Bir kişinin gözlem altına alınması kurumu, eylemi gerçekleştirdiği yönünde kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastalığına sahip olup olmadığı, akıl hastalığı mevcut ise ne zamandan beri hasta olduğu ve bunun kişinin davranışları üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla başvurulan bir ceza muhakemesi işlemidir.[1]
Gözlem altına alınma işleminde, şüpheli veya sanığın resmi bir sağlık kurulunda bulundurularak hakkında bilirkişi raporu düzenlenmesi amaçlanmaktadır.[2]
1982 Anayasası'nın 12/1 maddesine göre; bireylerin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlükleri bulunmaktadır.
1982 Anayasası'nın 13. Maddesinde ise, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın sadece Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği hüküm altına alınmıştır.
Belirtmek gerekir ki; bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacaktır.
1982 Anayasası'nın 19. maddesine göre; bireyler kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Genel kural olarak kişiler aşağıda belirtilen haller dışında özgürlüklerinden yoksun bırakılamaz. (m.19) Bu genel kuralın istisnası şunlardır:
1) Mahkemelerce verilmiş özgürlüğü kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi;
2) Bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması;
3) Bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi;
4) Toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi;
5) Usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması.
Yukarıda belirtilen hallerin varlığı hallerinde kişilerin özgürlüklerine kısıtlama getirilebilmesi mümkündür.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 74/1 maddesine göre; Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini tespit etmek amacıyla gözlem altına alma kararı verilebilir.
Kuvvetli şüphenin bulunması zorunluluğu
5271 sayılı CMK’nin 74. maddesi şüpheli veya sanığın fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler varsa uygulanabilecektir.[3] Sanığın mahkûm olması güçlü bir olasılık dâhilinde ise kuvvetli şüphenin bulunduğu söylenebilir.[4]
Anayasanın 19. maddesinde belirtilen gözlem altına alma işlemi, kişi hürriyeti ve güvenliğini ve Anayasanın 17 nci maddesinde belirtilen kişi dokunulmazlığını çok yakından ilgilendiren bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kadar ağır bir işlemin ancak kuvvetli şüphelerin varlığı halinde gerçekleştirilmesi uygun görülmüştür.
Bundan başka gözlem altına alma işleminde, çağdaş ceza yargılamasının evrensel ilkelerinden biri olan orantılılık ilkesi de dikkate alınmalıdır.
Karar vermeye yetkili makam
Burada gözlem altına alma konusunda uzman hekimden görüş sorulmalıdır. Uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından karar verilebilmesi mümkündür. (CMK m. 74/1)
Müdafii görevlendirilme zorunluluğu
Gözlem altına alma işleminin uygulanması gerektiği düşünülen şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin talebi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilmesi gerekmektedir. (CMK m. 74/2)
Gözlem altına alma tedbiri şüpheli veya sanığın kişilik haklarını, tutuklama gibi ihlal edici nitelik göstermesi nedeniyle zorunlu avukat atanması ilkesi getirilmiştir.
Gözlem altına alınma işleminin süresi (3 hafta-Toplamda 3 ay)
Gözlem süresinin üç haftayı geçmesi mümkün değildir. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir. Fakat verilecek sürelerde dâhil olmak üzere herhalde gözlem altına alma süresi toplamda üç ayı geçemeyecektir. (CMK m. 74/3)
Gözlem altına alınma kararına karşı başvurulacak yasa yolu
Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yasa yoluna gidilebilmesi mümkündür. İtiraz yapılması halinde, kararın yerine getirilmesi durdurulacaktır. (CMK m. 74/4)
Gözlem altına alınma işleminin yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde uygulanabilmesi
5271 sayılı CMK’nin 74. maddesi hükmü, 5271 sayılı CMK’nin 223/8[5] maddesi uyarınca yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde de uygulanabilecektir. (CMK m. 74/5)
Fiili işlediği zaman şuur ve hareket serbestliği yerinde olan sanığın, sonradan bilincini veya hareket serbestliğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak surette akli maluliyet hali ortaya çıkarsa, fail hakkında kovuşturma yapılamayacaktır. Bu durumda CMK’nin 74. maddesi hükmü uyarınca işlem yapılması ve sonucuna göre yargılamanın durması kararının verilmesi gerekecektir.
Gözlem altına alınma tedbirinin şartları
Gözlem altına alınma kararı, kişi özgürlüğünü kısıtlanmaya tabi tutan bir soruşturma ve kovuşturma işlemidir. Bu yüzden yasa koyucu, gözlem altına alma tedbirini bir takım şartlara bağlı kılmıştır.
