GİZLİ SORUŞTURMACI

Abone Ol

Gizli soruşturmacı, gerektiğinde örgüt içine sızmak, gözetlemek, izlemek, örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve örgütün işlediği suçlarla ilgili iz, eser, emare ve delilleri toplamak ve muhafaza altına almakla görevlendirilen uydurma bir kimlik altında belli olmayan bir süre içinde faaliyet gösteren bir kamu görevlisidir[1]. Gizli soruşturmacı silahlı veya silahsız suç örgütlerine deşifre etmekte çok önemli bir işleve sahip olup gizli soruşturmacının bir kamu görevlisi olması şarttır.

Silahlı veya silahsız suç örgütleri ile mücadelede örgüt içine kolluk görevlisinin yerleştirilerek, örgütün faaliyetlerinin içerden izlenmesi, takibi ve delilerin tespiti için gizli soruşturmacı tayini önemli bir koruma tedbiri niteliğindedir[2].  Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi tedbirini diğer soruşturma tedbirlerinden ayıran iki özellik bulunmakta olup bunlar gizli soruşturmacıya yeni bir kimlik verilmesi ve uzun süreli olarak görevlendirilmesidir[3]. Gizli soruşturmacı ile tanığın korunması kavramları birbirlerinden farklı kavramlardır. Gizli soruşturmacı, delil elde etme ve fail ya da failleri tespit veya yakalamaya yönelik bir koruma tedbiridir. Tanık ise beyan delili olarak kullanılabilecek ve olay hakkında beş duyu organı ile bilgi sahibi olan kişi ya da kişilerin beyanlarının alınmasıdır[4].

Gizli soruşturmacı ancak soruşturma aşamasında görevlendirilebilmekte olup yasada belirli suçlar için belirli şartların gerçekleşmesi halinde görevlendirilebilmektedir. Gizli soruşturmacının hakları olduğu gibi yükümlülükleri de bulunmaktadır.  Gizli soruşturmacının denetimi, korunması ve faaliyetinin netleşmesi açısından belirli süreli olması ve hâkim kararı ile görevlendirilmesi esası kabul edilmektedir. Gizli soruşturmacı esaslı suç işleyemez, hiç kimseyi suça azmettiremez ve kışkırtıcı olarak suç işlenmesine olanak sağlayamaz.

Gizli soruşturmacı görevlendirilirken keyfi uygulamalardan uzak durulması, hâkim güvencesinin her aşamada gözetilmesi ve insan haklarına saygılı şekilde soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin gerçekleştirilmesi hukuk devleti olmanın zorunluluğudur[5].

Gizli soruşturmacı görevlendirilebilmesi için işlenen suçun kanunda sayılan ve gizli soruşturmacı kullanılabilecek suçlardan olması, suçun işlendiği konusunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması, başka yolla delil elde etme imkânının bulunmaması, suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir suç olması ve yetkili ve görevli mahkemece bir karar verilmesi gerekir.

Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi CMK’nın 139. maddesinde şöyle düzenlenmektedir;

(1) Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi hâlinde, kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye hâkim tarafından karar verilir.

(2) Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukukî işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.

(3) Soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur. Soruşturmacı, kovuşturma evresinde tanık olarak dinlenmesinin zorunlu olması halinde, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan veya ses ya da görüntüsü değiştirilerek özel ortamda dinlenir. Bu durumda 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanununun 9 uncu maddesi hükmü kıyasen uygulanır.

(4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.

(5) Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.

(6) Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz.

(7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenip işlenmediğine bakılmaksızın uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315).

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

Organize suçların toplum için yarattığı yıkıcı tehlike ve gelişen teknolojik gelişmeler karşısında örgütlü olarak işlenen terör ve çıkar amaçlı suçlarla mücadele için ceza muhakemesinde yeni koruma tedbirlerine başvurulması zorunluluğu son 50 yılda zorunluluk haline gelmiş bu kapsamda yer alan koruma tedbirlerinden biri olan gizli soruşturmacı tedbiri pozitif hukukumuza ilk kez 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu ile girmiştir. Daha sonra yürürlüğe giren CMK'nın bu koruma tedbiri 139. maddede yeniden düzenlenmiştir.  CMK'nın 139. maddesi uyarınca gizli soruşturmacı tedbirine ancak CMK'nın 139. maddesinde sayılan katalog içerisinde yer alan suçları işleyen örgüt ve örgüt mensubu suçlu aleyhine başvurulabilir. Örgüt faaliyeti kapsamında işlenmeyen suçlar yönünden gizli soruşturmacı görevlendirilemez. Parada sahtecilik, uyuşturucu madde ticareti ile fuhuş gibi suçlarda faile ulaşmak ve delil elde etmek amacıyla kolluk görevlisinin kimliğini gizleyerek delil toplanmasının hukuka uygun olup olmadığı ile bunun hangi hallerde hukuka uygun sayılacağının tespiti gerekir[6].

