DEPREM KAYNAKLI ZARARLARIN İDARE VE HUKUK MAHKEMELERİNDE TAZMİNİ

Abone Ol

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle çürük ve kaçak yapıların çökmesiyle oluşan zararların nasıl tazmin edileceği sorunu ortaya çıkmıştır. Enkaz altında kalarak hayatını kaybedenlerin mirasçıları ve yaralanan kişiler tarafından açılacak tazminat davalarında depremin mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği de önemli bir tartışma konusudur.

Mücbir sebep, öngörülemeyen ve karşı konulamayan bir olayı ifade etmektedir. Bir durumun mücbir sebep olarak sayılabilmesi için yargı kararları ve doktrin tarafından aranan unsurlar; dışsallık, öngörülemezlik ve karşı konulamazlıktır. Mücbir sebebin unsurlarından biri olan öngörülemezlik unsurunun eksik olması, söz konusu tartışmayı çok net bir şekilde noktalamakta ve deprem nedeniyle açılacak tazminat davalarında mücbir sebepten bahsedilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Zira öngörülemez olaylar; olağanüstü ya da olağandışı olaylar, bir diğer ifadeyle önceden tahmin edilmesi mümkün olmayan olaylardır. Ancak deprem kuşağında yer alan, depremlerin sıkça meydana geldiği Türkiye için deprem, bir mücbir sebep olarak nitelendirilemez.

Depremin Mücbir Sebep Olup Olmadığına İlişkin Yargıtay’ın Değerlendirmesi:

Bir doğa olayının mücbir sebep olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği yargı kararı ile hüküm altına alınır; zira kanunda mücbir sebepler belirli ve sınırlı sayıda sayılmamıştır. Yargı makamları, depremin yeryüzünde sarsıntı yaratma gibi dış etkileri olsa da depremi, mücbir sebep olarak nitelendirmemelidir. Çünkü Türkiye gibi deprem riski yüksek bir ülkede deprem, öngörülebilir bir durumdur. Bu nedenle deprem, mücbir sebep olarak nitelendirilemez.

Yargıtay Kararlarında depremin zarar ile illiyet bağını kesmediği, bu nedenle mücbir sebep sayılamayacağı kabul edilmekle birlikte, depremin meydana geldiği bölgede herkesi etkileyen büyük bir doğal afet olduğundan bahisle mahkemelerin TBK m. 51/1 (BK m. 43/1) gereğince tazminat miktarında hakkaniyet indirimi yapması gerektiği işaret edilmektedir. (Bknz: Yargıtay 3. HD. 2015/13751 E., 2016/6567 K., 26.04.2016 T.; Yargıtay 3. HD. 2016/9802 E. 2017/17324 K., 07.12.2017 T.; Yargıtay 3. HD. 2016/4591 E. 2016/5257 K. 05.04.2016 T.)

Dava Sürecinde Yapılması Gerekenler:

Deprem nedeni ile zarara uğrayan depremzedelerin açacakları tazminat davalarında medeni sorumluluk ve idari sorumluluk kavramları gündeme gelecektir. Medeni sorumluluk, özel hukuk kurallarının uygulandığı bir alanda bir kişinin başka bir kişiye vermiş olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olması hali iken; idari sorumluluk ise idari faaliyet sırasında verilen zararın idarece tazmin edilmesini ifade etmektedir. 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle zarara uğrayan kişiler tarafından idareye karşı tazminat davası açılabileceği gibi müteahhit, mimar vb. sorumlulara karşı da tazminat davası açılabilecektir. Ancak burada davalı tarafın statüsüne göre işbu davada görevli mahkeme değişiklik arz edecektir. Şöyle ki, davacı depremzede tarafından davalı idareye karşı açılacak tazminat davasında İdare Mahkemeleri görevli iken davalı mimar, müteahhit vb. kimseler olması halinde görevli mahkeme kural olarak Asliye Hukuk Mahkemesi olacaktır.

İdare Mahkemelerinde Açılacak Tam Yargı Davası:

İdare hukukunda idarenin kusuruna dayalı sorumluluk, bir diğer deyişle hizmet kusuruna dayalı sorumluluk esas; kusursuz sorumluluk istisnadır. 6 Şubat 2023 günü meydana gelen deprem sonucu çürük ve kaçak yapıların çökmesi, tuz buz olması nedeniyle hayatını kaybeden kimselerin mirasçıları ya da söz konusu deprem nedeniyle bizzat zarar görenler tarafından idareye karşı İdari Yargılama Usulü Kanunu gereğince idare mahkemelerinde tazminat talepli tam yargı davası açılabilecektir. Zira; hizmetin kötü işlemesinden, bir diğer ifadeyle idarenin kanuni görevi olan bir hizmeti gereken titizlik, özen, dikkat ve kalitede sunmaması sonucu meydana gelen zarardan idare sorumludur.

