DEMOKRASİ VE ADALET

Abone Ol

Önce demokrasinin özlü bir tanımını yapmak gerekir. Halkın, kendisini yönetecek olanları serbest iradesi ile seçmesidir. Demokrasinin ilkelerini şöyle sıralamak gerekir. Milli Egemenlik, seçme ve seçilme hakkı, ülke yönetimine katılım, özgürlük, eşitlik, laiklik, çoğunluk, çoğulculuk, ifade özgürlüğü, insan haklarına saygı, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ve bu değerlere bağlı olarak yargı bağımsızlığı diye özetlemek gerekir.

Bir Devletin yönetim şekli ve çatısını Anayasa ve Anayasaya uygun yasalar belirlediğinden konumuzu yazımızın başlığı olan Demokrasi ve Adalet anlayışı içinde ele alacağız.

Bir ülkede, kurum ve kurallarıyla yasa ve hukuka ve de evrensel hukuk kurallarına göre işleyen bir rejim varsa orada demokrasi vardır. Demokrasi varsa Adalet olur. Adalet varsa demokrasi vardır. Hukuk Devletinin, Hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının temeli kuvvetler ayrımının varlığına bağlıdır. Kuvvetler ayrımı da yasama organı, yürütme organı ve yargının bağımsızlığını kapsar. Bütün bu erkler arasında bir üstünlük yoktur. Bir denge vardır. Yasama ve yargı tek bir erkte, yani
yürütmenin emrine girerse, orada ne hukuk, ne hukukun üstünlüğü ve ne de yargı bağımsızlığı olur. O zaman Anayasadaki kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasiden söz etmek mümkün olmaz.

Demokrasinin niteliklerini şöyle sıralamak gerekir. Milli Egemenlik, seçme ve seçilme hakkı, katılım, özgürlük, eşitlik, çoğulculuk, ifade özgürlüğü, yaşam hakkı, ekonomik özgürlük, kuvvetler ayrımı, insan haklarına saygı, hukuk Devleti, Hukukun Üstünlüğü, Evrensel hukuk kuralları, Yargının bağımsızlığı ve laiklik olarak sıralamak gerekir. Ülkemizde son zamanlarda bu değerlerden en çok tartışılan konu laikliktir.

Laiklik dini değerleri ve inançları devre dışı bırakmak anlamına gelmez. Laiklik, din adına baskı yapıp zor kullananları ve dini değerleri istismar edenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir.

Maddi anlamda ANAYASA: Devletin temel organlarının kuruluşunu ve işleyişini düzenleyen hukuk kurallarının bütünüdür.

Anayasamızın 9.maddesi: Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.

Yargının bağımsız olması için hakimler ve savcılar kurulunun ve sınav kurulunun siyasi otorite ile bir ilişkisinin olmaması gerekir. Hakimler ve savcılar kurulunun ve sınav kurulunun teşkil tarzını ele alıp incelediğimizde bu iki kurul üyelerinin büyük bir çoğunluğu siyasi otorite tarafından belirlendiğinden hakim ve savcıların kararlarında bağımsız ve tarafsız olmadığını uygulamada açıkça görmekteyiz. Özellikle şu hususun altını çizmek gerekir. Hakim ve savcı alımı için sınav kurulu tarafından yazılı sınav yapılmaktadır. Yazılı sınavı kazananlar mülakata alınmakta, mülakatı kazananlar hakim ve savcı olmaktadır. Yazılı sınavı kazananlar yüksek puan alsalar bile, eğer bir siyaset kurumunda tanıdığın birisi yoksa hakim ve savcı olması mümkün değildir. Bu anlayış ve uygulamayla hakim ve savcı alındığından, bu hakim ve savcıların karar verirken tarafsız ve bağımsız karar vermesini beklemek bir hayaldir, Zira; karar verirken hakkı olmadığı halde hakim ve savcı olanlar kendilerine görev verenlere minnet ve şükran borçlarını öderler. Bunun içindir ki, yargıya inanç ve güven yapılan son anketlerde % 20 lere düşmüştür. Yargıya inan ve güvenin % 20 düştüğü yerde, gelde adalet bekle, Herkesin hakkını aradığı son yer mahkemelerdir. Mahkemelerde hakkını arayıp bulamayanlar ihkakı hak yoluna başvururlar. Yani kendi haklarını kendi imkanlarıyla aramaya başlarlar. İşte o zaman ne hak ne de hukuk kalır. Bağımsız yargı, yargı bağımsızlığını unutanlara ve unutmayanlara, gün ola harman ola, bağımsız yargı herkese bir gün lazım olur. Gelin hep birlikte yargı bağımsızlığını savunalım.