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 12/05/2015 tarih, 2014/10-454 esas, 2015/156 sayılı kararında CMK'nın 139. maddesi dışındaki suçlar yönünden de kolluk görevlilerinin CMK'nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısı'nın emri doğrultusunda ve genel yetkileri ile görevleri kapsamında, suç ve failini belirlemek ve suçla ilgili delilleri toplamak amacıyla alıcı rolüne girerek suça azmettirmeden ve teşvik etmeden şüpheliden uyuşturucu madde satın almasını mümkün görmüştür. Aynı kararda bu durumda görev yapan görevlinin gizli soruşturmacı değil “gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi” olduğunu, gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisinin suça teşvik etmeden veya azmettirmeden elde ettiği delillerin hukuka uygun olacağına hükmetmiştir.

AİHM verdiği kararlarda, gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi yöntemine başvuru halinde, yapılan başvuruları AİHM'nin 6. maddesi kapsamında ele almaktadır. Aşağıda AİHM kararlarında kabul edilen ilkelere yer verilecektir. Öğretide “gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisinin “CMK'nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca görevlendirilmesi yeterli görülürken, Veli Özer Özbek uygulamada sıkça başvurulan ve muhakemede tanık olarak dinlenebilen gizli soruşturma yapan polis tedbirinin kapsam ve sınırlarının belirsizliği bakımından bunun hukuk devleti bakımından ciddi sorunlar yarattığı düşüncesindedir. (Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK) (CHKD. Cilt 2. sayı 1-2-2014 s. 142.) Dairemizce YCGK'nın kararları, AİHM kararları ve CMK'daki düzenleme bir arada değerlendirildiğinde CMK'nın 139. maddesi dışında kalan suçlar yönünden adli kolluk görevlisinin kimliğini gizlemesi halinde rolü “gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi” olarak kabul edilmektedir. Bu kişinin elde ettiği delillerin hukuka uygun kabul edilebilmesi için aşağıda belirtilen koşulların varlığı aranmaktadır. Gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi hiç bir zaman kışkırtıcı ajan gibi hareket edemez. Önceden failde bulunmayan suç işleme kastı yaratılarak, fail suç işlemeye azmettirilmemelidir. Her ne kadar organize suçlardaki artış uygun önlemler alınmasını gerektirse de adil yargılamadan vazgeçilmemeli bu nedenle amaca ulaşmak uğruna adil yargılama hakkı feda edilerek polisin kışkırtması sonucu elde edilen delil meşru kabul edilmemelidir. (Teixeria de Cortro Peri (36)/ Portekiz davası Başvuru No: 44/1997/828/1034)   Gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi soruşturma sırasında pasif bir davranışta bulunmanın ötesine geçmemeli, suçun işlenmesine teşvik eder bir tarzda etki uygulamamalıdır. (Costro/Portekiz per. 38). Somut olayda polis memurlarının faili suça kışkırtması ve mücadelesi olmadan suçun işlendiğine ilişkin delil elde edilemiyorsa, polis memurunun kışkırtıcı ajan rolüne geçtiğinin ve adil yargılama hakkının ihlal edildiğinin kabulü gerekir. (Aynı yönde Costro-Portekiz per.39).       Mahkemelerce sadece gizli görevlinin tutanaklarına dayanarak değerlendirme yapılmamalıdır, tutanaklar başka sonuca götürecek unsurlarla teyit edilmelidir. (a Contrario, Burak-Hun-Türkiye davası) (Hun-Türkiye davası başvuru no:17570/04).  Sanık suç işleme potansiyeline sahip bir kişi olsa bile somut olayda görevlinin müdahalesinden önce failin suç işleme hazırlığında olduğunun başka delillerle desteklenmesi gerekir. Yani failin müdahale olmadan suçu işleyeceğinin başka delillerle kanıtlanması gerekir. (Hun-Türkiye davası). CMK'nın 160 ve devamı maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan bir görevlendirmenin bulunması gerekir. CMK'nın 160 ve 161. maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcısı'nın gizli soruşturma yapan adli kolluk görevlisi görevini, yazılı veya acele hallerde sözlü olarak vermesi gerekir. Cumhuriyet Savcısı'nın yazılı veya sözlü emri olmadan yine CMK'nın 161/2. maddesi uyarınca adli kolluk görevlisinin Cumhuriyet Savcısı'na bilgi vermeden kimliğini gizleyerek adli işlem yapması hukuka aykırı olup elde ettiği delil de hukuka aykırı olduğundan, bu şekilde elde edilen CMK'nın 216/3. maddesi gereği hükme esas alınamaz. Kimliğin gizlenerek adli işlem ifası olağan bir işlem olmayıp ikincil bir tedbirdir. Bu tedbirin gerekliliği ve orantılılığının mutlaka Cumhuriyet Savcısı tarafından denetlenmesi gerekir. AİHM Hun-Türkiye davasında bu konuya şöyle temas etmiştir. “AİHS sınırları belirlendiğinde ve güvence altına alındığında gizli ajanla müdahaleye tolerans gösterebilir.” AİHM İsviçre-Lüdi kararında İsviçre makamlarının Alman polisi tarafından haberdar edilmesi, olayın soruşturma hâkiminin bilgisi dâhilinde yürütülmesi nedeniyle 6. maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir. (Lüdi-İsviçre kararı başvuru No:12433/86[7]).

