I. Giriş
Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 18.05.2023 tarihli, 2023/5701 E. ve 2023/4524 K. sayılı kararına konu olayda; haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan soruşturma yapılan tanıklar durdurularak üst araması yapılacağı sırada, tanıklardan birisi üzerindeki esrarı kolluk görevlilerine teslim etmiş, ardından tanıkların beyanlarına istinaden 03.04.2014 tarihinde, saat 18:55’de düzenlenen adli kolluk-Cumhuriyet savcısı görüşme tutanağı ile aynı gün, saat 21:00 sıralarında sanığın ikametinde arama yapılmıştır. Yapılan arama neticesinde 146,3 gram Hint keneviri, 2 parça halinde net 1 gram Hint keneviri bitkisi kırıntıları ve net 4 gram (1,6 gram esrar miktarlı) Hint keneviri bitkisi parçaları ele geçirilmiştir.
İlk derece ve istinaf aşamalarında; Yargıtay 20. Dairesi’nin 23.01.2018 tarihli, 2017/4617 E. ve 2018/463 K. sayılı kararı[1] gerekçe gösterilerek, Cumhuriyet savcısı görüşme tutanağının, arama kararı yerine geçtiği, dolayısıyla hukuka uygun düzenlenmiş bir arama kararının esasen bulunduğu ve bu nedenle, ele geçirilen uyuşturucu maddenin mahkumiyet hükmüne esas alınabileceği kabul edilmiştir.
Yargıtay 10. Ceza Dairesi ise yukarıda belirtilen kararında; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.161’e göre düzenlenen kolluk ve Cumhuriyet savcısı görüşme tutanağı ile yapılan aramanın hukuka aykırı olması ve soruşturma aşamasında müdafii olmaksızın alınan beyan dışında uyuşturucu maddelerin sanıktan alındığına dair soyut beyan dışında delilin bulunmaması nedeniyle, sanık hakkında verilen mahkumiyet kararını hukuka aykırı bularak, bozma kararı vermiştir. Aşağıda Sayın Dairenin bozma gerekçeleri incelenecektir.
II. Görüşme Tutanağı Arama Kararı Yerine Geçebilir mi?
İlk derece ve istinaf aşamalarında; Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 23.01.2018 tarihli kararı dayanak gösterilerek, Cumhuriyet savcısı ile görüşme tutanağının arama kararı yerine geçtiği kabul edilmişse de, Yargıtay 10. Ceza Dairesi 18.05.2023 tarihli kararında bu görüşe iştirak etmeyerek, CMK m.119/1 uyarınca sanığın ikametinde arama yapılabilmesi için adli arama kararına veya yazılı adli arama emrinin bulunması gerektiğine ve CMK m.161’e göre düzenlenen kolluk ve Cumhuriyet savcısı görüşme tutanağı ile sanığın ikametinde yapılan aramanın hukuka aykırı olduğuna yer vermiştir.
Cumhuriyet savcısı veya kolluk tarafından düzenlenen görüşme tutanağının; olayın hemen üzerine, sıcağı sıcağına alınan ifadeleri içermesi sebebiyle güvenilir olduğu ve maddi hakikate ve adalete ulaşılması için önemli olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle, CMK m.213/1’de; sanığın soruşturma aşamasında alınan ifadesi ile kovuşturma aşamasında verdiği beyanları arasında çelişki bulunması halinde, sanığın Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanakların duruşmada okunabileceği düzenlenmiş, bu yolla çelişkinin giderilerek, maddi hakikate ve adalete ulaşılması amaçlanmıştır.
Bir görüşe göre; Cumhuriyet savcısı veya kolluk tarafından tutulan ifade tutanağı bir “belge delil aracı” iken, diğer bir görüşe göre ise görüşme tutanağındaki ifadeler yalnızca uyarı amacıyla okunmakta, bir başka ifadeyle, sadece kişinin ifadeleri arasında varsa çelişkiyi gidermek için başvurulabilecek bir araç niteliğindedir[2]. Kanaatimizce; Cumhuriyet savcısının CMK m.170/2 uyarınca yeterli şüpheyi elde etmesine yol açan, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş delillerin yalnızca iddianame düzenlenene kadar değil, kamu davası açıldıktan sonra da delil niteliği devam etmekte olduğundan, soruşturma aşamasında alınan şüpheli ifadesinin kovuşturma aşamasında yalnızca bir uyarı aracı olduğunun kabul edilmesi isabetsizdir. CMK m.147, m.148 ve Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nde belirlenen usul ve esaslara uygun olarak alınan ifade, elbette kovuşturma aşamasında da delil niteliğini sürdürecek ve hakim veya mahkeme tarafından diğer delillerle birlikte değerlendirilerek, maddi hakikate ve adalete ulaşma amacına hizmet edecek, buna bağlı olarak kovuşturma aşamasında ortaya çıkan çelişkilerin giderilmesi için de kullanılacaktır.
