George Floyd İddianamesinin Değerlendirilmesi

Abone Ol

George Floyd Olayında İddianameye[1] Göre Somut Olay

25.05.2020 tarihinde birileri 911’i arar ve bir adamın sahte para ile (20 dolar) alışveriş yaptığını bildirir. Saat 20:08’de Minneapolis Polis Departmanı’ndan iki polis memuru olay yerine varır. Polis memurları; mağaza personelinden, sahte para kullanan kişinin köşede park halinde bir aracın içinde oturduğunu öğrenir.

Polis memurlarının üzerinde bulunan kameradan anlaşıldığı üzere, memurlar araca yaklaşır. Aracın içinde, şoför koltuğunda George Floyd olmak üzere toplam üç kişi vardır. Memur Lane; George Floyd ile konuşmaya başlar, bu sırada silahını çıkarır ve ellerini kaldırmasını işaret ederek Floyd’a doğrultur. Floyd ellerini direksiyona koyduğunda polis memuru silahını indirir.

Memur Kueng arabada bulunan diğer kişi ile konuşurken, memur Lane, Floyd’u araçtan indirir, ardından kelepçeler. Floyd kelepçelenmeye aktif bir şekilde karşı koyar.

Floyd kelepçelendiğinde, memur Lane ile birlikte kaldırımda yürür ve kaldırıma oturur. Memur Lane, Floyd’a adını ve kimliğini sorar. Memur Lane, Floyd’a uyuşturucu madde etkisinde olup olmadığını sorar ve para sahteciliği suçundan gözaltına alındığını bildirir.

Memur Kueng ve Lane, Floyd’u ayağa kaldırır ve ekip arabasına doğru götürmeye çalışırlar. Saat 20:14’de Floyd yürümeyi reddeder, olduğu yerde durur ve kapalı alan korkusu olduğunu söyleyip kendisini yere atar.

Bu sırada, Memur Derek Chauvin (sanık) ve Tou Thoa olay yerine bir başka ekip arabası ile ulaşırlar.

Polis memurları, Floyd’u ekip arabasına bindirmek için birden fazla girişimde bulunmuşsa da başarılı olamamıştır. Floyd kendi rızası ile araca binmediği gibi, binmeyi reddeder, polis memurlarına direnir ve ayakta durmaz. Floyd’un boyu 180 cm’nin üzerinde ve yaklaşık 90 kilodur.

Arabanın dışında ayakta dururken, Floyd nefes alamadığını söyler ve bunu tekrarlar. Sanık (polis memuru) yolcu kapısı tarafına geçer ve Floyd’u araca bindirmeye çalışır, memur Lane ve Kueng yardım eder.

Sanık, Floyd’u saat 20:19’da hala kelepçeli olduğu bir vaziyette yüzüstü yere yatırır. Memur Kueng Floyd’un belini ve Lane bacaklarını tutar. Sanık sol dizini Floyd’un boynuna bastırır. Floyd birden fazla defa “nefes alamıyorum”, “anne” ve “lütfen” der. Sanık ve diğer iki memur yerlerinde durur.

Memurlar, Floyd ileri ve geri hareket ederken “konuşabiliyorsun” der. Memur Lane, “onu diğer tarafına çevirmeli miyiz?” der, bunun üzerine sanık “hayır, nasıl koyduysak öyle duracak” cevabını verir.

Polis memurlarının üzerinde bulunan kamera vasıtasıyla elde edilen görüntülerde, Floyd’un hareket etmeye ve nefes almaya devam ettiği görülmektedir. Floyd saat 20:24’de hareket etmeyi durdurur. 20:25’de Floyd nefes almayı ve konuşmayı durdurmuştur. Lane, Floyd’u çevirmek istediğini söyler. Memur Kueng Floyd’un nabzını kontrol eder ve nabzı bulamadığını söyler.

Saat 20:27’de, sanık dizini Floyd’un boynundan kaldırır. Bir ambulans ve acil sağlık personeli olay yerine ulaşır, Floyd’u sedyeye yerleştirirler ve ambulans olay yerinden ayrılır. Vardığı Hastane, Floyd’un öldüğünü açıklar.

