Ege Adaları, Adacıkları ve Kayalıklarının Hukuki Statüsü

Abone Ol

04.02.2018 tarihinde kaleme aldığımız bu yazı, Doğu Akdeniz ve Ege Denizi konusunda Yunanistan ile artan gerilim nedeniyle gözden geçirilmiş ve bazı eklemeler yapılmak suretiyle tekrar yayınlanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında Birinci Dünya Savaşı’nı sonlandıran 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Andlaşması ve devamında Osmanlı İmparatorluğu açısından “ölüm fermanı” olarak nitelendirilen 10 Ağustos 1920 tarihli ve tarafımızdan kabul edilemeyen 433 maddelik Sevr Andlaşması’ndan sonra başlayan Kurtuluş Savaşı süreci ile 24 Temmuz 1923’de imzalanan 143 maddeden ibaret Lozan Barış Andlaşması’na ulaşılmıştır. Lozan Barış Andlaşması; Türkiye ile Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri arasında imzalanmıştır. Sözleşmenin amacı; 1914’den bu tarafa Doğunun dirliğini bozan savaş durumuna kesin şekilde son vermek, ulusların geleceği ve mutluluğu için gerekli olan dostluk ve ticaret ilişkilerini yeniden kurmak, bu ilişkilerde “devletlerin bağımsızlığına ve egemenliğine saygı” ilkesini gözetmek olarak gösterilmiştir. Lozan Barış Andlaşması, herhangi bir süreye bağlı tutulmamış ve imzacı devletler tarafından süresiz bağlılık üzerine düzenlenmiştir.

24 Temmuz 1923 tarihinde henüz cumhuriyetin ilan edilmediği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin ilanı ile kurulduğu, Lozan Andlaşması’nın imza tarihinde Türkiye Devleti’nin olmadığı, bu nedenle de atılan imzanın bağlayıcılığının bulunmadığı yönünde beyanların hiçbir anlamı, dayanağı ve geçerliliği bulunmamaktadır. Çünkü Devletin kurucu iradesine dayanağını veren Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de kurulmuş ve Türkiye halkını temsilen çalışmaya başlamıştır.

1921 Anayasası’nın 1. maddesine göre; Hakimiyet bila kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir”.

Yine 1921 Anayasası’nın 3. maddesine göre; Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti ‘Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ unvanını taşır”.

1921 Anayasası’nın bu iki net maddesi, esasen Lozan Barış Andlaşması’na atılan imzanın Türkiye Cumhuriyeti açısından geçerli olduğunun hukuki dayanağıdır. Andlaşma; 1920 ila 1923 yıllarında kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş senedi olarak kabul edilse de, esasında Türkiye Devleti’nin kuruluş senedi, 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu olup, ilk toplumsal mutabakatı gösterir ki, bunun ikincisi ve ayrıntılı olanı da 1924 Anayasası’dır. 23 madde ve bir özel ek maddeden oluşan 1921 Anayasası, Devletin idaresini ve temsilini düzenlemiştir. Devletin kuruluş belgesi, 1921 Anayasası’dır. Bu anlamda Lozan Andlaşması, Türkiye Devleti’nin uluslararası alanda tanınması ve Sevr Andlaşması’na son verilmesi anlamını taşır. Lozan Andlaşması’nın imza tarihi olan 24 Temmuz 1923 tarihinde henüz cumhuriyet ilan edilmediğinden, Andlaşma hükümlerinde “Türkiye Devleti” ibaresine yer verildiği, buradan da Devletimizin tanındığı ve 23 Nisan 1920 tarihi itibariyle kurulduğu, sözleşme imzalamaya da yetkili olduğu anlaşılmaktadır.

Lozan Andlaşması’nın “KESİM: I” başlığı altında yer alan “1. Topraklara İlişkin Hükümler:” başlıklı 2 ila 22. maddelerinin, 12, 13 ve 14. maddeleri Ege Adaları konusunda Türkiye ile Yunanistan’ın ve 15. maddesi de Türkiye ile İtalya’nın adalar konusunda vardığı mutabakata, son olarak da 16. madde bu mutabakatın yürürlüğü ile ilgili hükme yer vermiştir.

İlgili maddelere göre;

Madde 12: İmroz ve Bozca Adaları ile Tavşan Adaları dışında, Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semendirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin 17/30 Mayıs 1913 günlü Londra Andlaşmasının beşinci ve 1/14 Kasım 1913 günkü Atina Andlaşmasının 15. maddeleri hükümleri uyarınca 13 Şubat 1914 günkü Londra Konferansında alınıp 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Andlaşmanın İtalya'nın egemenliği altına koyulan ve 15. maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile doğrulanmıştır. Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, işbu Andlaşmada tersine hüküm olmadıkça, Türkiye egemenliği altında kalacaktır.

