İzlenmesi gereken 'Hukuk' filmleri

Abone Ol

12 KIZGIN ADAM: Latin kökenli bir Amerikalı genç babasını bıçaklayarak öldürdüğü gerekçesiyle birinci dereceden cinayetle suçlanır ve mahkeme önüne çıkarılır. Sanığın kaybettiğini söylediği bir bıçak cinayetin işlendiği odada bulunmuştur, mahkemeye sunduğu savunma oldukça zayıftır ve kurbanın çığlıklarını ve katilin kaçışını duyduklarını söyleyen pek çok tanık vardır, dolayısıyla dava kısa sürecek gibi görünmektedir. Sanık suçlu bulunduğu taktirde idama mahkum edilecektir. Jüri üyeleri kararı açıklamak için odalarından döndüklerinde şaşırtıcı olmayan sonuçlar ortaya çıkar: oniki jüri üyesinden onbiri genç adam hakkında

BENİ SUÇLU BULUN: Lucchese suç örgütünün 20 üyesi mahkemeye çıkartılır. Davalılardan biri olan Jackie, kendi savunmasını üstlenmeye karar verir. 30 yıllık bir cezaya mahkûm olan Jackie'ye aralarında en yakınlarının da olduğu örgüt üyelerine karşı tanıklık etmesi için karşılığında ceza indirimi teklifi getirilir. Ailesine ihanet etmeyi reddeden Jackie, hem davalı hem avukat olarak mahkemeye çıkar. ABD nin hukuk tarihinden bir sayfa. Gerçek diyaloglara dayalı senaryosu ile müthiş bir mahkeme filmi. Yönetmenliğini Sidney Lumet’in yaptığı filmde Vin Dizel’in performansı dikkat çekiyor.

BİR CİNAYETİN ANATOMİSİ: Laura Manion eve döndüğünde kocasına tecavüze uğradığını söylüyor. Kocası tecavüzcüyü öldürdükten sonra bu cinayetin meşru olduğunu savunuyor. Savunma avukatı Paul Biegler (James Stewart de mahkemede bu doğrultuda bir savunma yapıyor. Sonuçta film bu tip bir cinayet sebebinin haklı olup olmadığını tartışıyor. Tecavüz olayı, cinayete motivasyon sağlar mı ? Çok zekice diyalogların olduğu bir başyapıt. Yönetmenliğini Otto Preminger’in yaptığı filmin başrollerinde James Stewart, Lee Remick ve Ben Gazzara yer alıyor.

BİRKAÇ İYİ ADAM: Donanma avukatı Daniel Kaffee oldukça rahat kişiliği ve henüz hiçbir davaya çıkmamış olması ile tanınmıştır. Mahkeme salonuna çıkmaktansa taraflar arasında anlaşmaları tercih eden Kaffe müvekkillerine her zaman ceza indirimi için yapılan teklifi kabul ettirir. Ta ki bir gün Küba sınırındaki bir askeri birlikte erlerden biri öldürülüp iki er cinayete sebep vermekten önüne müvekkil olarak gelene kadar. Kaffee sorunu kendi tarzıyla halletmek ister ve erlere, suçlarını kabul edip az bir cezayla ordudan ayrılmalarını tavsiye der. Ancak askerler kesinlikle cinayeti kabul etmez ve verilen emri uyguladıklarını iddia ederler. İşin içine bir de suçlanan erlerden birinin teyzesi tarafından kiralan başka bir avukat, JoAnne Galloway girince işler daha da karışır. Yeni avukat erlerin söylediğine inanmakta ve ne olursa olsun mahkeme ile anlaşmayı kabul etmemektedir. Durumu kabullenmek zorunda kalan Kaffee’nin yapabileceği tek şey diğer avukatla beraber Küba sınırındaki birliğe gidip yaşanan her şeyi tanıklardan yerinde öğrenmektir. Ancak karşılarındaki en büyük sorun, erin ölümüne neden olduğu iddia edilen kırmızı kod emrini veren Albay Nathan R. Jessup’tır ve albay birliğin komutanıdır. Şahane hikayesiyle ve zirve oyunculuklarıyla zirve bir yapım. Yönetmenliğini Rob Reiner’in yaptığı filmde Tom Cruise, Jack Nicholson, Demi Moore gibi isimler oynuyor.

