Ceza davalarında vekâlet ücreti, 2022 yılına ilişkin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin[1] 14. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Burada iki durum söz konusudur.
Birincisi; sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi halinde katılan lehine avukatlık ücretinin sanığa yükletilmesi hali. Burada suçların içtima halinde tek cezaya hükmedilmesi durumunda bunun nasıl olması gerektiği ve lehe vekâlet ücreti yükletilmemesi gibi bir durumun ortaya çıkmasının mümkün olup olmadığı sorunu karşımıza çıkmaktadır.
İkincisi ise; sanık hakkında beraat kararı verilmesi halinde suçların içtimaına göre tek suçtan veya ayrı ayrı açılmış suçlar açısından uygulamanın nasıl yapılması gerektiği ile ilgilidir.
Mahkûmiyet kararı verilmesi halinde vekâlet ücreti
2022 tarifesinin 14/1 maddesine göre; kamu davasına katılma üzerine, mahkûmiyete veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine 2022 tarihli Tarifenin ikinci kısmın ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücreti sanığa yükletilecektir (m. 14/1).
Beraat kararı verilmesi halinde vekâlet ücreti
Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir (m. 14/4).
Örneğin; sanık hakkında cebir suçundan verilen beraat hükmüne istinaden vekâlet ücreti ile sınırlı temyiz isteminde bulunulmuştur. Bu suçun cebir kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsuru niteliğinde olup, ayrıca hüküm kurulması nedeniyle vekâlet ücretine hükmedilmemesi doğru bir uygulama olacaktır.[2]
TCK m. 43 hükmüne göre; aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi halinde, TCK m. 43/1 uygulanacaktır.
TCK m. 43/1 hükmünde, zincirleme suçtan farklı bir kurum olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bir durum söz konusudur. Burada fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir.
Bu nedenle hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmedilecektir. Burada sadece verilen ceza TCK m. 43/1 hükmüne göre artırılacaktır.
Belirtmek gerekir ki, burada kastedilen, eylem veya hareketin, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır.
Örneğin; hakaret suçunun farklı mağdurlara karşı tek fiille gerçekleştirildiğinden söz edilebilmesi için hakaretin mutlaka ortak söz veya davranışlarla gerçekleştirilmiş olması şart olarak aranmamaktadır. Her bir mağdura özel olarak hitap edilerek söylenen sözler de zincirleme suç kapsamında değerlendirilecektir. Yeter ki aralarında tek bir iradi karar ve eylem bütünlüğü bulunsun.
Burada tek bir eylemden söz edebilmek için aşağıdaki koşullar olmalıdır:[3]
1) Failin hareketleri tek bir iradi karara dayalı olmalıdır.
2) Eylemlerin arasında yer ve zaman bakımından bağlantı bulunmalıdır.
3) Eylemler bir bütünlük oluşturmalıdır.
Örneğin; sanığın katılan (A)’ya hakaret ettikten sonra diğer katılan (B)’ye de hakaret etmesi şeklinde kabul edilen eylemlerinin bir bütün halinde hukuki olarak tek bir suçu oluşturması nedeniyle, TCK m. 43 hükümleri uygulanması gerekecektir. Burada 2 ayrı hüküm kurulması hukuka aykırı olacaktır.
TCK m. 43 hükmünün uygulandığı durumlarda vekâlet ücreti konusunda bir sorun bulunmamaktadır.
Buna karşılık TCK m. 44 hükmünün bulunduğu durumlarda verilen mahkûmiyet kararları açısından durum tartışmalıdır.
Kamu davasına katılma üzerine, mahkûmiyete karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine vekâlet ücreti tayin olunması gerekmektedir.
