Ertelemenin Kaldırılması ve Hak Arama Sorunu

Abone Ol
Soru: İkinci suçu işleyen sanık hakkında kesin nitelikte para cezasına hükmedilmesi halinde, sanığa daha önceden verilen ve ertelenen 10 ay hapis cezasının Türk Ceza Kanunu m.51/7 uyarınca aynen infazına karar verilebilir mi?

Cevap: Suç 01.06.2005 tarihinden önce işlenmişse, lehe olan mülga 765 sayılı TCK m.95/2 uygulanır. Bu durumda, erteleme bozulmaz. Suç yeni Kanun döneminde işlenmişse, TCK m.51/7'nin açık hükmü gereğince kasıtlı bir suç işlenmesi yeterlidir, bunun hapis cezası olup olmaması önemli değildir. Dolayısıyla, kasıtlı bir suçtan verilen doğrudan adli para cezası m.51/7'nin açık hükmü gereğince ertelemeyi bozacaktır.

TCK m.51/7’ye göre; “Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir”.

Hükümde, “denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi”  ibaresine yer verildiği görülmektedir. Böylece; hapis cezası ertelenen hükümlü tarafından ikinci suçun kasıtlı işlenmesi yeterli olup, bu suçun karşılığında verilecek cezanın önemi bulunmamaktadır. Yeri gelmişken; kanun koyucunun “kasıtlı bir suç işlemesi” yerine, “kasıtlı bir suçtan mahkum olması/mahkumiyetine karar verilmesi” veya “kasıtlı bir suçtan hapis cezasına mahkum edilmesi/karar verilmesi” ibaresinin kullanılması isabetli olacaktır. Her ne kadar “hükümlünün … kasıtlı bir suç işlemesi” ibaresi kullanılarak, kesinleşmiş mahkumiyet kararına işaret edilse de, bir karışıklığa sebebiyet verilmemesi açısından hükümde “mahkum olması/mahkumiyet” kavramlarının tercih edilmesi karışıklığı ortadan kaldıracaktır. Çünkü “kasıtlı bir suç işlemesi” ibaresi, ister istemez suçun işlenmesi veya yerel mahkemece karar verilmesinin yeterli olduğu şeklinde anlaşılabilir ki, bunun kabulü “kesin hüküm etkisi” ve suçsuzluk/masumiyet karinesine aykırıdır.

Ceza İnfaz Kanunu m.107/12’ye göre; “Koşullu salıverilen hükümlünün, denetim süresinde hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde koşullu salıverilme kararı geri alınır”.

TCK m.51/7’de de, Ceza İnfaz Kanunu m.107/12'de belirtildiği şekilde "hapis cezasını gerektiren" ibaresi yer alsa idi, ancak bu halde doğrudan veya dolaylı verilen para cezası hapis cezası sayılamayacağından, TCK m.51'e göre verilen erteleme kaldırılmazdı.

Ceza İnfaz Kanunu m.107/12’de yer alan “hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi”  ibaresinin, ikinci suçtan dolayı hükümlünün hapis cezasına mahkum edilmesi olarak mı, yoksa kasıtlı suçun karşılığında hapis cezasının kanunda öngörülmesinin yeterli görülmesi gerektiği şeklinde mi anlamak gerekir? Yargıtay bu hükmü, hükümlü lehine yorumlamak suretiyle ikinci suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyet halinde koşullu salıverilme halinin bozulacağı, hapis cezası dışında verilecek bir kararın koşullu salıverilme kararını bozmayacağı şeklinde anlayıp yorumlamıştır.

Ceza İnfaz Kanunu m.107/12’nin lafzına göre karşılığında hapis cezası öngörülen kasıtlı bir suçun işlenmesinin yeterli olduğunu, ancak kanun koyucunun seçenekli, yani “hapis cezası veya para cezası” öngördüğü durumda ise, m.107/12’de gösterilen şartın gerçekleşmeyeceğini düşünmekteyiz. Ancak Kanun metninin lafzına sıkı sıkıya bağlı kalan bu dar yorumda isabet olmadığı, kanun koyucunun savunduğumuz düşüncede olması halinde “hapis cezasını gerektiren” ibaresine yer vermeyeceği, koşullu salıverilme gibi önemli bir müessesenin hapis cezası dışında bir mahkumiyet kararı ile bozulmasında hakkaniyet ve adalet olmayacağı ileri sürülebilir.

Hakkında CMK m.231/5 uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanık, denetim süresinde kasten yeni bir suç işlediğinde mahkeme hükmü açıklanır. Burada kanun koyucu; HAGB’yi bozan suçun karşılığında verilen cezanın hapis cezası olup olmadığı ile ilgilenmemiş, denetim süresi içinde sanığın işlediği ikinci suçun kasten işlenen bir suç olmasını yeterli görerek, sanığın kasten işlediği yeni suçtan dolayı doğrudan veya çevrilmiş para cezasına mahkum edilmesi veya hapis cezasının ertelenmesi halinin HAGB’nin bozulup mahkumiyet hükmünün açıklanmasına yol açacağını ifade etmiştir.