İdarenin Deprem Öncesi Gerekli Denetimleri Yapmaması, Yükümlülüklerini Yerine Getirmemesi Nedeniyle Tazminat Davası:

İdarenin, deprem kuşağında yer alan ülkemize ait deprem haritaları ile nerelerde deprem olabileceğini öngörerek gerekli önlemleri alması ile deprem nedeniyle meydana gelebilecek zararın en düşük seviyeye indirmesi mümkündür. İdarenin anılan görevleri yerine getirmediği takdirde sorumluluğundan bahsedilecektir. Danıştay Kararlarında da belirtildiği üzere deprem kuşağında yer alan bölgede yerleşim planlamalarına, yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesi ile ilgili faaliyetlerdeki olumsuzluklarda idarenin olumsuz eylemi olması halinde, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zarar ile illiyet bağının kesildiğini kabul etmenin mümkün olmadığı vurgulanmaktadır. (Bknz: Danıştay 11. D. 2005/1353 E. 2007/6248 K., 29.06.2007 T.; Danıştay 6. D. 2004/1477 E., 2004/2115 K., 12.04.2004 T.)

İdarenin Deprem Sonrası Arama-Kurtarma Ve Zamanında Müdahale Etmemesinden Dolayı Tazminat Davası:

Deprem sonrası arama-kurtarma faaliyetlerinde yetersiz kalınması ve meydana gelen zararların minimuma indirilmesi hususlarındaki organizasyon eksikliği nedeniyle de idarenin sorumluluğu gündeme gelmektedir. Bir diğer ifadeyle, depremden sonra idarenin organizasyonu ve işleyişindeki eksiklikten dolayı can kayıpları ve zararın artmasına neden olduğundan bahisle idare, oluşan manevi zarardan da sorumludur. Danıştay 11. D. 2001/4552 E., 2004/2026 K., 30.04.2004 tarihli kararında idarenin deprem sonrasında yapması gereken arama-kurtarma faaliyetlerinde yetersiz kalması ve gerekli koordinasyonu sağlayamaması nedeniyle depremzedelerin uğradıkları manevi zararın idarenin hareketsizliğinden kaynaklandığına karar vermiştir.

Hukuk Mahkemelerinde Açılacak Tazminat Davası:

- Dava, Belirsiz Alacak Davası Şeklinde Açılmalıdır.

Deprem nedeniyle yaralanan, zarar gören kişiler ya da hayatını kaybeden kişilerin mirasçıları tarafından idare dışında kalan müteahhit, yapı denetim müdürleri, inşaat mühendisleri vb. sorumlu kişilere karşı hukuk mahkemelerinde tazminat davası açılabilecektir. Bu konuda açılacak tazminat davası, HMK m. 107 uyarınca belirsiz alacak davası olarak açılmalıdır. Zira; dava tarihinde depremzedenin uğramış olduğu zarar, yapmış olduğu hastane masrafları vb. giderlerin değeri tam ve kesin olarak belirlenmesi davacıdan beklenemez. Bunun belirlenmesi ancak yargılama sonucu ortaya çıkar. Bu nedenle depremzede davacının, asgari bir miktar belirterek belirsiz alacak davası açması doğru olacaktır.

- Dava Dilekçesinde Muhakkak İhtiyati Tedbir ve/veya İhtiyati Haciz Talep Edilmelidir.

Depremzedeler tarafından açılacak tazminat davasında HMK m. 389 uyarınca ihtiyati tedbir, İİK m. 257 gereğince ihtiyati haciz talep edilmelidir. Çünkü söz konusu deprem ile hakkın elde edilmesinin güç ya da tamamen imkansız olması şartı gerçekleşmiş olup ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra ihtiyati haciz niteliğinde ihtiyati tedbir de talep edilmelidir ve İİK m. 257 gereğince ihtiyati haciz kararı verilebilecektir.

- Dava, Adli Müzaheret ve Adli Yardım Talepli Açılmalıdır.

Gerek yakınlarını, gerek malvarlıklarını kaybeden depremzedelerin mali açıdan yetersiz olacakları izahtan varestedir. Deprem dolayısıyla yeterince mağdur olan depremzedeler bir de hak arama mücadelelerinde mali yetersizlik gibi zorlukları yaşamamalıdır. Bu nedenle depremzedelerin, dava harç ve masraflarından muaf tutulması adına dava açarken adli müzaheret talebinde bulunmaları ve mahkemelerin de bu talebi kabul etmesi gerekir.

Ayrıca depremzedelerin avukatlık hizmetinden ücretsiz istifade edebilmeleri için barodan da adli yardım talebinde bulunmaları gerekir. Böylelikle dava süreci, sağlıklı ve hızlı şekilde yürütülebilecektir.

- Açılacak Dava, Senetle İspat Kuralının İstisnası Niteliğindedir.

Deprem nedeniyle meydana gelen zarardan kaynaklı olarak idare dışındaki müteahhit, yapı denetim müdürleri, inşaat mühendisleri vb. kişilere karşı açılacak tazminat davası, tespiti gereken vakıalar hukuki işlem olmadığı için HMK m. 200’de yer alan senetle ispat kuralının istisnasını oluşturacaktır. Bir diğer ifadeyle açılacak davalarda davacılar iddialarını her türlü delil ile ispat edebilecektir.

- Açılacak Davada Binanın Teknik Yönüne İlişkin İspat Yükü Davalı Taraftadır.

Söz konusu davada, davacı tarafın taşınmazına ilişkin hak sahibi olduğu, çürük binanın yıkılması nedeniyle zarar gördüğünü ispatlaması dışında bina ve buna ilişkin teknik açıdan herhangi bir somutlaştırma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bina ve binanın teknik yönüne ilişkin ispat yükü davalı tarafta bulunmaktadır.

Söz konusu davada, davacı tarafın konumu gereği binaya ilişkin tapu vb. temel belgeler dışında bina ve binanın teknik yönüne ilişkin bilgi ve belgelere sahip olması mümkün değildir. Tapuya ilişkin belgeler dışındaki belgeleri bulunduracak taraf davalıdır. Davalı tarafta bulunan müteahhit, mimar-mühendis, yapı denetim sorumluları vb. asli sorumlular, işleri gereği ve kanunen söz konusu belgeleri hazırlamak ve muhafaza etmek zorundadır. Dolayısıyla taraflar arasında görülen tazminat davasında ispata ilişkin deliller davalı tarafta olacaktır. Davalı taraf bu konudaki delilleri eksiksiz biçimde sunmaz yahut davacının iddiasının aksini ispat etmez ise söz konusu tazminat davasında davalı aleyhine karar verileceği açıktır.

- Barolar, Sivil Toplum Kuruluşları vb. Topluluklarca Topluluk Davası Açılması Depremzedelerin Açacakları Tazminat Davalarında Lehlerine Delil Olması Açısından Önem Arz Edecektir.

Merkezi Kahramanmaraş olan ve 10 ilde can kayıpları ve yaralanmalara neden olan depremin bireyler üzerindeki etkisinin kısa zamanda ortadan kalkmayacağı bir gerçektir. Dolayısıyla bu süreçte başta Barolar olmak üzere sivil toplum kuruluşları vb. toplulukların HMK m. 113 uyarınca topluluk davası açması, depremzedeler tarafından sonradan açılacak tazminat davalarında depremzedelerin lehine etkili olacaktır. Şöyle ki, topluluk davası ile davacılar, temsil ettikleri hak sahiplerinin menfaatlerinin korunmasını sağlamak amacıyla bu kişilerin haklarının tespiti, hukuka aykırı durumun giderilmesi ya da ilgili kişilerin gelecekteki haklarının ihlalinin önüne geçilmesi için dava açabilir ve bu bağlamda geçici hukuki koruma talep edebilirler. Fakat topluluk davası ile tazminat ya da kişisel haklara yönelik talepte bulunulamaz. Dolayısıyla topluluk davaları neticesinde elde edilecek delil ve kurulacak hükümler, depremzedelerin gelecekte açacakları şahsi davalar açısından birer delil niteliğinde olacaktır. Bu aşamada topluluk davalarının açılmasının, depremzedelerin lehine olacağı açıktır.Deprem nedeniyle meydana gelen zararların tazminine ilişkin yürütülecek yargılamaların hızlı yürütülmesi için muhakkak deprem bölgesinde; yetkin, uzman ve tecrübeli hakim ve savcıların HSK tarafından görevlendirilmesi gerekir. Bunun yanı sıra hukuk mahkemelerinde sadece depremden kaynaklı tazminat davalarına bakacak şekilde ihtisaslaşmış Asliye Hukuk Mahkemeleri kurulmalıdır. Bu durum, depremden kaynaklı zararlara ilişkin tazminat davalarının sağlıklı, hızlı sonuçlandırılması ve depremzedelerin mağduriyetlerinin biraz olsun karşılanması açısından önem arz etmektir.

TBB ve Barolar söz konusu davalarda hukuki destek sağlarken deprem bölgesindeki meslektaşlarımızın bu davaları almalarına öncelik vermelidir. Ancak çok fazla meslektaşımızın deprem dolayısıyla mali güçlük çektiği gözetilerek maddi anlamda da barolar avukatlarını yalnız bırakmamalıdır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi deprem dışı bölgelerdeki avukatların bu davalar ile hukuki rant elde etmesi etik olmayacağını ve hoş karşılanacak bir durum da olmadığını kişisel kanaat olarak belirtmekte fayda görüyoruz. Depremzedelerin uğradıkları zararlar için açılacak davalarda temel gayenin hukuki yardım olduğu unutulmamalı ve hiçbir durumun bu amacın önüne geçmesine izin verilmemelidir.