CMK m.119’da düzenlenen arama kararı ise; esasen kişi hak ve hürriyetlerine müdahale teşkil eden arama işleminin hukuka uygun şekilde gerçekleştirilmesi ve böylece arama neticesinde elde edilecek delillerin sanık aleyhine de değerlendirilebilmesinin mümkün olması için öngörülmüştür. CMK m.119/2’ye göre bir arama kararı ancak arama kararında veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiilin, aranılacak kişinin, aramanın yapılacağı konutun veya diğer yerin adresinin veya eşyanın ve karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresinin açıkça gösterilmesi halinde hukuka uygundur.
Buna göre; her ne kadar görüşme tutanağında, aramanın nedenini oluşturan fiile ve aranması icap eden kişiye yer verildiği, bu sayede belirlilik sağlandığı ileri sürülebilse de, esasen görüşme tutanağı ile arama kararının amaçları bağdaşmamaktadır. Çünkü şüphelinin olay hakkındaki ifadelerini içeren görüşme tutanağına, şüphelinin delil niteliğindeki beyanları kovuşturma aşamasında da değerlendirilmek üzere kaydedilirken, arama kararı ile amaç, delillerin hükme esas alınabilecek şekilde, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmesini sağlamaktır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ayrıca düzenlenen arama kararının hukuka uygun olması için belli kriterlere yer verilmiş, özellikle aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, eşya veya yer ve bunların hangi zaman aralığında aranabileceği yönünden “belirlilik” kriterinin sağlanması için açıkça gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Hukuka uygun bir arama kararının özelliklerini belirleyen CMK m.119/2’de öngörülen kriterlerden birisinin eksikliği halinde dahi, arama kararının hukuka uygun olmadığı, dolayısıyla arama neticesinde elde edilen delillerin hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmediği kabul edilirken, CMK’nın özel olarak düzenlemeyi uygun gördüğü arama kararının ayrıca alınmaksızın, görüşme tutanağının arama kararı yerine geçtiği iddiası ile gerçekleştirilen arama hukuka aykırıdır, bu arama neticesinde elde edilen deliller hükme esas alınamayacaktır.
Sonuç olarak; arama kararının hangi şartlarda, kim veya kimler tarafından, nasıl düzenleneceği 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ayrıca düzenlenmiş olup, amacı kişinin ifadelerini tutanak altına almak olan görüşme tutanağı ile birlikte arama kararının da verildiğinden veya görüşme tutanağının arama kararı yerine geçtiğinden bahsetmek mümkün değildir. Gerek Kanunun sistematiği ve gerekse arama kararı ile görüşme tutanağının amaçlarının farklı oluşu; görüşme tutanağının arama kararı yerine geçmeyeceğini, ilgili merci tarafından ayrıca, CMK m.119’a uygun bir arama kararı alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
III. Soruşturma Aşamasında Müdafii Olmaksızın Dinlenen Kişinin Beyanları
Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 18.05.2023 tarihli, 2023/5701 E. ve 2023/4524 K. sayılı kararında yer verilen bir başka bozma sebebi ise; soruşturma aşamasında müdafii olmaksızın alınan beyan dışında, uyuşturucu maddelerin sanıktan alındığına dair delilin bulunmamasıdır. Bir başka ifadeyle; sadece soruşturma aşamasında müdafii olmaksızın verilen ifadenin, uyuşturucunun sanıktan alındığına dair kesin, her türlü şüpheden uzak ve inandırıcı delil niteliğinde olmadığı kanaatine ulaşılmış, bu şekilde “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi tatbik edilmiştir.
Belirtmeliyiz ki; her ne kadar ifadesi alınan kişinin bu dosya kapsamında tanık olduğu kabul edilse de, kişi hakkında ayrıca bir soruşturma yürütülmekte olup, kendi dosyasının şüphelisi konumundadır. Bu nedenle; şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan kişi hakkında, ifade ve sorgunun tarzını ve bu hususta yasak usulleri belirleyen CMK m.147’ye ve m.148’e uygun hareket edilmesi zorunludur.
Kanaatimizce; somut olay bakımından olayın tanığı konumunda olmasına rağmen kovuşturma aşamasında dinlenmeyen, dosya kapsamında sadece soruşturma aşamasında yanında müdafii olmadan verdiği ifadesi bulunan sanığın beyanlarının, uyuşturucunun sanık tarafından satıldığına dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil kabul edilmemesi isabetlidir. Aramanın hukuka aykırı olması sebebiyle sanık aleyhine olan tek bir/yegane delilin, tanığın beyanları olduğu gözönünde bulundurulduğunda; tanığın mahkeme huzurunda dinlenerek, kendisine sorular sorulması ve bu yolla beyanlarının güvenilirliğinin ortaya koyulması, hem “yüz yüzelik” ilkesinin gereğinin yerine getirilmesi ve hem de hakikate ve adalete ulaşılması bakımından zorunludur.