Adil yargılamanın en önemli şartı, hiçbir organ, makam, merci veya kişi mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat vermemesi, genelge göndermemesi, telkin ve tavsiyede bulunmamasıdır. Bu şart Anayasamızın 138.maddesinin de gereğidir. Açıkladığımız anlayışla hakim ve savcı olanların emir ve talimat almaması sözkonusu olmayacağı gibi, telkin ve tavsiyeden de bağışık olamazlar. Ayrıca, yargının kurucu unsuru ve adil yargılamanın olmazsa olmazı avukatların çoğu halen vakıf üniversitelerinden mezun olmaktadır. Bu üniversitelerde mezun olanlar yeterli eğitim ve öğretim almadıkları gibi, meslek bilgi ve ehliyeti yönünden yetersiz, hukuk nosyonu ve formasyonundan yoksundurlar. Bir avukat görevini yaparken, meslek ahlak ve kurallarını uymalı, etik anlayışı benimsemeli, hiç bir kimseyle çıkar ilişkisine girmemeli, bu anlayışla mesleğini yaparsa, hakim ve savcı karşısında bu yetersiz bilgisi ile dik duruş sergileyemez. Hakim ve Savcı karşısında eğilim bükülmek zorunda kalır. İşte o zaman avukat özgür olmaz. Özgür olmayan avukat savunma hakkını layikiyle yerine getiremez. Yargının kurucu unsuru ve bağımsız savunmayı temsil eden böyle avukatlarla da yargı bağımsızlığını sağlamak mümkün olmaz.

Ancak şu hususu da belirtmem gerekir. Mahkemelerimizde, meslek bilgi ve ehliyeti tam, seçkin ve saygıdeğer gecesini gündüzüne katan, durmadan çalışan ve doğru ve adaletli karar vermek çalışan hakim ve savcılarımız ve avukatlarımız vardır. Onların önünde saygıyla eğiliyorum. Böyle hakim, savcılar ve avukatlar iyice azaldı.

Anayasamızın 11.maddesi: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. Anayasanın 11.maddesine göre, yasama organı, yürütme ve yargı organları ve idare makamları ve diğer kuruluş ve kişiler varlıklıklarını anayasadan almaktadırlar. Bu kuruluşların Anayasaya uymamaları hukuken kendilerini kendi varlıklarını inkar ettikleri ve yok sayılmaları anlamına gelir.

Anayasamızın 90.maddesinin son fıkrası: Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.

Ülkemiz Birleşmiş Milletler üyesidir. Birleşmiş Milletler üyesi olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirisini kabul etmiştir. Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkemiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirisini kabul etmiş olmakla, İnsan Hakları Evrensel bildirisine uymayı kabul etmiştir. Ülkemiz Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesidir. Avrupa konseyine üye devletler, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymayı kabul ve taahhüt ettiklerinden yasama ve yürütme organı ve Mahkemelerimiz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak zorundadır. Uyulmaması, Anayasa hükümlerine aykırılık teşkil eder.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulması Anayasamızın gereğidir. Anayasamızda yer alan bu hükümleri uymak zorundayız. Uymadığımızda kendi Anayasamız hükümleridir. Başka Devletlerin Anayasa hükümleri değildir.

Anayasamızın 153.maddesinin son fıkrası: "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar" Anayasanın 153.maddesi emredici niteliktedir. Bu emredici hükme, Yasama organının yürütme organın ve mahkemelerin uymaması söz konusu olmamalıdır. Zira; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yürütme organı ve Mahkemeler Anayasamızdaki hükümlere göre faaliyet gösterirler. Varlıklarını Anayasa 'dan almaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Mahkemelerin, Anayasa Mahkemesinin kararlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uyulması Hukuk Devleti olmasının gereğidir. Bu kararlara uyulmaması halinde, görevi kötüye kullanma ve Anayasa'yı ihlal suçunu oluşturur.

Tekrar hatırlatıyorum. Ben bir hukukçu avukat olarak, mesleğime, topluma ve ülkeme karşı görev ve sorumlluğumun olduğunu düşündüğüm için bana ne diyemiyorum. Bu anlayışım içinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasını istiyorum. Bu mahkeme kararlarına uyulması Anayasa'nın emredici hükümlerine uyulması demektir. Bütün hukukçuların, Baroların ve Hukuk Fakültesi öğretim görevlilerinin de bu konuda fikir ve düşüncelerini açıklamaları yapmaları sessiz kalmamaları ve tepki göstermeleri gerekir. Bu hukukçu olmanın gereğidir.

Ancak, hukukçular, Barolar ve Üniversite öğretim görevlileri, üç maymunu oynuyorlar. "Görmedim duymadım bilmiyorum" Adate biz hukukçu değiliz diyorlar. Arada bazı Barolar ve Üniversite öğretim görevleri seslerini duyarmaya çalışsalar da, sesleri çok cılız kalmaktadır. Varlık nedenlerinin hukuk olduğunu farkında değiller. Anayasamızda yer alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyulması Anayasamıza uyulması demektir. Bu Anayasa bizim anayasamızdır.

Başka Devletlerin Anayasaları değildir. Gelin Anayasamızın emredici hükümlerine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyalım. Kararlarının gereğini yerine getirilmesi için mücadele edelim. Bağımsız yargı bir gün size, bize ve herkese gerekir. Bu hukuk Devleti ve Hukukun Üstünlüğü anlayışının gereğidir.

Avukat Aziz Canatar