Bilindiği gibi kültürümüzde evlenecek kişilerin sözlenmesi ve nişanlanması ilişkiye meşruiyet kazandırmaktadır. Özellikle de nişanlılık devresinde evlilik kararının doğru olup olmadığının test edilmesi gerekmektedir. Nişanlılık döneminde eş adayları birbirlerinden zayıf yönlerini saklayabilir Evlilikten önce evlenilecek kişiyle cinselliğin yaşanması cinsel uyum olup olmadığının anlaşılması bakımından faydalı olacaktır. Ancak; Türk-İslam kültürüne göre bunun negatif etkileri yararından çoktur ve evlilik gerçekleşmezse bedelini maalesef kadın öder. Aynı şekilde kocasıyla evlilik öncesi beraber olmadığı için kocasının iktidarsızlığını bilmeyen ve bu sebeple boşanırken de ezilen yine kadındır. Türk toplumunun boşanmış erkeğe ve kadına bakış açısı farklıdır. Kadınlar verecekleri kararlarda bulundukları sosyo-ekonomik ve kültürel koşulları iyi değerlendirmeli ve kararlarını kendi ekonomik bağımsızlıklarına göre vermelidirler.
Evlilikte yaşanan cinsellik mahremiyettir. Bu yüzden çoğu zaman çiftler arasında cinsel uyumsuzluk olduğunda veya taraflar herhangi biri cinsel bir hastalık yaşadığında problemi çözerken çok zorlanırlar. Problemlere bu hususta konuşmak “ayıp” ve “günah” olarak algılandığı için çözüm bulunması zordur.
Her ne kadar internet insanlara her türlü bilgiye ulaşabilmeyi sağlasa da bu bilgiler müvekkiller tarafından genellikle doğru şekilde yorumlanamıyor. Müvekkiller her hangi bir konuda dava açacakları zaman “bakın avukat hanım, tam da benim yaşadıklarımın aynısı” diye konuyla alakası olmayan mahkeme kararlarından bahsediyorlar. Aynı şekilde internetten okuduğu tıbbi bilgilere göre kendine ya da karşısındaki kişiye/eşine yanlış teşhis koyan birçok müvekkille karşılaştım. Cinsel konularda yaşanan problemlerin tıbbi uzman olan doktorlar haricindeki kişilerle konuşulmaması gerektiğini düşünüyorum. Aynı şekilde hukuki bilgiler konusunda da mutlaka aile hukuku konusunda uzmanlaşmış avukatlara danışılmasını öneriyorum.
CİNSEL İLİŞKİYİ SAĞLAMA GÖREVİ ERKEĞE AİTTİR
Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre; karı-kocanın cinsel ilişkiye girmelerinde anatomik bir engellerinin bulunmaması halinde, cinsel ilişkiyi sağlama görevi kocaya ait bir görevdir ve eğer bu sağlanamıyorsa da kusur kocadadır.
2013 senesinde boşanmak için dava açan bir kadın, çocuklarının olmadığını, eşinin bilmediği için cinsel ilişki kuramadıklarını ileri sürmüş ve bu nedenle evlilik birliğinin çekilmez bir hal aldığı gerekçesiyle nafaka ile maddi ve manevi tazminat istemişti. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu eşinin cinsel ilişkiye girmeyi bilmediğini iddia eden kadını, haklı bularak kocanın “ağır kusurlu” olduğuna karar verdi.
EŞLERDEN BİRİSİNİN CİNSEL İLİŞKİDEN KAÇINMASI HER DOSYADA FARKLI DEĞERLENDİRİLİR
Yargıtay kararlarına göre; sağlık açısından cinsel ilişkiye girmesinde bir sakınca olmayan fakat uzun bir süre cinsel ilişkiye girmeyi reddeden eş kusurludur ve boşanma sebebi olarak bu durum öne sürülebilmektedir. Ancak; her dosyanın sebepleri kendi koşullarında değerlendirilecektir. Örneğin; eşinin bulaşıcı cinsel hastalık taşıması durumunda cinsel ilişkiye korunmadan girmekten kaçınmak gerçekte cinsel ilişki kurmaktan kaçınmak anlamına gelmeyecektir.
KADININ CİNSEL İLİŞKİ KURMAKTAN KAÇINMASI HALİNDE KOCA KADINA KARŞI GÜÇ KULLANMAMALIDIR
Antalya’da bir kadın, kendisini zorla öpen eşinden şikayetçi olmuştu. Yargılama sonunda Yargıtay eşe karşı işlenen cinsel suçlarda cinsel saldırının, sadece nitelikli halinin şikâyete tâbi suç olarak düzenlendiği, cinsel saldırı suçunun basit halinin eşe karşı işlenmesinin ise suç olarak düzenlenmediği belirtildi. Bu kararı evlilik içinde sadece tecavüz fiilleri cezalandırılacağı, tecavüz dışındaki cinsel saldırılarda ceza verilmeyeceği şeklinde yorumluyorum. Yargıtay her ne kadar cinsel ilişkiyi sağlama görevini kocaya yüklemiş olsa da bunun zorla gerçekleştirilmesi cezalandırılmaktadır.