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK: 30'lı yılların Alabama'sında siyahlar ve beyazlar net çizgilerle birbirinden ayrılmıştır. Siyah bir genç adamın, beyaz bir kadına tecavüzle suçlanması ise tansiyonu arttıran olaylardan biri olmuştur. Avukat Atticus Finch, tüm tepkilere rağmen sanığın savunmasını üstlenir. Avukatın çevresindeki insanlar, onu bu görevden çekilmesi için baskı yapmaya başlar... Harper Lee'nin Pulitzer ödüllü kitabından uyarlandı. Tüm zamnaların en iyi filmlerinden biri olan yapım, oyuncusu Gregory Peck'e de Oscar ödülü kazandırdı. Ayrıca ırkçılığa getirdiği eleştiri ile de, örnek yapımlardan biri olarak kabul ediliyor. Yönetmenliğini Robert Mulligan’ın yaptığı film Harper Lee’nin romanından uyarlanırken 1962 ABD yapımı olan filmin senaryosunu Horton Foote yazmış.

DAVA: Bir sabah odasında uyandığında karşısında polisleri bulan ve onlardan hakkında bir dava açılmış olduğunu öğrenen, ancak ne ile suçlandığını bir türlü öğrenemeyen banka memuru Josef K. 'nın gerçek dışı ve absürd durumunun anlatıldığı film, toplum içinde bireyin var oluş yalnızlığını ve paranoyak kabuslarını romana sadık kalarak yansıtmaktadır. Bir yandan insanın gizli kalmış korkuları, diğer yandan da bürokrasinin çıldırtan yapısı gözler önüne serilmektedir. Welles'in

HERKES İÇİN ADALET: Adaletin kimler için adil, kimler için acımasızca olduğunu, eşitsizliğin ve çürümüş sistemin gerçeklerini gösteren; adaletin, zayıflar için yalnızca şans eseri veya büyük azim ve çabalarla yakalanabildiğini, güçlüler içinse altın tepsilerle sunulduğunu (aslında adilce olmayan adalet) tekrar hatırlatan bir film. Yönetmenliğini Norman Jewison’ın yaptığı filmin başrolünde Al Pacino da var.

HÜKÜM: Frank Galvin (Paul Newman) kariyerinin dibine vurmuş alkolik bir savcıdır ve günahlarından arınabileceği son fırsat karşısına çıkmıştır. Savcı Frank Galvin'e (Newman) kimsenin kazanabileceğine inanmadığı bir tıbbi usülsüzlük davası verilir, ve cesurca hastane ile anlaşarak davayı kapatmayı reddeder. Bunun yerine davayı ve tüm hukuk sistemini mahkemeye çıkartırlar.Hukuk sistemlerini böylesi filmlerle asimile etmişler diyesi geliyor. Yönetmenliğini Sidney Lumet ‘in yaptığı film 1982 yapımı ve başrolünde Bruce Willis de yer alıyor.

İÇİMDEKİ DENİZ: Ramon Sampedro’nun yaşamı, 30 yıldır bir yatakta geçmektedir. Gençliğinde geçirdiği bir kazadan sonra hayatla tek ilişkisi deniz manzaralı penceresidir. Hayatına iki kadın girer: avukat Julia ve köylü kızı Rosa. Bu iki kadından biri, boynundan aşağısı felçli adama hayatın anlamını tattırır ve onun kurtuluşunu sağlar. Alejandro Amenabar’ın bu çalışması Venedik’te ikinciliği, başrol oyuncusu Javier Bardem’e de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı.