Kolluk görevlisinin tutanağı delil olarak kabul edildiğinde diğer delillerle birlikte tutanağa da dayanılıyorsa mutlaka tutanak düzenleyiciler dinlenilmeli, sanığa, tutanak ve düzenleyicilerinin anlatımlarına karşı savunma yapma imkânı sağlanmalıdır. AİHM Calabro-İtalya kararında “Gizli ajanın ifadeleri, başvuranın mahkûmiyetinde belirleyici faktör olmamıştır. Buna ek olarak başvurana yargılama aşamasında, soruşturmada görev alan polis memurlarını sorgulama, polis operasyonunun niteliği ve kullanılan usulleri netleştirme fırsatı vermiştir. Bu nedenle adil yargılama hakkı ihlal edilmemiştir” sonucuna ulaşmıştır. (Başvuru No:58895/0011 Mart 2002). Somut olayda; Asayiş Büro Amirliği’ne gelen fuhuş ihbarı üzerine kolluk görevlilerince belirtilen adrese gidildiğinde, kapıyı Y.. isimli sanığın açtığı,  masaj ücretinin 100 TL olduğunu, istenilmesi halinde cinsel birliktelik ücretinin de 200 TL olduğunu söylediği, 200 TL'lik ücret elden Y.. isimli şahsa verildikten sonra müşteri sıfatındaki  kolluk görevlilerinin binanın alt katına yönlendirildiği, bir süre sonra odaya gelen ve kendisini T… olarak tanıtan mağdur fuhuş için hazırlandığı sırada kolluk görevlilerinin olaya el koyduğu,  sanığın aşamalarda suçlamayı kabul etmemesi, mağdurun da sanığın ifadesini doğrular şekilde, söz konusu iş yerinde masöz olarak çalıştığını, iş yeri işletmecisinin Y… olduğunu, olay günü müşteri zannettiği görevli ile Y…in görüştüğünü, ücreti müşteriden Y…'in aldığını, fuhuş yapmadığını beyan etmesi karşısında polis memurlarının teşvik ve azmettirmesi olmadan burada fuhuş yapıldığına dair delil elde edilememesi karşısında, sanığın beraatı yerine yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle mahkûmiyetine karar verilmesi, yasaya aykırıdır[8].       

Gizli soruşturmacı olarak görevlendirilen kişiler gizli soruşturmacı olarak görev tanımları kapsamında kamu görevlerini ifa ederken, örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen suçlara doğrudan katılmadan veya örgüt adına suç işlememek şartıyla, yerine getirdiği görev dolayısıyla cezalandırılmayacaktır[9]. Görev sınırları içerisinde kalmak koşuluyla görevin ifası hukuka uygunluk nedeni oluşturmaktadır. 