Açıklama: Andlaşmanın 12. maddesinin ilk cümlesinde; bazıları isimlendirilen ve bazıları da Osmanlı İmparatorluğu döneminde akdedilmiş andlaşmalara atıf yapılarak, Ege Adalarının hangi devletlere ait olduğu gösterilmiştir. Maddenin ikinci cümlesi çok önemlidir. Buna göre; “Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, işbu Andlaşmada tersine hüküm olmadıkça, Türkiye egemenliği altında kalacaktır”. Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege kıyılarından denize doğru uzanan üç mil sınırı içinde kalan ve Lozan Andlaşması ile aksi kararlaştırılmayan her türlü ada, adacık ve kayalık Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Bu hüküm nettir ve Yunanistan dahil tüm imzacı devletlerce kabul edilmiştir. Bizce burada geçen “mil” terimi, “kara mili” değil, konu denizle ilgili olduğu için “deniz mili” olarak kabul edilmelidir. Lozan Andlaşması’nın Fransızca metninde de yalnızca “mil” terimine yer verildiği görülmektedir. Bir deniz milinin kilometre uzunluğu 1,8520 km iken, bir kara milinin uzunluğu 1,609344 km’dir. Buna göre üç deniz mili 5,55600 km, üç kara mili ise 4,828032 km’dir. Sonuç olarak; Ege karar sınırlarından denize doğru 5,55600 km kapsamına giren ve Sözleşmede ayrıca kararlaştırılmayan ada, adacık ve kayalıklar Türkiye Cumhuriyeti’nin toprağıdır. Bu sınıra dahil olup da Yunanistan’ın müdahale ettiği veya müdahale etmeye çalıştığı her adanın, adacığın ve kayalığın Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğü içinde olduğunu, aksine hareketin Andlaşma hükmünün ihlali sayılacağını ve karşılığında Türkiye’nin toprak bütünlüğünü savunma hakkının doğacağını ifade etmek isteriz.

Madde 13: Barışın korunmasını sağlamak amacı ile Yunan Hükümeti, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında aşağıdaki önlemlere saygı göstermeği yükümlenirler:

Birincisi: Bu Adalarda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkam kurulmayacaktır.

İkincisi: Yunan, savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır. Buna karşılık, Türkiye Hükümeti de savaş uçaklarının ve öteki hava araçlarının sözügeçen Adalar üzerinde uçmasını yasaklayacaktır.

Üçüncüsü: Sözkonusu Adalarda Yunan, Silahlı Kuvvetleri, silah altına alınıp yerinde eğitilebilecek olan normal askersel birlikle ve tüm Yunanistan topraklarındaki jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak, bir jandarma ve polis örgütü ile sınırlı kalacaktır.

Açıklama: Andlaşmanın 13. maddesine göre Yunan hükümeti; Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adalarında, hiçbir deniz üssü ve istihkam (Türk Dil Kurumu’na göre; düşman saldırısını durdurmak, düşmana karşı savunma yapmak amacıyla düzenlenmiş yer) kurmayacağını, savaş uçaklarını ve diğer hava araçlarını Anadolu kıyısında bulunan topraklar üzerinde uçurmayacağını garanti eder ki, barışın korunması amacıyla bu hükümler Yunan Hükümeti’nin uyacağı yasaklar olarak öngörülmüştür. Buna karşılık Türkiye Hükümeti de, savaş uçaklarını ve öteki hava araçlarını Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde uçurmayacaktır. Adıgeçen Adalarda Yunan Silahlı Kuvvetleri, silah altına alıp yerinde eğitebileceği olağan askeri birlikleri bulundurabilecek ve bu Adalarda Yunanistan topraklarında bulunan jandarma ve polis sayısı ile orantılı olacak şekilde bir jandarma ve polis örgütü kurulabilecektir.

Madde 14: Türkiye egemenliği altında kalan İmroz ve Bozca Adaları, yerel yönetim ve kişi ve malların korunması konusunda, yerli elemanlardan oluşan ve Müslüman olmayan yerli halka her bakımdan güven verici özel bir yerel yönetimden yararlanacaktır. Bu Adalarda güvenlik ve düzen, yukarıda sözügeçen yerel yönetim eliyle yerli halk arasından toplanan ve yerel yönetimin emrinde bulunan bir polis tarafından sağlanacaktır.

Rum ve Türk nüfus mübadelesine ilişkin olarak Yunanistan ile Türkiye arasında yapılmış ya da yapılacak bağıtlar İmroz ve Bozca Adaları halkına uygulanmayacaktır.

Açıklama: 14. maddede Türkiye egemenliği altında kalan İmroz ve Bozca Adalarda yaşayanlardan oluşan ve Müslüman olmayan yerli halkla ilgili düzenleme yapıldığı, ayrıca bu Adalarda nüfus mübadelesinin uygulanmayacağının belirtildiği görülmektedir.

