HACİZLİ ÇOCUKLARIN VELAYET HAKKI - TRAFİK CEZASI OLANA VELAYET YOK!

Abone Ol

Tüm içtenliğinizle çocuğunuzun menfaatleri için velayet hakkının sizde olması gerektiğine inanıyorsanız ve sağ olduğunuz müddetçe bu kararlılığınız sürecek ise buyurun yazımızı okuyun. Yazımızı okuduğunuzda, velayet hakkını almayı hak edip etmediğinizi, hak etmekte iseniz hangi yöntemlerle daha rahat velayet hakkını alabileceğinizi de öğrenmiş olacaksınız.

Sadece istemek değil hak etmek ve çocuğun haklarına uygun bir yaşam biçimine uygun tavır ve davranışlar içerisinde olmak da gerekmektedir. Öyle anneler ve babalar var ki değil çocuk velayetinin kendisine verilmesi, asıl kendilerinin vesayet altına alınması yani fiil ehliyetlerinin kısıtlanması şarttır. Deneyimlerimiz göstermekte ki çocuk bu tip sözde ana babalar için sadece karşı tarafa karşı bir silah, bir intikam aracı, hayatı zehir etmenin bir yöntemidir.

Müşterek çocuğu “eline geçirdiğinde” tek hedefi çocuğu “bir role” hazırlamak ve o rol doğrultusunda kendi düşmanı olarak gördüğü ama çocuğun anası ya da babası olan karşı tarafa karşı kinle doldurmak ve çocuk teslimlerini “tiyatroya” çevirmek. Sonucu itibariyle çocuk istismarı olan bu hukuka aykırı eylemler sürdükçe, ülkemizde medyatik çocuk teslimleri de sürecektir. Bu gerçek kabul edilmeden ve bu tür davranışlar hukuken engellenmeden ne çocuk hakkında doğru kararlar alınabilir ne de o çocuktan sağlıklı bir birey olması beklenebilir.

HACİZLİ ÇOCUKLAR / VELAYET (https://www.hukukihaber.net/hacizli-cocuklar-velayet-makale,6476.html) yazımın da okunmasını öneririm. Yazımız içerisinde zikredilen bilimsel yaklaşımlı tespite göre örneğin, öfke kontrolü sağlayamayan veya trafik cezası daha çok olan kişiye velayetin verilmemesi gerektiği bilimsel veri ve testlerle izah edilmiştir. Çocuğun yüksek yararını belirlerken göz önüne alınacak husus, çocuk için iyi herhangi bir çözümü değil, en iyi olanı bulmaktır.

Çocuğun yüksek yararının tespiti sadece tespit anındaki koşulların değil gelecekteki durumun da değerlendirmede göz önüne alınmasını, yani çocuğun kısa/orta/uzun dönemdeki yararının gözetilmesini gerektirir. Örneğin, hâkim çocuğun velayetinin ana babadan hangisine verileceğine ilişkin bir karar verirken, çocuğun yararını sadece çocuğun karar anındaki yaşı ile değerlendirmemeli, karar anından 3-5 sene sonra da çocuk için iyi olacak çözümü düşünmelidir. Hatta hâkim kararını verirken çocuğun günün birinde yetişkin bir insan olarak geriye dönüp baktığında nasıl bir karar verilmiş olmasını dileyebileceğini de düşünmelidir.