Yargıtay’ın bir diğer kararında ise şöyle denilmektedir; Adli kolluk görevlisi “suçu ve failini belirleme, suçla ilgili delilleri toplama” konusundaki genel görevi kapsamında, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmese de, uyuşturucu madde ticareti yapma suçu ile ilgili olarak, alıcı rolüne girerek sanıklardan uyuşturucu madde alabilir. Bu şekilde elde edilen delil gizli soruşturmacının adli kolluk görevlisi olması halinde hukuka uygundur. Adli kolluk görevlisi de olsalar delil toplama faaliyetlerini 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK)  2/e. ve 161/2. maddeleri ile 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun (PVSK) ek 6. maddesine uygun bir biçimde gerçekleştirmesi halinde ele geçirilen deliller hükme esas alınabilecektir. Bu kapsamda görevlilerin kışkırtıcı ajan sayılabilecek şekilde faili suç işlemeye teşvik ettiği hallerde de ele geçirilen deliller hükme esas alınamayacaktır. Kolluk görevlisinin, daha önceden faaliyetleri çerçevesinde uyuşturucu satın aldığı T.. isimli şahıstan sanığın cep telefonu numarasını öğrenmesi üzerine telefon ile sanığı aradığı ve sanığın  çağırdığı  yere giderek uyuşturucu madde satın aldığı olayda, görevlinin sanık ile telefon üzerinden  irtibat sağlayarak sanığın serbest iradesi dışında uyuşturucu madde satışına teşvik etmesi üzerine suçun konusu olan uyuşturucu maddenin ele geçirildiği, kolluk görevlisinin sanığı suça teşvik etmesi suretiyle elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğu ve Anayasa'nın 38/6. ve CMK'nın 206/2.a maddeleri uyarınca hükme esas alınamayacağı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine mahkûmiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı, sanık müdafisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmün bozulmasına , 29.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi[10].

Gizli soruşturmacı olarak görevlendirilen kolluk görevlilerinin suç tarihinde sanıklardan suça konu uyuşturucuyu satın aldıkları iddiasıyla  sanıklar  hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan açılan davada sanık Ü..’ün mahkemece alınan savunmasında; diğer sanıklara uyuşturucu sattığı iddia edilen olay tarihinde evde bulunmadığını evinin boya badana işini yapması amacıyla evini O…. isimli kişiye verdiğini, evinin diğer yarısında da aynı tarihte 20-22 kişinin kiracı olarak bulunduğunu, diğer sanık H….’i tanımadığını ve güven alımı tutanağı içeriğini kabul etmediğini savunması karşısında; mahkemece dinlenmesinden ara kararla vazgeçilen NGS 189’un CMK'nın 139/3. maddesi hükmü de gözetilerek tanık olarak dinlenilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması, yasaya aykırıdır[11].

Dava konusu suç uyuşturucu madde ticareti yapma suçu olduğu halde, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suç olmadığı, zira CMK'ın 139. maddesinin 4. fıkrasına göre örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmeyen suçlarda gizli soruşturmacı görevlendirilemeyeceği; yine CMK'nın "Teknik Araçlarla İzleme" başlıklı 140. maddesindeki düzenlemeye göre, sanıkların teknik araçlarla izlenmesine ilişkin bir karar bulunmadığı, gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karara dayanılarak ve CMK'nın 140. maddesi uyarınca ayrıca bir karar alınmadan teknik araçlarla izleme ve görüntüleme ile ses alma işlemi yapıldığı ve mahkemece suçun sübutu gizli soruşturmacı faaliyetleri sonucu tanzim edilen rapora dayandırılmıştır. CMK'nın 217. maddesine göre sanıklara atılı suç hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. Yapılan soruşturma işlemleri kovuşturma kapsamı ve tüm dosya içeriğine göre, suçun sübutunun tespiti için sanıklardan uyuşturucu madde alma/temin etme eylemini gerçekleştiren gizli soruşturmacı kolluk görevlisi ise "suçu ve faili belirleme, suçla ilgili delilleri toplama" konusunda faaliyette bulunabileceklerinden, öncelikle gizli soruşturmacıların adli kolluk görevlisi olup olmadığının araştırılması, adli kolluk görevlisi ise CMK'nın 139/3. maddesi hükmü de gözetilerek tanık olarak dinlenilip tutanak içeriği okunup diyecekleri sorulduktan sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması ile gizli soruşturmacının adli kolluk görevlisi olmadığının tespiti halinde “suçu ve faili belirleme, suçla ilgili delilleri toplama” konusunda faaliyette bulunamayacaklarından bu yöntemle elde edilen bilgilerin delil olarak değerlendirilemeyeceği hususu gözetilerek sanıkların hukuki durumlarının buna göre belirlenmesi gerekir[12].