Açılan başka bir davada mahkeme, davacı eşiyle güç kullanarak onun isteği dışında cinsel ilişki kurmadığı için, davalı kocayı kusurlu bulmanın yanlış olacağını düşünerek davacı kadının tazminat ve yoksulluk nafakası talebini kabul etmemişti. Karar temyiz edilince ilgili Yargıtay Dairesi, fiziki ve psikolojik herhangi bir sorunun bulunmadığı halde, cinsel birleşmeyi gerçekleştiremeyen kocanın kusurlu olduğuna karar verdi. Daire, boşanma kararını onadı ve kocanın eşine tazminat ödemesi gerektiği yönünde görüş bildirdi. Dairenin kararının ardından, yerel mahkemenin kararında direnmesinin üzerine dava Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne geldi. Kurul, yerel mahkemenin direnme kararını bozarken dairenin kararını onadı. Yani sonuç olarak; kadının cinsel ilişki kurmaktan kaçınması durumunda koca güç kullanmamalıdır yoksa eşinin şikayeti üzerine ceza alabilir.
YARGITAY’ A GÖRE CİNSEL İLİŞKİ YOKSA EVLİLİK BİRLİĞİ SARSILIR
Yargıtay, cinsel ilişki kurmaktan kaçınma durumunun olduğu bir davada şu hususlara değinmişti;
1) CİNSEL İLİŞKİ YOKSA EVLİLİK SARSILIR: Tarafların cinsel organları normal yapıda olmasına rağmen, psikolojik sebeple de olsa uzun evlilik süresi içinde cinsel ilişki kuramadıkları delillerle anlaşılıyorsa (Örn; bakirelik raporu veya tarafların beyanları) bu hal evlilik birliğini temelinden sarsar.
2) BEKLEYEN TARAFIN NEFRET ETMESİ DOĞAL: Birlikte yaşanan uzun süre içinde cinsel ilişkinin başarılamamış olması karşısında eşlerde birbirine karşı haklı bir nefretin, en azından isteksizliğin doğacağı şüphesizdir. Böyle bir durumu cinsel ilişkinin kurulmasını bekleyen açısından bir kusur olarak kabul etmek mümkün değildir.
3) BEKLE DEMEK HAKSIZLIK: Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve ondan sonrada devam edip etmeyeceği şüpheli bulunan cinsel yakınlaşmayı beklemek için tarafları zorlamak açık bir haksızlıktır ve bekleyen tarafın evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez.
KISIRLIK BOŞANMA SEBEBİ DEĞİLDİR
Evlilik devam ederken kadının rahminin ameliyatla alınması ve bu yüzden doğurganlık yeteneğini kaybetmesi durumunda eşlerin bunu birlikte göğüslemeleri gerekir. Geçirdiği ameliyattan sonra kadının cinsel organının cinsel ilişkiye elverişsiz olmadığı doktor raporu ile ispatlanabiliyorsa rahminin alınması sonucu kadında oluşan kısırlık tek başına boşanma sebebi sayılmamaktadır. Yargıtay’ ın görüşüne göre; kadının geçirdiği ameliyat sonucu çocuk yapamaz hale gelmesi kocaya, boşanma hakkı vermez.
VAJİNİSMUS BOŞANMA SEBEBİ DEĞİLDİR
Vajinismus rahatsızlığı tedavi edilebilir nitelikte bir hastalıktır. Kadının tedaviden kendi iradesiyle kaçındığına ilişkin bir delil yoksa Yargıtay’ a göre tek sebep bu hastalık olarak gösterilerek boşanma kararı verilemez.
CİNSEL ŞİDDET UYGULAMAK YARGITAY’ A GÖRE BOŞANMA SEBEBİDİR
Dava konusu her olay kendi koşullarına göre değerlendirmekle birlikte Yargıtay, istenmeyen şekilde ilişki kurmak için eşini zorlamayı, eşinin cinsel yetersizliğini 3. kişilere açıklamayı eşe yönelik “cinsel şiddet” olarak nitelendirmektedir ve bu durumları boşanma sebebi saymaktadır.
EVLİLİĞİN TEMELİ OLAN “BİZ DUYGUSU” BİTMİŞSE O EVLİLİĞİ SÜRDÜRMEKTE FAYDA YOKTUR
Kadın ve erkek karşılaştıkları problemleri beraber aşma amacıyla birlikte hareket edebiliyorsa evliliğin temeli doğru atılmış demektir. Evliliğin amaçları arasında sadece cinsel duyguların tatmini yoktur. Her tür konuda ortak karar alma, birlikte karar verme vardır. Cinsellikte yaşanan problemler evlilikte tarafların “biz” duygusunu zedelemişse ve bu hususta her iki taraf da kendi gemisinin kaptanı olmaya başlamışsa evlilikte sorunlar başlar.
Ben evlilikte karı kocanın kişiliklerinin birbirine uyumundan çok beklentilerin uyumlu olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde; taraflar duygusal yalnızlık içine giriyorlar ve boşanmalar gerçekleşiyor. Can Yücel’in de dediği gibi;
“Gitmek gerekir bazen. Fazla yormadan, daha çok bıktırmadan, eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan.”
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Tuğba İncel tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)