Örneğin; sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi karşısında, katılanın kendisini Sağlık Bakanlığı vekili ile temsil ettirmesi nedeniyle, Sağlık Bakanlığı Personeline Karşı İşlenen Suçlar Nedeniyle Yapılacak Hukuki Yardımın Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesi ile 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14. maddesi uyarınca Sağlık Bakanlığı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekecektir.[4]
Örneğin; sanığın eylemine uyan bandrol yükümlülüğüne aykırılık eylemi ile ilgili hak sahibi kişilerin hukuken geçerli belgeleri süresi içerisinde sunarak şikayetçi olması nedeniyle hem manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz başlıklı 5846 sayılı Kanunun m. 71/1 hükmünde düzenlenen suçun hem de aynı Kanunun m. 81hükmündeki sanığın eylemine uyan ve re'sen takibi gerektirmesi nedeniyle CMK m. 253 ile devamı hükümleri gereğince uzlaştırma kurallarının uygulanma olanağı bulunmayan bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçu oluşacaktır. Burada TCK m. 44 hükmü uyarınca sanık hakkında en ağır cezayı gerektiren bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçundan hüküm kurularak sanığın hukuki durumunun yerel mahkemece değerlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.[5]
Bu örnek olayda mahkûmiyet halinde Suça konu eserlerle ilgili şirketin üyesi oldukları Meslek Birliğine yetki belgesi vermiş olduğu dikkate alınarak anılan şirketlerin davaya katılmasına karar verilip lehlerine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekecektir.[6]
Örneğin; sanığın ruhsatsız inşaat yapma eylemi nedeniyle hem 2863 sayılı Kanunun m. 65 hem de 5237 sayılı TCK m. 184/1 hükmünü ihlal etmiş olması durumunda TCK’nın 44. maddesinde tanımlanan fikri içtima kuralları da göz önünde bulundurulup, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekecektir.[7]
Yukarıdaki örneğimizde İmar kirliliğine neden olma suçu ile ilgili olarak hakkında katılma kararı verilen Belediye Başkanlığının, 2863 sayılı Kanuna aykırılıktan doğan davalara katılma hak ve yetkisi bulunmadığından, lehine vekâlet ücretine hükmedilemeyecektir.[8]
Oysa bu nitelikteki davalarda çoğu kez belediye görevlileri tarafından tutanak tutularak olaylar adliyeye intikal ettirilmektedir.
Bununla birlikte TCK m. 44 hükmünün uygulandığı durumlarda Yargıtay, eylemin tekliğini dikkate alarak mahkûmiyet hükmü kurulan suç nedeniyle katılma hakkı bulunan özne lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini bazı kararlarında dile getirmektedir.
Kamu davasına katılma üzerine, mahkûmiyete veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise vekili bulunan katılan lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekecektir.
Özellikle TCK m. 44 hükmünün uygulandığı durumlarda tek bir olay olsa da birden fazla kurum mağdur olabilmektedir.
Örneğin; sanığın ruhsatsız inşaat yapma eylemi nedeniyle hem 2863 sayılı Kanunun m. 65 hem de 5237 sayılı TCK m. 184/1 hükmü ihlal edilmiş olacaktır. Burada Belediye Başkanlığı tarafından olayın adliyeye intikal ettirilmesine ve dava sürecinin bu kurum tarafından takip edilmesine rağmen katılan sıfatını alamaması ve lehine vekâlet ücreti hükmedilmemesi hakkaniyete uygun olmayacaktır. Burada önemli olan olaydır. Olay nedeniyle mahkûmiyet kararı verilmesi halinde bu olaydan zarar gören kurumlar lehine vekâlet ücreti hükmedilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
---------------------
[1] Bkz.; 3 Eylül 2022 tarihli ve 31942 sayılı Resmi Gazete.
[2] Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2019/6264 K. 2022/5073 T. 24.03.2022.
[3] Her bir mağdura veya mağdurlardan bazılarına özel olarak hitap edilerek hakaret içeren sözler söylenmiş veya davranışlarda bulunmuş olsa bile objektif bir gözlemcinin bakış açısıyla bakıldığında failin hareketlerinin tek bir iradi karara dayalı olduğu, aralarında yer ve zaman bakımından bağlantı bulunduğu, bu nedenle bir bütünlük oluşturduğu sonucuna ulaşılması durumunda, fiilin hukuken tek olduğu kabul edilmelidir. Bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2013/13-293 esas, 2013/297 karar sayılı ve 11/06/2013 tarihli kararı.
[4] Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2021/21577 K. 2021/25387 T. 26.10.2021.
[5] Y.7.CD, E: 2021/17027, K: 2021/15700, T: 29.11.2021: “… 1-5846 sayılı Kanunun “haklara tecavüzün önlenmesi” başlıklı 81’inci maddesinde düzenlenen bandrol yükümlülüğüne aykırılık eyleminin aynı eserle ilgili olarak şikayet üzerine soruşturulan/kovuşturulan ve aynı Kanunun "manevi, mali ve bağlantılı haklara tecavüz" suçunu da oluşturduğu somut olayda; şikayetçinin 6 aylık kanuni şikayet süresi içerisinde dava konusu edilen materyaller yönünden hak sahibi olduğunu kanıtlayan hukuken geçerli belgeleri ibraz etmesi nedeniyle sanık hakkında 5846 sayılı Kanun'un 71/1 ve 81/13 maddelerine göre hüküm kurulmuş ise de; Hükümden sonra 17/07/2020 tarih ve 31188 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 12.06.2020 tarih ve 2019/74 E., 2020/29 K. sayılı kararı ile, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 23/01/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 143. maddesiyle değiştirilen 81’inci maddesinin on üçüncü fıkrasında düzenlenen “Bandrol yükümlüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71’inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi halinde, fail hakkında sadece 71’inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak; verilen ceza üçte biri oranında artırılır.” hükmünün iptal edilmesi ve 5237 sayılı TCK'nun 44’üncü maddesinde ise “işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılır” hükmüne yer verilmiş olması karşısında…”
[6] Y.7.CD, E: 2021/17027, K: 2021/15700, T: 29.11.2021.
