Hakaret Suçunun Nitelikli Halleri ve İnternet Üzerinden İşlenen Hakaret Suçlarında Yetki

Abone Ol

I. Giriş

Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” başlıklı 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçunun düzenlendiği maddenin 3. fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan nitelikli hallerini inceleyecek, suçun bu bentlerde belirtilen nitelikli hallerinin “sosyal medya” üzerinden işlendiğinin iddia edildiği durumlarda görevli ve yetkili mahkemenin neresi olması gerektiğini açıklayacağız.

II. TCK m.125/3-a

Hakaret suçu; Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen diğer suç tiplerinden farklı olarak 125 ila 131. maddelerde, yedi ayrı maddede düzenlenmiştir. Suçun esaslı unsurlarının ve nitelikli hallerinin 125. maddede düzenlendiği görülmektedir.  TCK m.125/3-a’da “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,” ifadesine yer verilerek, hakaret suçunun kamu görevlisi sıfatını haiz bir kişiye karşı görevi sırasında değil, görevinden dolayı, yani ifa ettiği görevi nedeniyle işlenmesi hali suçun cezayı ağırlaştıran nitelikli hali olarak öngörülmüştür. Esas açıklamalarımıza geçmeden önce, bu bentte geçen “görevinden dolayı” ibaresinin önemli olduğunu, suçun bu bentte yer alan nitelikli halinin oluşup oluşmadığının tespitinde dikkate alınması gerektiğini, bu hususu aşağıda gerekçelendireceğimizi belirtmek isteriz.

Hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi nitelikli hali ile ilgili olarak hükmün gerekçesinde; “Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, bu suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir.” şeklinde genel ve soyut bir ifadeye yer verilerek, detaylı açıklama yapılmamış ve suçun burada düzenlenen nitelikli hali somutlaştırılmamıştır.

Bu nitelikli halle ilgili olarak ilk önce söylenmesi gereken, mağdurun mutlaka kamu görevlisi sıfatını haiz bir kimse olması gerekliliğidir. Bir kimsenin Ceza Hukuku kapsamında kamu görevlisi sıfatına sahip olup olmadığının tespit edilebilmesi için de “Tanımlar” başlıklı TCK m.6 hükmünün (c) bendinde yer alan, “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,” ifadesini dikkate almak gerekecektir. TCK m.125/3-a’ya göre; somut olayda hakaret fiilinin yöneltildiği kişinin, yani mağdurun ancak TCK m.6/1-c kapsamında görev ifa eden bir kişi olduğunun tespiti durumunda nitelikli halin uygulanması gündeme gelebilecektir. Hakaret fiilinin yöneltildiği mağdurun Ceza Hukuku kapsamında kamu görevlisi sıfatını haiz bir kimse olmadığı ortada ise, TCK m.125/3-a’da yer alan nitelikli halin gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili başka herhangi bir inceleme yapmaya gerek olmayacaktır.

Bu bentte düzenlenen nitelikli hal açısından esas tespit edilmesi gereken önemli husus, kamu görevlisine karşı hakaret suçunun görevinden dolayı işlenmesidir. Hakaret fiilinin yöneltildiği kişinin kamu görevlisi sıfatını haiz olması suçun nitelikli halinin oluşması açısından yeterli olmayıp, cezanın artırılabilmesi için mutlaka suçun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, yani ifa ettiği görevi sırasında değil, görevi nedeniyle işlenmesi gerekmektedir[1]. Bu yönü ile bu bendin kapsamının TCK m.125/3-b’de düzenlenen nitelikli hale göre daha dar olduğunu, uygulama alanı bulabilmesi için mağdurun kamu görevlisi sıfatına sahip olduğu gibi tek bir tespitin yeterli olmayacağını söylemeliyiz. Hükmün uygulama alanının dar olması, yani suçun yalnızca kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, nitelikli halin uygulanabilmesi için hakaret fiilinin kamu görevlisinin kanun veya diğer mevzuattan kaynaklanan görevinin gerçekleştirilmesi veya gerçekleştirilmemesi sebebiyle işlendiğinin tespitini gerekmektedir[2].

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.03.2019 tarihli, 2016/18-1098 E. ve 2019/212 K. sayılı kararında[3]; “Görevli memura hakaret suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisi olan kişiye hakaret suçunun kanun ve diğer mevzuattan kaynaklanan görevinden dolayı işlenmesi ve hakaret teşkil eden eylem ile kamu görevlisinin görevi arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır.” ifadelerine yer verilerek, kamu görevlisine hakaret suçunun oluşabilmesi için hakaretin kamu görevlisine karşı kanun veya diğer mevzuattan kaynaklanan görevi dolayısıyla işlenmesi gerektiği belirtilmiş, bunun yanında hakaret fiili ile kamu görevlisinin görevi arasında nedensellik bağı bulunduğunun dahi ayrıca tespit edilmesi gerekeceği belirtilmiştir.

Belirtmeliyiz ki; TCK m.125/3-a’da yer alan nitelikli halin uygulanabilmesi için hakaret fiilinin kamu görevlisine karşı görevi sırasında değil görevinden dolayı yöneltilmesi gerekli olup, hakaret kamu görevlisinin görevi sırasında olmakla birlikte görevi ile ilgili değilse nitelikli halin uygulanması mümkün olmayacaktır[4]. Bunun yanında; kamu görevlisi işinden ayrılmış veya emekli olmuş bulunsa bile, gerçekleştirilen hakaret fiili kamu görevlisi sıfatını haiz mağdurun kamu görevi nedeniyle gerçekleştiriliyorsa, bu durumda hakaret suçunun nitelikli halinin işlendiği kabul edilmeli ve TCK m.125/3-a uygulama alanı bulmalıdır[5].

TCK m.125/3-a’da bulunan nitelikli halin uygulanıp uygulanmayacağının tespit edilmesinin önem arz etmesine sebebiyet veren bir diğer husus, hakaret suçunun soruşturma ve kovuşturma koşulu ile ilgilidir. Soruşturma ve kovuşturma koşulu başlıklı TCK m.131/1’e göre; “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikayetine bağlıdır.”. Bu hüküm uyarınca; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi olup, yalnızca TCK m.125/3-a’da düzenlenen nitelikli hal re’sen soruşturulup kovuşturulacaktır. Bu nedenle de, hakaret suçunun TCK m.125/3-a kapsamında bulunan nitelikli hali oluşturup oluşturmadığının tespiti önemlidir. Gerek m.125/3-b bendinde düzenlenen nitelikli hal ve gerekse diğer hakaret suçunun işleniş biçimleri TCK m.131 uyarınca şikayete tabi oldukları için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde düzenlenen uzlaştırma kapsamına girecek, ancak TCK m.125/3-a’da düzenlenen nitelikli halin gündeme gelmesi durumunda uzlaştırma kurumu uygulanamayacaktır.

Burada anlattığımız nitelikli halle ilgili olarak örneğin; bir milletvekilinin kullandığı “sosyal medya” mecraında kendisine hakaret edilmesi halinde TCK m.125/3-a’nın uygulanabilmesi için, hakaret fiillerinin mutlaka milletvekilinin Anayasadan, kanundan veya diğer mevzuattan kaynaklanan görevini ifa ettiği bir paylaşımına karşılık olarak atıldığının tespiti gerekecektir. Bunun dışında “sosyal medya” mecraındaki hakaret içerikli yazı milletvekilinin Anayasadan, kanundan veya diğer mevzuattan kaynaklanan görevi kapsamına girmeyip de herhangi bir siyasi, dini, sosyal, felsefi inanç ile ilgili paylaştığı fikirlerine karşı yazılıyorsa, bu durumda TCK m.125/3-a’nın tatbiki mümkün olmayıp, detaylarını aşağıda açıklayacağımız TCK m.125/3-b bendinin uygulanması gerekecektir.

III. TCK m.125/3-b

TCK m.125/3-b’de; Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,” ifadesine yer verilerek, hakaret fiilinin mağdurun dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasına karşılık olarak işlenmesi durumu cezayı ağırlaştırıcı nitelikli hal olarak öngörülmüştür. Bu nitelikli hal; 765 sayılı TCK’nın 175. maddesinin 3. fıkrasının karşılığı olarak düzenlenmiş olup, eski düzenlemede sadece dini inançlardan söz edilmesine karşılık, güncel metinde siyasi, sosyal, felsefi inanç ve düşünceler de nitelikli hal kapsamına alınmış, hükmün kapsamı genişletilmiştir[6].

Bu bentle ilgili olarak hükmün gerekçesinde; “Keza, hakaret suçunun dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi halinde, verilecek cezanın bir yıldan az olmayacağı hüküm altına alınmıştır.” ifadelerine yer verilmiş, siyasi, dini, sosyal veya felsefi düşüncenin tanımı yapılmadığı gibi, bu hususlar detaylı olarak açıklanmamıştır. Bu hususların detaylandırılmasının, “kanunilik” ilkesi dikkate alınmak kaydıyla doktrine ve yargı kararlarına bırakıldığı anlaşılmaktadır.