Boşanma Davalarında Çocuğun Velayet Hakkı İçin Uygun Ebeveynin Belirlenmesinde hem tayin edilen bilirkişilerin hem de Hâkimin uyması gereken bilimsel kurallara değinmekte yarar bulunmaktadır.  Bir çocuğun gelişimini sağlıklı bir biçimde tamamlayabilmesi için ebeveyn, anne/baba olmanın gereklerini yerine getirebilmelidir. Ebeveynin ebeveynlik becerilerini uzun dönemde “yeterince iyi” şekilde yerine getirebilme düzeyi ebeveynlik kapasitesi olarak adlandırılır. Çocuğun velayetinin hangi ebeveyne verileceğinin belirlenmesinde göz önünde bulundurulması gereken önemli unsurlardan biri de ebeveynlerin ebeveynlik kapasitesinin değerlendirilmesidir. Değerlendirme için hâkim bilirkişiye başvurabilir, burada bilirkişinin düzenleyeceği raporun amacı velayet kararını verirken hâkime yardımcı olmaktır. Yapılan değerlendirme, velayetin kime verilmesi gerektiğini belirtmekten çok ebeveynlerin var olan durumunu ortaya koyar. Çocuğun kamu düzenine ilişkin yüksek yararlarının korunması bağlamında yapılan ebeveynlik değerlendirmesi ebeveynlerin klinik değerlendirmelerinden veya ebeveynlik eğitiminden farklı bir kavramdır. Makalemde ebeveynlik kapasitesi değerlendirmesi için kullanılabilecek objektif ölçütlerin neler olabileceğine dair örnekler ve esaslar belirtilmektedir.

Boşanma davaları ülkemizde her geçen yıl artan sıklıkta görülmektedir. 2006 yılında 95.853, 2007 yılında 98.396, 2008 yılında 103.081 ve 2009 yılında 117.107, 2010 yılında 122.486, 2011 yılında 125.254 ve 2012 yılında 120.333 boşanma davası açılmıştır. Çocukların refah içinde yaşamaları ve gelişimlerini sağlıklı bir ortamda tamamlamaları Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası düzenlemeler ve ülkelerin kendi yasalarıyla güvence altına alınmıştır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuğun yetişmesi ve gelişiminden öncelikle anne ve babasının sorumlu olduğunu vurgular. Ayrıca çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için huzur, mutluluk, sevgi ve anlayış ortamında büyümesinin gerektiğini belirtir. Fakat bu süreçte sadece aile değil (Sosyal hizmet uzmanları, Psikologlar, Pedagoglar, Öğretmenler) profesyonellere de görev düşmektedir. Boşanmış ailelerde çocukların psikolojik sağlık durumlarında bozulma (Depresyon gibi), akademik başarı ve sosyal uyumlarında diğer çocuklara göre düşüş gözlenmiştir. Bu olumsuz etkiler çocukların yetişkinlik hayatlarına ve hatta evlilik hayatlarına da etki etmektedir. Çocuğun, boşanma sürecini ve devamında geçecek olan zamanı en az zararla atlatması ve gelişiminin asgari düzeyde etkilenmesi için verilecek olan velayet kararı çok büyük önem taşımaktadır. Boşanma davalarında çocuğun velayetinin hangi ebeveyne verileceğinin belirlenmesinde göz önünde bulundurulması gereken önemli unsurlardan biri de ebeveynlerin ebeveynlik kapasitesinin değerlendirilmesidir.

