GİRİŞ

Abone Ol

Bu yazılar, öğrencilerim için yazılmaya başlandı aslında.

Neden mi?

Mesleğe ilk başladığım yıllarda, asistanlığım zamanlarında, bütün zorluklarıyla karşılaştığımda neden sınavlarını kazandığım halde hakim ya da savcı olmadığımı hep düşündüm.

Değer miydi?

Yüksek lisans, doktora zahmeti, sürekli ders çalışmak ve sınavlar? İlk yıllarında bir asistan maaşı ile geçirilen zor yıllar, sürekli seyahat, sürekli masraf ve sürekli bir yokluk…

Yurtdışına doktora tezi için gitmem gerek ama yine burs yok, imkan da tabii. Başvurduğum hiçbir bursu alamadım. Çünkü hiç referansım olmadı… Bin bir zorlukla gittiğim Almanya’dan ilk yılın sonunda eşim ve çocuklarımı Türkiye’ye göndermek zorunda kalmıştım, çünkü ciddi bir şekilde borca batıktım…

Ama öyle ya da böyle o yılları geride bıraktım ve doktora sonrası, yardımcı doçentliğe atandığım ilk yıl, ilk derste bütün çektiklerimi bir anda unuttum. Hayatımın en heyecanlı işiydi. Kalbimin yerinde nasıl durduğunu bilmiyorum. Hiç konuşamayacağımı, hatta kelimelerin ağzımdan çıkmayacağını düşündüm.

İki saat üst üste olan deniz ticaret hukukunu, kazasız belasız bitirdim ama ne bitiriş. Kitaplarımı masaya koydum, kanunu açtım, ayakta iki saati tamamlamıştım. Ders bitmişti ama sırtımdan da ter çıkmıştı.

Ben, anlatacaklarımı hatta bütün kitabı nerdeyse biliyordum. Ama o korku, o heyecan hep içimde kaldı. Bugün bile…

Her derse girişimde hala o korku içimdedir. Hala yeni başladığım o ilk gün gibi, erken kalkıp derse hazırlanırım ve korkarım. Kendi adıma da mesleği bırakmak için bir tarih koydum zaten. Ne zaman bu korkuyu kaybedersem, bu mesleği bırakacağım.

İşte o ilk ders…

Hayatımın dönüm noktasıydı. Bana bakan bir sınıf, pırıl pırıl insanlar ve onlara bir şey söyleyecek ben…

Bütün dünyanın kirinden pasından uzakta, dünya kaygılarından uzak bir mekan tasavvur edin deseniz bana, ben, “benim için sınıf” derim. Ben o gün Allah’a şükrettim ve gerçekten Allah’ın sevgili bir kulu olduğuma inandım.

Her derse girerken kendimi bir borçlu gibi hissederim. Borcumu ödemek için girerim sınıfa, elimden geldiği kadar, anlaşılması için gayret ederim… Bugüne kadar eğer yürüyebilecek mecalim varsa dersi yapmadığım vaki değil galiba. Hasta da olsam geldim derslerime, eğer yetiştiremedi isem ek ders yaptım… Bunu bir meziyet olarak anlatmıyorum, samimiyetle söylüyorum, sadece borcumu ödemek için yapıyorum.

O ilk dersten bugüne kadar, o kadar yıl geçti ve o kadar çok öğrencim oldu ki…

İsimleri hatırlama konusunda zaten büyük zafiyetim var, ama yüzleri hep tanırım karşılaştığımda… Sizler, benim hayatımda ve kalbimde en önemli yerdesiniz.

Bir öğretmenin demişti, hayatta üç kimse kıskanmaz, anne, baba ve öğretmen. Ve ben bunu bugün yaşıyorum. Sizleri en güzel yerlerde görmek, beni sadece bugüne kadar sevindirdi. Hangi düşüncede olursanız olun, sizler benim sorgulamadan sevdiğim insanlarsınız. Dürüst ve düzgün kaldığınız her işte sizlerin yanındayım, destekçinizim ve duacınızım.    

Biz hocalar olarak öğrencilerine bu duygularını pek açmayan, açamayan kişilerizdir. Ben gönlümü sizlere açıyorum işte. Hayatımın en önemli yerindesiniz inanın, evim gibi, ailem gibi…

Ben, sizlerin hocası olmanın hassasiyetini hep taşımaya çalıştım. Düzgün yaşadım, dürüst yaşadım, elbette çok hatam oldu, ama elimden geldiğince telafisine çalıştım. İstedim ki, benim yüzümden siz başınızı eğmeyesiniz. Dediğim gibi, size olan borcum, sadece ders anlatmaktan ibaret değil…

HUZUR DERSLERİ’ne gelince…

Sizlere zaman zaman derslerde hikayeler anlattım, öğütler verdim, tavsiyelerde bulundum, şiirler okudum. Benim görevim sadece iyi bir hukuk öğrencisi yetiştirmek değil, Görevim, aynı zamanda iyi bir insan dürüst bir hukukçu yetiştirmek. Derste anlattıklarım bunun içindi hep. Gönüllerinize dokunmak istedim, iyilik, dürüstlük ve güzellik ve sevgiye dair de bir iz bırakmak istedim. 

İşte bu yazılar, sizlere derslerde zaman darlığı nedeniyle anlatamadığım şeyleri anlatmak gayesiyle yazıldı. Derler ya… Söz uçar yazı kalır…

Bu yazıların amacının, bir ideoloji ya da başka bir amaç olmadığını izah etmeme gerek yok. Bunu beni tanıyan bütün öğrencilerimin bileceğinden eminim.

Amacım, her şeyin hızla akıp gittiği, 40-50 yıl sonra bu yazıyı yazan ve belki de okuyanlardan bir çoğunun olmayacağı bu dünyaya bir hoş seda bırakmak …

Baki selamlarımla…