İLK KORKU: Martin Vail, başarılı özgüveni yüksek saygın bir avukattır. Bir psikoposun öldürüldüğü bir cinayet davasında olay yerinden kaçarken görüldüğü için yargılanan Aaron'ı savunmaya karar veren Vail'e kimse şans vermemektedir. Hukuk çevrelerinde Aaron'un kazanmasının imkansız olarak görüldüğü bu davanın seyri, görgü tanıkları odada üçüncü bir kişi olduğuna dair ifade verince içinden çıkılamaz bir hal alır. Suçlu ve masumun bir anda ne kadar kolay yer değiştirebileceğini gözler önüne seren Primal Fear, kendisine Yardımcı Erkek Oyuncu adaylığı getiren Edward Norton'ın performansıyla da son derece etkileyici bir gerilime dönüşüyor. Yönetmenliğini Gregory Hoblit’in yaptığı filmde Richard Gere başrol oynuyor.

JÜRİ: Genç bir kadın, eşinin ölümünden dolayı sorumlu tuttuğu şirkete milyon doları aşan bir tazminat davası açar. Aslında davanın sonucunu belirleyecek olan sadece jüride yer alacak üyelerdir. Kadının davasına bakan Wendall Rohr ise çok dürüst ve iyi kalpli bir avukattır. En büyük rakibi karşısındaki büyük şirket gibi görünse de gerçek düşmanı savunmanın en önemli ismi olan zeki ve bir o kadar insafsız jüri danışmanı Rankin Fitch'tir. David Fitch, potansiyel jüri üyeleri hakkında değerlendirme yapmak için ekibini eski bir Fransız deposunda toplar. Ve bu toplantıda, onları etkileyebilecek her detayı öğrenir. Artık onun için şirketin çıkarlarını koruyacak mükemmel bir jüri heyeti vardır. Ama gerçek daha farklı olacaktır. Mahkeme filmlerinin aksiyon soslu ve nefes kesen sahneleriyle unutulmayacak bir film. Bu konuda uzman bir hukukçu ve romancı John Grisham ın romanından uyarlama. Yönetmenliğini Gary Fleder’in yaptığı filmde John Cusack, Gene Hackman ve Dustin Hoffman başrolü paylaşıyor.

KARAKTER: 1920’li yıllarda Rotterdam ında geçen öyküde; umut vaad eden genç avukat Katadreuffe, tefeci Dreverhaven i öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanıyor. Kendisinin suçsuz olduğunu söylese bile saatlerce sorgulamaya alınıyor. Sorgulama sırasında Katadreuffe nin ifadesiyle olaylar yeniden yaşanıyor ve farklı boyutlar kazanıyor 1997 Belçika - Hollanda ortak yapımı olan filmin yönetmeni; Mike Van Diem.

KARANLIKTA BİR ÇIĞLIK: 1988 yapımı bir Avustralya filmidir. Konusu gerçek bir olaya dayanır. Avustralya 'nın ücra bir köşesinde bulunan turistik Ayer Kayalıkları'na üç çocuğu ile kamp yapmaya giden Chamberlain çiftinin yeni doğmuş bebekleri aniden ortadan kaybolur. Lindy Chamberlain (Meryl Streep) bebeğin yöreye özgü bir vahşi hayvan olan bir dingo tarafından kaçırıldığını ileri sürer. Bebek asla bulunamaz. Kadının verdiği çelişkili ifadeler üzerine polis onu cinayetle suçlar. Görülen dava ülke çapında ilgi çeker ve kamuoyunu ikiye böler. Yönetmenliğini Fred Schepisi’nin yaptığı film Jhon Bryson’un romanından beyazperdeye uyarlanırken filmin başrollerini Meryl Streep ve Sam Neill paylaşıyor.

OTOMATİK PORTOKAL: Britanya'da endüstri sonrası bir şehirdeki, ahlaki değerlerin birbirine karıştığı, iyi ve kötünün ayırt edilemez hale geldiği bir toplumda, gençlerden oluşan bir çetenin insanlara uyguladıkları şiddeti ve Alex üzerinden insan doğası ve toplumsal değerlerin çatışmasını konu eder. Bir holigan olan Alex adlı gencin zaman geçirmek için üyesi olduğu sokak çetesi ile beraber işledikleri birçok suçtan sonra çete ile ayrılığa düşünce onlar tarafından ihbar edilmesini ve polis tarafından beyninin yıkanarak topluma kazandırılma metodu ve sonrasını anlatır. Olayları büyük bir ifade gücü ile o günlerden bugüne değişen dünya düzeni ve bu değişimin insanların üzerindeki farklı etkilerini, suça ve şiddete eğilimi ustaca yansıtmıştır. Film ve bu filme ait öğeler yarattığı etki ile popüler kültürdeki yerini almıştır.