Ebeveynlik ve Ebeveynlik Kapasitesi Ebeveynin görevi çocuğu hem ebeveynin kendisinden hem de toplumdan kaynaklanabilecek zararlardan (Fakirlik, hastalık, yetersizlik ve ahlaksızlık gibi) korumak çocuğun gelişimi için uygun şartları sağlamak ve ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ebeveynliği “doğum anından yetişkinliğe kadar çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal ve entelektüel gelişimini destekleme ve bu yeteneklerin gelişimine yardımcı olma kabiliyeti” olarak tanımlamak gerekir. Ebeveynin ebeveynlik becerilerini uzun dönemde “yeterince iyi” şekilde yerine getirebilme düzeyi ebeveynlik kapasitesi olarak adlandırılır. Bu kapasite çocuğun gelişimine doğrudan etkilidir ve ebeveynlik kapasitesi düzeyiyle çocuğun sağlıklı gelişimi arasında bir dorudan ilişki/bağ/korelasyon vardır. Ebeveynlik kapasitesi bakım yeteneği (Çocukların fiziksel, duygusal, sosyal durum ve ihtiyaçlarını karşılayabilme onları hastalık zarar kaza veya istismardan koruma); kontrol yeteneği (Uygun bağları kurma ve bunu devam ettirme); çocuk yetiştirme yeteneği (Çocuğun farklı alanlarındaki potansiyelinin farkında olma) unsurlarını ihtiva etmelidir  Ebeveynin bu becerileri yeterli düzeyde yerine getirebilmesi için ihtiyacı olan özellikler ise; bilgi (Çocuğun ihtiyaçları en iyi nasıl karşılanır, çocuğun gelişimsel potansiyeli, çocuğa zarar verebilecek kaynakları ve bu kaynaklar hakkında ipuçlarını ve bunlara nasıl müdahale edeceğini bilme); motivasyon (Çocuğu koruma ve kendi kişisel ihtiyaçlarından ödün verme); kaynak (Hem maddi hem de manevi); fırsat ve zamandır. Ebeveynlik Kapasitesinin Değerlendirilmesi Velayet davalarında çocuğun korunmasını sağlamak, ebeveynlerin çocuğun refahını sağlayacak düzeyde olup olmadığını belirlemek ve velayet hakkının kime verileceği konusunda bilimsel, objektif bir bilgi elde etmek için ebeveynlerin ebeveynlik kapasitesinin değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirme için hâkim bilirkişiye başvurabilir, burada bilirkişinin düzenleyeceği raporun amacı velayet kararını verirken hâkime yardımcı olmaktır. Yapılan değerlendirme, velayetin kime verilmesi gerektiğini belirtmekten çok ebeveynlerin var olan durumunu ortaya koyar. Bilirkişi yapılan değerlendirmenin kısıtlılıkları ve değerlendirme ile elde edilebilecek /elde edilemeyecek bilgilerin farkında olmalıdır. Yani bir değerlendirme “Annenin ebeveynlik becerileri nelerdir?” veya “Anne- babanın duygusal ve kognitif fonksiyonları ne durumda?” sorularını cevaplamak yerine ebeveynlik becerilerinin ve kişisel özelliklerin ebeveynlik pratiğine etkisini ortaya koyar ki böyle bir bakış açısı ile hazırlanan bilirkişi raporları, velayet hakkı tevdii açısından eksiklik ve sakınca ihtiva edecektir. Bilirkişi ebeveynlik değerlendirmesi konusunda tecrübeli ve eğitimli olmalıdır, aksi takdirde değerlendirme bilirkişinin önyargılarına kurban gidebilmektedir. Çocuğun velayeti ve refahı hakkında verilecek kararlar riskli ve kesin olmayan konular içerir. Değerlendirmeler çoğunlukla eksik-tartışmalı gerçekler, zaman kısıtlılığı ve öngörülemeyen bir geleceğe yönelik yapılır. Bilirkişi değerlendirmeye başlamadan önce; ebeveynler, çocuk ve aile hakkında ulaşabildiği tüm bilgi ve belgeleri elde edip incelemelidir. Bilirkişi gerekirse saha çalışması yapmalı, çocuğun üstün yararına olacak biçimde ve taraflardan habersiz ve objektif tespitlerini raporuna yansıtmalıdır. Bu sayede değerlendirmenin süresi kısalacak ve değerlendirmenin odak noktası olması gereken konular açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bilgi ve belgeler; ebeveynler ve çocuğun tıbbi kayıtlarından, eğitim ve iş hayatlarını geçirdikleri kurumlardan ve buralarda çalışanlardan ve kendi arkadaş-akraba-komşu çevreleriyle yapılan görüşmelerden elde edilebilir. Bilirkişi, değerlendirmenin amacını ve hangi konularda yoğunlaşması gerektiğini belirlemelidir. Bu konular ebeveynlerin birbirleri hakkındaki iddiaları, endişeleri, aile, ebeveynler ve çocuğun şu anki durumu ve geçmişleri ve çocuk-ebeveyn ilişkileri olabilir. Bilirkişi değişik anlarda ve ortamlarda objektif gözlem ve incelemeler yapmak suretiyle ebeveyn çocuk arasında iletişim; Çocuğa hitabı ve ses tonu pozitif mi; övücü ve cesaretlendirici mi? Ebeveyn-çocuk iletişimi karşılıklı ve duyarlı mı? Ebeveyn çocuğun okuma ve öğrenmeye yönelik çaba ve etkinliklerini destekliyor mu? Çocuğa karşı kullanılan dilin seviyesi, içerik çeşitliliği, sürekliliği yeterli mi? Ebeveyn çocuğun kelime haznesinin gelişimini uygun şekilde uyarıyor mu? Çocuğun fiziksel gelişimi için temel beslenme ve büyümesi için gerekli sağlık koşulları açısından gerekli koşulları ve imkânları sağlayabiliyor mu? Ebeveyn çocuk ilişkisindeki pozitiflik belirgin mi? Ebeveyn çocuğun duygularını önemseyerek onunla empati kuruyor mu? Ebeveyn çocuğunu olumlu bir dille tanımlıyor mu, çocuğunun başkaları tarafından övülmesini pozitif karşılıyor mu? Yemek sırasında çocuk ve ebeveyn keyif alıyor mu ve çocuk yeterli ve uygun besleniyor mu? Çocuğun tedip ve terbiyesi ve disiplin açısından; Ebeveynin çocuktan beklentileri çocuğun yaşına uygun ve gerçekçi mi? Çocuk yetiştirme tarzı, çocuğun kendi iradesiyle hareketini destekliyor mu? Ebeveyn çocuğu disipline etmede öncelikle fiziksel olmayan yöntemlere mi başvuruyor? Çocuğun disipline edilmesinde olumlu ve müşfik bir dil ve ses tonu kullanıyor mu? Çevresel koşullar açısından; Çocuğa sağlanan çevre oynayarak öğrenmeyi destekliyor mu? Çocuğun çevreyi tanıması için yeterli alan mevcut mu? Çocuğun farklı ortamlarda bulunması sağlanıyor mu? Çevre çocuk için güvenli mi? Günlük aktivitelerde rutin ve ritüeller var mı?

