GÖREVSİZLİK KARARI VERİLEMEYECEK HAL

Abone Ol

5271 sayılı CMK’nin 6. Maddesine göre; duruşmada suçun hukuki niteliğinin değiştiğinden söz edilerek veya gerekçe gösterilerek görevsizlik kararı vermek ve dosya alt dereceli mahkemeye göndermek mümkün değildir.

CMK, adil yargılama ilkesini esas almakla birlikte, davaların hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasını amaçlamaktadır.

Bu nedenle mahkeme, iddianamenin kabulü kararı verdikten sonra, suçun yargılamasının sevk maddesi itibarıyla alt dereceli bir mahkemenin yetkisinde olduğundan bahsederek görevsizlik kararı veremez.

İddianamede yazılı sevk maddesi itibarıyla yüksek dereceli mahkeme artık yargılamayı sürdürerek kovuşturma aşamasındaki işlemleri gerçekleştirmek ve davayı karara bağlamak zorundadır.

Bu yüzden iddianamenin iadesine bu sebep gerekçe gösterilerek karar verilmesi halinde görevli mahkemenin de gösterilmesi gerekir.

Örneğin; 5271 sayılı CMK’nin 6. Maddesinde yer verilen, duruşmada suçun hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosyanın alt dereceli mahkemeye gönderilemeyeceğine dair hükme açıkça aykırı bir şekilde sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan açılan kamu davasında sanığın sorgusu ve savunması alınarak işin esasına girildiği halde usul ve kanuna aykırı olarak Asliye Ceza Mahkemesinin verdiği görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Sulh Ceza Mahkemesince[1] yargılamaya devamla hüküm kurulması hukuka aykırı olacaktır.[2]

Amaç suç ile birlikte bulunan araç suçlarda görev

Görevle ilgili CMK’nin 6. Maddesi örgüt suçlarında yer alan araç suçlarında da uygulanmalıdır.

Örneğin; "Örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma" suçu "amaç suç" olarak kabul edilmektedir. Burada "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "suç işlemek için kurulan örgüte üye olma" suçları ise "araç suç" olarak değerlendirilmektedir.

Amaç suçun yargılanması konusunda görevli Mahkeme araç suçun yargılanması hususunda da görevli olacaktır.

Bu nedenle yargılama esnasında suçun hukuki niteliğinin değiştiğinden söz edilerek görevsizlik kararı verilerek dosya alt dereceli Mahkemeye gönderilemeyecektir.[3]

Görev açısından iddianamenin taşıması gereken vasıflar

Mahkemenin görevi açısından iddianame önemli bir belge niteliğindedir. Zira görev iddianamede yazılı suç ve sevk maddelerine göre tayin edilmektedir.

Bu nedenle İddianamenin ayrıntılı düzenlenmesi gerekir. Özellikle sanığa yüklenen eylemlerin ne olduğunun hiçbir tereddüte neden olmayacak şekilde açıklanması önemli bir konudur. Burada iddianamenin kuşku yaratacak şekilde belirli olmaması sorunlar yaşanmasına neden olacaktır. İddianamede, şüpheliye isnat edilen eylemler ve sevk maddeleri çok açık bir şekilde belirtilmek zorundadır.

Mahkeme tarafından iddianamenin kabul edilmesinden sonra, sanığın sorgusundan önce iddianame okunduğunda üzerine atılı suçun ne olduğunu anlaması ve buna göre savunmasını yapabilmesi, kanıtlarını sunabilmesi gerekmektedir.

İddianamede sanığa yüklenen suç belirsiz olmamalı, açık ve net olarak belirlenmelidir. Bu husus, savunma hakkının kısıtlanmaması açısından önemlidir.

Bu niteliklere sahip olmayan, başka bir söylemle; suç yükleme niteliğine haiz bulunmayan belge hukuken iddianame sayılamaz. Bu durumda da usulüne uygun açılmamış bir davadan bahsedilecektir. Bu gibi hallerde hüküm kurulması AİHS'nin adil yargılanmayı düzenleyen 6. maddesine aykırılık oluşturacaktır.[4]

Örneğin; iddianamede, sanığın iftira suçunu oluşturan herhangi bir eyleminden söz edilmeksizin, sadece mağdur ve sanıkların ifadelerine yer verilerek, Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişinin iddialarla ilgili işlem yapılmasına yer olmadığına dair raporu gerekçe gösterilerek sevk maddelerine göre cezalandırma isteme şeklindeki iddianame AİHS’nin 6. Maddesine aykırı olacaktır. Bu durumdaki hallerde karar verilmesi hali de hukuka aykırılık teşkil edecektir.[5]

Suçun hukuki niteliğinin değişmesi

Ceza yargılaması sistemimizde, mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davasının olması şarttır.

5271 sayılı CMK’nin 170/1. Maddesine göre; ceza davası, dava açan belge niteliğindeki Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılabilmektedir.

CMK’nin 170/4 maddesine göre; iddianamede, sanığa yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmak zorundadır.

Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça dair eylem ve faili hakkında verilebilmektedir. Mahkeme, sanığa yüklenen eylemin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı tutulmamaktadır. Yani hangi fail ve eylemi hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve eylem hakkında yargılama yapılarak hüküm kurulmaktadır. (CMK m. 225)

İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması: Bu durumda davaya konu edilmeyen eylem veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırıdır.

Davasız yargılama olmaz ilkesi

Hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.[6]

Ek savunma

5271 sayılı CMK’nin 226. maddesine göre; sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir halde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilmesi mümkün değildir.

Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek haller: Bu haller ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde de CMK’nin 226. maddesi hükmü uygulanacaktır.

Ek savunma süresi verilmesi

Ek savunma verilmesini gerektiren bir durum varsa, mahkeme talep üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre vermek zorundadır.

