Evlilik Vaadine Dayalı Tapu İptal Ve Tescil Davaları

Abone Ol

A.GİRİŞ

İrade sakatlığı halleri Türk Borçlar Kanununda geniş manada sayılmış ve sözleşmelerin devamlılığı ve hükümlerinde değişiklik getiren durumlardır. Kişiler o günkü şartlarda taraf olmayacakları akitlere hata, hile yahut ikrah nedeniyle taraf olabilirler. Kanun koyucu özellikle irade sakatlıklarından hile tanımını oldukça geniş ve yoruma açık bir şekilde bırakmıştır. Çünkü özellikle hile kavramı kötüniyetli kişilerin fikir dünyasında ki değişiklikler ve artan teknolojik imkanlar nedeniyle sınırlandırılabilecek bir kavram değildir.

TBK m. 36’da belirtildiği üzere ; Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.” hükmü işareti ile aldatılan kişi sözleşmeden dönebilir.

Yanılma (hata); iç irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uygunsuzluk hâlidir. Diğer bir anlatımla hata, bir hukuki işlem yaparken irade beyanında bulunan kimsenin düşünmediği, arzu etmediği bir husus için istemeyerek iradesini beyan etmesidir.

Hilenin varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “aldatma fiili”dir. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (TBK madde 36/1). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir deyişle, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tâbi bir illiyet bağı bulunmalıdır. (Yar. HGK 2020/1-128 Esas, 2022/1415 Karar sayılı kararı) 

B. Evlilik Vaadine Dayalı Tapu İptal Ve Tescil Davaları

Kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak Borçlar Hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük önem taşımaktadır.

Çünkü irade açıklaması, bir hukuki işlemin temel kurucu unsurudur. Bu nedenle hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.

Emsal olarak; Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 2013/2023 E. ve 2013/16950 K. sayılı Kararında; “Davacı, 78 yaşında olduğunu, arada yaş farkı bulunan davalı ile tanıştığını, kendisinin evlenmek istemesine karşın davalının bunu istemediğini ve birlikte yaşamaya başladıklarını, bu süreçte davalının ısrarlı istekleri sonucunda adına kayıtlı 19 parseldeki 5 numaralı bağımsız bölümü ölünceye kadar bakma akdi ile temlik etmek istemesine karşın her nasılsa satış biçiminde taşınmazın 1/2 payını davalıya devrettiğini, 1/4 payın da çıplak mülkiyetini yine satış biçiminde temlik ettiğini, yaşlılığından istifade ile hata ve hileye düşürüldüğünü, işlem sırasında ruh sağlığı hakkında rapor da alınmadığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.

Mahkemece, çekişmeli payların devrinin gerçek bir satış olmayıp, davacının evlilik vaadi ile kandırılması sonucu temlikin gerçekleştiği, dolayısıyla davacının haklı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.” İlgili ilk derece kararı temyiz makamınca onanmıştır.

Kişilerin özellikle nişanlılık döneminde müşterek bir hayat kurmak için edimlerini bir araya getirmeleri yahut tek bir taraf üzerine devretmeleri hali Türk hayat yapısında görülmektedir. Gelenekler ve iyiniyet üzerine gerçekleştirilen bu durum bazı kişilerce kötüniyetli olarak da kullanılabilmektedir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 03.06.2021 tarihli ve 2019/4679 Esas, 2021/3052 Karar sayılı kararında; “evleneceği inancıyla maliki olduğu taşınmazı ve aracını davalıya devrettikten yaklaşık 1 ay sonra davalının kusuruyla ortak yaşama son verildiği ve davalının davacıdan ayrıldığı, bu suretle evlilik vaadi ile davacının iradesinin fesada uğratıldığı, hile iddiasının kanıtladığı anlaşılmaktadır.”

Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/1-720 E. ve 2023/1137 K. sayılı kararında; “devirlerin hukuka ve ahlâka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla yapıldığının kabul edilemeyeceği, davacının yakın gelecekte kendisi ile evleneceği düşüncesiyle davalıya dava konusu bağımsız bölümü ve aracı devrettiği, davalının söz konusu devirlerden çok kısa süre yaklaşık bir ay kadar sonra davacı ile olan birlikteliğini sonlandırdığı, davalının bu şekilde evlenme vaadiyle davacının iradesini hile ile fesada uğrattığı anlaşılmakla… söz konusu devirlerin davacı tarafından evlilik veya birlikte yaşamak amacıyla hediye şeklinde yapılan devirler olduğu, davacı tarafından davalıya hediye olarak verilen şeylerin geri istenemeyeceği, bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.” görüşü ile evlilik vaadi çerçevesinde yapılan devirlerin iptal davasına konu edilebileceğini işaret etmiştir.

C. SONUÇ

Yukarıda sayılı içtihardan da anlaşılacağı üzere; satış/bağış iradeleri haricinde evlilik vaadi çerçevesinde verilen edimlerde kişiler aldatmanın varlığını ispat etmesi halinde Roma Hukukunda “.In integrum restitutio” olarak da tanımlanan eski hale iade hakkı kullanılarak hukuki işlem hiç yapılmamış gibi sözleşmenin mağdur tarafı verdiği edimi geri alabilir. Bu ispat tanık beyanları ile gerçekleştirilebileceği gibi somut olayın özelliklerine bakarak (yüksek yaş farkı, evliliğe engel sağlık sorunları, müstakbel evliliğin mutlak butlanla sakat olacağı halleri) durumunda da kullanılabilir.

Burada yapılması gereken ayrım nişanda verilen hediyelerin iadesi ile evlilik vaadi çerçevesinde verilen edimlerin aldatma fiili ile arasındaki ayrımın sağlanmasıdır. Aldatma fiilinin ispatında aldatan kişinin evlilik fikri haricinde aldatılandan bir menfaat üzere yaklaşması gerektiği hususu unutulmamalıdır. Özellikle Yargıtay’ın muhalif görüşlerinde evlilik ve birlikte yaşamak için verilen hediyelerin istenemeyeceği hususlarına da değinilmiştir. Bu haliyle süreçte hakim yorumunun serbestliğinin kıyasen çok daha geniş olacağı unutulmamalıdır.