Hastanenin adli tıp uzmanı 25.05.2020’de Floyd’un otopsisini yapar. Otopsi raporunun tamamı henüz yayınlanmasa da, otopsi uzmanı ilk bulgularını paylaşmıştır. Raporda; “travmaya bağlı boğulma” teşhisini destekleyecek herhangi bir bulguya rastlanmadığı belirtilmiştir. Floyd hipertansiyona bağlı kalp rahatsızlıkları ile koroner kalp hastalığına sahiptir.

Floyd’un polis memurları tarafından zapt edilmesi, altta yatan hastalıkları ve kanında bulunan “herhangi bir sarhoş edici madde” ölümüne katkı sağlayan etkenler olarak sayılmıştır.

Sanık dizini sanığın boynuna 8 dakika 46 saniye boyunca bastırmıştır. Bu sürenin 2 dakika 53 saniyesi, Floyd’un tepkisiz kaldığı andan itibarendir.

Sanık polis memuru Chauvin hakkında hazırlanan iddianameye konu fiil bundan ibarettir.

Değerlendirmemiz

Polis memuru hakkında hazırlanan iddianamede; “üçüncü dereceden insan öldürme” veya “ikinci dereceden insan öldürmeye sebebiyet verme” suçlamalarına yer verildiği, bu suçlamalardan “üçüncü dereceden insan öldürme” suçunun cezasının 25 yıl hapis cezası iken, “ikinci dereceden insan öldürmeye sebebiyet verme” suçunun 10 yıl hapis ve/veya 20.000 dolar adli para cezasını gerektirdiği görülmektedir.

Üçüncü dereceden insan öldürme suçunda fail, mağduru öldürme niyetine önceden sahip değildir ve öldürmeyi tasarlamamıştır. Bu suç tipi verilen tipik örnek; kalabalığın içine aracını tehlikeli bir şekilde süren veya kalabalık bir gruba doğru rastgele ateş eden bir kişinin fiilidir. Bu suça göre fail; insan öldürmeye neden olabilecek tehlikeli bir hareketi, insan hayatı üzerinde doğurduğu tehlikeye aldırmaksızın gerçekleştirmelidir[2].

İkinci dereceden insan öldürmeye sebebiyet verme suçunda ise failin fiili; o kadar ihmalkar bir şekilde mağdurun hayatı bakımından makul olmayan bir riske yol açmalı ki, bu risk mağdurun ölümüne sebebiyet vermelidir. Bir başka ifadeyle; bilerek veya bilinçli bir şekilde, ölüme sebebiyet verebilecek bir riskin alınması bu suçu meydana getirebilir. Buna örnek olarak; avlanmak için ormana giden bir kişinin, silahı ile ihmalkar bir şekilde ateş etmesi ve yanlışlıkla bir insanın ölümüne neden olması olarak gösterilmiştir[3].

Somut olayı Türk Ceza Hukuku bakımından değerlendirmek gerekirse;

Sahte para kullandığına dair yapılan ihbar üzerine, görevin ifası kapsamında görevli polis memurları tarafından gözaltına alınan maktul Floyd’un, bu işleme direndiği dikkate alındığında, polis memurunun zor kullanma fiilinin, meşru bir zeminde başladığını tespit etmek gerekir.

Bu aşamadan sonra; öncelikle maktulün ölümünün zor kullanma ile nedensellik bağının olup olmadığının ve fiilin sanığa objektif olarak isnat edilip edilemeyeceğinin tartışılması, nedensel ve sanığa isnat edilebilir bir fiilin vaki olduğunun tespit edilmesi halinde, zor kullanmanın yasal şartlara uygun olarak tatbik edilip edilmediğinin, bu şartlarda gösterilen sınırın aşılıp aşılmadığının, şayet bu sınırlar aşıldı ise, failin sınır aşımının kasten mi yoksa taksirle mi gerçekleştiğinin tespiti gerekir.