IV. Sonuç
Arama tedbiri; Anayasanın 20. ve 21. maddelerinde güvence altına alınan özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarına doğrudan müdahale teşkil etmektedir. Bu müdahalenin hukuka uygunluğu, temel hak ve hürriyetin Anayasa m.13’e uygun olarak sınırlanmış olmasına ve müdahalenin bu sınırlamaya uygun olarak gerçekleşmesine bağlıdır. Bu kapsamda; özel hayatın gizliliğine ve konut dokunulmazlığına müdahale teşkil eden aramanın hukuka uygun olması ve arama neticesinde elde edilen delillerin hukuka uygun yol ve yöntemle elde edildiğinden bahsedilebilmesi için, bu hakları sınırlayan CMK m.119’a uygun bir arama kararının varlığı şarttır. Görüldüğü üzere; Kanun, arama kararını ayrıca düzenlemiştir ve arama tedbirinin uygulanması ile elde edilecek delillerin hükme esas alınıp alınamayacağı da bu hükme uygun hareket edilmesine bağlıdır.
Arama kararının, Anayasada düzenlenen temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi hukuka uygun hale getirmek üzere ayrıca düzenlendiği ve bu nedenle hukuka uygunluğunun belli şartlara tabi tutulduğu gözönünde bulundurulduğunda; bir soruşturma işleminin icrasını ve bunu kayıt altına alıp, beyanların sonraki aşamalarda da delil olarak değerlendirilmesini sağlayan, Kanunda ayrıca düzenlenmese de, CMK m.161’de tanınan yetkiler kapsamında düzenlendiği kabul edilen görüşme tutanağı ile arama kararının bir arada olamayacağı, yapılacak her arama için CMK m.119’da belirtilen şartların gerçekleşmesinin ve mercilerin kararının arandığı, dolayısıyla görüşme tutanağının arama kararı yerine geçmeyeceği açıktır.
Ayrıca; sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi için sanığın, o suçu işlediğinin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle ortaya koyulmuş, yani sanık aleyhine şüphenin tamamen giderilmiş olması gerekmektedir. Aksi halde, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince sanığın beraatına karar verilmelidir. Somut olayda; sanık aleyhine tek bir/yegane delilin, tanığın soruşturma aşamasında verdiği beyanlar olduğu, bu tanığın kovuşturma aşamasında tekrar dinlenmediği ve tanığa soru sorma imkanının tanınmayarak, yargılamada “yüz yüzelik” ilkesinin gerçekleştirilmediği görüldüğünden, şüphenin sanık aleyhine tamamen giderildiğinden bahsetmek mümkün değildir. Kanaatimizce; şüpheli olarak ifadesi alınan kişinin mahkumiyetine karar verilmesi için, kendisinin sanık olarak mahkeme huzurunda da dinlenmesi gerekirken, bu kişinin beyanlarının, bir başkasının mahkumiyetine esas alınması için de yine mahkeme huzurunda dinlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu değerlendirmeler kapsamında; Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 18.05.2023 tarihli, 2023/5701 E. ve 2023/4524 K. sayılı kararında yer verdiği bozma gerekçelerinin isabetli olduğu görüşündeyiz. Delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ile ilgili hükümlere sıkı bağlılık ve bu hükümlerin gereğinin şüpheli ile sanık hakları ihlal edilmeden yerine getirilmesi gerekmektedir. Nitekim; “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13, kişi hak ve hürriyetlerinin nasıl sınırlandırılabileceğine ilişkin çerçeve hüküm ortaya koymuş olup, temel hak ve hürriyetlere müdahale içeren her türlü koruma tedbiri konusunda şüphelinin ve sanığın hak ve hürriyetlerine hukuka uygun müdahalelerde bulunulması zorunluluğu vardır. Aksi halde, hem tatbik edilen koruma tedbiri ve hem de bu tedbir yoluyla elde edilen delil hukuka aykırı sayılır.
Prof. Dr. Ersan Şen
Stj. Av. Doğa Ceylan
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-------------
[1] Yargıtay 20. Dairesi’nin 23.01.2018 tarihli, 2017/4617 E. ve 2018/463 K. sayılı kararında; “Dosya içerisinde mevcut 26/12/2009 tarihli, yakalama elkoyma, savcı görüşme tutanağı ile; ikamet adresi belirtilerek uyuşturucu ticareti yapıldığı yönündeki ihbara binaen sanık ...’ın ikamet adresinde yapılan aramada, kullanmak için uyuşturucu madde satın almak suçu yönünden yargılanan ... ve ...’ün sanık ...’dan esrar satın aldıkları yönündeki soruşturma aşamasındaki beyanları, sanığın dolaylı ikrarı ve sanığın ikametinde yakalanan esrarın satışa hazır halde paketlenmiş olarak ele geçirilmiş olması karşısında; sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkumiyeti yerine beraatına ve kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu yönünden mahkumiyetine karar verilmesi,” bozma sebebi yapılmıştır.
[2] Pervin Aksoy İpekçioğlu, Gözaltında Alınan İfadenin Önemi ve Delil Değeri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2008, s.76, bkz. Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku, Duruşma ve Kanunyolları, 2. Baskı, İstanbul, 1990, s. 30.