Madde 15: Türkiye aşağıda sayılan Adalar üzerindeki tüm hak ve senetlerinden İtalya yararına vazgeçer: Bugün İtalya'nın işgali altında bulunan Astampalya (Astropalia), Kodoş (Rhodes), Kalki (Calki), Skarpanto, Kazos (Casso), Piskopis (Tilos), Misiros (Misyros), Kalimnos (Kalymnos), Lcros, Patmos, Lipsos (Lipso), Sombeki (Simi) ve Istanköy (Koş) Adaları ile bunlara bağlı olan adacıklar ve Meis (Castellorizo) Adası (2 numaralı haritaya bakılması).

Açıklama: 15. madde; Türkiye ile İtalya arasında Ege Adalarının bir kısmının isimlendirilerek, İtalya yararına vazgeçilmesinden ibarettir ki, o tarihte bu adalar İtalya’nın işgali altında bulunmaktadır. Bu hükümden, İtalya tarafından Adaların işgalinin devam ettiği ve Andlaşma ile de İtalya’nın lehine Türkiye’nin bu adalar üzerinde hükümranlık haklarından vazgeçtiği anlaşılmaktadır.

Madde 16: Türkiye işbu Andlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup, yine bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda -ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar.

İşbu Maddenin hükümleri komşuluk nedeniyle Türkiye ile ortak sınırı bulunan ülkeler arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan özel hükümleri bozmaz.

Açıklama: 16. maddede Türkiye; işbu Andlaşmada belirlenen sınırlarının dışında tüm topraklar ile yine bu topraklardan olup, bu Andlaşma ile üzerinde egemenlik hakkına sahip olduğu Adalar dışında kalan yerlerden vazgeçtiğini beyan etmiştir. Belirtmeliyiz ki bu hüküm; Andlaşmanın 12. maddesinin ikinci cümlesinde belirtilen ve “üç mil sınırı” kuralına giren adaların, adacıkların ve kayaların Türkiye’ye ait olduğunu teyit etmiştir. Çünkü 16. maddenin ilk fıkrasında; işbu Andlaşmada belirlenen sınırlar dışında kalan topraklar ile sınırları dışında kalan topraklardan olup bu Andlaşma ile Türkiye’nin egemenlik hakkının tanındığı adalar dışında kalan topraklar hakkında Türkiye’nin hakkının bulunmadığı belirtilerek, 12. maddenin ikinci cümlesine dahil adaların Türkiye’ye ait olduğu ortaya koyulmuştur.

16. madde, komşuluk sebebiyle Türkiye’nin ortak sınırı bulunan ülkeler ile kararlaştırdığı ya da kararlaştıracağı özel sözleşmeleri bozmayacak, yani özel andlaşmalara öncelik verilecektir (lex specialis).

Lozan Barış Andlaşması bu çerçevede değerlendirildiğinde;

Andlaşmanın 12. maddesi Adalar konusunda net hükümler içermektedir. Andlaşmanın 12. maddesinde adacıklardan ve kayalıklardan bahsedilmediğinden, İtalya ile ilgili olan 15. maddede ise “adacıklar” kavramına yer verildiğinden bahisle, Ege’de bulunan adacıkların ve kayalıkların Yunanistan’a ait olduğu iddia edilemez. Şöyle ki; Andlaşmanın 16. maddesinin net ifadeleri, Andlaşmanın 2 ila 22. maddeleri topraklara ilişkin tüm sınırlarının ve hükümlerin düzenlenmesi, taraflar arasında toprak sınırları ile ilgili sınırları kesin olarak çözümlenmesi karşısında, esas olarak da Andlaşmanın 6. maddesinin 3. fıkrasının “İşbu Andlaşmada tersine bir hüküm olmadıkça, deniz sınırları kıyıdan üç milden aşağıdaki uzaklıktaki ada ve adacıkları kapsar.” hükmünden dolayı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege’de bulunan kara sınırından denize doğru üç mil sınırında bulunan tüm ada, adacık ve kayalıklar, Andlaşmada ilgili ada, adacık ve kayalığın Yunanistan’a ait olduğu açıkça belirtilmedikçe veya Yunanistan ile Andlaşmanın 16. maddesinin 2. fıkrası gereğince ayrı bir andlaşma akdedilmedikçe, Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Bu nedenle; Andlaşmanın 12 ve 16. maddelerinden hareketle, Ege’de bulunan ada, adacık ve kayalıklarla ilgili Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine bir yorum ve tatbikat yapılabilmesi mümkün değildir.