Somut olayda; adli tıp uzmanının yaptığı incelemeye ilişkin ilk bulgularında, ölümün boğulma sonucu gerçekleştiğini gösteren bulguların bulunmadığı, ölenin kalp ve tansiyon rahatsızlıklarının, kendisine yapılan müdahale (zor) ile birleşerek ölümün gerçekleştiğini ifade etmektedir. Açık kaynaklara yansıyan bir başka bilgiye göre ise; ölenin ailesinin talebi ile bağımsız otopsi uzmanlarınca hazırlandığı belirtilen bilimsel raporda, ölümün oksijensiz kalma sonucu gerçekleştiğine ilişkin bulgulara ulaşıldığı belirtilmektedir[4]. Birbiri ile tenakuz halinde olan her iki raporda ortak olan, sanığın hareketleri ile ölüm neticesinin arasında doğal bir nedensellik bağının bulunduğudur. Resmi otopsi sonucu elde edilen bulgularda; doğrudan boğulma bulgusuna ulaşılmadığı belirtilse de, ölümün maktulün rahatsızlıkları ile sanığın zor kullanma faaliyetlerinin birleşmesi sonucunda meydana geldiği ifade edilmektedir. Bu bilgiden hareket edildiğinde, ölümün sanığın maktulün boynuna dizini koymasının doğrudan sonucu olmadığı, yani bu hareketin meydana getirdiği tehlikenin (boğazın sıkılması sonucu nefes alamama) neticede gerçekleşmediği, ancak kelepçeleme, yatırma, üzerine ve boğazına bastırma, araca bindirme için zor kullanma faaliyetleri ile hipertansiyon ve kalp rahatsızlıklarının birleşmesi sonucunda meydana geldiği ileri sürülebilir.

Bu noktada, kolluğa verilen zor kullanma yetkisi ile bireylerin vücut bütünlüklerine müdahale edilmesi ve meşru görülen bu hareketle düşük düzeyde de olsa zor kullanmanın muhatabı olan kişinin yaşamı bakımından bir tehlike oluşturduğu, fakat meydana getirilen bu tehlikeye hukuk düzeninin cevaz verdiği, yani kişinin yaşam hakkı bakımından gündeme gelen bu riske hukuk düzeninin izin verdiği söylenebilir. Otopsi raporu bulgularına göre; sanığın, maktulün rahatsızlıklarından haberdar olduğu ve buna rağmen zor kullanmaya devam ettiğine ilişkin bir tespitte bulunulmadığı sürece, sanığın, maktulün boynuna bastırması zor kullanmada sınırın aşılması olarak telakki edilse dahi, ceza sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna ulaşılabileceği savunulabilir. Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Failde öldürmeye veya yaralamaya yönelik kast veya taksir derecesinde kusur olduğu ve icra hareket ile netice arasında illiyet bağı da kesilmediği sürece; failin kusuruna göre kasten öldürme, kasten yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali (TCK m.87/4), kastın yokluğu durumunda da taksirle ölüme sebebiyet vermeden ceza sorumluluğu gündeme gelecektir. Maktulün bir hastalığının veya vücudunda taşıdığı kalp pili gibi bir cihazın varlığını bilen failin; öldürme kastı ile hareket ederek, mağdurun bu zayıflığını bilerek icra ettiği fiil ile ölümüne yol açması durumunda tasarlayarak insan öldürme suçundan, hastalığı veya kalp pilini bilmediği durumda ise, kusuruna ve hareketi ile ölüm neticesi arasında illiyet bağına göre ceza sorumluluğunun doğacağını ifade etmeliyiz.

Basına yansıyan bilgilere göre; ayrı hazırlanan bilimsel rapordan elde edilen bilgilerin isabetli olduğu kabul edildiğinde, bu kez ölüm sonucunun sanığın özellikle maktulün boynuna bastırmasının doğrudan sonucu olduğu söylenebilecektir. Bu durumda ortada nedenselliğe ilişkin bir tartışma kalmayacak ve sanığın maktulün ölümüne neden olan hareketinin hukuka uygunluk sınırları içerisinde yer alıp almadığı, şayet bu sınırları aştı ise, sınırı aşmanın kasten mi yoksa taksirle mi gerçekleştiği konusunda bir değerlendirmenin yapılması gerekecektir.

