herkes İçin Özgürlük ve Adalet”, “Justice For Muslims/Müslümanlar İçin Adalet”, “We Are All Immigrants/Biz Hepimiz Göçmeniz”, “Was Christian, Now Muslim/Hıristiyandı, Şimdi Müslüman”, “Was Jewish, Now Muslim/Yahudiydi, Şimdi Müslüman” yazılı pankartları görünce, üstüne üstlük bir de Trump’ın başkanlık kararnamesinin uygulanmasının mahkeme kararıyla durdurulduğunu öğrenince, Micheal Jackson’ın “Dünyayı İyileştir” diyen şarkısı kulaklarımda yeniden çınlamaya başladı.
İnsan olarak Trump’ın adına ne kadar utandı isem, bu tavrı koyan, bu tepkiyi gösteren insanlar adına da insanlığımla o kadar onur duydum. Sadece bununla değil, bir o kadar da Trump’ın başkanlık kararnamesinin ülke genelinde uygulanmasını verdiği kararlarla durduran federal yargıçlar James Robart ve Ann Donnelly’nin şahsında, hukukun ve hukukçuların yüzünün ağarmasından dolayı da bir o kadar gururlandım.
Bu karar sonrasında Washington Attorney General’ı/Baş Savcısı Bob Ferguson’un ders niteliğindeki, “Bugün hukuk üstün gelmiştir. Hiç kimse, Amerikan Başkanı dahil, hiç kimse hukukun üstünde değildir…” şeklindeki açıklamasını okudum internetten. İnşallah bizim yargıçlarımız, savcılarımız, siyasilerimiz de okumuş ve gerekli dersleri çıkarmışlardır dedim içimden.
Kötüler, kötülükler varsa dünyada, onlardan daha çok iyiler de, iyilikler de var, Micheal Jackson’un o güzel şarkısında çok yalın biçimde dediklerini, demek istediklerini, dilediklerini hayata, hayatlarına dahil eden, bunlar için mücadele eden insanlar da var dedim kendi kendime. Yani yaşamı ve yaşayanı önemseyen, dünyayı senin için, benim için, insanlık için, tüm insan ırkı için daha iyi bir yer yapmak, bunun için dünyayı iyileştirmek isteyen insanlar, sizin gibi, benim gibi, bizim gibi olan insanlar, hak duygusu olan, vicdan sahibi olan sade insanlar var. Yani biz hepimiz varız. Onun için birisinin Trump’a, yurttaşı olan yazar ve yönetim/liderlik uzmanı olan Ken Blanchared’in “Hiçbirimiz, hepimiz kadar akıllı değiliz” sözlerini hatırlatması gerekir.
Sade insanlar olarak elbette hiçbirimiz tek başımıza dünyayı iyileştirecek güce sahip değiliz. Ama herhalde çoğumuz kendimizi iyileştirecek, düzeltebilecek güce sahibiz. Dünyayı değiştirmekte, iyileştirmekte zaten bizim önce kendimizi değiştirmekle ve iyileştirmekle başlar. Nasıl mı? İtalyan Marksist, gazeteci, aktivist ve olağanüstü siyaset felsefecisi Antonio Gramsci söylüyor nasıl olacağını: “Eleştirel bir iradenin başlangıç noktası insanın gerçekte kim olduğunun bilincine varması ve bir kayıt listesi tutmaksızın içinde sonsuz izler taşıyan o güne kadar ki tarihsel sürecin bir ürünü olarak -kendini bil-mesidir.”
Evet! İyileşmek, düzelmek, bu amaçla değişmek “kendini bilmekle”, insanın kendisini bilmesiyle, kendisini tanımasıyla başlar. İnsan kendisini bilirse, tanırsa eğer, birçok şeyin farkında olur, farkına varır. Nelerin mi farkına varır? Can Yücel söylüyor insanın nelerin farkında olması gerektiğini: “Farkında Olmalı İnsan…/ Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı. / Farkı Fark Etmeli, / Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen…/ Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını / Fark Etmeli. /Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını / Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını / Fark Etmeli. / Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, / Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu / Fark Etmeli. / Henüz Bebekken ‘Dünya Benim!’ Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu, / Ölürken De Aynı Avuçların ‘Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!’ Dercesine Apaçık Kaldığını / Fark Etmeli. / Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli. / Baskın Yeteneğini / Fark Etmeli Sonra. / Azrailin Her An Sürpriz Yapabileceğini, / Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini / Fark Etmeli İnsan / Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli. / Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte / Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini / Fark Etmeli. / Eşref-i Mahlukat Olduğunu / Fark Etmeli. / Ve Ona Göre Yaşamalı. / Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, / Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü / Fark Etmeli. / Evinde Dört Kedi İki Köpek Beslediği Halde / Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını / Fark Etmeli. / Eşine ‘Seni Çok Seviyorum!’ Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü / Fark Etmeli. / Dolabında Asılı Yirmi Beş Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, / Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu / Fark Etmeli. / Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini / Fark Etmeli. / Ömür Dediğin Üç Gündür, / Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür, / O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, / O Da Bugündür.”
Evet! Bütün bunların, yani hemen her şeyin gelip geçici olduğunun, bir varmış, bir yokmuştan ibaret bulunduğunun, bugün olanın yarın olmayacağının eğer farkına varırsa, bu dünyayı bırakıp giderken, arkasında bıraktığı malıyla mülküyle değil, yaptığı iyi işlerle, iyiliklerle, bıraktığı iyi izlerle hatırlanacağının, yaptığı kötü şeylerle lanetleneceğinin farkında olursa insan, bu dünyada yalnız olmadığını, başkalarının da olduğunu bilir ve yeterince önemserse yaşayanı, başkalarına da yer açarsa, o zaman en başta kendisi olmak üzere birçok şeyi düzeltebilir, değiştirebilir, hem kendisi, hem başkaları, hem de tüm insan ırkı için dünyayı iyileştirebilir.
Farklı ırklardan, renklerden, dinlerden, ideolojilerden, cinsiyetlerden pek çok insanın Michael Jackson’un şarkısında ifade ettiği düşünceler ve amaçlarla bir araya gelmesi ve Nazi ve McCharthy karışımı Trump’ı protesto etmesi karşısında gelecekten umutlu olmak gerekir. Ve elbette gelecekte olacak olan şeylerden hep birlikte sorumlu olacağımızı, geleceği daha iyi yapabilecek şeyler için emek vermenin hepimizin, herkesin görevi olduğunu unutmamak koşuluyla…
Son bir söz: “İyiler bir gün mutlaka kazanır.”