ŞEYTANIN AVUKATI: Genç bir savunma avukatı, başarılarıyla New York'taki büyük bir avukatlık firmasının dikkatini çeker. Yeni patronu John Milton'un karizmatik kişiliğinden etkilenen genç adam, işi hemen kabul eder. Genç avukat iyi bir iş bulduğunu düşünürken aslında şeytanla anlaşma imzalandığının çok geç farkına varır. Yönetmenliğini Taylor Hackford’ın yaptığı filmin başrollerinde; Keanu Reeves, Al Pacino ve Charlize Theron gibi isimler yer alıyor.

ÜÇ RENK ÜÇLEMESİ (MAVİ-BEYAZ-KIRMIZI): Krzysztof Kieslowski’nin yönetmenliğini yaptığı ve Fransız bayrağının renklerinden esinlenilen Mavi, Beyaz ve Kırmızı, sırasıyla özgürlük, eşitlik ve kardeşlik temaları üzerine hayatın içinden ve hayat üzerine filmler… ÜÇ RENK: MAVİ Tüm trajikliğine karşın, Julie’nin içinde bulunduğu durumdan daha lüksünü düşünmenin imkanı yok. Kocası ve kızı öldüğü için Julie başta tamamen özgürdür. Ailesini kaybetmiştir ve tüm yükümlülükleri de ortadan kalkmıştır. Geçimini sağlamaktadır, bir sürü parası vardır ve hiçbir sorumluluğu yoktur. İşte sorun burada ortaya çıkar. Bu durumdaki insan gerçekten özgür müdür? Duygularımızdan ne kadar bağımsızız? Aşk bir özgürlük mü? Julie yaşamını kolaylaştıracağı için, kocasını sevmekten kurtulmak ister. Bu yüzden de onu düşünmez. Unutmasının sebebi de bu. Her şeyi unutmak ister. Ama, gerçekten buna imkan var mı? “- [Krzysztof Kieslowski] Fransa-Polonya-İsviçre yapımı filmin başrol oyuncuları; Juliette Binoche, Beneoît Régent ve Hélène Vincent. ÜÇ RENK: BEYAZ Karol, aşağılanmış ve yerin dibine batırılmıştır. Hem gerçekten, hem de manevi anlamda bu durumdan kurtulmak ister. Tabii belli bir noktaya kadar, o da suçludur ama olaylar böyle gelişmiştir. Karısıyla sevişirken başarılı olamıyor. Kimse, neden birden bire iktidarsız olduğunu anlayamıyor. ‘Belki işim, belki de yemekte içtiğim şarap yüzünden’ diyor ama neyse, nedenini biz de bilmiyoruz. Karol’ün her şeyi elinden alınmış ve aşkı da geri çevrilmiştir. Bu yüzden kendine ve onu yüzüstü bırakan kadına, düşündüğünden de iyi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor ve yapıyor da. Bu da onu, ‘daha fazla eşit’ kılıyor. ‘Daha fazla eşit’ olmaya çalışırken, karısına hazırladığı tuzağın içine kendisi düşüyor. Çünkü, onu sevdiğini anlıyor. Öç alma duygusu ile birlikte, aşk da geri geliyor. Fransa-Polonya-İsviçre yapımı filmin başrol oyuncuları; Zbigniew Zamachowski, Julie Delpy, Jerzy Stuhr ve Janusz Gajos ÜÇ RENK: KIRMIZI Kırmızı, aslında insanların bazen ya da şans eseri yanlış zamanda doğup doğmadıklarıyla da ilgili. Valentine, dünyaya kırk yıl önce gelmeliydi ya da yargıç kırk yıl sonra. O zaman çok hoş bir çift olurlardı. Bu iki insan birbirlerine çok iyi uyarlar ve mutlu olabilirlerdi. Bir yerlerde bir hata mı yapılmıştı Fransa-Polonya-İsviçre yapımı filmin başrol oyuncuları; Irène Jacob, Jean-Louis Trintignant, Frédérique Feder ve Jean Pierre Lorit.