Çocuğun velayet durumu belirlenirken, çocuğun da yaşı uygunsa (idrak çağındaysa) çocukla baş başa, ebeveynin çocuk üzerinde baskı kurmasının engellendiği ortam ve koşullarda, görüşülmelidir. Bu görüşmelerde asla doğrudan olmaksızın, dolaylı soru yöntemleriyle, ebeveynin öfke kontörlünün bulunun bulunmadığı çocuktan öğrenilmeli; stresle baş etme yeteneği düşük olan bir ebeveyn bunu çocuğuna yansıtarak çocuğa kötü muamele edebileceğinden velayet tevdi edilmemelidir. Bu durum çocuğun hayatında asosyal kişilik oluşumuna neden olabilir. Değerlendirme çocuk ve ebeveynin beraber gözlemlenmesini de içermelidir.

Ebeveynler hakkında toplanan belgeler değerlendirmede oldukça kullanışlı olabilir. Mesela öğretmen olan bir ebeveynin çocuğun okul hayatına katkısının daha fazla olacağı, doktor olan ebeveynin çocuğun sağlığına daha çok dikkat edebileceği barizdir. Ebeveynin olumsuz özellikleri de göz önünde bulundurulmalı ve mesela trafikte kuralları sıkça ihlal eden bir ebeveynin çocuk velayeti için kurallara uyan ebeveyne göre daha kötü bir tercih olacağı öngörülmelidir

Dava sürecinde ve yapılan görüşmelerde ebeveynlerin davranışları farklılaşabilir. Örneğin anne çocukla daha ilgili gözükebilir, fakat gelecekteki davranışlarını öngörmek için en iyi yol annenin çocuğa karşı mazideki davranışlarının tespitidir.

Boşanma sürecinde, taraflar arasında şiddetli çekişmeler zamanla azalır ve tepkiler yumuşamaya başlar. Bilirkişi çekişme ve nefret durumlarının farkında olmalı ve bunun çocukta yaratacağı psikolojik sorunları tespit etmelidir.