[7] Y.12.CD, E: 2018/5196, K: 2020/4986, T: 07.10.2020: 2863 sayılı Kanunun 65/1, TCK’nın 62/1, 52/1-2-4, 51, 53. maddeleri gereğince mahkûmiyet 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin verilen hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Sanık hakkında İ. V. Mahallesi 363 ada 11 nolu parselde bulunan tapulu arsasına yapı ruhsatı almadan kaçak bina inşaa ettiği, kaçak yapının kentsel sit alanında kalması aynı parselde birden fazla binanın bulunması, ön bahçe, yan bahçe mesafelerine, kadastro yoluna tecavüzlü olması ve yola terk işleminden sonra kalan inşaat alanının %35'i aşması nedeniyle ruhsata bağlanamadığı iddiasıyla imar kirliliğine neden olmak suçundan TCK’nın 184/1. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı, sanığın savunmasında belediyeden izin ve ruhsat aldığını belirterek suçlamayı kabul etmediği, mahallinde keşif sonrası inşaat mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 05.06.2012 tarihli raporda; basit onarım ve tadilat izni ile doğrama değişimi, tesisat bakım onarım, çatı onarımı iç boya badana, dış boya badana iç duvar kaldırımı yapılabilecek iken eski binasına yatayda ve düşeyde ilave inşaat işleri yaparak aldığı izni ihlal ettiği, binanın eski hale getirilmediği, suça konu yapının kentsel sit alanında kalması, aynı parselde birden fazla binanın bulunması ön ve yan bahçe mesafelerini aşması, kadastro yoluna tecavüzlü olması, yola terk işleminin yapılmamış olması, inşaat yapabilme alanının %35 ini aşması nedenleriyle kaçak olduğu, ruhsata ve iskana bağlanamayacağının belirtildiği, yargılama sonucunda sanık hakkında TCK’nın 184/1. maddesi uyarınca kurulan mahkumiyet hükmünün sanık müdafii ve katılan Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyizi üzerine hükmün Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 10.12.2015 tarih... karar sayılı ilamıyla “İddianamede ve Mahkemece mahallinde yaptırılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda; dava konusu binanın yer aldığı parselin kentsel sit alanı içinde kalmakta olduğunun belirtilmesi ve dolayısıyla sanığın ruhsatsız inşaat yapma eylemiyle, hem 2863 sayılı Kanunun 65. maddesini hem de 5237 sayılı TCK'nın 184/1. maddesini ihlal etmiş olması karşısında; TCK’nın 44. maddesinde tanımlanan fikri içtima kuralları da göz önünde bulundurulup, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması” gerekçesiyle bozulduğu, bozma ilamı sonrası sanığın 28/06/2016 tarih 2016/134 esas 2016/605 karar sayılı kararıyla 2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmakla;….Dava konusu yerde mahkemece arkeolog ve inşaat bilirkişilerin katılımı ile yeniden keşif icra edilerek, suça konu uygulamaların niteliklerinin, yani, 3194 sayılı İmar Kanununun 21/3. maddesinde tanımlanan “basit onarım” mı yoksa 2863 sayılı Kanunun 9. maddesinde tanımlanan “inşai ve fiziki müdahale” mi olduğunun net olarak tespiti ile eylemi neticesinde sit alanına zarar verilip verilmediği, eski haline getirilip getirilmediği ya da bunun mümkün olup olmadığı araştırılarak sanığın eylemi neticesinde sit alanın zarar gördüğünün tespiti halinde, 2863 sayılı Kanunun 65/1-1. cümlesi uyarınca, zarara neden olmayan inşai ve fiziki müdahale niteliğinde olduğunun tespiti halinde ise taşınmazın bulunduğu yerin bağlı olduğu idari birimin (belediye - il özel idaresi-büyükşehir belediyesi) bünyesinde suç tarihi itibariyle faaliyette olan koruma uygulama ve denetim bürosu bulunup bulunmadığı araştırılarak, anılan büronun varlığı halinde 2863 sayılı Kanunun 6498 sayılı Kanun ile değişik 65/4. maddesi; yokluğu halinde ise aynı Kanunun 65/1-2. cümlesi uyarınca sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi…”
[8] Y.12.CD, E: 2018/5196, K: 2020/4986, T: 07.10.2020. Başka bir emsal karar için bkz.; Y.12. CD, E: 2019/13456, K: 2021/2987, T: 23.03.2021: “…2- Mahkemece hakkında katılma kararı verilen ...'nın 2863 sayılı Kanuna aykırılıktan doğan davalara katılma ve tesis edilen hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığı gözetilmeksizin, kamu davasına katılan olarak kabulü ile lehine vekalet ücretine hükmedilmesi…”