Bu bent; bireyin düşünce açıklama ve yayma hürriyeti ile din ve vicdan hürriyetini de korumakla beraber, bu hükümde bireyin bentte gösterilen nedenlerden dolayı hakarete maruz kalıp kalmadığının tespiti esas alınmıştır[7]. Bu nedenle, belirli bir kişi muhatap alınmaksızın bir dine veya dince kutsal sayılan değerlere yönelik hakaret fiilleri bu nitelikli hal kapsamında değerlendirilemeyecektir[8].

Belirtmeliyiz ki, bir önceki başlıkta açıkladığımız (a) bendinden farklı olarak bu nitelikli halin uygulanabilmesi için mağdurun herhangi bir sıfatı haiz olması gerekmemektedir. Bu yönü ile (b) bendinde öngörülen nitelikli halin uygulanabilme kapsamının, TCK m.125/3-a’ya göre daha geniş olduğu ifade etmek yerinde olacaktır. Bunun yanında; bu bendin uygulanabilmesi açısından hakaret fiilinin yöneltildiği kişinin herhangi bir dini veya siyasi sıfatı haiz olması tek başına bir önem teşkil etmemekte, hakareti gerçekleştiren kişinin mağdurun siyasi, dini, sosyal veya felsefi inanç veya görüşünü tahkir etme kastı ile hareket edip etmediği tespit edilmelidir. Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 30.01.2014 tarihli, 2012/6468 E. ve 2014/2220 K. sayılı kararına göre; “Katılan A'nin bir siyasi partinin kadın kolları başkanlığını yürüttüğü ve aynı zamanda bir hastanede çalıştığı, ilçe parti başkanı olan tanık Ş U'ın beyanına göre sanık ile söz konusu parti arasında herhangi bir husumet bulunmadığı ve suça konu notun içeriği de dikkate alındığında hakaretin muhatabının katılan olduğu, katılanın siyasi görüşüne yönelik tahkir kastının bulunmadığı gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK'nun 125/1. maddesi yerine suç vasfının hatalı değerlendirilmesiyle uygulama yeri bulunmayan aynı kanunun 125/3-b maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi,” bozma gerekçesi yapılmıştır. Bu nedenle TCK m.125/3-b’de yer alan nitelikli halin uygulanabilmesi açısından önemli olan, hakaret fiili ile kişinin dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç ve düşünce ile kanaatlerini açıklaması, değiştirmesi, yayması veya dinin emir ve yasaklarına uygun davranması arasında illiyet bağı bulunması, hakaretin bu amaçla yapılıyor olmasıdır ki[9], aksi takdirde (b) bendi uygulanmayacaktır.

Yukarıda bulunan başlıkta yaptığımıza benzer bir şekilde konuyu somutlaştırmamız gerekirse örneğin; bir milletvekilinin kullandığı “sosyal medya” mecraında ifade ettiği siyasi içerikli düşünceleri sebebiyle kendisine karşı hakarette bulunuluyorsa TCK m.125/3-b gündeme gelecek, milletvekilinin ifade ettiği görüşlerin Anayasa, kanun veya diğer mevzuat gereği milletvekilliği görevi kapsamına giren bir hususla ilgili olduğu ve buna karşılık hakaretin gerçekleştirildiği durumda ise TCK m.125/3-a uygulama alanı bulacaktır. Bu nedenle; örneğin bir milletvekilinin milletvekilliği görevi kapsamında olmayıp da sivil vatandaş olarak ifade ettiği siyasi görüşlerinden dolayı hakarete maruz kalması, TCK m.125/3-b hükmü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir durum olacaktır. Bu bakımdan TCK m.125/3-a’nın daha dar kapsamlı olduğunu, TCK m.125/3-b’nin ise daha geniş bir uygulama alanına sahip olabileceğini ifade etmek gerekmektedir.