Belirtmeliyiz ki; İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 29 Temmuz 1946 ila 15 Ekim 1946 arasında yapılan Paris Barış Konferansı’nda İtalya ve Yunanistan arasında Ege Adaları konusunda varılan mutabakatla, Lozan Barış Andlaşması’na konu edilen ve o sırada İtalya’nın işgali altında bulunan 12 ada Yunanistan’a verilmiştir. Ancak Yunanistan ile İtalya arasında varılan bu mutabakatın Türkiye Cumhuriyeti açısından bir bağlayıcılığı olmadığını ve aleyhine bir sonuç doğurmayacağı tartışmasızdır. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’na taraf olmayan Türkiye Cumhuriyeti, Paris Barış Konferansı’nda da yer almadığından, Lozan Barış Andlaşması’nın 15. maddesi bakımından İtalya veya Yunanistan ile adalar konusunun tekrar konuşulup kararlaştırılabilmesi gündeme gelmemiş, Lozan Barış Andlaşması’na taraf olan bu üç devletin bir araya gelip Andlaşma hükümlerinde değişikliğe gitmediği bir durumda, Paris Barış Andlaşması’na konu edilen ikili mutabakatın Türkiye Cumhuriyeti’ni Uluslararası Hukuk bakımından bağladığı ileri sürülemez.

Özetle; Lozan Barış Andlaşması’nın yazı konumuzla ilgili 6, 12, 13, 14, 15 ve 16. maddeleri dikkate alındığında; ayrı özel sözleşmelerle yeni düzenlemeler yapılmadıkça, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege kara sınırlarından denize doğru uzanan üç deniz mil içinde kalan ve Andlaşmada Yunanistan’a bırakıldığına dair açık hüküm yer almayan ada, adacık ve kayalıklar Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Milleti’ne aittir.

Yeri gelmişken; Yunanistan’ın üzerlerinde hak iddia ettiği ada, adacık ve kayalıklardan dolayı Cumhuriyet tarihi süresince karasuları sorunu yaşadığımız, Yunanistan’ın sürekli ada, adacık ve hatta kayalıklar da dahil 12 millik karasuları iddiasında bulunduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin de buna karşı Ege’de bulunan ada, adacık ve kayalıklar üzerinde hak iddialarını da sürdürerek, Uluslararası Deniz Hukuku’ndan kaynaklandığı söylenen her kara para parçası için 12 millik karasuyu sınırının uygulanacağına dair talebin Ege Denizi’nde uygulanamayacağını, bunun fiilen mümkün olmadığını, ülkesini ve milli güvenliğini tehdit ettiğini, Yunanistan ile yapılacak görüşme ve anlaşma yoluyla karasuları ve deniz ülkesi konusunda Ege Denizi’ne mahsus özel bir statü belirlenmesi gerektiği tezini sürekli gündemde tuttuğunu söylemek isteriz. Gerçekten de Ege Denizi’nin özel yapısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ana karasına yakın olan ada, adacık ve kayalıklar yönünden, bundan başka Ege Denizi’nde her iki Devletin sahip olduğu adaların konumları dikkate alınmak suretiyle karasuları sınırı konusunda özel düzenleme yapılmadıkça, Yunanistan tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin Ege Denizi’nde söz sahibi olmasını ve denize açılmasını engelleyecek hiçbir öneriye itibar edilemez ve bu konuda dayatma kabul edilemez. Kaldı ki Lozan Barış Andlaşması’nın 12. maddesine göre; prensip olarak Asya kıyısından 3 deniz milinden az uzakta bulunan tüm adalar, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğindedir.

Sonuç olarak;

İmzalanmasının üzerinden yaklaşık 95 yıl geçen Lozan Barış Andlaşması ayakta olup, Türkiye Cumhuriyeti bakımından tüm hükümleri ile yürürlüktedir. 143 maddeden müteşekkil Andlaşmanın hükümleri ile ilgili “iyidir”, “kötüdür”, “şöyle olsa daha iyi olurdu” veya “ben olsam şöyle yazdırırdım” değerlendirmeleri yapılabilir ki, bu tür olumlu veya olumsuz eleştirilerin sonu yoktur. Kanaatimizce Andlaşmayı; bugünün şartları ile değil, o günün şartlarına ve zorluklarına göre değerlendirmek gerekir.

“Hasta adam” ilan edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun tümü ile parçalanmasını hedefleyen 16 Mayıs 1916 tarihli Sykes-Picot Andlaşması (Küçük Asya Andlaşması olarak da bilinir) ile 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr (sözde “barış”) Andlaşması’nı deyim yerinde ise tarihin derinliklerine gömen Lozan Barış Andlaşması; birkaç madde ile sınırlı değil, bir bütün olarak ele alınmalıdır. Çünkü bu Andlaşma, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’ndan doğan ve hedefi “Misak-ı Milli” olan bir kurtuluş ve diriliş öyküsünü anlatır.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.