Gözlem altına alınma tedbirinin şartları şunlardır:[6]
1) Kuvvetli şüphenin bulunması gerekir.
2) Uzman hekimin önerisi bulunmalıdır.
3) Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesi gerekir.
4) Soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından karar verilmelidir.
5) Gözlem altına alma kararı için öngörülen sürelere uyulmalıdır. (3 hafta-Toplamda 3 ay)
YARGITAY UYGULAMASI
Yargıtay’a göre, gözlem altına alınma kararlarının verilmesinde şu hususlar dikkate alınmalıdır:[7]
1. Ölçülülük ilkesi: Yargıtay, gözlem altına alınma işleminin uygulanmasında ölçülülük ilkesinin dikkate alınması gerektiğine bazı kararlarında işaret etmektedir.[8] Gözlem altına alınma kararı kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmaktadır. Bu yüzden, Anayasa'da temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması için dikkate alınması gereken ölçülülük ilkesi, gözlem altına alınma kararı verilirken de dikkate alınmalıdır.
2. Gözlem altına alınma işlemi zorunlu hale gelmelidir: Şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığı, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkileri gözlem altına alınmadan belirlenebiliyorsa öncelikle bu yola gidilmelidir. Şayet gözlem altına alınma işlemi zorunlu hale gelmiş ise ikinci aşamada bu yola başvurulmalıdır. Yani başka türlü tespitin yapılması mümkün değilse, gözlem altına alınma işlemi uygulanmalıdır.
Örneğin; sanığın tedavi evrakı temin edilerek bu evrakla birlikte ilgili sağlık kuruluşuna sevki sağlanıp TCK'nın 32. maddesi uyarınca rapor düzenlenmesinin talep edilmesi, buna rağmen rapor tanzim edilemeyip sanığın gözlem altına alınmasının istenilmesi halinde gözlem altına alınma kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden kurulan, sanığın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 74. maddesi uyarınca gözlem altına alınmasına dair ara kararı hukuka aykırı olacaktır.[9]
3. Kuvvetli şüphenin varlığı: sanık veya şüphelinin atılı suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunmuyorsa gözlem altına alınma kararı verilemeyecektir.
4. Uzman hekimden görüş alınması zorunluluğu: Gözlem altına alınma kararı verilmeden önce mutlaka uzman hekimden görüş alınması şarttır. Bu işlemin kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakma özelliği dikkate alındığında, uzman hekim görüşünü bizzat şüpheli veya sanığı muayene ederek belirlemelidir. Hekimin evrak üzerinden sanık veya şüpheliyi görmeden gözlem altına alınma önerisinde bulunmaması gerekir.[10] Başka bir söylemle, hekimin hastayı görmeden gözlem altına alınma önerisinde bulunması mümkün değildir.
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-----------------------
[1] Elvan Keçelioğlu, Ceza Muhakemesi Hukukunda Gözlem Altına Alma, Ankara Barosu Dergisi 2015/3, ss.221-245, s. 228.
[2] Keçelioğlu, s. 229.
[3] Şüphe aslında üç ayrı başlık altında inceleme konusu yapılmaktadır. Bunlar; Basit, yeterli ve kuvvetli şüphedir. Makul şüphe, belirtilen üçlü ayrımdan ayrı olarak değerlendirilmelidir. Literatürde, şüphenin kuvvet dereceleri genel olarak dört ayrı başlık altında inceleme konusu yapılmaktadır. Bunlar; Soruşturmayı başlatan basit şüphe, makul şüphe, yeterli şüphe, kuvvetli şüphe. Bkz.; Y.16.CD, E: 2018/989, K: 2018/4981, T: 06.11.2018.
[4] Y.16.CD, E: 2018/989, K: 2018/4981, T: 06.11.2018.
[5] CMK’nin 223/8 maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “[8] Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.”
[6] Y.4.CD, E: 2018/3177, K: 2018/11051, T: 31.05.2018.
[7] Y.4.CD, E: 2018/3177, K: 2018/11051, T: 31.05.2018.
[8] Y.4.CD, E: 2018/3177, K: 2018/11051, T: 31.05.2018.
[9] Y.4.CD, E: 2018/3177, K: 2018/11051, T: 31.05.2018.
[10] Y.4.CD, E: 2018/3177, K: 2018/11051, T: 31.05.2018.