Cinayet Gecesi - Fracture - Thomas Crawford soğukkanlı bir şekilde kendisini aldatan karısını öldürmüş ve olay yerine polisleri çağırmıştır. Olay yerine gelen polis Rob Nunally şoktadır; çünkü cinayete kurban giden kadın sevgilisi Jennifer’dır. Crawford davası, başarılı avukat Willy’nin yeni kariyerine başlamadan önce bakması gereken son davadır. Başta her şey basit gibi gözükmektedir, Thomas Crawford karısını öldürmüştür. Ancak, Thomas’ın silahının cinayet silahı olmadığı anlaşılınca işler karışmaya başlar…

Mahkeme Ve Dava - Trial And Error - Ricky Rietti, yakışıklı ve başarılı bir avukattır. Nişanlısı Tiffany, ülkenin ileri gelen zenginlerinden birinin kızıdır. Düğüne bir kaç gün kala Tiffany'nin babası, Ricky'i bir çöl kasabasında yaşayan akrabalarının duruşmasına gönderir. İşte komik olaylar da böylece başlar.

Pardon - İbrahim, Aydın ve Muzaffer çok yakın 3 arkadaştır. İbrahim, resmi üniforma görmekten çok rahatsız olan biridir. İbrahim, bir gün resmi üniformalı birisiyle karşılaşınca hemen oradan kaçmak ister ancak durumdan şüphelenen polis, 3 arkadaşı da içeri alır. Suçsuz yere 6,5 yıl hapis yatan arkadaşlar sonunda dışarı çıkmayı başarır.

Büyük Dava - Class Action - Gene Hackman, ezik e kaybetmiş insanların hakkını arayan, dahi ve ünlü bir sivil toplum hakları savunucusu olan Jedediah Tucker Ward'dur. Mary Elizabeth Mastrantonio, ondan farklı ve dahi olan, Word'un nefret ettiği kurumsal hukuk firmalarından irisinde yeni ortak olma adayı kızı Maggie'dir. Hatalı olması muhtemel bir otomobil tasarımının milyon dolarlık davası, aralarındaki rekabete bir mahkeme salonunun tanık olmasına araç olacaktır. Bu noktada paradan çok daha fazlası sözkonusudur. Baba ve kızını karşı karşıya getiren bu davada adalet ve zafer de karşı karşıyadır. Ve aralarından sadece biri kazanacaktır.

Davacı - Kırsal kesimde yaşayan inatçı ve saf insanların güldürüsü. Bir hayvan sürüsünün komşu bahçesine girmesi nedeniyle açılan dava, yedi yıldan beri sürmektedir.

Dava - A Civil Action - Gerçek bir öyküye dayanan, hukuksal gerilim öyküsü A Civil Action, hırslı bir avukatın, sonradan kendi kişisel savaşına dönüşecek olan bir davayı üstlenmesiyle başlayan ve gelişen olayları anlatıyor. Jan Schlichtmann, ülkenin en büyük iki şirketine karşı sekiz aileyi temsil ediyor. Şirketler Massachusetts`in içme suyunu sağlayan Woburn`ü kirlettikleri ve sekiz çocuğun lösemiden dolaylı olarak ölmesine sebebiyet verdikleri için suçlanıyorlar. Çok basit görünen bu dava, genç avukatın hayatını değiştirecek olan karmakarışık hukuk savaşlarının içine düşmesine yol açacaktır.

Avukat - Michael Clayton - Michael Clayton, New York'un en büyük şirket hukuku firmalarından birinde 'sorun çözücü' olarak çalışmaktadır. Firmasına sıkı sıkıya bağlıdır çünkü bir boşanma, kumar alışkanlığı ve başarısız bir iş kurma girişimi onu dağ gibi bir borçla baş başa bırakmıştır. Öngörülemeyen bir felaketi düzeltmesi için görevlendirilen Michael Clayton, bu süreçte nasıl bir adama dönüştüğü gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalır.