DEPREMİN YARATTIĞI KORKU VE KARGAŞADAN FAYDALANARAK HIRSIZLIK SUÇUNUN İŞLENMESİ

Abone Ol

06.02.2023 tarihinde, saat 04:17’de merkezi Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesinde 7.7 büyüklüğünde ve aynı gün saat 13:24’te merkezi Kahramanmaraş ili Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde deprem meydana gelmiş olup, Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerimiz depremden birinci derece etkilenen illerimizdir. Bu şehirlerde birçok bina yıkılmış, vatandaşlarımız hayatını kaybetmiştir. Tüm Türkiye olarak acımızın tarifi bulunmamaktadır. Makaleyi yazdığımız tarih itibariyle arama kurtarma çalışmaları halen devam etmekte ve vatandaşlarımız yıkılmasa dahi barınma ihtiyacı için dahi binalarını kullanamamaktadır. Maalesef ki ülkemizde yaşadığımız üzüntüyü paylaşmak yerine söz konusu felaketten yararlanarak depremzede vatandaşlarımızın binalarına girerek gıdalarını, para, altın gibi menkul eşyalarından kendisine yarar sağlayan kimseler bulunmaktadır.

Doğal afetin ve toplumsal olayların sebep olduğu kargaşa nedeniyle kişilerin sahip oldukları eşyalar üzerindeki koruma ve gözetimini azalmakta, 06.02.2023 tarihinde yaşanan deprem nazara alındığında vatandaşlarımızın eşyalarını koruma ve gözetimini ise tamamen kaldırmaktadır. İnsanlarımızın bu zafiyetinden yararlanılarak hırsızlık suçunun işlenmesi hali Kanun koyucu tarafından 5237 Sayılı TCK’nun 142. Maddesi kapsamında hırsızlık suçunun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir. TCK’nun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen bu nitelikli halin düzenlenmesinde hem hırsızlık suçunun işlenmesindeki kolaylaşma hem de başkalarının başına gelen felaketten istifade edecek kadar kötü niyet sahibi olma durumu etkili olmuştur.[1]

5237 Sayılı Kanunun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi; “Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak…….İşlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.  Bentte öngörülen doğal afet ile kastedilen; deprem, yangın, sel baskını, çığ; sosyal olaylar ile kastedilen ise; savaş, isyan, gösteri, trafik kazası ve büyük patlamalardır.[2] Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için doğal afetin veya sosyal olayların devam ediyor olması, yani olayların sıcak ve doğrudan etkisinin söz konusu olması gerekmektedir. Bu nedenle doğal afet veya sosyal olaylar ortadan kalktıktan sonra hırsızlık suçunun işlenmesi halinde bu nitelikli hal uygulama olanağı bulamayacağını belirtmek gerekir.[3]

5237 Sayılı Kanun’un 142. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde yer alan nitelikli halde doğal afet veya sosyal olayın doğrudan malı çalınan kişiye zarar vermiş olması aranmaz. Örneğin depremde evi yıkılmamış bir kişinin deprem sonrası malının çalınması halinde de bu nitelikli hal söz konusu olacaktır. Nitekim depremde kişinin evi yıkılmamışsa dahi söz konusu durumda genel bir korku ve kargaşa hali mevcut olduğunun kabulü gerekir.

Aynı konutta ve aynı zaman diliminde birden çok kişinin eşyasının çalınması halinde de mağdurların müşterek zilyetleri söz konusu olduğundan tek bir hırsızlık suçu oluşacaktır.[4]

5237 Sayılı Kanun’un 142. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde, hırsızlık suçunun bir afet veya genel bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında işlenmesi de ayrı bir nitelikli unsur olarak düzenlenmiştir. Deprem, sel, su baskını, yangın ve savaş gibi afet veya genel felaketin sebebiyet verebileceği zararları önlemek, bu afet veya felaketlere maruz kalan insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hazırlanmış olan eşyalar hakkındaki (çadır, fener, yangın hortumu, çekme halatları, felaket için hazırlanmış yiyecek ve içecekler, battaniye, ilaç, aydınlatma gibi) hırsızlık suçu bu maddenin (d) bendinde yer alan nitelikli hal kapsamında değerlendirilecektir. Bu konuda eşyanın mutlaka bir kamu kurum ve kuruluşuna ait olmasına gerek olmadığını belirtmek gerekir. Örneğin, depremde kullanılmak üzere hazırlanan deprem çantasının çalınmasında, fail bu malzemeleri kullanım özellik ve amaçlarını bilerek bulundukları yerden almışsa, elbette birinci fıkranın (d) bendinde gösterilen ceza uygulama alanı bulacaktır.

Kanun koyucu, hırsızlık suçunun bir afet veya yaygın bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletebilmek amacıyla hazırlanan eşya hakkında işlenmesini suçun vahim şekli olarak kabul etmiştir. Böylece, kamu güvenliği ve yararının korunması amaçlanmıştır. Burada eşyanın bulunduğu yer önemli olmadığı gibi, bu suçun afet veya felaketten önce işlenip işlenmemesinin de hırsızlık suçunun nitelikli sayılmasında etkisi olmayacaktır.

Konut Dokunulmazlığının İhlali Ve Mala Zarar Verme Suçlarının Ayrıca Değerlendirilmesi Gerekir.

Hırsızlık amacıyla mağdurun konutuna girildiğinde fikri içtima hükümleri uygulanmayacağını ve failin TCK kapsamında hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından ayrı ayrı cezalandırılacağını belirtmek gerekir.

Konu hakkındaki Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/6-375 E. 2012/1809 K. Sayılı Ve 09.10.2012 Tarihli Kararı; “Bu nedenle, hırsızlık suçunun işlenmesi sırasında bina veya işyerine girilmiş olması ve mal varlığına zarar verilmesi halinde hırsızlık suçunun yanında ayrıca konut veya işyeri dokunulmazlığını bozma ile mala zarar verme suçları da oluşmakta ve buna bağlı olarak failin bu suçlardan da cezalandırılması gerekmektedir.” Şeklindedir.

Hırsızlık Suçunun Yağma Suçuna Dönüşmesi Hali:Fail, bir malı almak için mağdura cebir ve tehdit uyguladığı anda hırsızlık suçu yağma suçuna dönüşecektir. Failin uyguladığı cebir ve tehdit, ancak hırsızlık suçu tamamlanmadan uygulanması halinde suç yağma suçunu oluşturacağını belirtmek gerekir. Fail, mağdurun zilyetliğine son vererek mağdurun malını elinden alıp fiili hakimiyetine ve zilyetliğine son verdikten belli bir süre sonra mağdurun malı geri almak istemesi üzerine, failin cebir ve tehdit uygulaması halinde artık yağma suçundan bahsedilemeyecektir. Fail, ilk eyleminden dolayı hırsızlık suçundan, mağdurun malını geri almak istemesi üzerine, mağdura cebir ve tehdit uygulaması halinde ikinci eyleminden dolayı da fiilin niteliğine göre tehdit veya yaralama suçundan cezalandırılır. Örneğin, A şahsı B şahsına ait bilgisayarı dükkanından almış, B şahsı A’yı bir gün sonra caddede bilgisayarıyla yürürken tesadüfen görmüş, bilgisayarını geri almak isteyince A, B’ye şiddet uygulayarak yaralamış ve kaçmış ve birkaç saat sonra şikâyet üzerine yakalanmışsa; bu olayda A’nın bilgisayarı çalması şeklindeki ilk eylemi hırsızlık, A’nın ikinci eylemi ise kasten adam yaralama suçu olarak nitelendirilebilecektir. Dolayısıyla söz konusu olayda yağma suçu hükümleri uygulanmayacaktır.

Ancak hemen belirtmek gerekir ki; hırsızlık suçunun gerçekleşmesinin hemen akabinde mağdurun faili takip ederek, olayın sıcaklığı içerisinde malını geri istemesi üzerine failin tehdit ve cebir uygulaması halinde suç vasfının hırsızlık değil yağma olarak nitelendirilmesi gerektiğini belirtmek gerekir.

------------------

[1] Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005, S. 304; Nur Centel / Hamide Zafer / Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınları, İstanbul, 2007, S.311.

[2] Yargıtay 6. Ceza Dairesi 20.01.1993, 9171/106.

[3] İ. Malkoç Açıklamalı – İçtihatlı 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu II, Ankara 2007, S.951, Yargıtay 6. Ceza Dairesi 21.11.2005, 17172 / 10452

[4] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 06.10.2015, 208/304.