Bu durumun yanı sıra, yukarıda da belirttiğimiz üzere nitelikli hal oluşturan hakaret fiilinin TCK m.125/3-a veya TCK m.125/3-b hükümlerinden hangisi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği tespitinin ceza yargılaması aşamasında da önemli bir karşılığı bulunmaktadır. TCK m.131/1 hükmü gereğince; yalnızca kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu re’sen soruşturulup kovuşturulacak olup, diğer her türlü hakaret fiili yine aynı hüküm uyarınca ancak şikayet şartının gerçekleşmesi durumunda soruşturma ve kovuşturmaya tabi olabilecektir. Bu düzenleme beraberinde başka bir kurumu da gündeme getirmektedir. CMK m.253 uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi suçlar uzlaştırma kapsamına alınmış, şikayete tabi olup olmadığına bakılmaksızın uzlaştırmaya tabi olduğu belirtilen suçlar kısmında da kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçuna yer verilmemiştir. Bu nedenle verdiğimiz örnek üzerinden gidersek, bir milletvekiline “sosyal medya” mecraında milletvekilliği görevi kapsamına girmeyen, sivil vatandaş sıfatıyla ifade ettiği siyasi görüşlerine karşılık hakaret edilmesi TCK m.125/3-b kapsamında değerlendirilmesi gereken şikayete tabi bir suç olacağından, bu durumda CMK m.253 uyarınca uzlaştırma kurumunun da uygulanması gerekecektir. Aksi halde, milletvekilinin ifa ettiği görev ile hakaret fiili arasında illiyet bağı bulunması durumunda ise re’sen soruşturulup kovuşturulacak olan TCK m.125/3-a hükmü gündeme geleceğinden, uzlaştırma kurumunun uygulanması sözkonusu olmayacaktır.

IV. Görevli ve Yetkili Mahkeme

Günümüzde “sosyal medya” olarak tabir edilen internet alanlarının toplumda oldukça yaygınlaşmış bir iletişim vasıtası haline gelmesi sebebiyle, birçok hakaret suçunun internet üzerinden işlendiği görülmektedir. Hakaret suçunun unsurları açısından fiilin “sosyal medya” üzerinden işlenmesinde bir farklılık olmamakla beraber, böyle bir durumda TCK m.125/4’de düzenlenen hakaret suçunun alenen işlenmesi nitelikli halinin gündeme gelebileceği gözönünde bulundurulmalıdır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 11.09.2019 tarihli, 2018/8469 E. ve 2019/8627 K. sayılı kararına göre; “...Sanık ...’ın internette facebook sosyal paylaşım sitesindeki profilinden 16.05.2015 – 17.05.2015 tarih aralığında katılan ...’a ait özel fotoğraflarını alenen yayınladığı ve müşteki hakkında ‘yalancı, sahtekar, o..pu, kuduz aşısı yaptırsın, kaşar, alemdeki garsonların yüz karası’ gibi kelimeler kullanarak hakaret ettiği anlaşılmıştır...” şeklindeki yetersiz gerekçelere dayalı olarak, sanık hakkında sadece görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ile hakaret suçlarından mahkumiyet hükümleri kurulması ve hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilen eylemin belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde işlendiği kabul edilmesine, iddianamede de uygulanması talep edilmesine rağmen gerekçeden yoksun şekilde hakaret suçundan tayin olunan cezada TCK'nın 125/4. madde ve fıkrası gereğince artırım yapılmaması ve TCK’nın 43/1. madde ve fıkrasının koşulları oluştuğu halde zincirleme suç hükmünün uygulanmaması suretiyle hakaret suçundan sanığa eksik ceza tayini,” bozmayı gerektirmiştir. Bu karardan da anlaşılacağı üzere, Yargıtay içtihadına göre hakaret fiilinin “sosyal medya” üzerinden gerçekleştirilmesi “aleniyet” unsurunun oluşmasını sağlamaktadır.

Hakaret suçunda görevli mahkeme, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 11. maddesi uyarınca asliye ceza mahkemesidir.

Bunun yanında bu başlık altında esas yanıtını vereceğimiz husus, “sosyal medya” üzerinden işlenen hakaret suçlarında soruşturma ve kovuşturma yapmaya yetkili mercilerin nasıl belirlenmesi gerektiğidir. “Yetkili mahkeme” başlıklı CMK m.12/1’de yer alan; “Davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir.” hükmü uyarınca, ceza yargılamasında genel itibariyle yetkili mahkeme suçun işlendiği yer mahkemesidir. Ancak bunun yanında hükmün devamında özel yetki kurallarına da yer verildiği görülmektedir. Her ne kadar 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 2. maddesinde eser olarak kağıda basılı eserler bahsedilse de 5187 sayılı Kanunun 2. maddesine eklenen (m) bendinde, internet haber sitesine yer verildiği, asıl olarak TCK m.6/1-g’de yer alan; “Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar,” ibaresi ile CMK m.12/3-5 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, yazılı ve basılı eserler yanında internet, radyo ve televizyon gibi tüm yayınlar bakımından yetki kuralının CMK m.12/3-5 hükümlerine göre belirlenmesi gerekir[10]. “Sosyal medya” olarak nitelendirilen “Facebook”, “Twitter” ve “Instagram” gibi alanlara internet üzerinden erişim mümkün olduğundan, kanaatimizce bu alanlar dijital ve görsel yayın kategorisine girmektedir. Bu nedenle, kişinin internet üzerinden gerçekleştirdiği hakaret fiillerinde yetkili makamın belirlenmesi için CMK m.12/5 hükmü ve bu hükmün atfı ile CMK m.12/3 hükmü uygulanabilecektir.

