EKONOMİ VE HUKUK REFORMU

Abone Ol

Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan, partisinin 13 Kasım tarihinde yapılan Tekirdağ İl Kongresinde sözlerine “Alemi titreten Fatihler gördün. Bugün izlediğin fetihler gördün. Rabbimden nice lütuflar gördün. Vazgeçilmez Tekirdağımsın.” sözleri ile başladıktan sonra, “Ekonomi ve Hukuk alanında reform niteliğinde yeni düzenlemeler yapılacağı” yolunda mesajlar verdi. Her iki alanda da yeni düzenlemeler ve reform sürecinin başlatılacağını söyledi. Böylece “ekonomi ve hukuk reformu” gündemi doldurmaya başladı.

Bu reforma neden gereksinme duyulduğu, nasıl bir reform yapılmasının düşünüldüğü hiç açıklanmamasına rağmen ilgili Bakanlar, bir takım sivil toplum örgütleri ile görüşmelere başladılar. Görüşmeler sonunda da hiçbir açıklamada bulunmadılar, sadece “Fikir alış verişinde bulunduk” demekle yetindiler.

Latince kökenli ve Katolik-Protestan çekişmesine dayanan “reform” kelimesinin sözlük anlamı “yanlış, yozlaşmış ve tatmin edici olmayan şeylerin kökten değiştirilmesi, yeniden düzenlenerek şekil verilmesi” anlamıma gelmektedir.

Ekonomi ve hukuk; kişilerin ve toplumun sağlıklı, mutlu, güvenli yaşaması için vazgeçilmez temel değerlerdendir. Bunun içindir ki, öncelikle nelerin yozlaşmış olduğunun ve hangi amaç için nasıl değişiklikler yapılacağının açıklanması, bilinmesi gerekir.

EKONOMİ

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş evresinde; eğitim, ekonomi ve hukuk alanında gerekli reformlar, daha doğru bir deyişle çağdaş devrimler yapılıp, demokratik, laik, Cumhuriyet kurularak süreç tamamlanmıştır. Milli üretim ve yerli sanayiye önem verilerek hayati değer taşıyan fabrikalar, tesisler yanında ulusal sermayeli bankalar açılmıştır. Bu büyük örneklerden; Sümerbank mensucat, bez ve dokuma fabrikası, Beykoz Kundura, Paşabahçe Cam Sanayii, SEKA Sellüzoz Kağıt, Hıfzıssıha Enstitüsü, Eti Holding, Etibank, İskenderun ve Ereğli Demir Çelik, çimento, gübre, maden üretim fabrikaları, liman işletmeleri, bankalar, tekel işletmeleri, şeker fabrikaları, barajlar, santraller gibi bir çok üretim tesisi kurulduktan sonra başarılı bir şekilde üretime devam etmekte iken, devredilmiş, satılmış veya özelleştirilmiştir.

Bu gibi kurumlarının aynısının ve benzerinin özel teşebbüs tarafından da kurularak üretime geçmesi, elbette beklenen ve gurur duyulacak bir davranıştır ama seneler önce kurulan ve üretime devam eden kuruluşların bütün tesislerinin kapladığı alan ile birlikte satılması, işletme hakkının devredilmesi veya özelleştirilmesi uygun ve doğru değildir, sakıncalıdır. Şimdi getirilecek bu reform tasarısı ile, özelleştirilen bu kurum ve tesisler için ne yapılacağı bilinmek istenmekte ve merakla beklenmektedir. Acaba asli sahibi olan devlete-millete geri mi döneceklerdir, yoksa bu süreci yeni özelleştirmeler, devir ve satışlar mı takip edecektir.

HUKUK

Hukuk alanındaki durum” da bundan farklı değildir. Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre sonra, Din ve şeriat hükümlerine göre karar veren yargılama sistemi kaldırılarak; açık, güvenli ve denetimli bir yargılama sistemine geçilmiştir. Öğrenim Birliği,  çağdaş eğitim, Türk harfleri ve rakamlarının kullanılmasına geçilmiş, giyim kuşam ve bir takım unvanların kullanılması düzenlenmiş, tekke ve zaviyeler kaldırılarak din ile devlet işleri ayrılmış, cinsiyet, yaş, din, köken farkı olmaksızın bütün insanların yasalardan eşit derecede yararlanması ve bağımsız yargıya tabi olması hususları kabul edilerek kurallara bağlanmıştır. Dini hükümler ve fıkıh kurallarını uygulayan eski yasal düzenlemeler kaldırılarak; yeni ve çağdaş Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu kabul edilmiş ve diğer reform yasaları, daha doğru bir deyişle devrim yasaları kabul edilmiştir. Bütün bunlara karşın, sonraki süreçte, Ekonomideki özelleştirmelerin benzerleri, hukuka getirilen bir takım yeni kurallar ile yansımıştır. Hukuk’a “arabulucu”, Ceza’ya “uzlaştırmacı” olarak yansıyan bu uygulamalar, hukukun özelleştirilmesinin, birer benzerleridir. Hukuk ve ceza davaları açılmadan önce başvurulan arabulucu ve uzlaştırmacılar ile bir nevi pazarlık yapılarak, çalışılan günlerin, alacakların veya kaybedilen kolun, bacağın bir nevi pazarlık yolu ile “diyeti” ödenerek davalar açılmadan düşürülmekte veya sonuç hafifletilmiş olmaktadır. Cumhuriyet öncesi adı ile kullanılmakta olan “istinaf” mahkemelerinin, reform adı altında yargılama sürecine dahil edilmesi ise ayrı bir sorundur.

SONUÇ

Bu durumda, Ekonomi’de olduğu gibi, Hukuk’ta yapılacak reformlar hakkında da yeterli açıklama yapılmadığı için, yeni yargı reformu ile yapılmak istenen şey; Atatürk İlke ve Devrimlerine uymayan, uygulamaların düzeltilmesi mi olacaktır yoksa bir nevi eskiye dönüş mü olacaktır şeklinde bir düşünce ister istemez akla takılmaktadır.

Geçen süreç içinde; ekonomide ve yargıda bir takım olumsuzluklar, hatalı uygulamalar ve olumsuzluklar yerleşmiş ve yaşanmış olabilir ve böyle de olmuştur. Yapılması gereken şey; ne olduğu bilinmeyen reform denemeleri değil, bu hatalı ve yanlış uygulamaları düzeltmek, Atatürk Devriminin ilkelerini, laik, demokratik, Cumhuriyetin birer eseri olan eğitim, ekonomi ve hukuk düzenini egemen kılmaktır.

Av.A.Erdem AKYÜZ