TCK m.51/7 kapsamında; ilk suç eski Kanun döneminde ve ikinci suç yeni Kanun döneminde işlenmişse, eski TCK m.95’in uygulanması gerekir. Mahkeme cezanın ertelenmesine dair hükmünü açıklarken, sanığa cezanın ertelenmesi müessesesi ile ilgili açıklama yapmak, denetim süresi içinde ertelemenin bozulmasını gerektiren haller hakkında uyarıda bulunmalıdır. Eski TCK hükümlerine göre ceza alan ve cezası ertelenen sanığa, mahkumiyete konu suçla aynı cins bir suçu veya hapis cezasını gerektiren bir suç işlemesi halinde ertelemenin bozulacağı yönünde ihtarat yapılmasına rağmen, yeni Kanun yürürlüğe girdikten sonra denetim süresi içerisinde ikinci bir suç işlediği takdirde kendisine yapılan uyarıdan daha ağır bir netice ile karşılaşması kabul edilemez.

Belki bu düşünceye, “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” gerekçesiyle karşı çıkılabilir; gerekçe olarak da, erteleme müessesesinin TCK m.51’de düzenlendiği, kişinin ikinci suçu işlerken bu kuralı bildiği ileri sürülebilir. Ertelemenin İnfaz Hukukuna ilişkin olduğu, sırf Türk Ceza Kanunu’nda düzenlendiği için TCK m.4 kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği tartışmasızdır.

TCK m.4’ün kapsamının, özel ve genel olmak üzere Ceza Hukukunun genel hükümleri ile ilgili kanunlar olması nedeniyle, infaza ilişkin ertelemenin bu kapsamda ele alınmaması gerekir.

Ayrıca, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi burada “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” hükmünün önünde gelir. Çünkü kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı esas olup, yeni düzenleme geçmişe dönük aleyhe uygulanamaz.

Ayrıca TCK m.7’de cezanın ertelenmesine ilişkin hükümlerin “derhal uygulanma” ilkesinin istisnalarından birisi olarak öngörülmesi karşısında, ertelemenin bozulup bozulmayacağı incelenirken de lehe-aleyhe kanun değerlendirmesi yapılarak eski TCK’nın uygulanması gerekir.

Her iki suçun 5237 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu tarihte işlenmesi halinde ise, ceza karşılığı ne olursa olsun kasten işlenen ikinci suçtan dolayı hapis cezasının ertelenmesi kararı bozulacaktır. TCK m.51/7 bu konuda net bir hüküm içermektedir.

Kesin nitelikte verilen adli para cezası, kanaatimizce hak arama hürriyetini ihlal etmektedir. Ancak Türk Hukuku'nda, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı m.7/2'de yer alan istisnası gerekçe gösterilip, bu tip düzenlemelerin Anayasa m.36'yı ihlal etmediği ileri sürülmektedir. Aynı kanaatte olmadığımızı belirtmek isteriz. Anayasa m.90/5 kişi aleyhine uygulanamaz. Olağan kanun yolu kapatılmamalıdır. Olağan kanun yolu, iki dereceli yargılama sisteminde hak arama hürriyetinin ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir. Belki aleyhe bozma yasağını kaldırarak, herkesin olağan kanun yoluna başvurmasının önüne geçilebilir veya bu her durumda uygulanmaz da mahkumiyet hükmünü temyize taşımak isteyen sanığın bu başvurusu karşısında savcının da cevap verme ve bu sebeple kararın sanık aleyhine bozulabilmesinin önü açılabilir. Ancak bu durumda da, sanığın korkacağı, kendisini baskı altında hissedip temyize başvurmaktan kaçınacağı, yine hak arama hürriyetinin aşırı biçimde kısıtlanacağına dair eleştiri gündeme gelebilir.

Yargının iş yükünü azaltmak ve adaleti hızlandırmak amaçlı bu tür yöntemler ile hak arama hürriyeti arasında bir denge kurulmalıdır. Bir taraftan hak arama hürriyetinin kötüye kullanılması ve gereksiz iş yükünün azaltılası hedeflenirken, bunun hak arama hürriyetinin özüne müdahale ile yapılmaması gerekir.

Bu durumda, kişinin yapabileceği sadece olağanüstü kanun yoluna başvurmaktır. En azından, 3000-TL ve altında verilen para cezalarına karşı itiraz yolu açık tutulmalıdır. Elbette itiraz kanun yolunun, dosyanın usul ve esas yönünden hukukilik denetiminin etkin yapılacak şekilde işlemesi gerekir. Temyiz kanun yolunda bile etkin hukukilik denetimi sorunu yaşandığı durumda, itiraz kanun yolundan etkin hukukilik denetiminin yapılmasını beklemenin gerçekçi olmayacağı düşünülebilir.
 
 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)