Ek savunma konusundaki yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılabilir. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanabilir.[7]

Burada iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olmakla birlikte, o eylemin hukuksal niteliğinde değişiklik olması ilkeye aykırılık oluşturmaz. Bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulması mümkün hale gelmiştir.

Mahkemenin eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı olmaması

Örneğin iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin, suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle suç eşyasının kabul edilmesi suçundan hüküm verebilecektir.[8]

İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanmasının söz konusu olması

Bu durumda mahkeme suç duyurusunda bulunmalı ve iddianame ile tekrar dava açılması temin edilmelidir. Bu durumda da her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi mümkün olacaktır.[9]

Mahkemenin suç duyurusunda bulunması hali

Mahkeme, sanığın eyleminin hukuksal niteliğine göre karar vermelidir.[10] Burada iddianameye konu olan eylem sabit olmakla birlikte, sanık tarafından işlenmediğinin anlaşılması veya sanığın işlediğinin kesin delillerle kanıtlanamaması durumunda ise gerçek fail veya faillerin tespit edilmesi için suç duyurusunda bulunulması gerekir.

Örneğin; sanık hakkında iddianamede belirtilen eylem nedeniyle hem suçu işlemediğinin sabit olması nedeniyle beraat, hem de aynı fiilin nitelendirilmesini ve delil değerlendirilmesini gerektiren başka bir suçu oluşturabileceği olasılığı üzerine suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[11]

01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlar açısından görevli mahkeme

01 Haziran 2005 tarihinden önce işlendiği iddia olunan ve suç tarihinde asliye ceza mahkemesinin görev alanında bulunan bir suç nedeniyle, Asliye Ceza Mahkemesince yargılama yapılarak hüküm kurulan somut olayda, bu suçun 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Yasa ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına alınması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesinin gerekip gerekmediği tartışmalara neden olmuştur.

Örneğin; sanığa atılı ve 6136 sayılı Yasanın 15. maddesinin 1. fıkrası uyarınca "altı aydan bir yıla kadar hapis ve yirmibeş günden az olmamak üzere adli para cezası" öngörülen yasak nitelikte bıçak bulundurmak suçuna, "asliye ceza mahkemelerinde" bakılmakta iken, 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca bu suçtan açılmış bulunan davalara bakma görevi "asliye ceza mahkemelerinden" alınarak, "sulh ceza mahkemelerine" verilmiştir.

Burada yerel mahkeme tarafından görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli sulh ceza mahkemesine gönderilmesi zorunlu değildir.

Bu gibi hallerde 5235 sayılı Yasanın geçici 1. Maddesi[12] dikkate alınmalıdır. Bu yasal düzenlemedeki hükme göre; sulh ceza mahkemesinden üst görevli mahkeme olan asliye ceza mahkemesinde davaya devam edilerek hüküm kurulması hukuka uygun olacaktır.

Yukarıda belirtilen örneğin tersi olan durumlarda ise, alt görevli mahkemeler görevsizlik kararı vererek dosyayı üst görevli mahkemeye göndermeleri gerekir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------------------------

[1] Sulh ceza mahkemelerinin niteliği değiştiğinden artık yargılamalar Asliye ve Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından yapılmaktadır.

[2] Y.14.CD, E: 2013/9783, K: 2015/2260, T: 26.02.2015.

[3] Y.10.CD, E: 2012/23156, K: 2013/6574, T: 27.06.2013.

[4] Y.4.CD, E: 2010/21275, K: 2012/13997, T: 11.06.2012.

[5] Y.4.CD, E: 2010/21275, K: 2012/13997, T: 11.06.2012.

[6] Bu durum öğretide "davasız yargılama olmaz" ve "yargılamanın sınırlılığı" olarak ifade edilmektedir.

[7] YCGK, E: 2011/270, K: 2012/88, T: 13.03.2012.

[8] YCGK, E: 2011/270, K: 2012/88, T: 13.03.2012.

[9] YCGK, E: 2011/270, K: 2012/88, T: 13.03.2012.

[10] Mahkeme, yasada "beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşmesi" olarak sayılan hükümlerden birinin veya mahkûmiyet ve güvenlik tedbiri örneğinde olduğu gibi birden fazlasının kurulması ile yetinmelidir.

[11] YCGK, E: 2011/270, K: 2012/88, T: 13.03.2012: “…Sanığın iddianamede nitelendirilen eyleminin, Devlet ormanından ağaç kesme değil sahipli araziden izinsiz veya izinli ağaç kesme ya da hırsızlık suçunu oluşturma olasılığı üzerine yerel mahkemece gerekli araştırmaların yapılması ve sonucuna göre sanığın sabit kabul edilen eyleminin hukuksal nitelendirmesi yapılarak, yargılamanın görev alanı içerisinde kalması halinde sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bir hüküm kurulması, yargılamanın görevinin dışında üst dereceli bir mahkemenin görevine girdiğinin anlaşılması halinde ise görevsizlik kararı ile dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi gerekirken, mahallinde yapılan keşifte hazır bulunan bilirkişi raporuna dayalı olarak, sanık hakkında dosya içeriğine de uygun düşmeyecek şekilde; "atılı suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması" gerekçe gösterilerek beraat ile "suça konu ağaçların kesildiği arazinin sahibinin araştırılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini" gerektiğinden bahisle suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…”

[12] 5235 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görüşülmekte olan dava ve işlerde mahkemelerin görevinde bir değişikliğin söz konusu olduğu hallerde, üst görevli mahkemeler yargılamaya devam ederler, alt görevli mahkemeler görevsizlik kararı vererek dosyayı üst görevli mahkemeye gönderirler" şeklinde düzenlenmiştir.