Somut olayda maktule yapılan ilk müdahalenin, görevin ifası kapsamında gözaltına alma şartları oluşan bir kişiye yönelik olduğu ve bu nedenle müdahale sürecinin meşru zeminde başladığı sonucuna ulaşmak gerekir. Sanığın meşru zeminde başlayan zor kullanma faaliyetini hukukun cevaz verdiği sınırlar içerisinde devam ettirdiği ve muhatabın karşı koymasını kıracak ölçüde zor kullandığı söylenebilirse, yine sanığın fiili her ne kadar maktulün ölümüne sebebiyet verse de, hukuka uygun kabul edilecektir. Ancak somut olayın özellikleri ve olayın ilerleyen aşamasında sanık tarafından maktule karşı uygulanan zorun gerekliliği, ölçülülüğü ve gerçekleşen ölüm sonucu karşısında, bir hukuka uygunluk sebebi olan zor kullanmanın sınırları içinde hareket edildiğini söylemek mümkün gözükmemektedir. Çünkü maktul silahlı olmadığı gibi etkisiz hale getirilmiştir, artık karşı koymamakta ve tepki de vermemektedir. Bu anda sanık polisin zor kullanmayı bitirmesi ve nefes alamadığını hastalığının bulunduğunu söyleyen maktulün boynundan dizini derhal çekmesi, o an hayatta olan maktulün yaşam hakkı ve sağlığını gözetmeye elverişli tedbirlere başvurması gerekirdi.

Basına yansıyan görüntülere göre; maktul aracın yanında, tepkisiz bir şekilde yatarken, artık karşı koyabilme, yani polise direnebilme gücünü ve isteğini kaybetmiştir ve maktul bu ana kadar hastalığının olduğunu ve nefes alamadığını söylemektedir. Diğer polisin ve özellikle olayı görüp gelenlerin tüm uyarılara rağmen sanık polisin sol dizi ile maktulün boynuna gereği olmadığı halde bastırmaya devam etmesi, önceden kullandığı ve sonrasında hukuka aykırı hale dönüşen zoru ile ölüm sonucu arasında illiyet bağını kurmayı mümkün kılmakta ise, sanığın kastına göre kasten öldürme veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun kabulü kaçınılmaz olacaktır.

Sanığın devam eden zor kullanmasında ve bunun hukuka uygunluk sebebinin sınırının kasten aşıldığını da, bu yolda öldürme kastı olmasa ve ölüm sonucu ile zor kullanma arasında illiyet bağı kurulamasa dahi, sanıkta yaralama suçuna yönelik kastın varlığı tartışmasızdır. Bununla birlikte somut olayda, sanık ısrarlı bir şekilde ve maktulün tüm yalvarmalarına rağmen zor kullanmaya gerekliliği bittiği halde devam etmiş ve mesleki bilgi ve tecrübesini de bir kenara koymak suretiyle maktulün hayatına mal olan müdahalesini sürdürmeye devam ettirmiştir. İşte bu noktada sanığın bu hareketi, illiyet bağı olduğu durumda kasten öldürme mi, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama mı, yoksa bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme midir? Bu tartışmanın yapılıp sonuçlandırılması gerekir.

Sosyal medyaya yansıyan görüntülerden ve yukarıda yer verdiğimiz iddianameden anlaşılmaktadır ki; failin, somut olayda dizi ile maktulün boynuna bastırması öncelikle “knee-to-neck” olarak adlandırılan, polis memurunun dizi ile maktulü etkisiz hale getirmesi yönteminde aranan şartlara uygun değildir[5].

