DÜŞMAN CEZA HUKUKU
Hazırlık hareketlerinin cezalandırılması, hukuk devleti güvencesinin ortadan kaldırılması, ölçüsüz cezalar ve yaptırımların artması ve özellikle de ceza hukukunun insancıl yanını bırakmaya başlaması ve 11 Eylül olaylarının neticesinde otoriter eğilim ceza hukuklarına yerleşmiştir.
Vatandaşın serbest tasarrufuna bırakılmışl özel hayatına, devlet tarafından saygı gösterilmemektedir. Çünkü devlet daha henüz dışarıya rahatsızlık olarak yansımamış ve insanın iç dünyasında oluşan düşünceye karşı tepki göstermekte ve faili bundan dolayı cezai sorumluluğa tabi tutmaktadır. Devlet, faile özel hayatına saygı duyulması gereken bir vatandaş olarak değil, tehlike kaynağı olarak karşılık vermektedir. Dolayısıyla bu hukuk, düşman ceza hukuku olarak anlaşılmalıdır. Düşman ceza hukuku, kişinin hukuk tarafından korunan yaşam, haysiyet, mal varlığı gibi değerlerinin korunmasının optimal hale getirilmesine hizmet ederken, vatandaş ceza hukuku bireyin özgürlüklerinin korunmasının optimal hale gelmesine çalışır.
Önemli diğer bir konu ise, Tehlike suçları artırılmıştır, daha kişi hazırlık hareketindeyken henüz icra hareketlerine başlanmadan cezalandırmanın önü açılmıştır. Düşman ceza hukuku ile beraber devletin özgürlükçü olmadığı rahatça söylenebilinir. Her ne kadar ilk başta bu kavram üzerinde teorik olarak tartışılmış veya bahsedilmişse de günümüzde düşman ceza hukukunun uygulandığı da rahatça söylenebilinir.
Alman ceza hukukçusu Jakobs tarafından ortaya atılan düşman ceza hukuku aslında ceza hukuku sistemine girmiştir. Bu kavramla beraber geleneksel, insancıl ceza hukukunun koruduğu temel hak ve özgürlüklerin yerini toplum içinde tehlikeli hal alan ve bu tehlikeli insanların vatandaş değil de düşman olarak görülmekte ve bu kişilere karşı temel hak ve özgürlükler sınırlandırılmaktadır.
Düşman ceza hukuku kavramının yerleşmesi ile ceza hukukunda kusura göre ceza verilmesi ilkesinin yerine failin tehlikeliği esas alınarak ceza verilmektedir. Yukarıda düşman ceza hukuku ile beraber devletin özgürlükçü olamayacağından bahsetmiştik. Bu nedenden ötürü gerek AİHS gerekse de uygulama ve Anayasa da yer alan ceza hukukunun temel prensibi olan masumiyet ilkesinden, maddi, kesin, tutarlı, birbiri ile çelişmeyen bir kanıt bulunmadığından ceza verilemeyeceği gibi ilkelerden artık söz edilemeyecektir.
3713 Terörle Mücadele Kanunu’nun 9-15. Maddelerinde ve Ceza Muhakemesi Kanununun 250-252. Maddelerinde terör suçları ile ilgili Usul Kanunu’nda öngörülen kurallardan ayrı kuralların uygulanacağı belirtilmiştir. Gözaltı, sorgu, müdafii sayısı, müdafii ile görüşme, tanıkların dinlenmesi, muhbirlerin hüviyetlerinin açıklanması gibi konular özel yetkileri olan Ağır Ceza Mahkemelerinin varlığı gibi konular, bunların başlıcalarıdır. Buna karşılık düşman, örneğin terörist, pozitif genel önlemenin kapsama alanına dâhil değildir. Düşman, yani terörist prensip olarak ve aktif bir şekilde hukuk düzenine karşıdır ve düzenin rakibidir. Devletle diyaloga giren, devletin ceza hükmü vermesiyle karşılık verdiği, hak ve yetkilere sahip olan vatandaşın yerine tehlikeli ve tehlikeli olduğu için de kendisiyle savaşılan birey geçmektedir. Bu bireye karşı her şeyden önce çok etkili hareket edilmeli ve mümkün olduğunca çok önceden onun yolları kesilmelidir. Bunun sonucunda da iletişim yerine tehlike mücadelesi, vatandaş ceza hukuku yerine düşman ceza hukuku ortaya çıkmaktadır.
Özetle düşman ceza hukuku Bütün bu olaylar, hümanist, liberal eğilimli ceza hukuku anlayışını ortadan kaldırmış, otoriter ceza hukukunun yerleşmesine sebep olmuştur. Organize suçlar, terör suçları karşılayabilmek için ceza kanunlarında değişiklik yapılmış, hazırlık hareketlerinin cezalandırılabileceği, suçta şahsilik prensibinin ortadan kaldırılarak iştirak yükümlerinin düzenlendiği, insanların özel hayatlarına rahatlıkla girilebilecek imkanların ve düzenlemelerin sağlandığı bir hukuk yaratılmıştır. Böyle bir ortama hukuk demenin mümkün olmayacağı, hukuk devleti kavramıyla da bağdaşamayacağını söylemek doğru olur.
Düşman ceza hukuku ile beraber düşmanı artık polis tanımlayacak ve tespit edecektir. Kimin düşman olduğunun tespiti, özü itibariyle ve kaçınılmaz olarak bir polis araştırma, soruşturmasına dayanır. Kişi bir kez kolluk tarafından düşman olarak nitelendirildikten sonra, özel yetkili savcılık veya mahkemelerce düşmana reva görülecek biçimde de yargılanacaktır
Devletin rejimin istikrarı ve güvenliği adına temel hak ve özgürlükleri feda ettiği yeni dönemde, hiçbir şey somut olarak belirlenmiş değil. Hukuk dışı uygulamalar günden güne yaygınlaşıyor ve muhatabına göre biçimleniyor. Sanıklar düşman olarak mı yoksa yurttaş olarak mı görülüyor; ayırt edemiyoruz. Bununla birlikte bütün istisnaların sürekli ve kalıcı hale getirildiği bir dönemde mi yaşıyoruz sorusunu soruyor ve sorunun yanıtı için Alman hukukçu Jakobs’un ortaya attığı “Düşman Ceza Hukuku” kavramını tartışma gereği duyuyoruz.
Bu makale, sayın Av. Salih GÜLGELDİ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.