Örgütlü suçların soruşturulmasında gizli soruşturmacı tanık olarak yargılamada yer almaktadır. Doktrinde Türk Hukuku’ndaki mevcut durum karşısında, gizli soruşturmacının tanıklığının kabulü, savunma hakkının önemli ölçüde sınırlanmasına hatta çoğu uygulamada askıya alınmasına neden olabilmektedir. Ayrıca  tanıklık kurumu ile de  örtüşmediği belirtilmektedir. Uygulamada bu kişilerin tanık olarak dinlenmesi yoluna gidilmesi durumunda ise, bu kişilerin tanıklığına ilişkin olarak CMK ve TKK’da yer alan, gizli tanıkların dinlenmesine ilişkin hükümler uygulama alanı bulacaktır. Bu bağlamda TKK m. 9/8 gereği bu kişilerin ifadelerinin başka delillerle desteklenmediği sürece, tek başına hükme esas alınamayacağının da unutulmaması gerekmektedir[13].

Gizli soruşturmacının adli kolluk görevlisi olması ve uzmanlık eğitimi alması şarttır. Hukuka uygun yapılmayan tek bir işlem bile gizli soruşturmanın tanıklığına gölge düşürecek olup şüphe halinden sanıklar yararlanacaktır. Gizli soruşturmacı görevi kapsamında kişilere karşı vücut bütünlüğünü ihlal ve yaşam hakkının ortadan kaldırılmasına yönelik suçları işlememelidir. Gizli soruşturmacının kışkırtıcı ajan gibi hareket etmemesi gerekir. Örgütü ifşa amacıyla da olsa örgüt üyelerini suç işlemeye azmettirmemelidir. Giderek artan suç örgütleri ile mücadele kapsamında özellikle teknik, dijital ve fiziki takip yapılarak suç örgütlerinin hukuki yollarla ortadan kaldırılması yoluna gidilmelidir.

Cumhuriyet Savcısı Doç. Dr. Cengiz APAYDIN

Avukat Cenk Ayhan APAYDIN

-------------

[1] Özbek, Veli Özer, “Türk Hukuku’nda Gizli Soruşturmacının Ceza Sorumluluğu”, Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi, 2014, C. 2, S. 1-2, 138

[2] Ünver/Hakeri, 18. Baskı, 477.

[3] Özbek ve diğerleri, CMK, 465.

[4] Ünver/Hakeri, 18. Baskı, 477.

[5] Tezcan, Durmuş, “Organize Suçluluk ile Mücadele Özel Muhakeme Hukuku Tedbirleri”, Ankara Barosu Hukuku Kurultayı 2000, 12-16 Ocak, C. 2, Ankara, 2000, 140.

[6] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 4. 7. 2022 tarihli, 2020/16578 esas ve 2022/16655 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[7] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 4. 7. 2022 tarihli, 2020/16578 esas ve 2022/16655 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[8] Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 4. 7. 2022 tarihli, 2020/16578 esas ve 2022/16655 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[9] Demirci,  Ertan , “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu (TCK m. 220)”,  Yüksek Lisans Tezi, Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2019,  101.

[10] Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 29. 06. 2022 tarihli, 2022/6866 esas ve 2022/8544 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[11] Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 15. 06. 2022 tarihli, 2021/879 esas ve 2022/7876 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[12] Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 14. 06. 2022 tarihli, 2019/8179 esas ve 2022/7818 sayılı kararı ((UYAP isimli Yargıtay kararlarına özel erişim sağlayan sistemden alınmıştır).

[13] Eroğlu, 480-481.