Bu durumda olayın devamında bu meşruluğunu kaybettiği ve ölüm neticesi ile görevin ifasında sınırın aşıldığı söylenebilecektir. Bu noktada değerlendirilmesi gereken, sınırın hangi sorumluluk türü ile aşıldığıdır. Somut olayda kasten insan öldürme, taksirle ölüme sebebiyet verme veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama tartışmaları gündeme gelecektir. Kast olmaksızın sınırın aşıldığı kabul edilirse, taksirli sorumluluk hali Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen, taksirle ölüme sebebiyet verme suçu meydana gelecektir.

Kanaatimizce; olay günü saat 20:19’da maktulün boynuna dizi ile bastırmaya başlayan failin fiiline, saat 20:25’de olay yerinde bulunan diğer polis memurunun, Floyd’un nabzını kontrol etmesi ve nabzı bulamadığını ifade etmesine rağmen, iki (2) dakika daha devam etmesi nedeniyle, failin görevin ifası hukuka uygunluk nedeninde sınırı kasten aştığı görülmektedir. Dolayısıyla fail, herhangi bir hukuka uygunluk nedeninden yararlanamayacaktır. Her ne kadar Minnesota Eyaleti yasalarında “diz-boğaza[6]” olarak adlandırılan şüpheliyi etkisiz hale getirme yöntemi hukuka uygun sayılmakta ise de, açık kaynaktan edindiğimiz uzman görüşlerine göre[7], somut olayda polis memurunun, George Floyd’a yönelik bu tedbirin uygulanmasını gerektirecek herhangi bir durum yoktur. Floyd’un gözaltına direnmesi de bu sonucu değiştirmeyecektir. Elbette bu noktada suçun maddi unsuru bakımından icra hareketi ile netice arasında kurulması gereken illiyet bağına dikkat çekmek isteriz. İlliyet bağının kurulamadığı durumda, sanığın kusuru tek başına yeterli olmayacaktır. İlliyet bağı tek başına ölüm sonucunu meydana getirmeye yeterli olmamakla birlikte, o neticeye katkı sunmakta ise, sanığın ceza sorumluluğu gündeme gelecektir. Somut olayda; iddianameye esas alınan raporda sanığın fiilinin ölüm neticesine katkı sunduğu, ikinci raporda ise tek başına ölüm neticesine yol açtığı belirtilmektedir. Tek başına ölüm sonucuna yol açmayıp da katkı sunmuşsa, bu durumda failin kastına göre, kasten öldürme, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama veya taksirle ölüme sebebiyet verme suçunun meydana geldiği kabul edilebilir. Failin fiilinin ağırlığına ve kusuruna göre takdir ve teşdit uygulanarak, cezası tayin edilir. Failin fiili ölüm neticesine hiç katkı sunmamışsa, sonuç tümü ile bağımsız veya hukuka uygun müdahale sırasında gelişen sağlık sorunlarında meydana gelmişse, bu durumda ceza sorumluluğu gündeme gelmeyecektir.

Sanığın zor kullanma yetkisinin sınırlarını kasten aştığının tespit edilmesinin ardından, sanığın kastının öldürmeye mi yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun da ele alınması gerekecektir. Failin fiilinin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu oluşturması için, suç işleme kastı yaralama olmalıdır. Bu sırada ölüm neticesi gerçekleşmişse, fail kasten insan öldürmeden değil, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan sorumlu tutulacaktır. Failin suç işleme kastı olmayıp da, tedbirsizlik, dikkatsizlik, özensizlik, kurallara aykırılık veya meslek ve sanatta acemilik göstermesi nedeniyle ölüm neticesi gerçekleşmişse, bu halde sonucun öngörülebilir olup olmamasına göre bilinçli veya bilinçli olmayan taksir gündeme gelecektir. Bilinçli taksiri aşan, açık bir öldürme kastını göstermeyen, fakat bir kusurlu hareketinden ortaya çıkabilecek ölüm sonucunu da umursamayan fail bakımından, muhtemel kasta dayalı ceza sorumluluğu doğabilir.