Hakaret fiilinin “sosyal medya” olarak tabir edilen “Facebook”, “Twitter” ve “Instagram” gibi uygulamalar yoluyla internet üzerinden gerçekleştirilmesi durumunda, yetkili makamı tespit edebilmek için ilk olarak genel yetki kuralı gereği suçun işlendiği yere, yani bu hakaret paylaşımını internet üzerinden gerçekleştiren kişinin paylaşımı nereden yaptığına bakılmalı, bunun yanında özel yetki kuralı düzenleyen CMK m.12/5’de yer alan; “Görsel ve işitsel yayın, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde işitilmiş veya görülmüşse o yer mahkemesi de yetkilidir.” hükmü gereğince, “sosyal medya” üzerinden gerçekleştirilen hakaret fiillerinde yetkili mahkemenin hakaret fiilinin yöneltildiği mağdurun yerleşim yeri veya oturduğu yer mahkemesi olabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır. Esasen hakaret suçunun ne zaman işlendiği burada önem taşıyabilir. Ceza Hukukunda sırf hareket suçu olarak kabul edilen hakareti içeren söz veya yazının paylaşılması ile suçun tamamlandığı ve işlendiği kabul edilse bile, gıyapta hakarette en az üç kişiye bu hakaretin ulaşması ile birlikte suçun tamamlandığı ve dolayısıyla işlendiği kabul edilmeli, ancak yüze karşı hakaret dışında kalan basın yayın yoluyla diyebileceğimiz hakarette yine paylaşımla suçun işlendiği söylenecek fakat mağdurun kişilik haklarının etkilenebilmesi için de bu hakaretin muhatabı tarafından öğrenilmesi aranacaktır. Bu bakımdan kanun koyucu suçun işlendiği yer bakımından özel yetki kuralını koymayı gerekli görmüştür. Bizce, basın yoluyla hakarette mağdurun her yerde hakareti öğrenebilmesi veya görebilmesi mümkündür. Ancak kanun koyucunun yetki kuralını o kadar geniş tutmak istemediği, CMK m.12/5’de yer verdiği, mağdurun yerleşim yerinde ve oturduğu yerde ibaresi ile sınırlamaya gittiği söylenebilir. Bir görüşe göre; yerleşim yerinde ibaresinden ikametgah, fakat oturduğu yerde kavramından ise mağdurun o anda bulunduğu herhangi bir yerin anlaşılması gerektiği, buna göre de sürekli oturduğu yer olmasa bile kısa süreli bulunduğu yerde öğrendiği hakaretten dolayı o yer adli merciine şikayette bulunabileceği ve davanın o yer asliye ceza mahkemesinde görülebileceği düşünülebilir. Bununla birlikte, CMK m.12/5’in ikametgah veya bir süre sabit oturma, yani mesken kavramı ile daraltılmaya çalışıldığı da görülmektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Cem Serdar

 

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------

[1] Hasan Tahsin Gökçan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi, 3. Cilt, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2021, s.4649.

[2] Gökcan, Artuç, a.g.e.

[3] Benzer yönde bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 05.02.2019 tarihli, 2016/18-1138 E. ve 2019/68 K. sayılı kararı.

[4] Ersan Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, Vedat Kitapçılık, 1. Baskı, İstanbul, 2006, s.543.

[5] Şen, a.g.e., s.543, 544.

[6] Gökcan, Artuç, a.g.e., s.4653.

[7] Şen, a.g.e., s.544.

[8] Şen, a.g.e.

[9] Gökcan, Artuç, a.g.e., s.4654.

[10] Osman Yaşar, Cengiz Otacı, Ceza Muhakemesi Kanunu, 1. Cilt, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı, Ankara, 2022, s.156.