I. Giriş :
Bu kısa yazımızda yazı başlığında yer alan ibarenin önemine dikkat çekeceğiz. Bu ibarenin duruşma zabıtlarında bulunması halinde sanık lehine olan hükümlerin yani TCK’nın 50, 51 ve CMK’nın 231. maddelerinin uygulanmaması ve tartışılmaması İstinaf ve Yargıtay kararlarına sıklıkla konu olmuştur.
Hapis Cezasının Ertelenmesi, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adli Para Cezasına Çevirme, özellikle de basit taksirle işlenen suçlarda bir ceza sınırlaması bulunmaması hasebiyle taksirli suçlarda sıklıkla uygulama alanı bulmaktadır. Adli para cezasına çevirme kurumunu düzenleyen TCK 50/1 ve 50/4 hükümleri, verilen kısa süreli hapis cezalarında ve ceza miktarına bakılmaksızın basit taksirle işlenen tüm suçlarda verilen hapis cezasının; suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adli para cezasına çevrilebileceğini düzenlemektedir.
II. Adli Para cezasına çevirmeye yönelik talebin duruşma zaptında bulunması:
Sanık Müdafii duruşmada Adli Para Cezasına çevrilmesine yönelik talep bulunması gerekmektedir.
Kanun metninde adli para cezasına çevirme kurumunun uygulanabilmesi için sanık bakımından özel bir kabul yahut talep şartının aranmadığı görülmektedir. Buna rağmen Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında sıklıkla sanık veya müdafisinin adli para cezasına çevirmeyi talep etmesine özel bir önem atfedildiğine dair ifadeler göze çarpmaktadır. Sanığın durumu adli para cezasına çevirme için kanuni şartları sağlıyorsa ve sanık veya müdafi para cezasına çevirmeyi talep etmişe, bu konuda bir karar verilmemiş olması ya da dosya kapsamıyla uyuşmayan, yetersiz ve matbu gerekçelerle talebin reddine karar verilmesi bozma nedeni olarak görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2015/1163 E. 2018/382 K.; Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 2011/20283 E. 2013/4634 K.; Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin E. 2013/9586 E. 2013/44038 K.; Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2017/10644 E. 2017/8089 K. sayılı kararlarında sanık veya müdafisinin talebine rağmen adli para cezasına çevirme hakkında olumlu ya da olumsuz herhangi bir karar verilmemesi bozma nedeni yapılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/459 E. 2020/120 K. ve Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2019/11595 E. ve 2021/5811 K.; Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2020/9353 E. 2022/4119 K. sayılı kararlarında ise dosya kapsamıyla uyuşmayan, yetersiz veya kanun metninin tekrarından ibaret olan gerekçelerle hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemiş olması bozma nedeni sayılmıştır.
Yargıtay kararlarından, meselenin gerekçeli karar hakkı ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Gerekçeli karar hakkının gereği olarak mahkeme ve hakimlerin her türlü kararında dosyadaki deliller üzerinden sübut konusunda nasıl yargıya varıldığı, hukuki tavsifin ne şekilde yapıldığı açık ve ayrıntılı olarak denetime elverişli şekilde yazılmalı, tarafların ciddi ve sonuca etkili olacak talepleri konusunda kabul veya ret kararı verilirken yeterli tartışma yapılmalı, doyurucu gerekçeye yer verilmelidir.
III. Lehe Hükümlerin Uygulanmasının zapta geçmesinin önemi :
Yargıtay ve İstinaf, sanık müdafiinin duruşma zaptındaki beyanlarını dikkatle incelemekte, lehe hükümlerin uygulanmasını isteyip istemediğine bakmaktadır. Buna göre lehe olan hükümleri uygulamaktadır.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 3.6.2013 tarih, 2012/13215 E., 2013/22889 K. Sayılı kararında ; Sanık müdafiinin 01/02/2011 tarihli celsede lehe hükümlerin uygulanması talep etmiş olmakla, TCK'nin 62. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 02.03.2011 tarih 2009/5456 E., 2011/1428 K. Sayılı kararında ; Sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanması talebinin TCK'nın 52/4. maddesini de kapsadığı gözetilmeden, adli para cezasının taksitlendirilmesi konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi kanuna aykırıdır.
Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 06.06.2013 tarih 2011/12674 E., 2013/5284 K. Sayılı kararında ; Sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanması ilişkin talebinin TCK'nın 51. maddesini de kapsadığı gözetildiğinde, sanığın cezasının ertelenip ertelenmeyeceği konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi yasaya aykırıdır.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.03.2011 tarih 2009/3142 E., 2011/1521 K. Sayılı kararında ; Sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanması talebi karşısında; herhangi bir gerekçe gösterilmeden 5237 sayılı TCK’nın 50. Maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi kanuna aykırıdır.
Kararlarda ayrıca, konumuzla ilgili olarak cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarının uygulanmasına, bu konudaki taleplerin kabulüne veya reddine ilişkin dayanakların da gösterilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Nitekim CMK’nın 230/1-d hükmüne göre; “cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar” gösterilir.
Örnek Somut Olay :
Mahkemece sanık hakkında 3 kişinin ölümüne neden olduğu gerekçesiyle hapis cezası verilmiş, “ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, sanığın taksire dayalı kusurunun derecesi” gerekçesiyle hatalı bir şekilde TCK 50/1-a maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir.
Halbuki kanun maddesinde sanığın kusur derecesine göre değil sanığın kişiliğine, duruşmadaki tavrına ve sosyal durumuna göre TCK 50/1-a maddesinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesi’nin 2024/601 E. 2024/681 K. sayılı kararıyla;
“Yargıtayın yerleşik kararlarına göre katılanların şikayetlerinden vazgeçmeleri, sanığın tali kusurlu oluşu, sabıkasız ve dosyaya yansıyan olumsuz tavrının bulunmaması, sanık hakkında TCK'nın 62. maddesinin uygulanmış olması ve 01/11/2021 tarihli karar duruşmasında sanık müdafinin lehe olan hükümlerin uygulanması talebinde bulunması hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, dosya kapsamıyla uyuşmayan yetersiz gerekçeyle sanık hakkında hükmedilen sonuç cezanın TCK'nın 50/1-a maddesi gereğince paraya çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi,” bozma nedeni sayılmıştır.
Kararlardan da görülebileceği üzere taksirli suçlarda “suçlunun kişiliği” kriteri bakımından mağdurun zararını gidermenin yanı sıra, yerel mahkemeyi iyi bir gerekçe yazmaya zorlaması bakımından, verilen dilekçelerde ve özellikle de son celse beraat kararı verilmediği takdirde lehe hükümlerin uygulanmasını talep etmek önem arz etmektedir.