Somut olayda failin; Floyd’un boynuna bastırmaya, meslektaşı tarafından şüphelinin nabzının bulunamadığını söyledikten sonra iki dakika daha devam etmesi, kastının yaralamaya yönelik olmadığını göstermesi bakımından önemli bir göstergedir.

Ayrıca failin; henüz ayakta iken “nefes alamıyorum” diyen maktulü, yere yatırarak boğazına bastırmasının da, suç işleme kastını göstermesi bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu kastın öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğu somut olayın özellikleri ve toplanan delillere göre belirlenmelidir.

Tüm bu hususlar ışığında, doğrudan kastla veya olası kastla insan öldürme ile bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme suçları arasında değerlendirme yapılmalıdır. Bu noktada, kastın yaralamaya yönelik olması halinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamanın olup olmadığı da değerlendirilmelidir.

Eldeki verilerden hareketle; sanığın, maktulün nabzının atmadığını öğrendikten sonra iki dakika daha boğazına nefes almasını engelleyecek şekilde bastırması, maktulün nefes alamadığını defalarca belirtmesi, bu hususlar gözönünde bulundurulduğunda, sanığın mesleği gereği sahip olduğu bilgi ve tecrübe gereği, fiilinin ölüme sebebiyet vereceğini öngörmesi gerektiği, fakat bu neticeyi umursamaması, olmaması için hiçbir önlem almadığı gibi, aksine rahat tavırları ile “olursa olsun” düşüncesinde olduğu, tüm bu nedenlerle kastının olası/muhtemel kasta işaret edebileceği düşünülebilir. Bu durumda, failde bilinçli taksiri aşan bir kusurun olduğu sonucuna varılabilir.

Netice itibariyle; iddianame, adli tıp raporları, kamera görüntüleri incelendiğinde, kanaatimizce basit ve bilinçli taksiri aşan ve kast derecesine varan ceza sorumluluğunun doğduğu ve sanığın en azından muhtemel kastının bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Olay yerinde bulunan ve maktule ilk müdahaleyi yapan, devamında da sanık polisin zor kullanma sınırını aşarak suça konu olabilecek fiiline müdahale etmeyen diğer polis memurları bakımından ise, kusur durumlarında göre ihmali davranışla kasten öldürmeden veya taksirle ölüme sebebiyet vermeden sorumlu tutulmaları mümkün olabilecektir. Polis memurlarının, insanların can ve mal güvenliğinin korunup gözetilmesi konusunda kanundan doğan garantörlük yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün gereğini kasten veya mesleğinde acemilik göstererek veya kurallara uymayarak yerine getirmeyen polis memuru, taksirli hareketinden sorumlu tutulur.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Buğra Şahin

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

----------------------------------------------

[1]Minnesota Eyaleti Hennepin Savcılığı tarafından hazırlanan 29.05.2020 tarihli iddianame.

[2]https://www.kare11.com/article/news/local/george-floyd/what-is-third-degree-murder-and-second-degree-manslaughter-in-minnesota/89-605c84d4-dfc2-4bb9-a09b-4a0063c079ad#:~:text=%22Whoever%2C%20without%20intent%20to%20effect,degree%2C%22%20Minnesota%20statue%20says. Erişim Tarihi (03.06.2020)

[3]https://www.legaldefensemn.com/sentences-manslaughter-minnesota/#:~:text=You%20could%20be%20charged%20with,then%20accidentally%20shoot%20someone%20dead. Erişim Tarihi (03.06.2020)

[4]https://abcnews.go.com/US/independent-autopsy-george-floyd-findings-announced/story?id=70994827 Erişim Tarihi (03.06.2020)

[5]https://www.usatoday.com/story/news/nation/2020/05/29/george-floyd-experts-say-neck-restraint-allowed-minneapolis-can-kill/5274334002/ Erişim Tarihi (03.06.2020)

[6] “Knee-to-neck”

[7]https://www.usatoday.com/story/news/nation/2020/05/29/george-floyd-experts-say-neck-restraint-allowed-minneapolis-can-kill/5274334002/ Erişim Tarihi (03.06.2020)